‘EŞEKLER uyanınca’ başlıklı bir yazı başlangıçta oldukça yadırganabilir. Türk argosunun önemli yarenliklerine eşlik eden bu sevimli hizmetli, Türkçe sözlükte şöyle tanımlanmaktadır.
‘Atgillerden uzun kulaklı binek ve hizmet hayvanı, kaba, yeteneksiz, inatçı, canlı’.
Tüm suçu hizmette kusur etmemek olan bu evcil hayvana birçok sıfat yakıştırılmaktadır:
Eşeğe gücü yetmeyip semerini dövmek/ Eşeği düğüne çağırmışlar, ‘ya su lazımdır ya odun’ demiş/ Eşeğini sağlam kazığa bağlamak/ Eşek derisi gibi/ Eşek hoşaftan ne anlar, suyunu içer, tanesini bırakır/ Eşek kulağı kesilmekle küheylan olmaz/ Eşek kuyruğu gibi ne uzar, ne kısalır/ Eşek sudan gelinceye kadar dövmek/ Eşekten düşmüş karpuza dönmek...
Yüzyıllardır, insanlarca köle olarak kullanılan bu özverili, güzel gözlü varlık, hep bağlılığından ötürü aşağılanmış, hor görülmüştür. Oysa onu aşağılayan milyonlarca insan, ondan daha beter aşağılanmıştır. Bu insanları insandan saymamayı ilke edinen uygar insanlar, insanlara eşekçe bir tutum bile sergileyememişler. Eşekler, tüm geçmişlerinde uyanışlarına tanıklık edecek lider eşek bulamamışlardır. Tarihte masalımsı da olsa ilk örneği 15. yüzyılda Şeyhi’nin Harname’sinde görülmektedir. O dönem uyanmak isteyen eşek tüm çabalarına karşın başarılı olamamıştır.
BİLİŞİM ÇAĞI
Aradan beş yüzyıl geçti. Bilişim çağının eşekleri de çağın gereklerine uygun olarak bilinçlenmekteydi.
Bunun canlı örneği, Anadolu Ajansı’nınhaberinin 3 Nisan’da Hürriyet’te yer almasıydı. Bayramiç’in Muratlar Köyü’nde çiftçilik yapan Murat Kabak (72), huysuzluk yapan eşeğini sopayla dövdü.
Dört gün sonra tarlasına gitmek üzere yola çıkan Kabak, dinlendiği sırada eşeğinin saldırısına uğradı. Sahibini çifteleyen eşek, çeşitli yerlerini de ısırarak hastanelik etti.
Burada, şu fırsat eşitsizliğinin tüm canlılar arasında hüküm sürdüğü haberin özünde bulunmaktadır.
Yaralı eşeğe hiçbir sağlık hizmeti verilmemiştir. Oysa eşeğin sahibi hastanede steril alet ve ilaçlarla özenle tedavi görmüştür. Görünen odur ki eşek ezilmişliğinin yazgısını yaşamaktadır. Şeyhi’nin eşeği kuyruğundan olmuştu. Günümüzde eşek hálá çuvaldızın işkencesi altında bulunmaktadır. Bilişim çağında eşekler eşeklenmektedirler.
Eşeklerin düşünebildikleri konusunda kaygılar bulunmaktadır. Canlılara işkence yapan insanların eşekçe tutumları, onların da düşünebildikleri konusunda kaygıları daha da artırmaktadır. Düşünen insana ilişkin yargılar bir tükenmişlik sürecine girmiş durumdadır. Bu eşek eziyeti şu yönlerden insanlara uyarılar sunabilir.
EŞEK VE BAŞKALDIRI
İnsanlar neden uyumlu, çalışkan, vefalı her canlıyı hor görürler. Horlayanın hoş görüldüğü söylenemez. Artık uyanan eşekler tüm uyuşuklara örnek olmak üzeredir. Bu dünyada eşek işlemi gören sadece eşekler değildir. Eşek gibi mağdurlar da uyanmalıdır.
Eşek kısmen fanatik sayılır. Hep aynı yerde otlanır. Milyonlarca fanatik önce kısmen eşek gibi fanatikleştirilmeli, sonra fanatiklikten arındırılmalıdır.
Sonuç olarak doğa tarihi birçok canlının yok oluşunu belgelemiştir. Diğer canlılar eşek gibi bir başkaldırı içinde bulunmazlarsa yok oluşları kaçınılmazdır. Bu eşek ile ilgili haberin tüm canlıların uyanışına tanıklık etmesi umulur.
Prof. Dr. Ali GÜLER
Abant İzzet Baysal Üniversitesi
Uyarı
BİLGİ Edinme Hakkı Yasası, dünden itibaren yürürlüğe girdi. Bakalım ilk soruyu kim soracak, 15 gün içinde kim yanıtlayacak?
Türkiye’nin logosu nazar boncuğu olsun
BİR önerim var... Türkiye yeni yüzyılda geçmiş yüzyıllara ait logo kullanmamalıdır. Lale hem fazla gelenekçi, hem de günümüzde Hollanda’yı hatırlatıyor.
Yeni bir imaj, yeni bir logo şart. Eurovision ile İstanbul ve Türkiye tanınacak, tekrar hatırlanacak.
Türkiye maviler ülkesi; üç tarafı denizlerle çevrili.
Dünyayı her zaman Harry Potter gibi mistik fikirler kasıp kavurdu. Türkiye’nin yeni logosu kesinlikle nazar boncuğu olmalıdır.
Logonun parolası: ‘Size ve elbette ülkeme nazar değmesin.’
Gümrük memurları, turistlerin pasaportlarının arasına Türkiye’ye giriş ve çıkışta birer orjinal Türkiye logusu nazar boncuğu bırakmalıdır.
Nazar boncuğu çok şanslı; çünkü onu herkes sever, reklamcılar da sever.
Kalbimde nazar boncuğu, aklımda Türkiye!..
Atakan Efe YAVEROĞLU
Beklenen oldu
9 bin sayfalık Annan Planı’nın bütününü kimse okumadan oy verdi.
Türk kesiminde statükoya hayır dendi.
Rum kesimi ise, ben sana pastadan pay vermem, dedi.
Türkiye’nin eli güçlenir mi? Ambargo kalkar mı?
Rum kesiminde 2. referanduma gidilir mi?
Ama bilinen Annan Planı’nın ortadan kalkmayacağı; her iki tarafın da yeni güvenceler isteyeceği... Her iki taraf için pazartesi günü yepyeni bir gün başlıyor.
Bakalım kim nereye yelken açacak?
Yanlış yazıyorlar
ANNAN Planı yanlısı yazarlar, Lozan’da Musul-Kerkük, Batı Trakya ve Ege adaları gibi konularda taviz verildiğini ve buna göre Atatürk’ün ve İsmet İnönü’nün de ‘ver kurtulcu’ mu sayılması gerektiğini söyleyen yazılar yazıyorlar. Az buçuk tarih bilgisine sahip bir vatandaş olarak bir uyarıda bulunacağım. İlk olarak Lozan sırasında bu adı geçen yerlerin hiçbiri bizim elimizde değildi, yani kontrolümüzdeki toprakları bırakmadık. Ayrıca o sırada bu yerleri -geri alacak- maddi ve askeri güce sahip değildik. Atatürk bunu bildiği için böyle bir girişimde bulunmadı. Nitekim vefatına yakın yıllarda kendisine sorulan ‘İçinizde kalan, yapamadığımız bir şey var mı?’ sorusuna ‘Musul...’ cevabını vermiştir. Bu gerçekler ortada iken benim bu yazarlardan istediğim, lütfen bu tip yazılara, bu büyük vatan kurtaran kahramanların isimlerini alet etmemeleri.
Ahmet MERTAL
Biliyor musunuz?
Alman hükümetinin göç, mülteci ve uyum sorumlusu Marieluise Beck’in ‘Kadınlar, sadece hemcinslerinin yaptığı mesleklere yönelmesinler.Birbirlerine rakip olmasınlar.Daha çok erkeklerin yaptıkları mesleklere yönelsinler’ dediğini...