Yalçın Bayer

Basra harap olduktan sonra

18 Ağustos 2002
<B>EVET</B> gerçekten yüreğimiz kül oldu. İlgililer uzmanlar, sonuç itibarıyla bu topraklarda yaşayan bizler; bu güzelim ülkenin yeşillikten yoksun adeta bir çöl haline getirilmesine göz yumuyoruz. Hiçbir önlem almadan ve çözüm üretmeden, sadece yangın çıkınca birtakım müdahalerle sonuç almaya ve böylece de kadere boyun eğmeye devam ettiğimiz müddetçe, yüreğimiz daha çok yanmaya mahkûmdur. Tabiatıyla bu da ‘‘ Ba'da harabul Basra '' yani ‘‘ Basra harab olduktan sonra’’ gibi bir şey oluyor. Son olarak Kepsut'taki yangın bunun en açık kanıtıdır. Politika ve seçim atmosferine endekslendiğimiz şu günlerde, dikkatsizlik sonucu meydana gelenler bir yana, tarla edinmek ve rant sağlamak amacıyla orman yangınları çoğalabilir. Bu nedenle daha caydırıcı ve radikal önlemlere yönelmek zorunluluğu vardır. Örneğin orman bölgelerinde mevsimlik sıkıyönetim veya olağanüstü hal uygulanabilir. Çünkü orman yakmak da sonuç itibarıyla bir terör hareketidir. Ayrıca 1930'lu 40'lı yıllarda olduğu gibi orman askeri sistemi yeniden uygulanabilir. O dönemi yaşayan bir kişi olarak iddia ediyorum ki bu önlem en sağlıklısıdır. Zira asker ödün vermez, asker disiplinlidir. Orman yakmak bir yana illegal olarak bir dal dahi kesemezsiniz. Çünkü orman içinde ve çevresinde devriye gezen askerlerin nefesini her an ensenizde hissetmeniz mümkündür.

Cavit AKMAN-ANKARA

Hacıbektaş'a gitmiyorum çünkü...


İSTANBUL'dan Muzaffer Ersoy, Hacıbektaş törenlerine karşı şöyle bir tepki ortaya koyuyor: ‘‘Vatanımı sevdim; adına sömürüldüm. Bayrağımı sevdim; adına sömürüldüm. Atatürk'ü sevdim; adına sömürüldüm. Kitabımı sevdim; adına sömürüldüm. Ehl-i Beyt'i sevdim; adına sömürüldüm.

Bu gibi halkın kutsal saydığı yerlerden siyasetçiler elini çekmediği müddetçe ben Hacıbektaş'a gitmeyeceğim. Beni sevdiklerim adına sömürenlerden de bir ricam var; beni sevdiklerimle baş başa bıraksınlar. Bundan sonra benim kimseye inanmam mümkün değil.

Vergi uyarısı


KASIM yaklaşıyor. Belediyelerden tıs yok. Kasımda kuyrukları seyredin. En az üç saat tahakkuk kuyruğunda, üç saat de vezne kuyruğunda beklemek işkencesi...

Sayın Başbakan ‘‘Aşırıya kaçmışlar’’ dedi. Sayın Maliye Bakanı da, çare olarak Emlak Vergisi beyannamelerinin kaldırıldığını bildirdi. Neye çare olacak anlayamadık. Toplama çarpma bilen her okur yazar, beyannameyi rahatça doldurabilir. Kaldı ki görevliler yardımcı oluyorlar. Mükellefler de ne ödeyeceklerini biliyorlardı.

Vergi tahsilatını doğrudan İdare yaptığına göre her mükellefin adresine tahakkuk ilmühaberini tebliğ etmek mecburiyetindedirler.

Adreslerine tebligat yapılmayan hiçbir mükellef vergiyi ödemek zorunda değildir; ödemesinler.

Tebligattan sonra da belediyelerin posta çeki hesabına makbuzlarını sıkı sıkı muhafaza etsinler; zira ya bu meblağı mükellef hesabına geçirmiyorlar ya da geç geçiriyorlar.

Ahmet GÜNER-Emekli Avukat-ADANA

Kararlıyım


EVET bu sefer kararlıyım. 99 seçimleri öncesinde, seçim bölgemdeki tüm sol partileri gezdim. İl başkanlarıyla konuştum. Olabilecekleri tahmin etmenin zor olmadığını, parçalanmanın sürmesi halinde sonucun hüsran olacağını, dilimin döndüğünce anlattım. Seçim ittifakı yapmamaları halinde hiçbirine oy vermeyeceğimi söyledim. Yine de sandığa koşmadan edemedim.

Ama su sefer kararlıyım. Yine sol olduğunu iddia eden partileri gezeceğim. Yine dil dökeceğim. Bir ittifak olmaması, hiç değilse İtalya'daki gibi zeytin ağacının yeşermemesi halinde kesinlikle boş oy kullanacağım.

Fehmi KURŞUN-KOCAELİ

Sağlık Bakanlığı’ndan açıklama


SAĞLIK Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Tahsin N. ECER ‘‘İlaç oyunu’’(23.7.2002) başlıklı yazımıza bir açıklama yaptı: İlgili yazıda, devlet hastanelerindeki eczanelerde ilaç bulunmadığı bu nedenle de hastalara reçete edilen ilaçların dışardan temin edildiğinden bahisle devletin neden bütün ilaçları ihale yolu ile hastanelere ilaç temin etmediği konusunda bilgi istenilmektedir.

Her yıl Maliye Bakanlığınca yayımlanmakta olan ve bu yıl da 15.2.2002 tarih ve 24672 sayılı Resmi gazete de yayımlanan Bütçe Uygulama Talimatı'nın 12.2. maddesinde ‘‘yatarak tedavilerde hastanede kullanılan ilaçların hastane eczanelerinden temini zorunludur’’ hükmü yer almaktadır.

Ayrıca 12.10.2001 tarih ve 20185 sayılı genelgemizle tüm resmi sağlık kurumlarına ilaç, serum, basit sıhhi sarf malzemeleri de dahil olmak üzere tıbbi sarf malzemesi ve gerekli diğer iyileştirici tıbbi ihtiyaçlarını geçmiş yıllardaki yıllık sarf miktarları da göz önünde bulundurarak 2002 yılı için toplu satın alma yolu ile satın almaları istenmiş, alınan tıbbi sarf malzemelerinin Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü'nün halen uygulamakta olduğu tıbbi cihaz ve sarf malzemeleri listesinde yer alan fiyatlar üzerinden bedellenerek fatura edilmesine ilişkin uygulamaya 1.1.2002 tarihi itibariyle geçirilmesi zorunlu tutulmuştur.

MESAJ


HAKİM ve Savcı Memurlar adına Hakim Turan Cengiz diyor ki: ‘‘1975 ve 1992 tarihlerinde verilen bir dereceden yararlanamamamış bizler, bazılarımız bir ay, bazılarımız da bir yıl geç başlama nedeniyle akranlarımızdan bir derece geride bulunuyoruz.

Yüce adaletin tecellisi için; 1975 ve 1992 tarihinde verilen dereceden yararlanamamış ve bu tarihten sonra göreve başlayan hakim savcı ve memurlara bir derece verilmesi yönünde bakanlar kurul kararı çıkarılmasını, haksızlık ve adaletsizliğin bu şekilde giderilmesini arz ve talep ederim.

ÜLKEYİ geleceği ve siyaseti bilemem ama; Derviş, bana çok büyük bir iyilik yaptı. Çok fazla hevesli olmasam da ilk defa bir sol partiye (YTP) oy verme kararı almıştım. Perşembe günkü açıklaması ile Derviş zorlandığım bir karardan beni vazgeçirdi. Herhalde eski yüzlerden birine oy isteyemez artık benden. Derviş'e rağmen bile olsa, oyum yok onlara...

Oğuz BAYSAL-ANTALYA
Yazının Devamını Oku

CHP alevi başkanı ‘yürütmek’ istiyor

17 Ağustos 2002
<B>DYP, </B>İstanbul İl Başkanlığına Alevi işadamı <B>Seyit Şahin </B>getirilirken, <B>CHP</B>'de ise Alevi işadamı <B>Cemal Canpolat</B> görevden alınmak isteniyor. Durumu hemen açıklamak gerekir.

CHP il yönetiminden milletvekili adaylığı için Başkan Cemal Özdemir ile 7 üye istifa etti. Daha sonra genel merkez yanlılarının girişimi ile il yönetimini düşürmek için başka istifalar da gerçekleştirildi. Ancak yedeklerle 32 kişilik yönetim tamamlanarak il başkanlığına Cemal Canpolat, sekreterliğe de Orhan Örkmez seçildi. Canpolat kendilerine karşı komplo hazırlanmak üzere eski il sekreteri Bahtiyar Kuru'nun parti defterini götürdüğünü noterce tespit ettirdi. Ankara ‘‘bizden habersiz nasıl il başkanı seçersiniz’’ diye sordu, ikinci bir yazı ile ‘‘Genel Sekreterliğin yazısına rağmen usulsüz seçim yaptığınız için sizi tanımıyoruz’’ denildi. Canpolat, da tüzüğe aykırı hiçbir işlemde bulunmadıklarını belirterek ‘‘Görevimizin başındayız, Sayın Baykal'a bağlıyız, partimizin sıkıntı görmesini istemiyoruz’’ dedi. Ankara'nın bu olumsuz tavrına karşılık 24 ilçe başkanı ise seçilen yeni yönetimi desteklediklerini açıkladı. Genel Merkez'den ilçe başkanlarına gönderilen ‘‘toplantıya katılırsanız hakkınızda işlem yapılacaktır’’ biçimindeki gözdağı yazısı havada kaldı.

Cem Vakfı çevrelerinde saygın bir isim olduğu bildirilen Cemal Canpolat daha önce üç dönem Küçükçekmece ilçe başkanlığı bulunmuştu. CHP, 'mezhepçilik' istemiyor... Baykal bu konuda mesajlar verirken Hacıbektaş'ta dün şöyle konuşuyordu:

‘‘Biz Hacı Bektaş dalını kurutmayacağız, Atatürk gülünü soldurmayacağız. (...) Sorunlarınız olduğunu biliyorum ama bu sorunların çözümünün var olduğundan da kuşku duymuyorum. (...) Bıçak kemiğe dayandı biliyorum. Bütün bunların çözümü vardır. Bu çözüm bir yandan Hacı Bektaş Veli‘nin engin hoşgörüsü, anlayışı ve barışçılığını gerektiriyor.’’

Aleviler’in başka partisi yok; onlar da hiç olmazsa tarikatlara gösterilen 'engin hoşgörü, anlayış ve barışı' bekliyorlar.

DYP’de alevi başkan

DYP'
de, Süleyman Soylu'nun milletvekili adaylığı için istifasından sonra İstanbul'a hemen Zonguldak Milletvekili Ömer Barutçu il koordinatörü olarak atandı. Partinin 'ağır topları' genç Soylu'yu daha önce görevden aldırmak istemişlerse de Tansu Çiller kalkanıyla karşılaşmışlardı. Bir süre önce il başkanlığına atanan kömür sanayicisi Cemil Ökten. Kendisine Özer Çiller'e yakın bazı isimlerin dikte ettirilmesinden rahatsız oldu ve ‘‘3.5 yıllık il başkanını bir dakikada tasfiye etmeye çalışırsanız bana üç ayda neler yaparsınız bilemem’’ diyerek görevi iade etti. 3 Kasım'dan sonra Soylu'nun yeniden aday olabileceğini düşünen Soylu karşıtları, 18 Ağustos'ta seçim kararı aldı ancak nedense daha sonra bu karardan vazgeçti.

Ve dün Seyit Şahin'in il başkanlığına atandığı açıklandı.

Kahramanmaraşlı Şahin, Alevi ve eski 'solcu'; işadamı Mustafa Süzer'in yakını. Şahin, Süzer'in Bahçeşehir'inde Doğalgaz İşletme Müdürü olarak görev yapıyor.

Süzer bundan bir süre önce Gökkafes'te Tansu Çiller ve 17 işadamına yemek verdi. Yemekte; DYP milletvekili Ayfer Yılmaz, Kemal Kabataş, Ufuk Söylemez ve Oğuz Tezmen'le işadamları Erdoğan Demirören, Oğuz Çarmıklı, Salih Tatlıcı, Ali Ramazanoğlu, Enver Yücel, Seyit Şahin ve İstanbul eski Valisi Kutlu Aktaş bulundu. Şahin'in adaylığı bu yemekte kararlaştırıldı.

Çiftçi 1.4 katrilyon borcunu nasıl öder


ANAP Edirne Milletvekili Evren Bulut, Meclis'teki iki üç çifçiden biridir. ‘‘Yüreğim yanıyor; çiftçiyi mahvettiler’’ diyor.

Trakya bölgesinde gerekli ve yeterli süne mücadelesi yapılmadığı için 60 trilyon zarar olduğunu ileri sürüyor.

TMO bu yıl ilk kez piyasaya girmedi; binlerce tonluk depolarını büyük firmalara kiraladı. Konyalı firmaların bazılarının 'yeşil sermaye' kaynaklı olduğu öne sürülüyor.

Bu firmalar sezon açılırken 210-230 lira ve altındaki fiyatlarla buğday topladı. Üreticinin %80'i borçlarından ötürü elindeki malı bu fiyatlarla satmak zorunda kaldı.

Şimdi buğday 325 liraya çıktı.

Bir ay içinde yapılan vurgunun boyutunu görüyor musunuz?

Trakya'nın bazı bölgelerinde süne zararlısı verimi etkiledi.

Süne zararlısı aynı veba gibi... Bu mücadeleyi devlet eliyle yürütmek gerekiyor.

Ancak Tarım Bakanlığı süne mücadelesinde kullanılan ilacı, uçak yerine ilçe Tarım Müdürlüğü eliyle köylüye dağıttı. Ancak bazı köylülerin sırt pompası ile yaptıkları mücadele yeterli olmadı. Zehirli ilacın dozunu ayarlayamadı, bazıları da tarlasına hiç ilaç atmadı.

Geçmişte 1 m3'te 13 böcek bulunursa etkin bir mücadele yapılması gerekiyordu. Evren Bulut bu mücadelenin yapılmamasının ‘‘milli ekonomiye büyük zarar verdiğini’’ söylüyor.

Trakya Birlik, ayçiçeği üreticilerine geçen yılki primlerini öderken, Tarım Bakanı Prof. Hüsnü Yusuf Gökalp bölgede incelemeler yapıyor. Bakan bu konuda seçim propagandası yapıyor suçlamasıyla karşılaşıyor. Gökalp ise ‘‘Biz seçim yatırımı yapmıyoruz’’diyerek şöyle diyor:

‘‘Çiftçiye ödenecek primler için 400 trilyon istedim. Ancak, hükümetten 200 trilyon ödenek çıktı. Hükümetteki diğer partiler, bu parayı ödemeyi seçim yatırımı olarak görüyorlar. Ben bu 200 trilyonu çiftçiye ödemeye başladım. 2 gün içinde ödemeler Trakya'da bitecek.’’

ANAP Milletvekili Bulut, üreticilere primi kendilerinin getirdiğini, böylece tarım kesiminin kayıt altına alındığını belirterek şunları söylüyor:

‘‘Sayın Bakan, primleri biz çıkarttık; dekar başına da 13.5 milyon verip gelir desteği yapıyoruz diyerek gösteri yapıyor. Bakan'a soruyorum; Trakya'da 30 trilyon tutan primleri geçen yılın ekim ayında (nisan) neden vermediniz? Bir yıl bekletildiyse bunun faizi nerede? O 1.35 milyonların beş yıl sonra Dünya Bankası'na geri ödeneceğini bilmiyor mu?’’

- Üreticilerin borçları ne oluyor?

- Tarım Kredi Kooperatiflerine üye 2 milyon çiftçi var. Bunların 400 trilyon kredi borcu vardı kooperatiflere... Üç yıl içinde faizleriyle tam 1 katrilyon 400 trilyona yükselen bu borçlar taksitlendirildi. Üretici aldığı primle bu borcunu ödeyebilir mi? Mümkün değil. Zaten süne mücadelesi yapılmamakla zarar edilmiş; primleri zamanında ödememişsin...

Özdemir: İmbikten süzülerek geçtik


İSTANBUL Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, ‘‘Benimle ilgili görüş belirten Ankaralı o profesörü kınıyorum’’ dedikten sonra şu açıklamayı yaptı:

‘‘Ben FB kongre üyesiyim. Benim de bir takımı tutma özgürlüğüm vardır. FB'nin daveti üzerine bakanlıktan izin alarak Hollanda'ya gittim. Takımımızı seyretmenin yanında oradaki önlemlerin nasıl alındığını da görmek istedim. Uçak, otel ve diğer harcamalarımı kendim karşıladım. Bunlarla ilgili elimde faturalarım vardır. Biz imbikten süzülerek geçmiş adamız. 32 yıldır kamu görevlisiyim, hiçbir şeyin karşılığı olarak bizi kimsenin satın alamayacağı kadar büyük bir adamız. Zaten satın alınmış olsak THKP-C bize eylem koymazdı.

Benim ömrüm PKK, THKPC, Hizbullah gibi örgütlerle, yolsuzluk ve hırsızlıklarla mücadele ile geçtiği için her zaman hedef adamım. DHKP-C benim makam odama da lav silahı atmıştır. Bunlara hedef olmakla da şeref duyarım ama bunlar benim için her zaman havagazıdır. Korkmam. Ben mukadderata ve Allah'a inanırım. Devlete, millete ve bayrağa karşı canımı veririm.

- Size saldıran Faslı kapkaççılar mı, THKP-C'liler mi?

- Saldırı sırasında telefonum düşmüş... İki kere çalmış, alkolik Faslı serseriler de bulup satmak istemişler, o sırada Hollanda polisi kendilerini yakaladı. Olay DHKP-C eylemi, zaten üstlendiler.

- Neye üzüldünüz?

- Yabancılar İstanbul'a gelir, biz 400 polisle güvenlik sağlarken; Hollanda ise bizim heyete tek bir polis vermez! Havaalanında karşılar ve uğurlarız. Oraya biz Lütfullah Kayalar ve Yüksel Yalova gibi iki eski bakanla gitmişiz, hiç kimseye koruma vermediler.

- Talep edilmiş mi?

- Edilmez olur mu? Ama vermedi adamlar... O saldırganlar kalleşçe geldiler ama karşılığını da gördüler. Bunlar beni öldüremedikleri sürece onların yani hainlerin başına belayım. Bunu da rüzgár için söylemiyorum. Korksaydım, Hizbullah liderinin çatışmasına bizzat kendim girmezdim.

Evcil'den dolayı haksızlığa uğradım


DÜN Nasuhi Güngör'ün, 'İpin Ucundakiler' kitabından söz ederken, ‘‘ANAP Bursa Milletvekili Mehmet Gedik seçim kampanyalarında Evcil'den aldığı yardımlar...’’ diye geçen sözler üzerine şu açıklamayı yaptı:

‘‘5 yıldır bu olayla uzaktan yakından ilgim olmadığını anlatmak için uğraşıyorum. 1983'te politikaya atıldım. 1987-1995 arası Bursa Milletvekili olarak ülkeme ve Bursa'ya hizmet ettim. Erol Evcil'i bana 1995 yılının sonlarında babamın cenazesinde Sayın Mesut Yılmaz tanıştırdı.

Milletvekili adaylıklarım veya siyasi propaganda dönemlerinde Erol Evcil'i hiç tanımadım. Hiçbir dönemde ‘Merhaba, nasılsınız, iyi misiniz' dışında ticari veya ahlaki hiçbir beraberliğim söz konusu değildir.

Nesim Malki'yi hayatımda hiç görmedim. Öldürüldükten sonra gazetelerden ne iş yaptığını okudum.

İnşaat mühendisiyim. İplik ve tekstil işinden hiç anlamam.

Evcil'i milletvekilliği dönemimden tanımam. İl başkanlığı dönemimde de kendisi benden hiçbir talepte bulunmamıştır.

‘İpin Ucundakiler' kitabını ve yazarını dava ettim; kazandım. Kitabı toplatma kararı aldırdım.

Erol Evcil-Nesim Malki olayından sonra milletvekilliğini kaybettiğim dönemde ve hiçbir siyasi kimliğimin olmadığı dönemde tanıdığım Erol Evcil'den dolayı çok haksızlığa uğradığımı biliyorum. Hak etmediğim dedikodulara maruz kaldım.’’

Komik


İSTANBUL'da kongrede seçilmiş başkanların milletvekilliği adaylığı için istifalarından sonra DYP İl Başkanlığı'na Alevi işadamı Seyit Şahin'i atarken, CHP'nin ise örgütün seçtiği Alevi işadamı Cemal Canpolat'ı görevden almak istediğini biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Evcil'i de Rahşan affı kurtardı

16 Ağustos 2002
<B>İŞADAMI Nesim Malki</B>'yi 7 yıl önce öldürmeye azmettirmekten sanık <B>Erol Evcil</B> ve aynı davada yargılanan bir başka kilit isim <B>Burhanettin Türkeş</B> tahliye ediliyor.<br> Kartal Cezaevi'nde 983 gündür tutuklu bulunan Evcil'in sürpriz tahliyesini duyunca biz de gazeteci Nasuhi Güngör'ün yazdığı ‘İpin Ucundakiler’ adlı kitabı anımsadık. (Anka Yayıncılık, İstanbul 2001, 0212-513 13 30)

286 sayfa olan kitapta, Erol Evcil'in 'zeytin kralı' olarak yükselişinin öyküsü, İş Bankası'nın kendisine açtığı ‘inanılmaz’ krediler, Evcil'in asker kaçaklığı ve sahte çürük raporu davasından tutuklanmasıyla başlayan inanılmaz olaylar anlatılıyor.

Evcil'i Gölcük'te tutuklayan Deniz Hakim Yüzbaşı Necati Nalıncı'nın (şimdi emekli) gördüğü inanılmaz baskılar... Hakim Yarbay Nihat Demirel'in yazdığı mütalaa ile Evcil'in bu davada serbest kalması... Demirel'in eşinin Evcil'e ait bir şirkette çalışması... Evcil'in, Gülben Ergen'e aldığı armağanlar... Nesim Malki ile İspanya'ya yaptığı yolculuk... Evcil'in aldığı uçağı kullanan siyasiler... ANAP Bursa Milletvekili Mehmet Gedik'in seçim kampanyalarında Evcil'den aldığı yardımlar... İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin raporunda dönemin Bursa Valisi Orhan Taşanlar'la ilgili iddialar... Jandarma istihbarat raporlarının 'buharlaşması'... Cavit Çağlar, Nesim Malki ve Erol Evcil üçgeninde yer alan ‘iplik’ ticaretine bağlı gelişmeler... Kaybolan polis müfettiş raporları... İş Bankası Müfettişi Ertuğrul Senem'in, Evcil'e verilen kredilerin usulsüz olduğunu bildiren raporu... (Ne yazık ki baskılar sonunda Senem, bu raporunu geri çekmek zorunda kaldı.)

Daha neler neler...

İşte Güngör'ün kitabında, Malki'ye borçlu olanların listesinden tutun, Emniyet'in videoya aldığı, ama her nedense yazılı hale getirilmeyen ifade metinlerine kadar (bu ifadeler tahliye edilecek olan Burhanettin Türkeş'e aitti) bir dizi çarpıcı bilgi ve belge yer alıyor.

‘İpin Ucundakiler’ kaybolan, dikkatten kaçan ya da dikkate alınmayan bilgileri sade ve akıcı bir dille anlatıyor.

Tahliye kararı verilen Evcil'lerin, Türkeş'lerin ardından geriye döndük. Ve hafızası güçlü olanlar için hatırlanacak çok şey var bu kitapta.

Bu köşenin okuyucuları bunu iyi biliyorlar.

NASIL TAHLİYE OLUYOR

EROL Evcil
26 Ağustos'ta tahliye olacak. Peki neden?

Evcil'in avukatı, ‘‘Müvekkilim Şartlı Salıverme Yasası'ndan yararlandı’’ diyor.

Evcil'in bugüne kadar cezaevinde geçirdiği 982 gün, 32 yıllık hapis cezasına eşdeğer.

Evcil, 30 yıl ceza alsa bile infaz yasasından dolayı 12 yıl cezaevinde yatacaktı. Ancak böyle bir cezanın 10 yılı 'Rahşan Affı'na girdiğinden geriye 2 yıl kalıyor. Evcil de yaklaşık üç yıldan beri cezaevinde yatıyor. Devletten alacaklı durumda kalmamak için, asker kaçaklığı nedeniyle kendisine verilen cezayı da çektikten sonra 26 Ağustos'ta tahliye olacak.

Evcil daha sonra Mudanya'nın Çephi köyüne gidecek, köy kahvesinde orta şekerli bir kahve içecek.

Avukatı gazetecilere böyle söylüyor.

Sorgulamalıyız

TÜM saldırılar gibi İstanbul Emniyet Müdürü, Vali Hasan Özdemir'e yapılan saldırı da elbete kınanmalıdır. Ancak medyanın saldırıya hemen ‘terör’ damgasını vurmasını ve saldırıya uğrayan müdürün de bu yönde yönlendirmesini nasıl değerlendirmeliyiz? Medya, Özdemir'in orada ne amaçla olduğunu sorgulayamaz mıydı?

Herhalde kimse ‘görevli’ olduğunu söyleyemecektir. Aksi tam bir skandal olur. Öyle ise Sayın Müdür izinlidir. Peki koruması nerededir?

Bence sorgulanması gereken Sayın Müdür'ün seyahat masraflarının kimin ve niçin karşıladığı... Temiz ve şeffaf toplum adına bu soruyu sormalıyız.

Prof. Dr. Raşit KAYA-ODTÜ Siyaset ve Kamu Yönetimi Bölümü

Çürük binalara kırmızı bayrak!

BÜYÜKŞEHİR Belediyesi'nin Kağıthane'deki Afet Koordinasyon Merkezi'ndeki (AKOM) tanıtımı dün herkesin izlemesini isterdik.

Üç yıldır sürdürülen hazırlıklar sonunda ortaya konulanlara ve anlatılanlara bir yandan sevinir, bir yandan da üzülürdünüz.

Belediyeye bağlı birimlerin koordinasyonu içinde Los Angeles'daki yönetim merkezi model olarak alınmış; bilgi-birikim yanında ekipmanlar en son teknolojiyle donatılmış... Bugüne kadar yayınlanmamış haritalar, 8 deprem izleme ve kayıt istasyonunun kurulması, fay hatlarındaki kaynak suyu ve radon gazının günlük analiz edilmesi gibi veriler ciddi yapılanmayı gösteriyor. Nitekim Başkan Ali Müfit Gürtuna, ‘‘Burası dünyanın en gelişmiş afet kurtarma merkezi olacak’’ dedi.

En önemlisi de, Silivri'den Tuzla'ya kadar mahalle bazında tüm alt ve üst yapılarda meydana gelecek hasar miktarlarının tespit edilmesi ve bunların bilgisayar ortamına risk analizi olarak yorumlanması çok dikkate değer bir çalışma... Belki Eylül'den itibaren 250 farklı açıyı içeren bu veriler kamuoyuna açıklandığında sonuçlar endişe yaratabilir mi? İmar rantının ne getirip götüreceği ise şimdiden büyük tartışma konusu olacaktır; sezebildiğimiz bu.

Gürtuna, 4 üniversite ile Deprem Master Planı çalışmalarına başlayarak bunun Türkiye için bir model oluşturacağını da söyledi. Depremden hasar gören kamu ve özel binalara 'kırmızı bayrak' asılabilir mi? ‘‘Böyle bir yetkimiz yok’’ dedi. İstanbul depreme hazır mı? ‘‘Bunu söylemek mümkün değil’’ derken, finans ve hukuk desteği gerektiğini söyledi.

İstanbullular artık trafik dahil her türlü kaza, sel ve göçük gibi felaketlere karşı daha güvenli olabilir ancak depreme karşı hiç değil... Büyükşehir'in sorumluluk alanını aşarak hükümete insani açıdan ders vermesi övgüye değer...

Bir kahramanı bilmemek ayıp

İZMİR'den S.-M. Tunçağ, T.-İ. Özturanlı, V. Açıkalın, L.-E. Güder, İ.G. Güneral, H. Uyguner, B. Şaşmaz, C. Uyguner, C. Üstün, E. Musaoğlu'dan Ödemiş'e bağlı Zeytinlik Belediyesi Başkanlığı'na...

Gölcük yaylasındaki 'Bengisu Caddesi'nin adının 'Hamdi Akkaş Caddesi' olarak değiştirildiğini üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz. Bu değişikliğin tarihsel gerçeklerin bilinmemesinden kaynaklandığını düşünmekteyiz. Bu kararla Mustafa Bengisu'nun kim olduğu, neler yaptığı gözardı edilmiştir. Bu nedenle sayın belediyenizi bilgilendirmek zorunda kaldığımız için öncelikle özür dileriz.

Bengisu, Mustafa Kemal'in silah arkadaşıdır. Trablus'ta, Bingazi'de, Çanakkale'de, Suriye'de birlikte savaşmışlardır. Alay doktorluğu yanında Mustafa Kemal'in özel doktorluğunu da üstlenmiştir. Yunan işgalinde Ödemiş'te yerel bir direniş örgütü kurarak ilk kurşunu atanların arasındadır. 1920'de Meclis'in açılması üzerine Ödemiş Milletvekili olarak Kurtuluş Savaşı'na katılmıştır. Milli Mücadele'den sonra kasabada 'Koca Doktor' olarak anılmıştır yaşamının sonuna değin. Ödemiş'te uzun süre Belediye Başkanlığı yapmıştır. Halkevleri'nde ve İl Genel Kurulları'nda çalışmıştır. Gölcük'ün bugünkü duruma gelmesinde ilk harcı atan adamdır.

Bu gerçekler karşısında Bengisu Caddesi'nin adını değiştirmek doğru bir davranış mıdır? Bengisu adı Gölcük yaylasından silinebilir mi?

MESAJ PANOSU

EMNİYET Müdür Yardımcısı Turan Tuna'dan ‘‘Bağdat Caddesi ve Sahil Yolu'nda 4 trafik ekibi, 8 yaya memur, 2 motosikletli Şahin ile birlikte 2 sivil trafik ekibimiz görev yapmaktadır. Ekiplerimizin ihbarlı ve radarlı hız kontrol denetimleri aralıksız sürmektedir’’ dedi.

KÜTAHYA Dumlupınar İşletme 3. sınıf öğrencisiyim. 1. sınıfın dersi olan Matematik dersinden geçemedim diye bu sene okulla ilişkim kesildi. Benim gibi yüzlerce arkadaşım var. Yapabileceğimiz tek şey oturup affı beklemek. O da ne zaman çıkarsa... Affın 'a'sı yok; geçen yıl vardı!
Yazının Devamını Oku

Ömer İzgi TBMM'deki kadroları anlatıyor

15 Ağustos 2002
<B>TBMM </B>Başkanı <B>Ömer İzgi</B> dün <B>'zor soru'</B>yu yanıtlamak üzere <B>Meclis </B>dışından telefondan aradı. Meclis personeli ile yazıda geçen <B>‘‘1008 (geçici işçi) kişiye verdiğiniz sözü tutacak mısınız?’’ </B>sorusunu şöyle yanıtladı: ‘‘Bu çok önemli bir konudur. Biz bu geçici işçilerin kadroları kendilerine ait olmak üzere memur olmalarını, terfi edip emekli olmalarını sağlayacaktık. Bu konuda hazırladığım yasa teklifini bütçeden önce genel kurula sunacaktım, ancak erken seçimden dolayı kaldı. Yeni gelecekler bu yasayı çıkartabilirler.

Kim almış bunları..

- Benden önceki seleflerim almışlar. Aslında geçici işçi almada yasal engel yok ama ben almam. Çünkü aldığınızda baştan memnun oluyorlar ama sonra kadrosu yükselmediğinden mağdur olup zararlı çıkıyorlar. Bunlar memur edildiğinde emekliliği gelenler giderler, Meclis kadrosu bu sayede azalır. Yasanın yürürlük tarihi de 1.1.2003 olacaktı. Erken seçim her şeyi engelledi. Ayrıca teşkilat yasası değişikliğinde bundan sonra geçici işçi alınması da iptal ediliyordu.

Siz hiç kadro atamadınız mı?

- Kadroda boşalma olursa, personelin içinde uygun kadro varsa atadım; onu da altındaki kadrolardan görüş alarak. Ben 4596 kişi ile aldım Meclis'i, bunun altında bir sayıyla bırakıyorum. Size üzülerek bir şey anlatmak isterim; az önce bacanağımın üniversite bitiren oğluna, Meclis'teki TV Dairesi'nden seni geçici işçi olarak istihdam edebiliriz demişler. Tabii bunu bana yaranmak için söylüyorlar. İlgilisine telefon açıp 'kuralı bozmam' dedim, azarladım.

Meclis'in müşavir kadroları pek ünlüdür.

- Doğru... Şimdi onların başına bir hukukçu atıyorum, sicilleri düzgün olanları 'muhakkik' olarak görevlendireceğiz. Meclis'in Teftiş Kurulu olmadığından, sağlık harcamaları, ulaştırma, satın alma, lojmanlar, saraylar vs. gibi makamlar kontrol edilemiyordu.

SEKRETER-DANIŞMAN

Sekreter ve milletvekili danışmanları ile ilgili olarak eleştiriliyorsunuz.

- Geçici işçileri memur yapalım diye teklif hazırlayınca partilerin Meclis grupları, milletvekillerinin önerisiyle halen yanlarında çalışmakta olan danışman ve sekreterlerin Meclis'te asaleten atanmaları için ayrı bir yasa teklifi verdiler. Gene Meclis'in son olağanüstü toplantısına sokuşturmak istediler, haberim olunca engelledim. Neden engelledim? Bunlar 600-700 kişi; kadroları Ulaştırma'da, orada burada. Milletvekili istediği memuru yanına getirmiş, sekreter, danışman yapmış. Bu yasa çıkmış olsaydı, Meclis'in personel kadrosu 6 bine çıkacaktı. Önümüzdeki dönem gelecek 550 milletvekili de, dışardan 550 sekreter ve 550 danışman getirecekti. Olmaz böyle şey, kötü bir yol açılmış olur.

Ama bu danışman kadroları işlevsel değil; çanta taşıyorlar, milletvekilinin cep telefonuna bakıyorlar.

-
Ne iş yaptıklarına girmem... Ama kaç milletvekili bir yasa tasarısı hazırlanırken danışmandan faydalanmış, onun metnini yazmış. Ben görmedim.

Ekşi'nin bedduası


BİZLER de Bodrum gürültü cehenneminden lanetler yağdırarak ayrılan binlerce insanın içinde yer alıyoruz. Bodrum-Türkbükü Hebil Koyu'nda tatil sitelerinin tam orta yerinde siteden bozma Voyage kulübünün pervasızca süren gürültü kirliliğinden bunalıp evlerimizi kapatarak bu cehennemden kaçtık. Bodrum'u terk ederken, Sayın Sadettin Tantan'ı özlemle anıyor, buraları ilgililerin izin vermesiyle yaşanmaz hale getiren ilgililere, Sayın Oktay Ekşi'nin yazdığı beddua ile katıldığımızı bildiriyoruz.

Mehmet ÜSTÜNEL-ANKARA

Köprülü, Derviş’i CHP için iknaya çalışıyor


ANKARA'dan telefonla görüştüğümüz 'Yeni Türkiye'den bir milletvekili, Arı Grubu Başkanı Kemal Köprülü'nün ilginç temaslarını anlatıyor: ‘‘Bir düşünce kulübü olarak ANAP'a bağlı çalışırken 1999'larda bağımsız kalan Arı grubu, CHP ile yoğun temas halinde... CHP'den kendisine 'Kemal Derviş'i, Yeni Türkiye'ye gitmemesi için uyar, bize gelmesi için baskı yap' diyorlar. Köprülü, Derviş ile pazar ve pazartesi günleri iki kez görüştü. Derviş'i CHP'ye gelmesi için ikna etmeye çalışıyor. Etkili olabilir çünkü ikisi de samimi arkadaş sayılırlar.’’

Açıkçası Baykal'ın, Köprülü'Derviş'i marke etmekle görevlendirmiş...

Baykal'ın dünkü çağrısı da bunu doğruluyor.

Yeni Türkiye'li milletvekili bir iddiada daha bulunuyor:

‘‘CHP; Arı grubundan beş kişiye liste başında yer verecek.’’

Kemal Köprülü
'nün görevi ağır; Baykal'ın aracısı olarak ikna turlarından 'el ele birliktelik' çıkarmak istiyor.

Derviş, YTP'ye gitmezse bu partinin işi çok zor. CHP de, Derviş'i Cem'e kaptırmak istemiyor.

Baskılar karşısında Derviş'in kafası iyice karıştı; bugünkü kararını bir gün daha ertelerse şaşmamak gerek...

Pişkinlik ve takıyyecilik


Başbakanlık için gözleri kamaşan Tayyip Erdoğan davalarını unuttu

MNP, MSP, RP geleneğinin son temsilcisi FP'nden istifa eden milletvekilleri ile İstanbul Belediyesi'nin yolsuzluk sanığı bürokratları tarafından kurulan ve ‘denenmemiş, yeni bir parti' olarak yutturulan AKP... Ve yine ‘denenmemiş, yeni bir lider' olarak sunulan, bu partinin genel başkanı, MSP Gençlik Kolları'ndan yetişmiş, 30 yıllık politikacı Recep Tayyip Erdoğan...

Tüm kamuoyu yoklamalarından AKP'nin birinci parti, Recep Tayyip Erdoğan'ın da geleceğin başbakanı olarak çıktığı basında yer alıyor.

Erdoğan, Türkiye'nin müstakbel başbakanı edasıyla tüm yurdu dolaşıyor, siyasetten ekonomiye, dış politikadan spora kadar anladığı anlamadığı birçok konuda ahkám kesiyor. Bu konuşmaları ‘‘Bir siyasi partinin genel başkanıdır, tabii ki her konuda konuşacaktır’’ mantığıyla normal karşılayabiliriz. Ancak dün medyada yer alan ‘yolsuzluklarla' ilgili açıklamalarını izleyince doğrusu bu kadarına da pes dedik. İhaleye fesat karıştırmak, görevde yetkiyi kötüye kullanmak, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak gibi iddialarla hakkında onlarca yıl hapis istemiyle dava açılmış bir insanın dürüstlükten bahsetmesi, yolsuzluk karşıtı söylemlerde bulunması pişkinlik ve takıyyecilik değil de nedir?

1994'te halkın oyu ile Belediye Başkanlığı gibi önemli bir kamu görevine gelen, hakkındaki yolsuzluk iddiaları ve laik cumhuriyet karşıtı eylemleriyle anılan kişi bugün ülkeyi yönetmeye talip oluyor. Hem de belediyedeki kendi gibi yolsuzluk sanığı arkadaşlarıyla... Belediyede genel sekreter yardımcısı olarak görev yapan iki arkadaşı ile bir danışmanını AKP'de genel başkan yardımcısı yaparak umursamazlığını sürdürüyor.

İstanbul adliyelerinde yaptıkları yolsuzluklar nedeniyle yargılanan bu kişiler muhtemelen 4 Kasım günü milletvekili seçilerek dokunulmazlık zırhına bürünecekler.

Halkımız, birbirleriyle ilgili akla hayale gelmeyecek yolsuzluk iddialarında bulunan, Meclis'te tam soruşturma açılacağı zaman anlaşıp birbirlerini aklayan politikacıları gördü, onlara alıştı. Ama 'Tayyip olayı' bir ilk... Türkiye'de ilk kez bir insan, bulunduğu kamu görevi sırasında yaptığı yolsuzluklar nedeniyle yargılanırken; daha aklanmadan, hesap vermeden parti liderliğine ve başbakanlığa soyunuyor.

Sırtlarındaki yolsuzluk kamburlarıyla birlikte AKP ve Recep Tayyip Erdoğan geliyor, Türkiye onları bağrına basıyor!

Pes doğrusu!

Mehmet BÖLÜK-İSTANBUL

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Tayyip Erdoğan ve Melih Gökçek, Milli Görüş düşmanı şer güçlerin maşasıdır.’’

(SP Sakarya İl Başkanı Fahrettin Bay)
Yazının Devamını Oku

Türker: Beni fasulyeden sayıyorlar

14 Ağustos 2002
<B>KEMAL Derviş'</B>in yerine Hazine'den sorumlu Devlet Bakanlığı'na getirilen DSP İstanbul Milletvekili <B>Masum Türker,</B> kendisini <B>‘‘Hazine'de iş takipçiliği yapmakla’’</B> suçlayanlara sert yanıt verdi. Dün sabah Best FM'in 'Sesli Gazete' programında soruları yanıtlayan Türker, ‘‘Sayın Derviş'in uygulamalarını geldiği geldiği günden izliyorduk; DSP'nin gölge bakanı olarak altı kişiydik; bu bakımdan sorunlara uzak değiliz’’ dedi.

Kendisini 'muhasebeci'diye küçümseyenlere ‘‘Beni galiba fasulyeden zannediyorlar’’ diye çıkışan Türker bize şöyle dedi:

‘‘Biz ulusalcıyız. Türkiye'yi soyulmaktan kurtarmak zorundayız.’’

Üç saatlik devir-teslimde Derviş size neler söyledi?

- Helalleştik. Kendi siyasi geleceği ile ilgili olarak mahrem şeyler konuştuk. Bazı önerilerim oldu kendisine.

Ne gibi?..

- 4 Kasımla ilgili iki formül gösterdim. Ancak bunu söylemem ihanettir.

Parti..

- Yeni Türkiye örgütsüz. Cem'le nereye gidecek; giderse tutturamayacaklarını biliyor.

Hazine'de iş takipçiliği yaptığınızı söylüyor Erdal Sağlam...

- Geçmişte Hazine'ye 7 kez gitmişliğim var; bunlar çeşitli vesilelerle olmuştur, iş takibi ile ilgili değildir. Benim kim olduğumu öğrenmek isteyenler Mali Müşavirler ve Muhasebeciler Odası Genel Başkanı Mustafa Özyürek'e sorup Plan Bütçe Komisyonu'nun tutanaklarına bakabilirler. Bana hakaret edenleri bu haftaki 'Nokta'da yanıt vereceğim.

Kadınlar neredesiniz


ALLAH bir ses vermiş gerisini koy vermiş. Kanal D'deki haberi dinledikten sonra tüylerim diken diken oldu. Ülkemizin ‘meşhur’ arabesk şarkıcısı ırza geçme suçundan arananlar listesine alınmıştı. Bu haber öncelikle insan olan ve de kadın olan herkesi ilgilendiriyordu.

AB'ye girmeye çalıştığımız şu günlerde topluma örnek olacak kişilerin aslında gerçek yüzlerini nasıl da deşifre ediyordu. Bu olay örneğin Avrupa'daki bir sanatçı işlemiş olsaydı başta kadın örgütleri olmak üzere tüm aydın ve örgütlü kesimler ayağa kalkardı. Bu suçu işleyen kişinin cezasını çekmesi için ayağa kalkarlardı, mağdura destek olurlardı.

Daha ne kadar Televoleci zihniyete göz yumacağız? Bir kadın olarak kadın örgütlerini göreve çağırıyorum. İnsanlık onurumuzu ve kadınlık onurumuzu koruyalım.

F. IŞIK-İSTANBUL


Şantajcı


KİPTAŞ Genel Müdürü İsmet Yıldırım, Başakşehir Konutları ile köşemizde çıkan bir yakınma üzerine şu açıklamayı yaptı: ‘Bizce malum olan kişi, Yılmaz Evren adına yazılar yazarak bizi karalamak istiyor. Bu kişi kendisini bir medya kuruluşunda protokol müdürü olarak tanıtıyor. Bizden 400 milyar liraya bir villa aldı. Sözleşme dışı şeyler istedi; doğal olarak yerine getirmeyince de bize şantaj yapmaya başladı. Ayrıca AKP'den adaylığı düşünmedim, görevimin başındayım.’’

Camileri devlet düşmanları ele geçiriyor


ERZURUM'da çok sayıda 'fahri imam' görev yapıyor. Bu nedenle de halk yanlış dini bilgi alıyor, devlet aleyhinde propagandaya maruz kalıyor. Erzurum genelinde halen 234 adet kadrosu boş olan cami ve 174 adet kadrosuz cami bulunuyor.

İl, ilçe müftülükleri tarafından fahri imamlık yapması uygun görülmeyen kişilerin yerine imam verilmediğinden dolayı bu kişiler camilerde fahri imam olarak görev yapmaya devam ediyor. Bu nedenle de camileri devlet aleyhtarı kişi ve örgütler dolduruyor.

Bu bilgilerden sonra Erzurum'dan bir bürokrattan gelen bir mektubu okuyalım:

Köylerde görev yapan fahri imamların dini konularda bilgisiz oldukları, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın belirlediği hutbe metinlerini takip etmedikleri, Tekman'ın Küllü Köyü'nde bulunan fahri imamın Türkçe'yi bile düzgün konuşamadığı, hutbelerini Kürtçe olarak verdiği dikkat çekicidir.

Fahri imamlar, DİB'nin yapacağı imam atamaları ile seçim kaynaklarından olacakları endişesi taşımaktadırlar. Bu nedenle de DİB'e bağlı kadrolu imamlar hakkında 'Devletin imamı bilgisizdir, medrese eğitimini devlet okulları veremez' şeklinde propaganda yaptıkları görülmektedir. Tekman'ın Çiçekdağı Köyü'ne atanan kadrolu imama rağmen fahri imamın hálá itibar görmesi üzüntücü verici bir durumdur.''

Okurumuz ‘‘Vatandaşlar dini konularda bilgisizdir’’ dedikten sonra şunları anlatıyor:

‘‘Doğum kontrolü günahtır, suni tohumlama ile dünyaya gelen hayvanın eti haramdır gibi yanlış inanışlar devam etmektedir. Tarım İl Müdürlüğü'nün, İl Müftülüğü'nden bir görevli ile köylerde suni tohumlama konusunda verilen vaazların sonrasında suni tohumlamanın %20 artması, vatandaşların yetkili kişiler tarafından bilgilendirildiği takdirde olumlu davranışları benimsediğini göstermektedir.

Bölgedeki köylerde Rize'den gelen bazı şahısların dini eğitim verme gerekçesiyle köydeki çocukları götürdükleri Çat'ın Başköy köyünden Rize'deki Çağlayan Kuran Kursu'na ve yine Çat'ın Köseler köyünden Rize'deki merkez Kuran kursuna götürülen çocukların bulunduğu bir gerçektir. Bu çocukların devlet karşıtı olarak yetiştirileceğinden endişe edilebilir.’’

Evet Türkiye nereye gidiyor?

90 trilyonla ne yapacaklar


ANKARA'dan H.Taşçı soruyor: Yokluk içinde bulunan halkın sırtından siyasiler, bol keseden harcama yapıp seçime gidiyorlar.

Hazine yardımı adı altında partilere aktarılan 90 trilyonla milyonlarca insanın aşı ekmeği sağlansa daha vicdanlı olmaz mıydı?

Yazık bu paralara... Bu işte ticari bir hesap mı var? Yoksa dinci partilere aktarılan paralarla rejimimizin altı mı oyulmak isteniyor.

Hesap istemek hakkımız değil mi?

İzgi'ye zor soru


SAYIN Ömer İzgi'ye... 1008 kişiye verdiğiniz sözü tutacak mısınız? TBMM'de yaptırdığınız norm kadro çalışması sırasında, yaklaşık 10 yıldır kadro bekleyen milletvekili yakını olmayan, geçici mevsimlik işçi statüsünde çalışan doktora, master yapmış sanat tarihçisi, mühendis, mimar, arkeoloğa ve emeğinin karşılığını almak isteyen vasıflı elemanlara (taşçı, marangoz, kurşuncu, kalemkar, tekniker, sedefkar vs) verdiğiniz kadro sözünü tutacak mısınız? Yoksa, siz de daha önce örneklerini gördüğümüz gibi sadece kendi yakınlarımızın atamalarını mı yapacaksınız?

Makyajlı bilançoların hesabı sorulmalıdır


SAYIN Masum Türker, Yeni görevinizden dolayı kutlar, başarılı olmanızı ve ekonomi ile ilgili çeşitli tarihlerde vermiş olduğunuz beyanları hayata geçirmenizi dilerim.

Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği'nce (TÜRMOB) 2.4.2002 tarihinde Ankara'da düzenlenen panelde de konuşmacı olarak ifade ettiğiniz üzere; 1982 yılından sonra yapılan Bankalar Kanunu ile bankaların bağımsız denetlenmesi zorunluluğu getirilmiş ve ne yazık ki yıllarca uluslararası denetim kuruluşları tarafından makyajlı banka bilançolarına onay verilmiştir.

Ancak, finans sektörünün altına dinamit koyan ve her şeyi toz pembe göstererek 26 bankanın yok olmasına neden olan söz konusu 'ithal denetim sistemi'nin gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Bugüne kadar ekonomik krizlerde ve ülkenin kaderinde etkin rol oynayan, gerek mali ve gerekse de reel sektörün çöküşüne göz yuman sistem sorumlularından biri olarak görülen ithal denetim kuruluşları;

- Kamu bankalarında trilyonlarca usulsüz krediler batarken,

- Kamu bankalarından verilen kredilerle geçmişi karanlık kişiler banka patronu yapılırken,

- Özelleştirme adı altında mevcut bankalar iki veya üçe bölünerek değişik adlar altında banka sayıları arttırılırken,

- Kasım 2000 likidite krizi ve Şubat 2001 devalüsyonu sonucunda dahi makyajlı banka bilançoları düzenlenirken,

ne gibi raporlar düzenlemişlerdir?

Kendi ülkelerindeki firmaları dahi makyajlayarak batmasına neden olan ithal denetim kuruluşları yerine kendi denetim sistemimizi oluşturmamız gerektiği gibi her şeyi ithal eden bir ülke görünümünden de uzaklaşmamız kaçınılmazdır.

IMF dahil olmak üzere yurtdışından %10-11 faiz (tefeci faizi gibi) üzerinden borçlanarak sağladığımız kaynakların popülist politikalarla israf edilmemesine ve yerli denetim sisteminin oluşturulmasına önem vereceğiniz inancını belirtir, saygılar sunarım.

Hasan KILAVUZ Vakıfbank eski Genel Müdürü-ANKARA

MESAJ


TİCARET Bankası'nın tasfiyesini bize unutturamazlar. Bu ayıbı ne tarih ne de biz Türkbanklılar affedeceğiz. İnşallah bu oyun, sergileyenlerin ellerini ve ayaklarını dolayacak.

Emel ÇALIŞKAN-TÜRKBANK EMEKLİLERİ ADINA

BEN
şeker ve kalp hastasıyım. Kartal Devlet Hastanesi'nin önünden geçen Harem-Gebze minibüsleri yeniden hastaneye yakın yoldan geçirilemez mi?

Ayşe ÖZTÜRK-KARTAL

ERZURUM'
da çok sayıda 'fahri imam' görev yapıyor. Bu nedenle de halk yanlış dini bilgi alıyor, devlet aleyhinde propogandaya maruz kalıyor. Erzurum genelinde halen 234 adet kadrosu boş olan cami ve 174 adet kadrosuz cami bulunuyor. Çoğu devlet aleyhtarı kişi ve örgütlerin elinde; uyarırım.

A. DURUSU-ERZURUM
Yazının Devamını Oku

'Çekirge'nin öyküsü

13 Ağustos 2002
<B>TÜRKİYE'</B>de hayali ihracat ve naylon fatura denilince artık bir soygunun <B>'marka</B>'sı olan <B>Orhan Aslıtürk </B>konusundaki yazılarımızı bu köşenin takipçileri bilirler. Şişli eski Belediye Başkanı ANAP'lı Gülay Çokay'ın, yurtdışına kaçmadan önce 'yıldırım' aşkıyla evlendiği Orhan Aslıtürk'ün ne haltlar çevirdiğini ilk ortaya çıkaran merhum meslektaşımız Gülçin Telci'dir.

Türkiye'nin en büyük soygun ve yolsuzluk olayını gerçekleştiren Orhan Aslıtürk'ün Muhammet Ciğer ile birlikte oluşturduğu hayali ihracat organizasyonu (ASCOR) (hangi harflerden oluştuğuna dikkan edin!), Milliyet Gazetesi Muhabiri Nedim Şener tarafından 'Naylon Holding' adıyla kitaplaştırıldı.

Kitapta, 1980'lerden bu yana hayali ihracat ve naylon fatura işinin odağında olan Aslıtürk'ün çalışma yöntemleri ayrıntılı anlatılıyor. Nedense Maliye ile polis tarafından bir türlü yakalanamayan 'şanslı çekirge' ve ayrıca kılıktan kılığa giren bir 'bukelamun' olduğu gözler önüne seriliyor.

Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu ile Hazine raporları, sanık ifadeleri ve iddianamelere dayanarak yazılan kitapta, 1995-1998 arasında toplam 1.7 milyar dolar hayali ihracat gerçekleştiren Orhan Aslıtürk ile kanunen boşandığı eşi Gülay Çokay'ın (Atığ, Aslıtürk) Şişli Belediyesi'ndeki yolsuzlukları da anlatılıyor.

ULUTOP'TAN ASLITÜRK'E

Melikgazi
(Kayseri) doğumlu olan Orhan Aslıtürk'ün bir ayağı siyasete uzanan akrabalarına gönderdiği paralar, şirketlerine ortak yapması ya da yönetim kurulu üyesi ataması da belgeleriyle gözler önüne seriliyor.

Anımsatalım...

Aslıtürk ailesinin asıl soyadı Ulutop'tu. Orhan Aslıtürk'ün babası Feyzullah, onun babası Mustafa Ulutop'tan izin alarak mahkeme kararıyla Aslıtürk soyadını aldılar. Ancak Aslıtürk daha sonra ticari ilişkilerinde sahte olarak 'Türk'ün başına 'Asli, Aslan' gibi sözcükleri ekledi; sahte pasaportunda da 'Baki Gökay' adını kullandı.

'Kırmızı' bültenle aranan Asıltürk bugün Londra'da yaşıyor, Fransa'ya da sık sık gidiyor; boşanmasına rağmen Gülay Çokay ile ilişkisini sürdürüyor.

(Çokay ailesi çevrelerinden aktarıldığına göre Gülay Çokay, Orhan Aslıtürk'ün çapkınlıklarından ve darpa dönük davranışlarından bıktı; bu nedenle boşandı.)

MASAK NE YAPTI?

Orhan Aslıtürk'
ün kurduğu Barbaros Holding'e bağlı 91 paravan şirket üzerinden 'naylon fatura' kestiği müfettişlerce belgelendi. Kendi şirketleri dahil 167 şirket üzerinden de hayali ihracat gerçekleştirdi. Aslıtürk bu şirketlerle sadece hayali ihracat değil, içleri sahipleri tarafınan boşaltılan banka sahiplerince kredi alınmasında da kullanıldı.

Bu yolla devletin kasasından aldığı 300 milyon dolarlık KDV iadesinin öyküsü ülkenin ne kadar rahat soyulabildiğini kitapta anlatıyor.

'Naylon Holding' kitabında, hayali ihracatlardan yararlanarak devletten ucuz kredi kullanan ve diğer ihracat teşviklerinden yararlanan şirketlerin isimleri de görenleri şaşırtmıyor değil...

Nedim Şener kitabında ortaya koyduğu iddiaların belgelerini de eklemeyi unutmamış... Hesap Uzmanlarının hazırlayarak Mali Suçları Araştırma Kurulu'na (MASAK) gönderdiği, MASAK'ın da Şişli Cumhuriyet Savcılığı'na ilettiği 'kara para' raporuna dayanılarak yazılan bölümde, Aslıtürk'ün siyaset dünyasındaki yakınlarıyla ilgili menfaat ilişkileri de sergileniyor.

Aslıtürk'ün günlüğünden hangi ünlü işadamlarıyla dünyanın hangi ülkesinde buluşup yemek yediğini, ne gibi pazarlıklar yaptığını öğrenmek de mümkün... Gazeteci Nedim Şener geçen yıl yayınladığı ‘‘Tepeden Tırnağa Yolsuzluk’’ (Metis Yayınları 2001) kitabında olduğu gibi ‘‘Naylon Holding’’ (Om Yayınevi, 0212-240 53 14) kitabı ile de Türkiye'de yolsuzlukların arşivini yapmıştı.

Gelecekte bu kitapların kapaklarını kaldıranlar 1990'larda devletin nasıl soyulduğunu ve bunlara kimlerin göz yumduğunu görebilecek.

Nedim Şener'e sorduk; ‘‘Bu kitabı neden yazdın?’’

‘‘Aslıtürk
vurgunuyla organize olarak devletin etkin mücadele etmeyişinden dolayı...’’ dedi.

İyi demokrasi nasıl olur


‘‘KANUN tanımayan, kayıt dışı işçi çalıştıran sözde zenginlere karşı, bu ülke ve bu Meclis tavırlı olmak zorundadır. Kötü ekonominin, kayıt dışı ekonominin üzerinde iyi demokrasi olmaz. Mutlu bir halk olamaz. Güçlü hukuk devleti olmaz. Daha çok zenginimiz, daha çok yatırımcımız olsun ama hakka ve hukuka saygı da olsun.’’

(DİSK eski Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili

Rıdvan Budak)


Utanç


KONFÜÇYÜS diyor ki:‘‘Bir memleket iyi bir şekilde yönetiliyorsa, fakirlik ve düşkünlüğün varlığı utanç verici bir şeydir. Bir memleket fena bir şekilde yönetiliyorsa, zenginlik ve şeref gibi şeylerin varlığından utanç duymalıdır.’’

Memlekette iyi bir hükümet işbaşında olduğu zaman, düşünülen şey sadece 'maaş' ise ve kötü bir hükümet işbaşında iken düşünülen şey yine 'maaş' ise işte bundan utanç duyulmalıdır.

Türkiye'yi yönetiyorum diyen büyüklerimize saygıyla sunulur.

Şevki UYANIK ALMANYA

Derviş ve gerçekler


DERVİŞ'i bazı ağzı laf yapan siyasiler kıskanıyorlar. Çünkü onlarda Derviş'te olan hiçbir iyi özellik ve de kapasite yok. Çünkü liderlik peşinde değil, kompleksli değil, kasıntı değil; hoşgörülü.

Şimdi bazıları klasik siyasetçi mantığıyla kabahati ona atıyorlar.

Derviş ulufe dağıtmıyor. Dürüst, başkaları ile çıkar ilişkisi yok. Tam bir güleryüzlü Batılı halk adamı. Bilgisini, tecrübesini etrafı ile paylaşabiliyor; var mı böyle bir politikacımız?

Sonuç; Türkiye'nin bugüne kadar özlediği bir politikacı.. Tabii ki kıskanılacak, her zamanki gibi olan zavallı Türk halkına olacak.

Hikmet ERSOY Akyarlar Köyü BODRUM

EKONOMİ
yerlerde sürünürken Derviş'i getirttik, çok iyi yaptık. Türkiye'yi düzlüğe çıkarmak için uğraştı. Büyük başarı sağladı. Şimdi işimiz bitti, sen yaramaz adamsın geriye dön, deniliyor. İnsan biraz utanır. Derviş'i kimler istemiyor; memleketin bu hale gelmesinden payı olanlar! Mevcut politikacılarla bu memleket ilerleyemez.

Muhsin KURŞUN ANTALYA
Yazının Devamını Oku

Benim Almanyam Benim Türkiyem

11 Ağustos 2002
<B>YAŞAM </B>bir rüzgár gibi geçiyor. <B>Ankara</B>'da liseyi bitirdikten sonra <B>Sümerbank</B> bursuyla (ayda 385 DM) 1961'de <B>Almanya</B>'ya geliyor; <B>Berlin Teknik Üniversitesi</B>'nde Makine Mühendisliği okuyor. Mankenlik yapıyor. Berlin'de İran lideri Şah Pevlevi'ye karşı gösteri yapan bir İranlıyı ‘‘kurtarmak’’ isterken, Alman polisinden kendisi de feci bir dayak yiyor; 7 hafta hastanede yatıyor. Bir gün İsveç'te bir arkadaşının düğününe katıldıktan sonra dönüşü Hamburg üzerinden yapıyor. Çünkü bu kenti görmemiştir. Başına bir kaza geliyor; spor otomobili benzin akıtıyor; yanına geldiğinde de elindeki sigaradan otomobili tutuşuyor. Pasaportu ve evrakları dahil her şey yanıyor.

Türklerden borç arıyor. ‘Hasan Bakkal’dan 100 mark borç alıyor. bakkalın camında ‘‘Düsseldorf'tan Türkiye'ye uçuş’’ yazısı dikkatini çekiyor. Hamburg'dan Türkiye'ye neden uçuş olmasın? Bunun üzerine Hamburg'da yarısı büro, yarısı yataktan oluşan bir odada yaşamaya karar veriyor. Uçak işine giriyor. Haftada önce bir, sonra iki-üç derken işçi uçuşlarına başlıyor.

Bürolar açıyor; daha sonra turizmciliğe başlıyor. Antalya'yı Almanların ‘‘yaz mekanı’’ yapıyor. Bu arada Türkiye'de Gönül Yazar aşkı ile isim yapıyor.

Büyümesi son 15 yılda oluyor. Türkiye'ye 800 bin-1.2 milyon arasında turist ve yolcu taşıyan 700-800 milyon Euro da ciro yapan bir marka haline geliyor. Biri Türk; diğeri Alman iki şapkası olan bu kişi Vural Öger...

Almanya ve Türkiye'deki yaşamını ‘‘Meine Deutschland, Meine Turkei’’ (Benim Almanyam Benim Türkiyem) isimli kitapta anlatan Öger, bu vesile ile önceki akşam Hamburg'da 1895'te kurulmuş bir sigorta şirketinin salonunda davet verdi. Davetin en önemli konuğu Federal Almanya İçişleri Bakanı Otto Schily'di. 1969'da Berlin'de saldırıya uğradığı gösteriden sonra yargıda haklarını SPD'li bu genç avukat savunmuştu. Schily, Öger'in kitabını hemen sindirerek okumuş olduğundan Almanya'daki Türkler ve Türkiye-Almanya ilişkileri açısından çok önemli değerlendirmeler yaptı.

‘‘Çok yönlü ve ilginç bir insanın kitabı. Hem Hamburglu, hem İstanbullu olmanın ne kadar güç olduğunu gösteriyor. Ben de bir ara Hamburglu olmak istedim ama beceremedim’’ diyor Otto Schily.

Türkiye'nin son 40 yılının Avrupalı-Asyalı yüzünü anlamak isteyen Almanların bu kitaptan çok şeyler öğreneceklerini belirten Schily, kitap için ‘‘Dilerim okullarda okutulur’’ dedi.

Schily Öger'e, hükümetin göç komisyonunda görev verdiğini anlatırken; ‘‘Çünkü her iki ülkede yaşıyor, sorunları biliyor; açıksözlü ve elit bir Türk’’ tanımlaması yaptı.

Milliyeti Alman, ruhu ve kalbi Türk, kişisel ilişkilerinde etkili, insancıl yanı ağır basan, başarılı bir işadamlığı yanında sosyal yardım ve aktivitelere de katılıyor Öger. 5 yıl önce 600 kurucuyla Türk-Alman Vakfı'nı kurdu. 6 dil konuşuyor. Bir Alman'ın gözüyle ‘‘Büyük Avrupalı. Gelecek yıllarda daha büyük işler yapacak.’’ Bu anlatımı yapan Otto Schily, Gölcük'te bir Çocuk Köyü yapan Öger'le iki kez deprem bölgesini gezen, Türklere çok açık bir bakan...

Bakanın sadece Öger'in kişiliği üzerinde 35 dakika konuşması bir Almandan beklenen bir övgü değil. Nitekim, sahnede Öger'le ilginç bir söyleşi yapan ARD TV'nin anchorman'i Wrich Wickept'in ‘‘Almanya'daki siyaset ve biz medya dünyası, içimizdeki Türk dünyasından maalesef habersiz’’ sözü yoğun alkış aldı.

Türk'ün tarihine bakmak


ÖGER, ne Türkiye'ye ne de Almanya'ya yabancı; iki kimlik arasında erimiş, Alman disiplinini ve mantığını öne çıkarmış.

Schily'nin Türklere hoş gelebilecek bazı mesajlarında biraz popülizm yaptığı söylenebilir. Bunu davetteki Türklerden bazıları bize söyledi.

Yanına aldığı ilk işçisi Yanık Ömer'in ismini uçaklarından birine veren Öger, Alman politikalarını gerektiğinde eleştirdiğini de söylüyor. Öger ‘‘Bir Türk manavından domates satın alarak Türkleri tanıyamazsınız, tarihine bakmak lazım’’ diyor.

320 sayfalık kitap


VURAL Öger'in; otobiyografisini anlattığı ve Almanya'nın en büyük yayınevleri arasında yer alan Rowohlt tarafından basılmış olan 320 sayfalık kitabı kaleme alanlar ise felsefeci ve siyaset bilimcisi Türk Mehpare Bozyiğit ve gazeteci olan Alman eşi Hans Kirchmann. 19.90 Euro'ya satılan kitap 30 bin adet basılmış. Mehpare Bozyiğit ‘‘Göreceksiniz bu kitap 1 milyon satacak’’ diyor. Kitapta 6-7 Eylül 1956 olaylarını, tesadüfen Beyoğlu'nda dayısıyla geçerken izleyen Öger, ilgili 3 fotoğrafa da kitabında yer vermiş.

Öger, kitabı annesine adamış; bu nedenle İstanbul'da Rumlar arasında yaşamış olan annesinin çok sevdiği Fedon'u Türkiye'den getirtmiş. Bu şarkılarla coştu Öger. Kitap tanıtımında eski ve şimdiki eşleri, 3 kız çocuğu, damadı ve torunu da bulundular. Alman medyasının sanayicilerinin ve turizmcilerinin arasında, ‘‘Die Zeit’’ haftalık gazetesinin eski Genel Yayın Müdürü Teheoe Sommer ve Hamburg Başkonsolos Yardımcısı Haşmet Sınav da bulunuyordu.

Ülkeye yöneticiler alınacaktır


SEÇİM sonrasında yeni oluşturulacak kadroda ülke yönetiminde görev alabilecek aşağıdaki özelliklere sahip yöneticiler alınacaktır: T.C. vatandaşı olmak, temiz bir sicile sahip olmak, 4 yıllık bir üniversite mezunu, en az İngilizce'yi akıcı konuşabilen, bilgisayar kullanabilen, 30-45 yaşlarında, ekip çalışmasına yatkın, ülke çıkarlarına öncelik tanıyabilecek, daha önceki yönetimde görev almamış.

Not: Dolgun maaş, özel araç, dokunulmazlık, tüm sosyal haklar, başlıca verilecek olanlardır.

Özel sektörde iş başvurusu yapıldığı zaman bile bu özelliklerin yanı sıra birçok özellik isteniyor. Hiç hata kabul etmeyen bir yönetimde görev alacak kişilerde neden bu özellikler aranmıyor. Ben milletten bir kişi olarak beni Meclis'te ve dünyada temsil edecek başbakanımın, bakanlarımın ve de milletvekilimin yukarıdaki özelliklere sahip bir kişi olmasını istiyorum. Dokunulmazlık sahibi olmak için Meclis'e girmek anlayışı yerine, milletin sorumluluğuna sahip bir mantıkla görev yapmak anlayışı etkin olmalıdır.

İsmail YILMAZ-ANKARA

Yazının Devamını Oku

Şapka-takke ve kasket bitti sıra düşüncede

10 Ağustos 2002
<B>TÜRKİYE</B>'nin 40 yılını harcayan bu üç aldatmaca simgesi artık geçerliliğini yitirdi. Hazine'nin parası ile kendi partisi ve yandaşları için taban fiyatını yükseltip oy satın alan zihniyet, konuşmasında K'ları G ile telaffuz etse de kimseyi kandıramayacağını anlamış durumda.



KARAYOLLARI Genel Müdürlüğü'nden Bakanlık Müsteşar Yardımcılığı'na getirilen Dinçer Yiğit ‘‘Sandıklı yolu ihalesi, yeni yıla bırakılmalı’’ (31.7.2002) yazısı üzerine şu açıklamayı yaptı: Afyon-Sandıklı yolu ihalesi konusunu dile getirirken köşenizde adımın bazı olaylarla irtibatlandırılmak çabasına girildiğini sezinliyorum. Bu bakımdan size verilen bilgileri düzeltme ihtiyacı duydum. Tüm Karayolları camiası ve konuyla ilgili herkes çok iyi bilir ki; Vurgun operasyonu ile Dinçer Yiğit'in ve onun yönetimindeki Karayolları Teşkilatı'nın en ufak bir ilişkisi ve sıkıntısı bulunmamaktadır. Benim Karayolları Genel Müdürlüğü görevinden Bakanlık Müsteşar Yardımcılığı görevine atanmam görevden alınma değil, bir terfi yani yükselme işlemidir. Bunun ise tek nedeni Karayolları Teşkilatı'nın personel atamalarındaki prensiplerde Sayın Bakan ile aynı görüşü paylaşmamış olmamızdır. Bu nedenle kimsenin bu durumu çarpıtmaya ve kendine pay çıkarmaya hakkı bulunmamaktadır. Zaten buna da asla izin vermem.MESAJ PANOSU

KİPTAŞ, İkitelli 4. Etap´ta milyarlarca liraya sattığı daire ve villaları bir çok eksikle aylar sonra teslim ediyor. Mayıs ayında teslim edilecek evler Ağustos´ta bitiyor ve hala sahiplerine teslim edilmiyor. 250-300 milyara satılan villalar ise tapusuz. 4 aydır teslim edilmedi. Otopark ve yollar kifayetsiz. 3 sene sonra trafik tıkanacak gibi. Ağır aksak yürüyen Kiptaş evleri, müşterilerini bin pişman ediyor. Şimdi inşaatı bitmemiş bekleyen yüzlerce ev ve iş varken Kiptaş Genel Müdürü İsmet Yıldırım, Ak Parti´den aday oluyor.

Sormak lazım, devlet memuru şartlarıyla siyasete giren bir insanın seçim kampanyasında harcayacağı 50-100 milyar liranın kaynağı neresi acaba?Yılmaz EVREN-BAŞAKŞEHİRAKBANK Yıldızposta şubesinin önünde 5 Ağustos günü arabamın camı kırılarak evrak çantam ile içi bilgi dolu olan dizüstü bilgisayarım çalındı. Bu banka yakın zaman önce de soyguna uğramıştı. Önceki hafta da aynı gün ve saatte başka bir işadamının parası, arabasının bagajından çalınmış. Gereği neyse yapılsın lütfen; yeter artık.

Yazının Devamını Oku