Yalçın Bayer

Sandıklı yolu ihalesi, yeni yıla bırakılmalı

31 Temmuz 2002
<B>ANKARA Çankaya'</B>dan müteahhit <B>Nevzat Üstün </B>ve arkadaşları Bayındırlık Bakanı <B>Prof. Abdülkadir Akcan'</B>ı uyarıyor: Bayındırlık Bakanlığı'nın düzenlediği yeni ihale yasası 1.1.2003 tarihinde yürürlüğe girecek olup, bu yasada davet usulü ile belli kişiler arasında ihale yapılması uygulamasına son verilmektedir.

Şimdi yangından mal kaçırır gibi Bayındırlık Bakanı, ki kendilerinin mesleği herkesçe malumdur, Afyon-Sandıklı arasını dün yazdığımız gibi 33 trilyon bedelle ve son derece gizli bilinen kişilere davetiye göndererek ihale etmek ve bu işi de bir iki gün içinde sonuçlandırmak gayret ve telaşı içindedir.

Bundan önceki Bayındırlık Bakanı Koray Aydın'ın başına gelenler ve Yüce Divan'dan siyasi manevralarla nasıl kurtulduğu, ancak hiçbirimizin vicdanında aklanamadığı, taşıdığı vebalin altında ezildiği herkesin malumudur.

Afyon-Sandıklı yolu yatırım programında yoktur. Karayollarında iş yapan firmaların hepsi ödenek sıkıntısından şantiyelerini kapatmaktadır. Afyonlu bakan erken seçim takviminin belirlenmesine birkaç gün kala kendi seçim bölgesine böyle bir ihale ile yatırım yapmaya her tür engele rağmen nasıl cesaret edebilmektedir.

Bu ihalenin durdurulması, yeni ihale yasasının uygulanmaya başladıktan ve projenin 2003 yılı yatırım programına alınmasını takiben ilan edilmesi en doğrusu olacaktır. İhalenin herkese açık hale getirilmesini, geçmişte olduğu gibi Yüce Divan'larda Bayındırlık Bakanı'nın sorgulanmamasını canı gönülden arzu ettiğimi belirtirim.

Denizi kirletenleri 'Alo 158'e bildirin


SAHİL Güvenlik Kurmay Başkanı Albay Tufan Ersoy ‘‘Tekneler b.. saçıyor’’ başlıklı dünkü yazımız üzerine arayarak: ‘‘Çok önemli bir sorun. Duyurmanız bizi sevindirdi’’ dedi. Ne yazık ki özel teknelerin sintinelerini gelişigüzel mavi sulara saldığını, hiçbir özen gösterilmediğini ama bu tür sorumsuzluklara karşı da göz yummayacaklarını belirtti. Sahil Güvenlik Komutanı Tümamiral Yalçın Ertuna'nın bu tür sahil kirlenmelerine karşı yeni projeler geliştirdiğini bildiren Albay Ersoy şunları anlattı: ‘‘Ege Denizi Bölge Komutanlığı'nın 22 botu bu tür yasadışılıklarla mücadele ediyor. Çanakkale Boğazı'ndan Kaş'a kadar her liman ve koy taranmaya çalışılıyor. Deniz kirliliğine karşı mücadele edebilmek için vatandaşların da bize yardımcı olmaları gerekiyor. Bize bilgi ve ihbar aktarılması lazım. Bunun için 158 No'lu Sahil Güvenliğe telefon edilebilir. Açıkça ihbar istiyoruz. Cep telefonundan gördüğü tekneyi bize bildirsin. En fazla 15 dakika sonra olay yerine geliriz.’’

Ayrıca deniz kirliliğine karşı helikopter temini projelerinin yürütüldüğünü anlatan Ersoy, bu uçak ve helikopterlere deniz kirliliğini tespit edecek sistemler takılacağını bildirdi.

Manavgat’ta hastane öncelikleri


MANAVGAT Devlet Hastanesi'nde bir yazı: ‘‘Hakim, savcı, güvenlik görevlisi ve sağlık personeline öncelik tanınır.’’ Türkçesi şu; siz gerekli işlemleri yaptıktan sonra sıraya geçeceksiniz, yukarıdaki meslek gruplarına dahil kişiler -isterlerse- sizin önünüze geçebilecek.

Bu meslek gruplarına dahil olanların, hiç kimsenin sıra hakkını gasp etmeyeceğine inanıyorum da; Manavgat Devlet Hastanesi yetkilileri böyle bir uygulamaya nasıl imza atıyor ona inanamıyorum!

Eray ERGÜN-Manavgat Nehir Gazetesi-ANTALYA

Bördübet'i çöp bastı


YAT turizmi Ege'nin en önemli avantajlarından biri. Ama kendi potansiyelimizi kendimiz baltalıyoruz. Bodrum Gökova'nın cennet koylarından Bördübet karasinekten geçilmez oldu. Bir çevreci kuruluş tarafından 90'lı yılların başlarında iyi niyetle başlanan bir girişim. İlgisizlik ve dikkatsizlik sonucu, bir cenneti çöplüğe çevirdi. Koya turist getiren teknelerce atılan ve 2 km. alana yayılmış bu çöp denizi tüm turistlerin tepkisini çekmeye başladı. Karşılaştığım bir Alman tekne sahibi ‘‘Yunanistan'ı da böyle mahvettiler, hiç değilse Türkiye'nin denizlerini çöplük olmaktan koruyun’’ diyerek yakındı.

Çağrı GÜRBÜZ-İSTANBUL

Bördübet’i çöp bastı


YAT turizmi Ege'nin en önemli avantajlarından biri. Ama kendi potansiyelimizi kendimiz baltalıyoruz. Bodrum Gökova'nın cennet koylarından Bördübet karasinekten geçilmez oldu. Bir çevreci kuruluş tarafından 90'lı yılların başlarında iyi niyetle başlanan bir girişim. İlgisizlik ve dikkatsizlik sonucu, bir cenneti çöplüğe çevirdi. Koya turist getiren teknelerce atılan ve 2 km. alana yayılmış bu çöp denizi tüm turistlerin tepkisini çekmeye başladı. Karşılaştığım bir Alman tekne sahibi ‘‘Yunanistan'ı da böyle mahvettiler, hiç değilse Türkiye'nin denizlerini çöplük olmaktan koruyun’’ diyerek yakındı.

Çağrı GÜRBÜZ-İSTANBUL

MESAJ


KÖŞEMİZİN mesaj panosunda 27.7.2002 tarihinde yayınlanan yazı üzerine Beşiktaş Belediyesi Basın Danışmanı Üzeyir Darıcı bir açıklama yaptı: ‘‘Dikilitaş Çeşme kapalı otobüs durağının kaldırılması ile ilgili İETT yetkilileri bölgedeki tüm eski otobüs duraklarını yenileme düşünceleri olduğunu ve durağı bu yüzden kaldırdıklarını belirttiler.

Kaldırımların da işgalı söz konusu değildir. Zabıta ekiplerimiz rutin ring seferleri yaparak kontrol altında tutmaktadır.’’

BAĞDAT Caddesi ve Sahil yolunda durum eskisinden daha da kötü. Hazır bekleyen motorsikletli polis şart. Ehliyet kontrolüyle bu iş olmaz. Her an yeni acılar doğabilir.

Yusuf ALTAR-BOSTANCI

HASTALAR, tedavileri sırasında doktoruna minnet duygularını değişik şekillerde ifade ederler. Bunun en güzel örneği şiirleridir. Doktorlarımızdan; bu şiirleri yazanın ismini, kendi biyografi ve adresleriyle birlikte bize ulaştırmalarını bekliyoruz. Şiirler kitaplaştırılarak antoloji haline getirilecektir.

İletişim için: Yrd. Doç Dr.

Çağatay Üstün

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi-Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı 35100

Bornova-İZMİR

custun@med.ege.edu.tr

Faks:0/232/3420001
Yazının Devamını Oku

Seçime girilirken kime ne veriliyor

30 Temmuz 2002
Bayındırlık Bakanlığı'nda ‘Vurgun Operasyonu’nda bakanlar, bürokratlar gitti, Karayolları Genel Müdürü görevden alındı, hálá dersler çıkartılmıyor BAYINDIRLIK Bakanlığı bünyesinde Koray Aydın döneminde yaşanan ‘‘Vurgun Operasyonu’’ ve yargı kararıyla iptal edilmiş olan KKTC yol ihalesini herhalde unutmadınız. KKTC yol ihalesini yazınızda defalarca işlemiştiniz. Bununa ilgili olarak 10.6.2002 tarihli köşenizde, (‘‘Örnek bir yargı kararı’’ başlığıyla) özel davet usulüyle bakan yetkisiyle tezgáhlanan ihalelerdeki yolsuzluğun boyutlarını yazmıştınız. ‘‘Vurgun Operasyonu’’ ve KKTC yol ihalesindeki yolsuzlukların tek nedeni vardır: ‘‘Özel davet sistemi ile ihale yaparak, dilediği firmayı çağırıp dilediğini çağırmamak’’, hatta çok daha açık şekilde ifade etmek gerekirse, ‘‘işi tezgáhlayıp alacak olan firma siyasi ilişkisini sağladıktan sonra, davet edilecek firmaların listesini de kendisi verir ve sözünden çıkmayacak bu firmaların yapacağı tenzilatları da önceden kendilerine bildirir. İhale günü ihaleyi yapmak ise tamamen formalite olup, günler önceden sonucu belli olmuş bir ihaleyi usul yerine gelsin diye yapmaktan öte bir işlem değildir.’’

Gelelim esas olayımıza... Milyonlarca dolar serveti, otelleri, şirketleri, Ankara'da değerli gayrimenkulleri olan; maddi gücüne erişilemeyecek, beş kuruş vergi ödememiş Koray Aydın (tüm bu servetini bakanlığı döneminde yaptığı söyleniyor) koltuğundan düşmüş ve yerine dürüst sanılan bir veteriner gelmiştir. Hele bakın ki bu veteriner de ne yapmak üzeredir.

Ulaştırma Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğü'nün Afyon-Sandıklı yolunun ihalesi cuma günü yapılacak. Bunu sıradan bir ihale saymayın. Keşif bedelinin 33 trilyon olduğunu bilmelisiniz... Aralarında Kolin, Limak, Metis, Eksen, Mön İnşaat gibi 18 müteahhit firma özel davetle ihaleye çağrıldı. Bu konuda müteahhitlerin büyük şikáyetleri olduğu biliniyor.

Daha birkaç ay önce Ankara 8. İdare Mahkemesi 2001/1605 sayılı kararıyla KKTC'deki yol ihalesi ‘‘azami rekabetin sağlanmadığı ve yeterli güce sahip olmasına rağmen diğer firmaların davet edilmediği, (açıkça yolsuzluk yapıldığı)’’ gerekçesiyle iptal edilmişti.

Böyle bir dönemde bu ne cürettir. Bu ihale bir tezgáh mıdır? Rekabet koşulları nerede? Kıbrıs'taki Karayolları ihalesi, Karayolları Genel Müdürü Dinçer Yiğit'in başını yememiş miydi?

Hüseyin GÜNDOĞDU-ANKARA

Tekneler b.. saçıyor


GÖLKÖY'deki Antik Motel'de tatilde olan şair-yazar Özdemir İnce bildiriyor: ‘‘Yalçın, sabah uyandım; şöyle Gölköy Koyu'na bir baktım. Denizin üzeri pislikle doluydu. Personele sordum ‘Nedir bu' diye. Bir tekne anlaşılan sintine boşaltmış. Hakikaten manzara iğrençti. Yani bir teknenin böylesine turistik bir koya sintine boşaltması için insana özgün bütün niteliklerden yoksun olması gerekir.’’

Özdemir İnce, Göltürkbükü Belediyesi’nin zabıtasına telefon etmiş. Kendisine hangi tekne boşaltmış diye sormuşlar. ‘‘Hangi tekneden atıldığını ben nereden bilebilirim, ama pislikler denizin ortasında duruyor’’ yanıtını vermiş. Bir saat sonra belediyeye iki yüz metre mesafedeki motele zabıtalar gelmiş. Aynı İnce gibi denize bakmışlar. Nasıl tahlil edilecekse, su örneği almışlar.

Şöyle bir gerçek var. Tekne sahipleri sorumsuz. Bodrum'daki sahil güvenlik yetersiz kalıyor. Sahil güvenlik ancak Bodrum Limanı'na hákim olabiliyor. Bütün koyları kontrolsüz. Her koyda onlarca tekne var. Güllük ile Bodrum arasındaki mesafeyi düşünürseniz 2-3 teknesi olan bir sahil güvenliğin sintine boşaltanlarla mücadele edebilmesi hemen hemen olanaksız gibi. Zaten Bodrum gibi bir kentte teknelerin çöp ve sintine toplayacak bir sistemi de yok. Sahil güvenlik, turist taşıyan Büyükadalı teknesine, Muğla Üniversitesi Çevre Laboratuvarı'nda kanıtladığı gibi 35 milyar ceza keseceğine, önce denizi kirleten özel teknelerle savaşması gerekmiyor mu?

Bodrum'da tatil bir başka oluyor.

Özgümüş’e tepki


ADANA Sanayi Odası Başkanı Ümit Özgümüş, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni rencide etmeyi sürdürüyor.

Star'da Musa Ağacık ile söyleşisinde muhtemel bir Irak Savaşı konusunda askere alınacak gençler için ‘‘İşadamları olarak bizim, hepimizin tanıdığı bir general, orgeneral ve korgeneral paşa var. Çocuklarımız askere gittiği zaman Genelkurmay'da, Ankara'da şurda burda onlara askerlik yaptırmasını diliyoruz’’ diye konuşuyor.

Konuyu Adana'da çıkan yerel ‘Ekspres’ Gazetesi de işlemiş. Ekspres'in sahibi Hakan Bülent Yardımcı bu konuda ilginç manşetler atmış. ‘‘Sanayi Odası Başkanı'nın infial yaratan demeci Genelkurmayı harekete geçirdi’’ diyerek TSK'nın Özgümüş'ün peşinde olduğunu belirtiyor.

Yardımcı ‘‘Utanılacak adam’’ adlı yazısında ‘Unutma Özgümüş, şehitler ölmeyecek; bu vatan bölünmeyecek’ diyerek Özgümüş'ün kimlere şirin gözükmek istediğini söylüyor.

‘‘Cicibeylerin çocukları paşalardan torpilli’’ diyerek Özgümüş'ün bölücülere ve gerici rejim yanlılarına şirin gözükmeye çalıştığını ileri sürüyor Yardımcı.

Gazeteye faks ve telefonla birçok teşekkür gelmiş. Mesajlarda biz Adanalılar, Özgümüş'ün sözlerini içimize sindiremiyoruz demişler.

Ekspres Gazetesi, TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu'na da bir soru yönelterek ‘‘Özgümüş'e özür dilettirecek misiniz ve onu aranızda barındıracak mısınız?’’ diye çağrıda bulunuyor. Gördünüz mü; siyasi hesaplar bir başkanı nerelere kadar sürükledi.

Ereğli seçimi iptal edilebilir


KARAMÜRSEL-Ereğli'de pazar günü yapılan seçimde 8 sandıkta 2679 seçmenin olduğu belirtiliyor. 1999 seçimlerinde 13 sandıkta 2291 seçmenin oy kullandığı açıklanmıştı. Yasaya göre sandık bölgesi 200 seçmeni kapsar. Eskiden 300 idi sonra 200 oldu. Kalkmışlar 334 ortalamayla seçim yapmışlar. Bu uygulama yasaya aykırıdır. Ve seçim iptali gerektirir. Seçmen sayısı 400'ü aşmayan bölgelerde bir sandık olabilir. 400'ü aşıyorsa 200'den fazla olmamalı.

Cunda KUTAY-İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

Kimin çocukları paşalardan torpilli

28 Temmuz 2002
<B>ASO Başkanı Özgümüş'ün sözleri tepki yarattı</B> ADANA'dan telefonla arayan ve kendilerini işadamları olarak tanıtan üç okurumuzdan ortak bir ses: Adana Sanayi Odası Başkanı ve 'Güçbirliği Vakfı' yönetim kurulu üyesi Ümit Özgümüş, geçenlerde İstanbul Sanayi Odası'ndaki meclis toplantısında bakın neler söylemiş: Türkiye'nin Irak'la savaşa girmesini isteyenlerin çocuklarının cepheye gitmeyeceğini savunmuş. Sonra da şu ilginç sözleri sarf etmiş: ‘‘Başkalarının üç-beş bin çocuğunu kurban etmeye çok hevesliler. Çünkü orada savaşacak olan bizim çocuklarımız değil. Bizim hepimizin tanıdığı orgeneral, korgeneral, paşalar var. Gerektiği zaman çocuklarımıza ya İstanbul'da ya da Genelkurmay'da ya da orduevlerinde askerlik yaptırabiliyoruz. Bu insanlardaki cesaret buradan geliyor. Bu Türkiye'nin savaşı değil.’’ Özgümüş ‘‘Cici beylerin çocukları paşalardan torpilli’’ demek istiyor. Bir oda başkanı nasıl böyle konuşabilir? Türk Silahlı Kuvvetleri'ne nasıl dil uzatabilir?

Ordunun Irak savaşı konusundaki görüşlerini hiç bilmiyor mu? Özgümüş'ün bu sözlerinden Genelkurmay haberdar olmadı mı? Adanalı işadamları olarak Özgümüş'ün dilinin altındaki baklayı çıkarmasını istiyoruz. Yoksa Özgümüş, Adana'da siyasete girip Güneydoğu kökenlilerin oylarına talip olmak için mi bu abuk sabuk lafları ediyor? Tanıdığı torpil yapan paşalar kimmiş? Varsa dostu olan paşalar, ortaya çıksın. Özgüneş'e iki laf etsin.

İstenince oluyormuş


OKURUMUZ Yılmaz Kotanoğlu'nun yolu bir arkadaşının çocuğunun hastalanması nedeniyle SSK Gebze Hastanesi'ne düşmüş. Şaşırtıcı izlenimlerini bize aktarıyor: Hastaneye girerken önce temizliği, sonra da sessizliği dikkatimi çekti. Yanlış yerde miyiz diye düşündüm. Çocuk polikliniğinin önünde kocaman bir oyun parkı, duvarda ise televizyon vardı. Muayene sırasını bekleyen çocuklar, yaşlarına göre ya parkta oynuyorlar ya da duvardaki TV'den çizgi film izliyorlardı. Aileleri de sıralar halindeki koltuklarda bekliyor ve sırası gelen muayene oluyordu. Düşünün ki bir hastanenin çocuk kliniğinin önünde ağlayan çocuk yok. İşimiz bittiğinde doktora teşekkür edip ayrılırken, bir SSK hastanesinin bu hale gelmesinden duyduğumuz memnuniyeti bildirmek ve bir teşekkür etmek üzere Başhekim Dr. Semih Dinç'e uğradık. Heyecanla diğer kısımları da gezmemizi istedi. Biz de bu davetini geri çevirmedik ve gezmeye başladık. Hastalar sırasını beklerken koltuklarda oturup hastalıklarıyla ilgili bilgi içeren video görüntülerini izleyebiliyorlar. Eczane önünde, yaşlılar, emekliler ve hastalar tertemiz koltuklarda oturmuş ellerinde numaraları, ışıklı levhayı takip edip sıralarının gelmesini bekliyor. Sırası gelen gidip ilacını alıyor. Gürültü yok; itiş kakış yok; kavga yok.

Okurumuz sözlerine Dr. Dinç'in anlattıklarıyla devam ediyor: ‘‘Hastanemizde ‘Hasta da mutlu, doktor da mutlu' projesi başlattık. Doktor hastasını iyi edemediği zaman mutsuz oluyordu. Hasta da iyileşemediği için mutsuz oluyordu. Bu projemiz sonuç vermeye başladı. Gebze'de 50 bin kadar Bağ-Kur'lu, 364 bin SSK'lı çalışan ve emekli var. Burası bildiğiniz gibi kalabalık bir sanayi bölgesi. İşe önce kuyrukları yok etmekle başladık. Kronik ilaç alanları randevu sisteminden çıkardık. Heyet raporu ile iki yıllık ilaçlarını doktorsuz alabilmelerini sağladık. Daha sonra yatak kapasitemizi iki yüze çıkardık. Eskiden basit bir fıtık ameliyatı için bir buçuk-iki yıl sonraya randevu verilirdi. Biz acil olanlar dışındaki ameliyatları iki aya indirdik. Zaten bunun bir ayı tetkik ve tahlille geçerken hasta da psikolojik olarak hazır hale geliyor. Doktor arkadaşlara da kendi odalarını istedikleri gibi düzenleme yetkisi verdik. Bazı doktor arkadaşlarımızın yaptıkları resimler, hastanemizin çeşitli bölümlerinde sergileniyor. Şimdi hedefimiz, hastanemizi 500 yatak kapasitesine kavuşturmak ve ameliyathane sayısını beşe yükseltmek.

Tabii bir de Gebze'deki, prim borcundan ötürü SSK'ya devredilen, Sümeyye Hatun Hastanesi'ne kadın doğum ve çocuk bölümlerini aktarmayı istiyoruz. Günde 1500 hastaya 25 hekim arkadaşım bakıyor. 42 yaşındaki röntgen makinemizin yanına bir yenisi bağış olarak geldi. Biz burada doktorumuzla, sanayicimizle, esnafımızla ve Gebzelilerle el ele verdik. Ülkemizdeki ‘‘En iyi hastane biz olacağız’’ çabasında ve iddasındayız.’’

Başhekim Dr. Semih Dinç ve ekibinin yaptıkları insanın içini açıyor. Demek ki iyi şeylerin olması için imkánsızlık bahane değilmiş.

Gerdeğe girmek


EYÜP Belediye Başkanı Ahmet Genç, Karadeniz’deki büyük sel felaketinde giden canlar için başsağlığı dileğinde bulunurken hükümetin bölgeye yardım konusunda yanlış adım attığını söylüyor. Vergi gelirlerinin % 6'sı yerel belediyelere veriliyor.

Ancak Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz yanına Bayındırlık Bakanı Prof. Dr. Abdülkadir Akcan'ı alarak basın toplantısı yapıyor. Felakete uğrayan bölgelerin açıkta bırakılmayacağını söylüyor. Acaba kimin parasını kime veriyor?

Bu yardımı neden HAZİNE vermiyor? Bizim paylarımızdan keserek kendi seçim bölgesine kaynak aktarıyor. Bu karar önümüzdeki hafta tabii afete uğrayan belediyelere yardım adı altında çıkacak, mağdur olan biz olacağız.

% 6'nın bir buçuğu afet bölgelerine kesilirse biz nasıl hizmet üreteceğiz?

Turgutreis'e yakışmıyor


BODRUM Turgutreis Abide Cad. Kardak 1 Sok. No: 16 adresinde ikamet ediyoruz. Daha önce valilik makamına müracaatımda ikamet ettiğim adreste inşaat yapıldığı, bu inşaatın Erhan Birol'a ait olduğunu bildirmiştim. Bölgemizin turistik bir yöre olması nedeniyle 30 Nisan-31 Ekim tarihleri arasında inşaat yasağı vardır. Turgutreis Belediye Başkanlığı'na ve Jandarma'ya haber verilmesine rağmen görüntü ve çevre kirliliğiyle ilgili herhangi bir yaptırım uygulanmamıştır.

Erhan Birol'un halen devam eden inşaatı, kamuya ait yola doğru ilerlettiği ve imar durumunun % 30 olmasına rağmen buna uymadığı görülmektedir. Arsasını % 50 oranında kullandığı, pencerelerini oldukça büyük açtığı ve komşu parselden 0.60 metre içeri çekerek pencere açtığı tüm orada oturanlarca bilinmektedir. Türk turizmine büyük zarar verebilecek bu gibi durumlar Turgutreis Belediyesi'nde yaygın bir şekilde yaşanmaktadır.

Serdar ALPAKGİR Turgutreis/BODRUM

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Siyasi partiler arasındaki fark, Coca Cola-Pepsi Cola farkı kadar. Devir değişti. Artık ben sağcıyım, ben solcuyum diyerek farklı partilerde farklı politika yapmak zorlaştı. Sağ ile sol arasında fark kalmadı. Partiler arasında fark kalmadı. Partiler arasındaki fark, Thomas Fridman'ın anlatamıyla Pepsi Cola ile Coca Cola arasındaki farka indi. Devletçilik bitti.’’

Güngör Uras

MESAJ


BEYKOZ Belediyesi'nden açıklama: Belediye olarak Paşabahçe Şişe-Cam, Deri, Kundura ve Tekel Fabrikaları ve işçileriyle dayanışma halinde olduğumuzu kamuoyuna duyurmak isteriz. Fabrikaların bulunduğu yer, bir önceki FP'li Belediye tarafından 16.11.1994'de yeşil alan ilan edilmişti. Ancak Belediye Meclisimiz, 13.6.2002 tarihinde imar planlarında fabrikaların korunması konusunda yeni bir karar almıştır. Yani yeşil alan kararını iptal etmiştir. Yeni karar, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna'ya iletilmiş, ancak bugüne kadar bir yanıt alınamamıştır.''

ÇATALCALI vatandaşlardan: ‘‘Çatalca Belediye'si bundan bir yıl önce modern mezbaha kuruyorum deyip Çatalca eski mezbahasını ortadan kaldırmış ve özel bir firmayı Belediye mezbahası olarak açmıştır. Mezbahanın ruhsatının bulunmadığı, suyu olmadığı, etlerin dinlendirilemediği ve bozulduğu bir hafta önce bildirilmiştir.

Ardından İl Sağlık Müdürlüğü harekete geçip, mezbahayı mühürlemiştir. Mezbahadan sorumlu Çatalca Tarım Müdürlüğü ve Sağlık kuruluşlarının bu olaylardan yeni haberi olmuştur. Yaklaşık bir yıldır ruhsatsız çalışan ve halkın sağlığıyla oynayan belediye ve sağlık kuruluşlarını Çatalcalı yurttaşlar olarak protesto ediyoruz.’’
Yazının Devamını Oku

Şimdiki Meclis iki yıl için Kurucu Meclis olarak çalışsın

27 Temmuz 2002
<B>SAYIN Ömer İzgi </B>(siyasetten çekildiği için), Sayın <B>Kamran İnan </B>(her konuda sorumlu davrandığı için) ve Sayın <B>Sadettin Tantan'</B>a (bağımsız ve halka yöneldiği için) arz ederim. İki ay önce Türk Parlamenterler Birliği'nin kongresinde konuşurken karşımda bulunan Diyanet İşleri eski Başkanı ve eski milletvekili Sayın Lütfi Doğan'a şunu sordum:

‘‘Biz eski kuşak parlamenterler sorumluluk ve günahımızı hatırlamazsak er kişi sayılabilir miyiz?’’

Cevabı hayır oldu.

Bu kez genel kurula dönerek şunu söyledim:

‘‘Biz eski parlamenterlerin bıraktığı enkazın altında kalan şimdiki milletvekillerine neden yardımcı olamıyoruz? Bu nedenle er kişi sayılmadığımızdan namazımız bile kılınmaz.’’

Ve kürsüden indim.

İzgi, İnan ve Tantan aracılığıyla yüce Meclis'in tüm üyelerine iletmek istediğim önerim şudur:

Bu tehlikeli ortamda ve iktidar boşluğunda yüce Meclisimizin çizebileceği tek yol, devrim sayılabilecek nitelikte Kurucu Meclis'in bütün hak ve yetkilerine sahip olabilmesi ile mümkündür. 1920'lerde yüce Meclisimizi oluşturan üyelerin, kahir çoğunluğu şimdiki Meclisimizin üyeleri kadar uygarlık şansına sahip değillerdi. Buna rağmen gerçeği gören önderlere ve özellikle Atatürk'e karşı olmalarına rağmen uygar dünyaya örnek teşkil edecek devletimizin nüvesini kurdular.

Yüce Meclis'in bu kudret ve imkána sahip olabilmesinin tek koşulu... Sayın üyelerin tamamının bağlı oldukları siyasi partiden ayrılarak bağımsız milletvekili olarak iki yıl için, Kurucu Meclis'in çalışmalarını sağlayabilmek için saygın kişiliğe sahip Cumhurbaşkanımızın atayacağı hükümeti oluşturmaktır.

Özellikle ekonomik durumumuzun iç ve dış sorunları düzlüğe çıkarılmadan erken seçim kararının alınması vahim bir durumdur.

Av. Mehmet FEYYAT-Emekli öğretmen, Hakim, C. Savcısı, CHP eski senato üyesi.-İSTANBUL

Nişanlımı arıyorum


NİŞANLIM İlayda Pelin Almanya'da okuyor. Geçen Cuma nişanlımın Yasemin Ekinci isminde yakın bir arkadaşı, ailesiyle birlikte İtalya üzerinden Türkiye'ye tatile gelmek için yola çıkıyor. Fakat İtalya'ya yakın bir sınır kasabasında kaza geçiriyorlar. Polis kaza yerine geldiğinde aranan son numara olarak nişanlımın telefonunu arıyor. O da arabasıyla yola çıkıyor. Sınıra kadar telefonuna ulaşabildik. Sonra kesildi. Kendisinden 7 gündür bir haber alamıyorum. Elim kolum bağlı. Kaçırıldığından ve hayatından şüpheliyim. Alman, İtalyan konsolosluğu ve polisinden yardım bekliyorum.

Metin SAVAŞ-0542 807 82 49metin-savaş@mynet.com

Zabıtamı arıyorum


KURTULUŞ- Pangaltı'nın dar ara sokaklarında yüksek ses hoperlörlerle seyyar satıcılık yapan kamyonetler büyük bir ses kirliliği yaşatmaktadır. Biz semt sakinlerine, tüm gün pencere kapatmanın mümkün olmadığı bu yaz sıcaklarında sürekli olarak bağırarak sebze ve meyve satmaya çalışmaktadırlar. Bunları Şişli Belediyesi Çevre Müdürlüğü ve Şişli Belediyesi Zabıta Müdürlüğü'ne sürekli olarak şikayet etmeme rağmen özellikle Zabıta Müdürlüğü'nden nasihat almaktayım. Bu nasıl belediyeciliktir; nasıl bir zabıta görevciliğidir ki telefona çıkan santral sekreteri hanım neredeyse alay ederek sizi başından savma cüretini gösterebilmektedir. Zabıta sekreteryasına bu kamyonetlerin plakalarını verdim gene de bir sonuç alamadım. Bu uygulama Avrupa'nın hangi kentinde vardır.

Mehmet GÜRHAN-İSTANBUL

Mimar Sinan’dan dersler


SELLERDE yıkım ve zararların en baş nedeni olan çarpık yapılaşmaya bir örnek de Silivri. Mimar Sinan zamanımızdan yaklaşık 500 yıl önce sel yatağını görüp köprüyü ne kadar uzun yapmış. Zamanımız insanının yaptığı E-5 karayolu üzerindeki köprü Sinan'ın köprüsünün 4'de biri kadar. Ya sel yatağındaki evlere ne demeli bilmem ama ev yapanların sel olduğu zaman diyecekleri belli, nerde bu devlet?

Orhan DURGUT-İSTANBUL

Oy vermiyoruz


EĞER seçim yasası değişmeden seçim yapılırsa seçimde oy kullanmıyoruz... Seçim için partilere milletin parasından yardım yapılırsa seçime katılmıyoruz... Bütün milletvekillerine 1.5 yıllık maaşlarının peşin ödenmesi söylentisi var. Böyle bir ödeme yapılırsa, bu milleti saymazlarsa seçime katılmıyoruz... 80 yaşında bir Türk olarak şimdiye kadar ne seçimler gördüm. Milletvekillerine güvenmiyorum. Örtülü ödenekten parti çıkarı için para harcayan, pisliklerin örtülmesi için aralarında anlaşarak 'biz temize çıktık' diyenlere de oy vermiyoruz.

Ali Özkaner-ANKARA

40 yaşında iki çocuk annesiyim. Umut zannettiğimiz kişileri seçimlerde işbaşına getirdik ama bıktık. 2 yıl geçmeden dosyalar dolusu yolsuzlukları çıkıyor. Yerel yönetimlerdeki çarpık işleyişi, ben zihniyetini, seçim sistemini değiştirmeden nasıl uygar bir ülke oluruz. Bizler, Atatürk Türkiyesi çok uygar bir ülke değil miydik. Yöneticiler aciz kalıyorsa dünyaca ünlü Prof. Sulhi Dönmezer gibi hocalarımız var. Onlara niye danışmıyorlar. Şerife GÜLEÇ-ÇANAKKALE

EDİRNE
Milletvekili İzleme Komitesi başlattıkları imza kampanyasıyla hükümette ve muhalefette görev yapan siyasi partileri uyarıyor: ‘‘Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Yasası değişmedikçe erken seçime veya seçime hayır. Edirne'de yaşayan, objektif ve duyarlı herkesin; sorunsuz ve huzurlu bir gelecek için hálá devam eden bu imza kampanyasına destek vereceğine inanıyor ve güveniyoruz.’’

Çanakkale Rektörü hangi partiden aday olacak


‘BİR grup Bigalı adına’ yazdığını duyuruyor Ali Şahin.

‘‘Gazi Üniversitesi ile ilgili yazılanları ilgiyle okuduk. Bu partizan çalışmalar asıl küçük şehir üniversitelerinde daha çok yapılıyor’’ diyerek Çanakkale 18 Mart Üniversitesi'ni örnek veriyor.

Yazdıklarını özetliyoruz:

‘‘Rektörlüğe Prof. Ramazan Aydın atandığında çok sevinmiştik. Çünkü kendisi hemşerimizdi. Üniversitede başarılı olacağına inanıyorduk. Ama yanılmışız. Rektör Bey, politika yapmaya gelmiş şehrimize. Amcasının oğlu ANAP Biga İlçe Başkanı; üniversitede atadığı kişiler de ANAP'lı. Sağlık Kültür Daire Başkanlığı'na ANAP il başkanının kızını atadı; İnşaat Dairesi Başkanlığı'na da daha önce ANAP'ta ilçe başkanlığı yapmış birisini... Her iki başkanlık da akçeli işlerle uğraşan başkanlıklar. Buralarda o kadar suiistimaller oldu ki, bunları yerel basın ve gazeteniz zamanında yazdı. Ama bir sonuç çıkmadı. Çünkü üniversiteyi denetlemeye gelen Sayıştay denetçileri politik baskıya uğramakta, düzgün bir denetleme yapmadan geri dönmektedirler.’’

İddialar çok...

Rektör için merak edilen bir soru da şuymuş:

Rektör, çok yakın olduğu hemşerisi (Bigalı) Cumhur Ersümer'in ANAP'ından mı; Neffal Şahin'in DYP'sinden mi adaylık düşünüyor?


GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Kaybedecek bir şeyi olmayan insandan korkun.’’

(Goethe)

MESAJ


BEŞİKTAŞ Dikilitaş'taki ‘‘Çeşme’’ kapalı otobüs durağı kaldırıldı. Yerine durak olduğunu belirten bir direk dikildi. Kaldırılan kapalı durak Dikilitaş'ın merkezi bir durağı olup; yaşlısı, okula giden öğrencisi ve buranın sakinleri bu durağı kullanmaktadır. Üstelik bu durak kaldırılarak çevredeki esnafların, dönerci, fırın, kahvehane ve manav gibi esnafların, kaldırımı işgal etmelerine müsade edilmiştir.

Biz Dikilitaş sakinleri olarak kapalı durağımızın yeniden yerine konulmasını istiyoruz. İlgililerin bu konuya duyarlı olmalarını diliyoruz.

Dikilitaş Sakinleri Adına Kemal ATALAY İSTANBUL

TOPRAK Mahsülleri Ofisi Genel Müdürlüğü'nden 20.7.2002 tarihli mesaj panosundaki yazımıza yapılan açıklama şöyle: ‘‘Ankara Bahçelievler 33. Sk. 3/7 No'lu lojman dairesi 28.11.1985 tarihinde satın alınmış olup, söz konusu lojmanda Genel Müdür Yardımcısı Refik Korkmaz ikamet etmektedir.’’

ANTALYA Kemer'in güzelliğine, yeni düzenlenmiş sahiline diyecek yok da; o güzelim caddeleri, ara sokakları hatta parklarında çöpler çöp tenekelerinden taşıyor. Bu kadar turist alan beldenin temizlik konusunda biraz daha hassas olması gerekmez mi?

A.HOTORKOĞLU İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

Manavgat, Alanya’yı yutuyor mu?

26 Temmuz 2002
<B>ALANYA'</B>dan nüfus sayımıyla ilgili yakınmalar alıyoruz. 2000 nüfus sayımı geçici sonucuna göre <B>Alanya'</B>nın nüfusu 134.500 idi. MHP'li Tunca Toskay'a bağlı DİE'nin sayımdan 18 ay sonra açıkladığı kesin sonuçlara göre ise nüfus 83.500'e düşürüldü.

Yani 51.00 kişi naylon yazılmıştı.

Oysa Alanya'nın nüfusu 1990 sayımında 52 bin, 1997 sayımında 110 bin olarak tescil edilmişti.

DİE'ye göre, Alanya'nın nüfusu artmamış, 1997-2000 arasında 27 bin kişi bu güzel kenti terk etmişti.

Savaş mı geçirmişti Alanya...

Kaldı ki 1999 depreminden kaçan on binlerce kişi Alanya'ya yerleşmişti. İki-üç yılda inşaat sektöründeki canlanma bunun göstergesi.

Alanya merkezinde 100 binin üzerinde turistik yatak var. Yaz aylarında kendi nüfusu ikiye katlanıyor.

Belediye, bu haksız nüfus budamasıyla yerleşik nüfusun da altında bir pay alıyor. Belediyenin hesabına göre, ayda 300 milyar kaybediyor.

Alanya'ya bu kasıt neden diye soruyorlar, bize bu konuda yazanlar.

‘‘Alanya ile Manavgat'ın il çekişmesinin bir uzantısı bu. Alanya, Manavgat il olup ona mı bağlanacak, yoksa tersi mi olacak?

Manavgat, 1995'te 44 bin, 1997'de 76 bin (geçici) olan nüfusu ile Alanya'nın gerisinde kalıyordu. Oysa, şimdi DİE'nin kesin sonucuna göre Manavgat 71 bine (sadece 5 bin azaldı), Alanya 83 bine (51 bin azaldı) gelince iki ilçe eşitlenmiş, böylece Alanya'nın nüfus avantajı ortadan kaldırılmış oluyor.

Manavgat Belediye Başkanı, Toskay'ın partisinden yani MHP'li. Alanya Belediye Başkanı ise ANAP'lı.

Kim kimi yutacak Sayın Toskay?..

Bir örnek

Her iki ilçenin merkez nüfusları şöyle:

Alanya Manavgat

Seçmen
40.565 (1999) 21.980

Su abonesi 53.451 (2000) 20.685

Dingo’nun ahırı

YILLARDIR Şile
'nin Akçakase köyündeki Akkaya plajına giderdik. 21 Temmuz Pazar günü yine gittik ve kötü bir sürprizle karşılaştık. Akkaya koyunun ana girişine ve ara girişine iki kocaman duvar örmüşler. Şok olduk; çünkü çocuğumuzla birlikte ihtiyacımız olan yükümüzü yaklaşık 500 metre yürüyerek kan ter içinde sahile götürmek zorunda kaldık.

Sinirle ve merakla bu duvarları örmelerinin sebebini oranın bir sakinine sorduk. Bize ziyaretçilerin arabaları ile içeriye girdiklerinde çok çöp bıraktıklarını; arazi devlete ait olduğu için de kimsenin çöpleri toplayamadığını ve bu sebepten dolayı köyün ileri gelenlerinin (eziyet meraklıları) böyle bir karar aldığını söyledi.

Karar almışlar ama maalesef yine her yer çöp içinde, tuvaletler kabinler kırılmış. Çay bahçesi bomboştu. Oysaki iki yıl evvel orası cıvıl cıvıldı. Girişte belli bir ücret alıyorlar ve buna karşılık da tuvaletlere bakıyorlardı. Duş alma, kabin imkanı tanıyorlar ve en önemlisi de çöpleri toplayıp etrafı temizliyorlardı. Dolayısıyla gelenler de biraz daha derli toplu hareket ediyorlardı. Oysaki şimdi yiyip-içip çöplerini etrafa atanlar, arabesk müziği sonuna kadar açanlar, etrafı pisletenler yani kısaca insana yakışmayan ne kadar hareket varsa hepsi Akkaya plajında toplanmış. Çok yazık.

Emine ARACI-İSTANBUL

Dalyan’dan sorular

‘YASALARA
göre Dalyan halkının olmasına rağmen, İztuzu Kumsalı Dalyanağzı Plajı için Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanı Erol Öğün'e, ‘‘Dalyan Belediyesi'ne verme de kime verirsen ver’’ dediği...

10 yıllığına kiraya verilen ancak 12 yılın ortasına gelindiği halde Dalyanağzı Plajı'ndan ANAP Belde Başkanı olan işletmecinin, hiçbir yasal gerekçe olmadan Çevre Bakanlığı-ÖÇKK-Muğla Valiliği üçgeninin keyfi tasarrufu ile tahliye edilmediği...

13-15.5.2002 tarihlerinde Münih'te yapılan Çevre Fuarı'na, ÖÇKK Başkanı Erol Öğün'ün bir firmanın davetlisi olarak gittiği, uçak ücretini danışmanlık firması ödediği halde Öğün'ün bakan Aytekin'in onayıyla bilet bedelini devletin kasasından alıp cebine attığı...

Dalyan ve Köyceğiz'de yapılan kanalizasyon ve arıtma inşaatının müteahhidine sözleşme hükümlerine aykırı davranmasından ötürü gerekli cezanın bakanın talimatıyla kesilmediği... doğru mudur?’’

Yukarıdaki sorular ‘‘Dalyan Halkı’’ imzalı faksla geldi.

Cevap veren varsa buyursun.

Pınarcık ve Mengi birbirlerine düştü

İSTANBUL Büyükşehir'in BİT'leri ile ilgili soruşturma DGM tarafından yürütüldüğü dönemde (Ocak 2002) Büyükşehir'e iş yapan Lonca AŞ'nin sahibi Ahmet Hamdi Pınarcık ile Büyükşehir Belediyesi'nin eski danışmanı ve Mazlum-Der İstanbul Şube Başkanı Tufan Mengi ortadan kayboldular.

Mahkeme, haklarında gıyabi tutuklama kararı verdi.

Bugün her ikisinin de yurtdışında olduğu belirtiliyor.

Pınarcık'ın Düsseldorf'ta; Mengi'nin de (İstanbul Gaziosmanpaşa'da dincilerin ünlü bir hastanesinin ortağı mıdır?) Zürih'te oldukları, kendilerini tanıyanlar tarafından bize telefonla bildirildi.

Erdoğan ve Gürtuna'nın yakından tanıdığı bu ikili, ekonomik olarak birbirlerine düşmüşler? Neyin kavgasını yapıyorlar acaba?

Aralarındaki uyuşmazlığı çözmek için Büyükşehir'le ilgili bazı avukatlar Avrupa'ya gidiyorlarmış...

Niye?

Turiste dolar kazığı

İZMİR Adnan Menderes Havalimanı Dış Hatlar Geliş... Tarih 21.7.2002; saat 04.00...

Turistler giriş yapmışlar ve bir kısmı TL almak için Vakıfbank'ın gişesi önünde kuyruğa girmişler. Dolar 1.605.000, Euro 1.632.000 TL.

Sabaha karşı o saatte hizmet vermenin elbette bir bedeli olacaktır. Fakat bu tablo bir rezilliktir. Turist daha Türkiye'ye girerken tokat yemiştir. Bir-iki saat sonra ulaşacağı otelinde döviz fiyatlarını görünce ne düşünecektir?

Bunu okuyan Turizm Bakanımız ne düşünecektir?

Biz hálá kendimizi akıllı, elálemi aptal sanıyoruz.

Altan BAŞARAN

Karşıyaka-İZMİR


GÜNÜN SÖZÜ

‘‘En zor şey, karanlık bir odada kara kediyi bulmaktır. Özellikle odada kedi yoksa.’’

Konfüçyüs

MESAJ PANOSU

İSKİ'nin Bebek'te yaptırdığı kanalizasyon hattının iki adet havalandırma borusu mevcut. Birisi Tevfik Fikret İlkokulu bahçesinde diğeri Bebek Parkı yanında. Pis kokularından son derece rahatsızız. İSKİ bunlara filtre takamaz mı? Baltalimanı'nda takmış. Gerekli önlem alınmazsa İSKİ'yi mahkemeye vereceğiz. Çevre İl Müdürlüğünü de göreve çağırıyoruz.

Bebek sakinleri


Konumuz Alibeyköy'de yaşanan kaçak ve ruhsatsız inşaatlardır. Bu konuda Eyüp Belediyesi'ne sayısız şikayetlerimiz bir netice vermemiş olup en son Büyükşehir Belediye'sine müracat edip konuyu aktardık. Fakat onlardan da bir sonuç alamayınca son çare olarak bu konuyu size ilettik.

Hüseyin DURU Alibeyköy sakinleri adına

MERSİN'in Davultepe beldesine 716 konutluk Şorap 1 Sitesi, tüm atıklarını Davultepe orman alanındaki askeri gazinonun bitişiğinden sahile bırakıyor. Çevre Müdürlüğü'ne yapılan uyarılar havaya yapılmış gibi... Müdürlük, Kandak Deresi'ne bırakılan atıkları da görmediğinden dere yatağı pislik ve kokudan geçilmiyor. Peki denize atıkları bırakan site yöneticilerine, sintine boşaltan kaptanlara verilen ceza uygulanamaz mı?

Süleyman YALDIZ-MERSİN

NİĞDE'den İstanbul'a giderken Aksaray'a 5 km. kala arabam arıza yaptı. Emniyet Müdürlüğü Şehir İçi Ekipler Trafik Amiri Nurullah Yiğit ve arkadaşlarının yardımlarıyla sorunum çözüldü. Hep kötü muameleyi değil, bu gibi yardımsever elemanları da kamuoyuna duyurmak hepimizin görevi olmalıdır.

Celalettin ÖZGEN-İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

AKP’de iki troyka var

25 Temmuz 2002
<B>Erbakan-Erdoğan kavgası ocak ayında başlayacak</B> AKP'yi yakından bilen okurumuzun dünkü anlatımlarına devam ediyoruz.

Muhatabamız, siyaset rantı uğruna bir anda katı inançlarını terk edip kendilerini inkár edenleri ağır şekilde eleştirmişti.

Bize ‘‘Bir daha söylüyorum; bunlar demokratikleşmeyi yabancılaşma olarak ele alırlar. Söylediklerinin çoğunda da samimi değillerdir. Bunu Türk halkı hiçbir zaman unutmasın’’ dedi.

1995 yıllarına döndü. Seçimlerden önce Abdullah Gül, Melih Gökçek, Salih Kapusuz, Abdüllatif Şener ve Şükrü Karatepe'nin, Abant'ta sık sık eşleriyle bir araya geldiklerini; Erbakan sonrası için hesap yaptıklarını söyledi.

Bu arada şöyle konuştu:

‘‘Çiller ile hükümet kuran Erbakan'ın hep hata yapmasını bekliyorlardı; hatta bazı şeyleri provoke ettiler de denilebilir. Taksim'e cami yapılması, Sincan Belediye Başkanı Bekir Yılmaz, Şevki Yılmaz ve Hasan Hüseyin Ceylan'ın şeriatçılığı öven konuşmaları bunlara örnek gösterilebilir. Bugün AKP'de toplanan bu çevreden hangisi bu konuşma ve eylemlere o zaman karşı çıktı? O zaman demokrat değiller miydi? Hafızaları yerine yeni mi geldi? Erbakan ve ekibi Şevket Kazan, Fehmi Adak, Oğuzhan Asiltürk, Ahmet Tekdal ve Recai Kutan'a 'beşli çete' veya 'politbüro üyeleri' adını takanlar onlar değiller miydi?

‘TAYYİP ERBAKAN’

Geçmişte kafalarını sallayanlar bugün Erbakan'a sırtlarını döndüler.

- Bunun bir hesabı olmalı. Erbakan her şeyin farkındaymış; dalga geçmek için Tayyip'e boşu boşuna 'Tayyip Erbakan' adını takmamış; 'bu çocuk ileri gidiyor, bizim adımıza konuşuyor' dememiş...

BAŞÖRTÜ OYUNU

28 Şubat süreci...

- Erbakan'
ı sabote eden aslında bunlardır. 1995'te Meclis'e başörtülü aday sokmayı önerdiler; ancak Erbakan reddetti. Ne zaman yasaklı hale düştü; 1999'da hemen Merve'yi buldular. Oyunu hazırlayan Merve'nin dayısı-milletvekili Zeki Ünal'dır. Ünal bugün Tayyip'in yanındadır. Erbakan'ı arkadan hançerleyip siyasi rant peşinde koşan bu kişilerdir.

‘AMERİKA ŞEYTAN’

Tayyip Erdoğan
su, doğalgaz getirmekle övünüyor.

- Aslında Tayyip İstanbul'a ağaç dikmek ve 8-10 tane üstgeçit yapmaktan başka ne yaptı? CHP'li Sözen döneminde metro, doğalgaz, Istranca derelerinden su getirmek, çöp, kongre sarayı ve Darülaceze (Kadıköy) gibi büyük projelere başlandı. Tayyip'in yaptıkları da önemsiz değildir ama İstanbul'a su, doğalgaz hattı döşemekle övünen toptan bakkaliyecilik ve büsküvi-kofret bayiliğiyle zengin olan birisi için başbakan olmak bir hak mıdır? Geçmişi unutup sünger mi çekeceğiz. Dün 'Amerika şeytan' diyen bugün demokrat olamaz.

Erdoğan'ın siyaset yasağı başlarsa AKP'nin liderliği kime kalır.

- Bunlar içerde başka, dışarda başka konuşurlar. Liderlik için çok kavga ettiler ve halen de ediyorlar. Arkadaşları Tayyip'e 'Sen yasağa girersen ne olacak, kim gelecek?' diye sorduklarında verdiği yanıt ibret vericidir: 'Ben yoksam parti de yok. Partiyi ayakta tutan benim ismim ve rüzgárımdır’’ demeye getirdiğini kamuoyu iyice bilmeli.

TAYYİP'İN EMANETÇİSİ KİM

Emanetçi kim olur.

- Erdoğan kendisine emanetçi olarak yardımcısı Vecdi Gönül'ü ister... Gönül Sayıştay eski Başkanıdır, Erbakan'a çok yardımı dokunmuştur. 'Yeni Türkiye Partisi'nde troyka var diyorlar; asıl daniskası AKP'de var troykanın; hem de dublesi...

Nasıl?

- Tayyip Erdoğan-Abdülkadir Aksu-Vecdi Gönül bir troykadır; alternatifi de Abdullah Gül-Bülent Arınç-Abdüllatif Şener'dir. Burada kavga genel başkan yasaklı olduğu zaman başlayacak, bu troykalar su yüzüne çıkacaktır.

Erbakan'ın yasağının 20 Ocak'ta biteceği ve siyasete döneceği biliniyor.

- Tayyip hemen bizim onlarla ilişkimiz yok diyor. Çünkü malın asıl sahibi yakında geliyor. Bir an önce seçim istemeleri bu korkudandır. Davalar sonuçlanmadan dokunulmazlık zırhına girmelidir Tayyip... Tıpkı, geçmişte hemehrisi (kaçak) Şevki Yılmaz'ın yaptığı gibi... Demirel'in bir lafı vardır; 'Tapulu arsama gecekondu kurdurtmam' diye... Erbakan'la birlikte Şevket Kazan, Hasan Hüseyin Ceylan, Ahmet Tekdal ve Halil İbrahim Çelik döndüğünde, AKP'yi çok zor günlerin beklediği bilinmelidir.

Tayyip-Gökçek neden kavgalı


ERDOĞAN ve Gökçek'i iyi tanıyan ismi bizde saklı okurumuz, bu ikilinin ilişkilerini şöyle anlatıyor:

‘‘AKP'nin kuruluş döneminde Recep Tayyip ile Melih Gökçek, birbirlerini gözucuyla tartarlardı. Konu Büyükşehir adaylarının ne olacağı konusuna gelindiğinde Erdoğan, Gökçek'e 'Büyükşehirler çok önemli. Senin Ankara'yı bırakmaman lazım' dedi. Gökçek daha sonra yakınlarına ‘‘Bakın Tayyip'in bana çizdiği misyona bakın’’ diyerek o ekipten ayrıldı. Gitti DP'yi 'kendisine kattı' ve Erdoğan'ın tabanında ciddi şekilde oynamaya başladı.’’

Şeriat yemini


HİKMET Çetinkaya'nın 'İrticanın Kara Yüzü-Usame Bin Ladin'den Kaplancılara' Güniz Yayıncılık'tan çıktı. AKP ve SP'nin kamuoyunda tartışıldığı bugünlerde 'AMGT'de Şeriat Yemini' başlıklı bölümü okuyalım:

‘‘AMGT'nin 26.5.1990'da Köln kentinin ünlü Spor salonunda yaptığı 6. genel kurulu tarihinde bir dönüm noktası oldu. Yaklaşık 3000'i kadın olmak üzere 12.000 kişinin katıldığı genel kurulda, Türkiye'den RP Genel Başkanı Erbakan kalabalık bir heyetle hazır bulundu. Avrupa'daki Milli Görüşcüleri şeriat yeminine çağıran bu heyetin içinde şu kişiler vardı: Temel Karamollaoğlu, İbrahim Halil Çelik, Halil Ürün, Fetullah Erbaş, Ali Sezai, Mehmet Ali Cengizgil ve dönemin İstanbul İl Başkanı Recep Tayyin Erdoğan.’’

RP'
nin bu Avrupa çıkarmasında İslam ülkelerinden de yandaşları hazır bulunmuştu; Libya İslam'a Çağrı Cemiyeti'nden; Hizb-i İslam'ın çeşitli temsilcilerine kadar... MSP Bolu eski Milletvekili ve AMGT Yönetim Kurulu üyesi Harun Aytaç'ın divan başkanı olarak mikrofondan seslendirdiği 'Büyük Türkiye ve adil düzenin kurulması için canla başla çalışacağıma söz veriyorum'' şeklinde yemine salonun tümünü iştirak ediyordu.

Değişenlerin eskiden ne oldukları unutulmasın. Ama Erdoğan geçmişi çoktan unuttu; MG'ü tanımıyor artık!
Yazının Devamını Oku

Tayyip neden açık konuşmuyor

24 Temmuz 2002
<B>AKP </B>Genel Başkanı <B>Recep Tayyip Erdoğan</B>, <B>Fatih Altaylı'</B>nın <B>'Teke-Tek'</B> programında hakkındaki iddialar konusunda ne kadar doğru ve açık konuştu? Konuşamadı... Özellikle Akbil konusunda CHP eski İl Başkanı Mehmet Bölük ve bizim sorularımızı geçiştirmek istedi.

Erdoğan, ‘‘Bu konuda (Akbil) içim yanık... Tarih bize bu iftiraları atanları affetmeyecektir’’ dedi. Danıştay'ın, Akbil soruşturması ile ilgili dosyada ilk önce takipsizlik kararı verdiğini söyledi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun Danıştay'ın bu kararına rağmen ikinci kez nasıl dava açtığını imalı şekilde eleştirdi.

(Erdoğan'ın avukatı Hayati Yazıcı bize yaptığı açıklamada, ‘‘Akbil'le ilgili uygulamalar, demokratik düzeni cidden tehdit etmektedir. Akbil olayında işlemler yapan savcılar, yaptıkları uygulamalarıyla kendilerini 'hukukun üstünde' görür olduklarını sergilemişlerdir’’ diyor.)

Bu konuyu tartışmak bize düşmez.

Dosyalardaki iddialara ilişkin belge ve bilgiler ortada.

Ama AKP liderinin, Altaylı'nın gözünün içine bakarak her zamanki gibi takıyye yaptığı dikkat çekti.

Akbil olayında trilyonların götürüldüğü bilirkişi, Mülkiye Başmüfettişleri ve Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları'nın raporlarında belgelenmişti.

İddianamede böyle yazıyor.

RAHŞAN AFFI

Tartışma noktasını kavramak için biraz geriye dönelim:

Onlarca klasörlük iddia ve raporlar, İçişleri Bakanlığı'na ve DGM Savcılığı'na gönderilmişti. Bakanlığın verdiği soruşturma iznine karşı Erdoğan ve Gürtuna itiraz etmişti. İtirazlar Danıştay'da görüşülürken, İstanbul DGM ise soruşturmayı derinleştiriyor yeni bilgi ve belgelere ulaşılıyordu.

Bu arada Danıştay, halef-selef başkanların itirazlarını kabul ederken, DGM'nin yeni ulaştığı belge ve bilgiler henüz ortaya çıkmamıştı. Bu durum nedense kamuoyuna da yansıtılmamıştı.

Nitekim Fatih Altaylı aracılığıyla Erdoğan'a yönelttiğimiz sorunun içeriği bu anlamdaydı. Ancak anlamamazlıktan geldi; kısaca ‘‘Böyle bir şey yok’’ diyerek geçiştirdi.

Erdoğan bu konunun gündeme getirilmesini istemiyor. Çünkü gelişmelerden rahatsızlık duyuyor; çevresine göre de 'endişe'si büyüyor.

Danıştay, Erdoğan'ın (ilk) itirazını neye göre kabul etmişti?

Akbil ve diğer onlarca iddia Rahşan affına sokulmuş ve zamanaşımı gerekçesiyle takipsizlik kararı verilmişti.

Bu arada vurgulamak gerekiyor; Danıştay'ın kararları esasa girilerek, değerlendirme yapılarak verilmiş kararlar değildir.

Ayrıca savcının, yeni belge ve bilgilere ulaşması durumunda yeniden soruşturma açma yetkisi olduğu unutulmamalıdır.

HAVUZ HESAPLAR

Üsküdar Savcılığı, yeni delillere ulaşılması sırasında 'havuz hesaplar' ortaya çıkardı. Yani son durum, konunun Danıştay'a intikalinden çok farklı bir noktada bugün...

'Havuz hesaplar' konusunu, 'Fazilet'in İstanbul Asalakları BİT'ler' ve 'El Tayyip' kitaplarının yazarı Mehmet Bölük'e sorduk; yanıtı şöyle oldu:

‘‘Sorun Vakıflar Bankası'nın Aksaray Valide Sultan Şubesi'nde Büyükşehir, İGDAŞ, İSKİ, Balık Hali vs. gibi belediye kuruluşlarının hesaplarının ne olduğudur... Buradan KKTC'de Vakıflar'ın off-shore hesaplarına aktarılan para var mıdır? Aktarılan paralar daha sonra nasıl 'uçmuştur?'... Akbil'in aynı banka şubesindeki hesaplardan kimlere ne paralar gönderilmiştir?... Akbil vurgunundaki düğüm buradadır; zaten davaların açılma gerekçesi de budur. Yani Tayyip Erdoğan'ın, TV'de 'Takipsizlik kararı verildi' dediği (Doğrusu Rahşan affı nedeniyle erteleme kararı) Akbil iddianamesinde yer alan 5-6 trilyonluk yolsuzluk iddiasına, havuz hesap numaralarına neden yanıt verme gereği duymuyor.

TAYYİP, ECEVİT'E MİNNETTAR

-
Ecevit hükümeti Tayyip Erdoğan'a iyilik yapmış desek doğru mudur?

- Doğrudur. İlki DGM'nin görev alanlarını daraltarak dosyaları diğer mahkemelere göndermesi; diğeri de Rahşan affı sayesinde Erdoğan'ın birçok davadan kurtulmasıdır. Bu arada Danıştay'ın 'ağır' çalışması nedeniyle birçok davanın 5 yıllık zamanaşımına uğradığı da unutulmamalıdır. Türkiye'yi yönetmeye talip bir adamın önce hakkındaki iddialardan arınması için aklanmayı ilke edinmesi gerekmez mi?

Erbakan, Tayyip ve Melih'i ne yapar


FAZİLET'ten AKP çevrelerine giren bir isim, Erdoğan'ın 'Teke Tek' programındaki sözlerinden müthiş rahatsız olduğunu anlattı telefonda... ‘‘Ne kadar yumuşak olmuş Tayyip Efendi’’ dedi. Hemen konuşmaya başladı:

‘‘25 yıldır İslam'ı yaşamak ve yaşatmak hedeftir, bunu silahla değil parti kanalıyla yapacağız, diyorlardı. Şimdi ise biz değiştik diyorlar. Peki değişirken inançlarını terk etmiş olmuyorlar mı?

'Erbakan bizim imamımızdır' diyorlardı. İmam nedir? Peygamberin yaşayan vekiline imam denir. Şimdi Erbakan'ı terk ettiler; günah işlemiş olmuyorlar mı?

Müslüman vefalı olmaz mı? Onları Erbakan, belediye başkanı yapmadı mı?

Adama sorarlar; particiliği milletvekili, bakan, başbakan olmak için yapınca inançlarınızdan vazgeçmiş olmuyor musunuz?

Erbakan, Tayyip ile Melih'e (Gökçek) kızmakla ne kadar haklıymış... Melih Çankaya'ya, Tayyip de Taksim'e cami yapacaklardı.

Şimdi bunlardan da vazgeçince inançlarını mı unuttular acaba? Fikirleri değişmediyse cami yapmaktan neden vazgeçtiler?

Hem Tayyip hem de Melih dünyalarını yaktılar, İslami inançlarını yok ettiler.

Devam ediyorum:

Erbakan için ne yaptı bunlar? Bir gün ortaya çıkıp 'Erbakan'ın yasağı kalksın, çünkü demokrasiye aykırıdır' diyebildiler mi? Beğenmedikleri Recai Kutan kadar bile yürekli olamadılar. Dahası... Demirel'in yasaklı döneminde Hüsamettin Cindoruk'u bile örnek alamadılar.

Yasakların kalkması konusunda kendileri için demokrasi var, Erbakan'a ise yok. Erbakan mı milli, Tayyip ve Melih mi?’’

BEKLEYİNİZ... Bu yazının devamı yarın... AKP'nin troykoları kim?.. Erbakan 24 Ocak'ta yasağı kalkınca Erdoğan ve Gökçek'i ne yapar? Bekleyiniz.

Nasıl abarttı


TAYYİP Erdoğan, mal varlığı ile ilgili Ankara'daki dava hakkında konuşurken, Söğütlüçeşme'deki Kadıköy Evlendirme Dairesi'nde oğlunun nikahına 6 bin kişinin geldiğini, kameraların bunu tespit ettiğini, bu kadar altın takının normal olduğunu, çünkü çok dostu olduğunu söyledi. Doğru mu? Kadıköy Belediyesi'nden bir ilgili ‘‘Bu salon 275 kişiliktir. Bir o kadar da ayakta durulabilir. Tayyip Bey'in oğlunun nikahı gibi birkaç izdiham yaşanan nikah olmuştur. 6 bin kişi gelse Kadıköy İskele Meydanı'na sığmaz. Nikahta hadi hadi 1000 kişi olsun...’’ dedi.
Yazının Devamını Oku

Seçim neyi değiştirecek

23 Temmuz 2002
<B>1950'</B>den beri seçim yaşadım ve gördüm ki -istisnalar saklı kalmak kaydıyla- fazla bir şey değişmiyor. Partilerin birbirlerinden farklarının kalmadığı son günlerde seçim olsa ne olacak, olmasa ne olacak? Birkaç parti fazla, diğerleri az milletvekili çıkaracaklar. Yine 550 milletvekili Meclis'e gelecek; bunların 400'ü şahsi işlerini takip ederken kalan 150 milletvekili memleket için çalışacak.

Bu durumu değiştirmek lazım.

Halkın oy verirken çok ama çok düşünmesi gerekli. Bilgisi olmayıp o makama layık olmasa da ağzı laf yapan, sinir sistemini rolantiye almış kimselere dikkat edilmeli, çok konuşan değil çok iş yapacak kişilere oy verilmesi gerekir. Aksi takdirde yine aynı filmi seyrederiz. Din tacirlerini, bölücüleri...

Milletvekilleri yakınlarıyla refah içinde yaşarken oy veren çoğunluk yokluk ve fakirlikten kurtulamayacaktır.

Arada birileri malı yine götürecektir.

Bizden hatırlatması.

Muhsin KURUN

O dava


LEHİNİZE gerçekleşten dava nedeniyle Yargıtay basın özgürlüğüne işlevsel bir tanım getirmiştir.

Basın; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşaması içindir.Başta Hürriyet olmak üzere medya bu tanım etrafında özeleştiri yapmalıdır.

Haber olmadan habere ulaşma, yansız, nesnel, objektif boyutta, okura ulaştırma aydınlatma, yönlendirmeme gibi anayasal şeffaflık odaklı kamu hizmeti başka türlü anlatılamaz. Gerçeklerle örtüşmeyen tanımı herkes iyi bellemeli, yaşama geçirme yollarını aramalıdır.

Örnek kararın tarih ve numaralarını yayınlamanız gerek.

Rejimin sesi, medyanın amiral gemisi, 4. gücün şaşmaz dengesi, sağduyunun simgesi Hürriyet derken, bugüne dek Yargıtay tanımından başka tanım zaten yapmadım. Ancak bu tanıma göre, özeleştiri yapacaklar herhalde Bayer dışındakilerdir.

Nurettin KAPTAN-DATÇA

Kayıkçı kavgası


OKURLARIMIZDAN iki konudaki tepkiler şöyle:

Liderler kayıkçı kavgasına başladı.

Taktik savaşları bizleri nereye götürecek.

Her parti kendi bakanlıklarıyla Türkiye'yi yağmalıyor.

Asıl sorunu kimse dikkate almak istemiyor.

Seçim yasalarında değişiklikler yapılmadıkça seçimler, seçimden geçinenlere çare olur. Geçimlere çare olmayacağı bilinmez mi?

‘‘İnanca saygılı laiklik' deyimi solun sloganı yapılmak isteniyor.

Nedense kimseden tepki gelmiyor.

Doğrusu ‘‘İnanca saygıyı istismar ettirmeyen laiklik’’ değil mi?

Seçimlerde din pazarına yönelmek isteyenlerin aklını başına alması gerekmiyor mu?

İlaç oyunu


BİLİNDİĞİ gibi geçtiğimiz günlerde devletin 700 trilyon kadar ilaç ödemesi bütçeden SSK-BAĞKUR ve ilaç firmalarına, oradan da eczanelere aktarıldı. Ben 13 yıldır devlet memuru olduğum için hastanelerde tedavi oluyorum, dolayısıyla ilaç da alıyorum.

Ne yazık ki doktorun yazdığı reçeteleri hep dışardaki eczanelerden almaktayız. Hastanelerdeki eczanelerde ilaç bulunmamakta ve sadece reçeteler onaylanmaktadır. Hastanelerdeki eczanelerde ilaç bulunmamasının ve hastalara ilaç verilememesinin nedenini hep düşünürüm:

Devletimiz bütün ilaçları ihale ile alıp neden hastane eczanelerinde ilaç bulundurmaz? Biliyoruz ki devletimiz, ihale ile hastane eczanelerini doldursa 100 liralık ilaçta firmalar 15-20 lira fiyat önerecek. Sadece hastane eczaneleri normal eczane gibi çalışsa devlet belki de katrilyonluk tasarruf yapacak. Ben mi yanlış düşünüyorum yoksa bilmediğim başka bir şeyler mi var?

Ali DUYSAK

GÜNÜN UYARISI


‘‘Her konuda AB'yi örnek alırken, tarım uygulamalarında niye AB'yi örnek almıyoruz. Tarımın desteklenmesi bir ülkenin geleceğinin garantiye alınmasıdır. Ama biz tarımı süratle bitiriyoruz.’’

(Tariş Genel Müdürü Ayhan Özer)

MESAJ


ULUDAĞ Seyahat firmasına ait 16 FY 292 plakalı otobüsle 8.6.2002 tarihinde Yalova'dan Bodrum'a indim. Terminale indiğimde üç bavulumdan birinin olmadığını gördüm. Ancak şirketin Bodrum yetkilisi merkeze faks çektiklerini, yapacak bir şeyleri olmadığını söyledi. Sorumsuzluk değil mi? Belleğimde kalmış bir atasözünü Uludağ Turizm'e ithaf ediyorum: ‘‘Ufak bir delik, koca gemiyi batırır.’’

Gürcan ARDA-KARTAL (0535-968 25 78)

TÜRK Dil Kurumu'nun en önemli başvuru kitabı Türkçe Sözlük, internette ücretsiz olarak kullanıma açıldı. (www.tdk.gov.tr/sozluk.html)

2.7.1939'da kurulan Hatay Cumhuriyeti'nin anavatana katılmasının 63. yılı, bugün Taksim Atatürk Anıtı'nda Bakırköy Belediyesi ve Hatay Dayanışma Derneği tarafından düzenlenen törenle kutlanıyor.
Yazının Devamını Oku