MALÛM, derginin katliam sonrası ilk baskısındaki kapağında Hz. Muhammed yer alıyor. Gözü yaşlı, elinde “Ben Charlie’yim” yazılı bir döviz tutarken.
ABD ve İngiltere’nin büyük gazeteleri ve yayın kuruluşları ise bu kapağı yayınlamadı. İngiliz The Guardian gazetesi de “Dikkat, bu makalede yer alan görsel bazı okuyucuları rencide edebilir” ifadesiyle yer verdi.
Cumhuriyet gazetesinin derginin son sayısından bir seçki yayınlaması ise, tartışmayı Türkiye’de de alevlendirdi. Hep birlikte cevabını bulmaya çalışıyoruz: Dini kutsallar, ifade özgürlüğünün sınırı mı?
*
BU tartışmanın aslında üç boyutu var. Biri Batı’nın, biri İslam âleminin kendi içinde. Biri de ikisi arasında.
*
RADİKAL İslam, onlarca yıldır insanoğlunun gündeminde. Ancak ilk kez 1979-89 arasında Sovyetler Birliği’nin Afganistan işgaliyle birlikte küreselleşti. O yıllarda dünyanın dört bir yanından cihatçılar, Afgan mücahitlerin yardımına koştular.
11 Eylül 2001 saldırısı ve hemen akabinde ABD’nin önce Afganistan, sonra Irak işgâli, bu küreselleşmenin 2’nci dalgasını oluşturdu.
Suriye savaşıyla birlikte ise 3’üncü evre başladı. Washington Post gazetesine göre, bugün ayda 1000’den fazla yabancı cihatçı Irak ve Suriye’ye akın ediyor. Gelen her yeni dalgayla birlikte de, radikal İslam biraz daha küreselleşti, güçlendi, şiddetlendi.
Paris katliamı da, işte bu 3’üncü dalganın 11 Eylül’ü.
Zira iki ülkenin Irak ve Suriye’ye bakışı arasında derin bir uçurum var. Geçtiğimiz hafta Ankara’da üst düzey yetkililerle görüşerek anlamaya çalıştım: ABD ve Türkiye’nin birbirinden talepleri neler? Görüşmeler nerede kilitleniyor?
*
ÖNCE “eğit-donat” programı. Malum, iki ülkenin Suriyeli “ılımlı” muhaliflerin eğitilmesi ve donatılması konusunda mutabakat metnini imzalamak üzere olduğu geçtiğimiz hafta basına yansıdı.
Ne var ki, bu konuda üç anlaşmazlık var. Bunlardan biri, muhaliflerin kime karşı savaşacağı. ABD sadece IŞİD’i hedef olarak tanımlıyor. Türkiye ise Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın da düşman olarak gösterilmesini istiyor. Bu anlaşmazlığı aşmanın formülü ise şöyle bulunmuş: “Kime karşı” sorusu metinde yer almayacak.
Diğer sorun ise muhaliflerin kimler olduğu. ABD, sadece kendisinin güvenilir bulduğu Suriyeli muhaliflerin eğitime tabi tutulmasını istiyor. Ankara ise tüm Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) militanlarının dâhil edilmesini ve sayıyı arttırmak istiyor. Bu tartışma yüzünden de yeterince zaman kaybedildiği görüşünde.
Aynı günlerde Suriyeli ılımlı muhaliflerin Türkiye ile birlikte baş destekçisi olan Katar, saf değiştirdi. Arası ne zamandır açık olan Mısır’la ve Körfez ülkeleriyle yakınlaştı.
Peki tüm bunlar bize ne söylüyor? Türkiye’yi nasıl etkiliyor?
*
ÖNCE Rusya girdi devreye. Suriye muhalefetinin 28 temsilcisini 26 Ocak’ta toplanmak üzere Moskova’ya davet etti. Amacı muhaliflerle rejim arasında diyalog kurmak. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı yönetimde bırakmak istediğinden ise kimsenin kuşkusu yok.
Malum, evvelki hafta Mısır ve Katar “barıştı”. Bu barışma ise sadece bu iki ülkeyi değil, tüm bölgeyi etkiliyor. Ortadoğu’da sil baştan kurulan, yepyeni bir dengeye işaret ediyor.
*
KATAR’ın Mısır’la ilişkileri Hüsnü Mübarek döneminden beri hep sıkıntılı oldu. Bunun tek istisnası, Müslüman Kardeşler (MK) üyesi olan eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin Mısır’ı yönettiği 369 gündü. Mursi’yi darbeyle deviren Abdülfettah es Sisi’nin döneminde ise iki ülke arasındaki gerginlik tavan yaptı.
Bunun başlıca sebebi: Katar’ın MK’ya verdiği destek. Mısır hep, Katar’ın bu örgütü destekleyerek ülkede istikrarsızlık yaratmak istediğini savundu. Aralık 2013’te de Sisi MK’yı terör örgütü ilan etti.
Gerginliğin bir diğer sebebi ise: Hamas. Katar, Hamas’ın baş destekçilerinden. Sisi ise Temmuz 2013’te yönetime el koyar koymaz, MK’in bir dalı olan Hamas’ı da terör örgütü ilan etti. Ve ülkedeki ofislerine kilit vurdu. Sisi, Mısır’ın Mursi öncesi Filistin politikasına da geri döndü. Hamas’ın yönettiği Gazze’yi izole etmeye çalışarak.
Türkiye’nin, bölgenin ve dünyanın envanterine de bakmanın tam zamanı.
*
2014’te dünya sahnesinde iki önemli gelişme oldu. Var olan fay hatlarını iyice derinleştiren. Ve geri dönüşü olmayan kırılmalar yaratan.
Bunlardan ilki: IŞİD’in yükselişi.
Suriye’de 4’üncü yılına girmiş olan iç savaş, 2014’te bir anda Irak’a da sıçradı. IŞİD’in Haziran’da Musul’u işgal etmesiyle. Ve Irak ve Suriye fiili olarak üçe ayrıldı. Irak-Suriye-Türkiye arasındaki sınırlar da anlamsızlaştı.
Almanya’dan İslam karşıtı hareketin ayak sesleri ne zamandır geliyordu. Hem de gümbür gümbür. Camilere ve göçmenlerin evlerine yapılan kundaklamalar hız kazanmıştı.
Ve sonunda, kendine “Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar” (PEGIDA) adını veren bir hareket kuruldu. Ekim ayında üye sayısı sadece 300’ken, bu hafta neredeyse 20 bini buldu. Her pazartesi Almanya’nın farklı kentlerinde toplanıp yürüyorlar. PEGIDA bugün resmen ülkenin en büyük sivil hareketi.
*
AVRUPA’nın başka ülkelerinden de ardarda kundaklama haberleri geliyor.
Benzer bir tartışma hatırlarsanız Avrupa’da 2011 yılında yaşanmıştı. Anders Behring Breivik adındaki Norveçli genç, Oslo’da önce hükümet binasının önünde bomba patlatmıştı. Sonra da İşçi Partisi’nin gençlik kampına girip toplam 77 kişiyi katletmişti. İslam’a ve çok kültürlülüğe karşı olduğunu söyleyerek.
Kuzey Kore’nin Sony Pictures şirketinin hesaplarını hacklemesi de (izinsiz girmesi) böyle bir dalga yarattı. İlk başta etkisi, aktris Angelina Jolie hakkındaki şirket içi yazışmaların basına sızmasıyla sınırlıydı. Ne var ki zamanla, bu yüzyılın en önemli ana başlıklarını ardı ardına tartışmaya açtı. Ve ABD başta olmak üzere tüm dünyayı, şimdilik cevaplarını bulamadıkları sorularla baş başa bıraktı.
*
MALUM Sony, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’a yönelik suikastı konu alan The Interview (Mülakat) adlı komedi filminin yapımını üstlendi. Bunun üzerine önce e-posta hesapları hacklendi. Sonra da Kuzey Kore, film gösterime girerse sinema salonlarına 11 Eylül benzeri saldırılar düzenleyeceğini açıkladı. ABD’nin en büyük sinema zincirleri ve Sony de, gösterimi iptal etti.
*