Bu sözler, Kürdistan Başkanlık Divanı Başkanı Fuad Hüseyin’in ağzından çıkıyor. Bahsettiği kişi, Brett McGurk. Yani ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı ve aynı zamanda IŞİD stratejisinden sorumlu General John Allen’ın Yardımcısı.
Fuad Hüseyin’in İstanbul’a geldiğini duyar duymaz soluğu yanında alıyorum. Zira ziyaretinin zamanlaması çok kritik. Başbakan Ahmet Davutoğlu, Bağdat-Erbil ziyaretinden cuma günü döndü. Erbil ve Bağdat arasında uzun zamandır beklenen anlaşma geçtiğimiz hafta imzalandı. Peşmerge iki hafta önce Türkiye üzerinden Kobani’ye geçti. Ve diğer yandan Erbil dahil tüm Irak IŞİD’e karşı yaşam mücadelesi veriyor.
‘Peşmerge’nin geçişini Türkiye önerdi’
SOHBETE Peşmerge’nin Kobani’ye geçişiyle başlıyoruz. Brett McGurk ve John Allen, 9 Ekim’de Ankara’ya gelip üst düzey yetkililerle görüşmüşlerdi. Hüseyin, yukarıda alıntıladığım gibi McGurk’ün Ankara’nın peşmergenin geçişini kabul ettiğini kendisine nasıl haber verdiğini anlatıyor. Ve ekliyor: “Tabii hemen sordum, ‘önce kim peşmergenin geçişini önerdi’ diye. Brett de ‘Türkiye’ dedi.”
Biri, Obama’nın yardımcısı Joe Biden. Diğeri ABD’nin IŞİD stratejisinden sorumlu general John Allen. 3’üncüsü de, Obama’nın bir önceki ulusal güvenlik danışmanı general James Jones.
Şu anda Türk-Amerikan Konseyi’nin başkanı olan Jones’la baş başa sohbet etme imkânı buluyorum. Atlantik Konseyi’nin düzenlediği Enerji ve Ekonomi Zirvesi’ne katılmak üzere bulunduğu İstanbul’da. Ve hemen merak ettiğimiz soruları soruyorum: Şu anda Türkiye-ABD arasında hangi pazarlıklar yapılıyor? ABD’nin Suriye politikası değişiyor mi?
‘Esad’a daha önce müdahale edilmeliydi’
ÖNCE Esad. Washington neden bir türlü Türkiye’ye “Esad gidecek” sözü vermiyor? Gitmesinden vaz mı geçti? “Hayır” diyor. “Aslında Türkiye’yle hedeflerimiz tamamen aynı. İkimiz de Esad’ın gitmesini, IŞİD’i bitirmeyi ve Irak’ın tek ülke olarak kalmasını istiyoruz. Ancak bu hedeflere ulaşmak için istediğimiz metotlar farklı.”Devam ediyor: “İlişkiler iki ülke için de hayati olduğu için, orta yolu bulacağız. Hedefler üzerinde anlaşınca, o hedeflere giden metotlarda da anlaşılır. Kaldı ki şu anda farklı görüşte olmamız, bundan 6 ay sonra anlaşamayacağımız anlamına gelmiyor.” Ve ekliyor: “Tabii bu inşallah haftaya olur.”
Önce Başbakan Davutoğlu’nun G-20 Zirvesi için bulunduğu Avustralya’da ABD Başkanı Barack Obama ile görüştükten sonra yaptığı açıklamalar yansıdı basına. Ve sözleri Türk basınında “ABD dediğimize geldi” şeklinde yorumlandı. Lâkin bir gün önce de CNN’in haberinde aynı iddia yer alıyordu: Obama’nın Esad gitmeden IŞİD’in yenilemeyeceğini anladığı ve danışmanlarından Suriye stratejisini gözden geçirmelerini istediği.
*
NE var ki kazın ayağının öyle olmadığı çok geçmeden anlaşıldı. Obama, CNN haberine karşılık, “Esad’ı görevden uzaklaştırmak gibi bir planımız yok” dedi. Zaten daha önce de ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel ve Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey söyledi. Temsilciler Meclisi’nde IŞİD stratejisiyle ilgili soruları yanıtlarken, şu sözü defalarca tekrar ettiler: “Esad’ı devirseniz yerine kimi getireceksiniz? Evet Esad gitmeli. Ama bu daha uzun vadeli plânın parçası. Önceliğimiz IŞİD ve Irak. Suriye’de ne yapacağımıza sonra bakacağız.”
*
Tuti Kitap’tan çıkan “Yeni Amerika” adlı kitabının tanıtımı için bulunduğu İstanbul’da. Haass’ın bir kısmını salı günü aktardığım kritik açıklamalarıyla devam ediyoruz.
Haass’ın mesajları çok önemli. Zira her iki Irak savaşında ABD’nin Irak politikasını belirleyen kilit isimlerden. 1’nci Irak savaşında baba George H.W. Bush’un, 2. Irak savaşında ise Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın baş danışmanıydı.
Nefes Yayınevi’nden çıkan “Yeni Amerika” adlı kitabının tanıtımı için bulunduğu İstanbul’da.
Haass, ABD başkanlarına kritik zamanlarda danışmanlık yapmış, Amerikan dış politikasının en önde gelen düşünürlerinden ve politika belirleyicilerinden. Eski ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın Irak ve Afganistan savaşları sırasında baş danışmanlığı, Afganistan politikalarının koordinatörlüğü, 1. Irak savaşında baba Bush’un özel asistanlığı ve kuzey İrlanda barış sürecinde elçilik, üstlendiği kritik görevlerden bazıları.
‘Stratejik olarak farklı noktalardayız’
Bu, Maliki döneminde Ankara-Bağdat ilişkilerinin kopmasından bu yana yapılan en üst düzeyde ziyaret. Dolayısıyla verdiği mesajlar kritik.
Caferi’yle, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu’nda (USAK) yaptığı konuşmanın ardından başbaşa görüşüyorum. Konferansa, Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile arada yaptığı görüşmelerden çıkıp ayağının tozuyla geliyor. Ancak üç saatlik gecikmeyle. Bu gecikme hayra mı alâmet, değil mi, hep birlikte bakalım.
‘Türkiye’den yardım istedik’ÖNCE USAK’ta verdiği mesajlar. Caferi sık sık yeni kurulan Bağdat hükümetinin kapsayıcı olduğunu vurguluyor. Ve Türkiye ile ilişkilere verdikleri önemi. “İki ülke arasında yaşanan zorlukları artık bir kenara koymanın vakti geldi” diyor. Irak’ta güvenlik güçlerinin yeniden oluşturulmasında Türkiye’den yardım istediklerini ve gelecek yardımın ilişkileri geliştireceğini söylüyor.
Bu sözler, malum, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ait. Peki nedir bahsettiği bu “oyun”?
*
ABD’nin ve Türkiye’nin şu anda Irak ve Suriye’deki öncelikleri tamamen farklı. Dolayısıyla iki ülke için öngördükleri gelecek de.
*
ANKARA son yıllara kadar Kürt meselesine geleneksel, ulus-devlet perspektifinden bakıyordu. “İçerideki ve dışarıdaki Kürtler” ayırımı yaparak. AKP iktidarında ise bunun ilk kırılması yaşandı. Ve “dışarıdaki” kuzey Irak Kürtleri, bölgedeki en yakın müttefikimiz hâline geldi. Şimdi de Kobani, Türkiye’yi Suriye Kürtleriyle aynı bağı kurmaya itiyor. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın “Suriyeli Kürtler doğal müttefikimizdir” sözü de, bu farkındalığın işareti.
6-7 Ekim olayları, çözüm sürecine yönelik tutum ve söylemdeki makası da açığa çıkardı. Hem Kürt hem hükümet tarafından bir yandan yapıcı, yenilikçi, itidalli; diğer yandan ise sürece zarar verebilecek, statükoyu savunan açıklamalar geldi. Bu bölünmüşlük de, iki taraf arasındaki güveni zedeledi. Bu da en çok çözüm sürecini sabote edenlerin ekmeğine yağ sürdü.
Bununla birlikte, özellikle son sokak olaylarından beri, hükümet İmralı-Kandil arasında var olan farklılığın altını çiziyor. Oysaki farklı aktörlerden çıkan farklı sesler, çözüm sürecinin ilerlemesini zorlaştırıyor. O nedenle hükümet aksine, barış yapmaya çalıştığı taraftaki bölünmüşlüğü vurgulamamalı. Tek bir odağı muhatap almalı.
*
YİNE, HDP’nin sokağa çağrısı, kendilerinin de sonradan kabûllendiği gibi yanlıştı. Ne var ki yapılan bir diğer yanlış da, provokasyonların tamamen örgüte yüklenmesiydi. Çözüm sürecine karşı olan unsurlar her iki tarafta da olabilir. Ancak nasıl İrlanda barış sürecinde IRA içindeki bu tür kişiler zaman içinde ayrılıp “gerçek IRA”yı kurdularsa ve gitgide daha marjinalize oldularsa. Türkiye’de de iki taraftaki “yıkıcı” unsurlar süreçten dışlanmalı.