Paylaş
Zira iki ülkenin Irak ve Suriye’ye bakışı arasında derin bir uçurum var. Geçtiğimiz hafta Ankara’da üst düzey yetkililerle görüşerek anlamaya çalıştım: ABD ve Türkiye’nin birbirinden talepleri neler? Görüşmeler nerede kilitleniyor?
*
ÖNCE “eğit-donat” programı. Malum, iki ülkenin Suriyeli “ılımlı” muhaliflerin eğitilmesi ve donatılması konusunda mutabakat metnini imzalamak üzere olduğu geçtiğimiz hafta basına yansıdı.
Ne var ki, bu konuda üç anlaşmazlık var. Bunlardan biri, muhaliflerin kime karşı savaşacağı. ABD sadece IŞİD’i hedef olarak tanımlıyor. Türkiye ise Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın da düşman olarak gösterilmesini istiyor. Bu anlaşmazlığı aşmanın formülü ise şöyle bulunmuş: “Kime karşı” sorusu metinde yer almayacak.
Diğer sorun ise muhaliflerin kimler olduğu. ABD, sadece kendisinin güvenilir bulduğu Suriyeli muhaliflerin eğitime tabi tutulmasını istiyor. Ankara ise tüm Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) militanlarının dâhil edilmesini ve sayıyı arttırmak istiyor. Bu tartışma yüzünden de yeterince zaman kaybedildiği görüşünde.
*
PROGRAMIN “donat” kısmı da sorunlu. Zira ABD verilen silahların ileride kendisine doğrultulmasından çekiniyor. Bu yüzden nitelikli silah vermeye yanaşmıyor.
Bununla birlikte, Ankara “eğit” kısmıyla da fazla vakit kaybedilmemesi taraftarı. ÖSO’nun zaten 3 yıldır sahada yeterince tecrübe edindiğini düşünüyor.
Tüm bu pürüzlere rağmen ise programın Mart sonunda başlaması öngörülüyor.
Program dört ayaklı: Türkiye, Suudi Arabistan, Ürdün ve Katar. Her ülke, muhalifleri kendi “inceleme süreci”nden geçirerek seçecek. Türkiye’deki ayağında 3 yıl boyunca, yılda 1500-2000 militan eğitilecek. Bu sürenin uzatılması da mümkün. Ve eğitimi Türkiye ve ABD birlikte yapacak. Ancak programın dört ayağını ABD koordine edecek.
*
İKİNCİ mesele ise: Uçuşa yasaklı bölge (UYB). Malum, ABD UYB kurmaya yanaşmıyor. Herşeyden önce, bunun Esad’la çatışma riski doğurmasından endişe ediyor.
Türk yetkililer ise Esad’ın ABD’nin hava saldırısı yaptığı bölgelere bugüne kadar saldırmadığını hatırlatıyorlar. Ve UYB için de aynı durumun sağlanacağını düşünüyorlar. Kaldı ki Esad’ın hava gücünü yok etmenin 1 gün alacağını, bunu ABD’li yetkililerin kendilerinin de söylediğini belirtiyorlar.
Ankara’ya göre ABD savaşa daha fazla müdahil olmak istemediği için, tüm bu gerekçeleri bahane ediyor.
*
PEKİ Türkiye neden kendisi bir UYB kurmuyor? Ankara, uluslararası bir meseleye yine çok uluslu bir güçle müdahale edilmesi gerektiği görüşünde. Hem kaynak, hem siyasi gereklilik açısından. Ve tek bir askeri vurulduğu takdirde, kendisini tek başına savaşta bulmak istemiyor.
Yetkililer, UYB kurulursa ve ABD karada liderlik ederse Türkiye’nin “herşeyi yapmaya hazır” olduğunu söylüyorlar. Bundan kasıt ise hem hava hem kara operasyonuna katılmak ve ÖSO’ya komuta etmek. Bunun bir şantaj olmadığını ise özellikle vurguluyorlar. Aksine, ABD’nin “asker göndermeyeceğim” diyerek şantaj yaptığı görüşündeler.
*
PEKİ ya Esad? Üst düzey bir yetkili, UYB kurulursa Esad sorununun zamanla kendiliğinden çözüleceğini söylüyor. Zira UYB’nin sahadaki dengeleri değiştireceğini, bunun da Esad’a desteği azaltacağını ve demokratik süreci kendiliğinden başlatacağını belirtiyor.
Peki ya İncirlik? Daha önce, üssün insani ve lojistik destek için kullanıldığı açıklanmıştı. Bu sefer, üssün acil ve mecburi inişler için de Amerikan uçaklarına açık olduğunu öğreniyorum.
Son olarak: ABD Türkiye’den açıkça ne asker, ne de uçak istememiş.
*
Ezcümle: Aslında Türkiye ABD’nin taleplerini karşılamaya hazır. Ancak kendisine biçilen rolü oynamak değil, harekâtı birlikte plânlamak istiyor.
Ve tüm bu pürüzlere rağmen, her konuşma şöyle bitiyor: “Öyle ya da böyle bir orta yol bulunacak.”
Paylaş