Paylaş
MALÛM, derginin katliam sonrası ilk baskısındaki kapağında Hz. Muhammed yer alıyor. Gözü yaşlı, elinde “Ben Charlie’yim” yazılı bir döviz tutarken.
ABD ve İngiltere’nin büyük gazeteleri ve yayın kuruluşları ise bu kapağı yayınlamadı. İngiliz The Guardian gazetesi de “Dikkat, bu makalede yer alan görsel bazı okuyucuları rencide edebilir” ifadesiyle yer verdi.
Cumhuriyet gazetesinin derginin son sayısından bir seçki yayınlaması ise, tartışmayı Türkiye’de de alevlendirdi. Hep birlikte cevabını bulmaya çalışıyoruz: Dini kutsallar, ifade özgürlüğünün sınırı mı?
*
BU tartışmanın aslında üç boyutu var. Biri Batı’nın, biri İslam âleminin kendi içinde. Biri de ikisi arasında.
İslam âlemiyle başlayalım. Charlie Hebdo dergisi İslam’ın kutsallarını hicvettiği kadar, diğer dinleri ve Allah’ı da hicvetti bugüne kadar. Ancak en çok ve en sert tepkiyi Müslümanlar gösterdi.
Paris katliamı da, İslam dünyasını ister istemez bu gerçekle yüzleştirdi. Yani kutsalları alaya alındığında ya da hakarete uğradığında şiddetle değil, sivil ve hukuki yöntemlerle tepki vermeleri gerektiğiyle. İslam’ın bir “reform”dan geçmesi gerektiği, bugünlerde giderek daha çok dile getiriliyor.
*
7 Ocak, Batı dünyasında da önemli bir tartışma başlattı. Amerikan ve İngiliz medyasının derginin kapağına sansür uygulaması, Batı’nın kendi içinde bir bölünme olduğunu gösterdi. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande da bunu tartışmaya açtı. Evvelsi gün “İslam karşıtlığına da tıpkı anti-semitizm (Yahudi karşıtlığı) gibi cezai yaptırım uygulanmalı” diyerek.
Papa Francis de aynı gün aynı mesajı verdi: “İfade özgürlüğünün bir sınırı vardır. Kimsenin inançlarına hakaret edemezsiniz, dalga konusu yapamazsınız” sözleriyle.
*
MALUM Voltaire, Fransız Aydınlanması’nın ve ifade özgürlüğünün simgelerinden. Müslümanlık dâhil tüm dinleri hicveden eserleriyle tanınıyor. Birkaç gündür ise Batı’da, Voltaire’in temsil ettiği liberalizm tartışılıyor. Zira Voltaire’in 18. yüzyılından farklı olarak, bugün Batı toplumları çok-kültürlü ve çok-dinli. Bu yüzden de farklı inançların hassasiyetleriyle ifade özgürlüğü arasında yeni bir denge kurmaya çalışıyorlar.
Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi belirleyici. İfade özgürlüğü ihlâl ya da suiistimal edildiğinde uygulanacak yaptırımları belirliyor. Daha önce Charlie Hebdo’ya açılan davaların mahkeme kararlarında da bu maddeye atıfla şöyle denmiş: “İfade özgürlüğünün kullanımı sınırsız değildir. Hukukun belirlediği bazı şartlara, kısıtlamalara ve cezalara tabi tutulabilir (...) Haksız yere başkalarına hakaret edildiğinde sınırlandırılabilir.”
*
ÜÇÜNCÜ tartışma ise, Batı ve İslam arasında. Paris katliamını bizzat Fransa’da doğup büyüyen Müslümanların yapmış olması, şunun sembolü adeta: Bu iki dünya bugüne kadar birlikte yaşamayı beceremedi. Şimdi bunun kurallarını yeniden inşa etmeye mecburlar. Yeni bir toplum sözleşmesi oluşturmak, yani karşılıklı olarak birbirlerini anlamaya çalışmak ve yıkıcı beyanlardan ve eylemlerden kaçınmak zorundalar.
Her iki tarafta yayılan aşırıcılığa karşı tek panzehir de bu zaten. Almanya Başbakanı Merkel de evvelsi gün bunu vurguladı: “Birlikte katılım, birlikte karar verme ve toplumun birlikteliği için sorumluluk üstlenme. Bunlar teröre karşı bizim çözümümüzdür.”
*
ÖNÜMÜZDE büyük sorular duruyor. Henüz cevabı bulunamamış olan. Cevaplar ise zamanla, el yordamıyla ve görünen o ki maalesef daha acı çekildikten sonra bulunacak.
Ancak aslolan, umut olması. Zira sorular sorulmaya başlandı.
Paylaş