Türkiye için hareket vakti

“ÖTEKİ”ne karşı nefret hiç bu kadar sıradan, çok ve yaygın olmamıştı.

Haberin Devamı

Almanya’dan İslam karşıtı hareketin ayak sesleri ne zamandır geliyordu. Hem de gümbür gümbür. Camilere ve göçmenlerin evlerine yapılan kundaklamalar hız kazanmıştı.
Ve sonunda, kendine “Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar” (PEGIDA) adını veren bir hareket kuruldu. Ekim ayında üye sayısı sadece 300’ken, bu hafta neredeyse 20 bini buldu. Her pazartesi Almanya’nın farklı kentlerinde toplanıp yürüyorlar. PEGIDA bugün resmen ülkenin en büyük sivil hareketi.


*


AVRUPA’nın başka ülkelerinden de ardarda kundaklama haberleri geliyor.
Benzer bir tartışma hatırlarsanız Avrupa’da 2011 yılında yaşanmıştı. Anders Behring Breivik adındaki Norveçli genç, Oslo’da önce hükümet binasının önünde bomba patlatmıştı. Sonra da İşçi Partisi’nin gençlik kampına girip toplam 77 kişiyi katletmişti. İslam’a ve çok kültürlülüğe karşı olduğunu söyleyerek.
Nefret maalesef sokakta bitmiyor. Fransa’da Marine Le Pen’in başını çektiği aşırı sağ, 80’lerde marjinal bir hareketti. Bugün Le Pen, 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en güçlü adayı. Aşırı sağ, tüm Avrupa’da hızla yükseliyor.


*

Haberin Devamı


PEKİ “öteki”ne karşı bu kadar nefret nasıl oluştu? En öncelikli sebep: Modernleşme ve küreselleşme. Bu süreç, yüksek oranda göçü beraberinde getirdi. Göç sonucunda da yerleşik olanlar, sahip olduklarını yeni gelenlere kaptırmaktan korktu. Ünlü İspanyol yazar Cervantes’in dediği gibi “sahip olanlar” ve “sahip olmayanlar” arasındaki bölünme de nefreti doğurdu.
Bu durum ise uluslararası ilişkilerin en ünlü teorisini çürüttü. Yani “Demokratik Barış Teorisi”ni. New York Times’ın ünlü yazarı Thomas Friedman’ın deyişiyle, “McDonalds Barış Teorisi”ni. Friedman bu teoriyi şöyle özetliyor: Bir ülke hamburger zinciri olacak kadar zenginse, orada demokrasi vardır. Ve demokrasi varsa, barış da vardır.
Ne var ki beklenen olmadı. Yabancı düşmanlığı, modernleşmenin karanlık tarafı olarak ortaya çıktı.


*


NEFRETİN bir diğer sebebi ise madalyonun öbür yüzünde. Yani İslam coğrafyasında. IŞİD’in oluşturduğu İslam algısı bir yana, sadace son iki hafta içinde: Pakistan Talibanı Peşaver’de bir okul basarak 145 kişiyi öldürdü. Avustralya Sydney’de İran asıllı bir cihatçı, bir kafeyi basıp müşterileri rehin aldı. Fransa’da ardarda tekbirli saldırılar yapıldı.
Tüm bunlar ise Batı’daki İslam algısını ister istemez şekillendiriyor. 11 Eylül 2001 saldırıları zaten buna iyi bir zemin hazırlamıştı. İslam kavramını birçok Batılının gözünde radikal İslam’la eşleştirerek.
Bu gidişat ise gittikçe daha tehlikeli bir hal alıyor. Zira karşılıklı nefret, iki “öteki”nin de nefretini daha da körüklüyor. Almanya’da bir anti-PEGIDA hareketinin sokağa dökülmesi, an meselesi.


*

Haberin Devamı


BAŞBAKAN Angela Merkel’in sağduyu çağrısı elbette takdire şayan. Ne var ki etkisiz. Zira bu çağrıyı, ancak her iki “öteki”yle bağı olan bir aktörün yapması etkili olur. Bunun için tek elverişli olan ülke ise: Türkiye.
Türkiye’nin her iki dünyayla ilişkisi, hem benzersiz bir fırsat. Hem de omuzlarına yüklenen bir sorumluluk. Ankara, Birleşmiş Milletler ve 57 İslam ülkesinden oluşan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) gibi uluslararası kuruluşları harekete geçirerek dinler arası diyaloğu güçlendirebilir.


*


ANCAK daha kalıcı bir adım atabilir. İİT eski Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Papa Francesco’ya tam bir yıl önce yaptığı çağrıyı tekrarlayabilir. Yani Katoliklerle İslam dünyası arasında “tarihi uzlaşma” çağrısını.
Benzer bir uzlaşma, 1965 yılında Hıristiyanlarla Museviler arasında sağlanmıştı. Papa 6’ncı Paul’ün yayınladığı, Katoliklerin Yahudilik karşıtlığına son veren tarihi deklarasyonuyla.


*

Haberin Devamı


TÜRKİYE için hareket vakti. Henüz iş işten geçmemişken.

Yazarın Tüm Yazıları