Yedisi de Anadolu’nun dört bir yanından İstanbul’a göçmüşlerdi. Bu darmadağınık, insani kuralların işlemediği kentte ekmeklerini kazanmak için yıllardan beri çırpınıyorlardı.
En gençleri 19, en yaşlıları 47 yaşındaydı.
Ve hepsinin dertleri ortaktı.
Bitmeyen, tükenmeyen, aşılamayan, bir türlü yenilemeyen yoksulluktu.
Yedisi de aynı yaşam çizgisini sürdürüyordu.
En gençleri Özlem Ünal mahallenin bütün gençlerinin düşlerini süsleyecek kadar güzeldi.
En büyük hayali modelist olmaktı.
Diğer altısının ise geleceğe dönük hayalleri yoktu. Çünkü onlar evlenmişler, çoluk çocuğa karışmışlardı.
Eski politikacıların yasakları kalkmış, Demirel politikaya dönmüş ve partisi DYP, 1991 seçimlerinden en büyük parti olarak çıkmıştı.
Bu sonuç Demirel’i 7. kez başbakanlığa taşımıştı.
Demirel’in verdiği bu demokratik mücadele Türk demokrasisi için bütün dünyaya örnek olmuştu.
Üstelik bu kurt politikacı hükümeti de yıllarca en büyük siyasi rakibi CHP’nin devamı olan Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) ile kurmayı başarmıştı.
DYP-SHP koalisyonu çok uyumlu çalışmış, önemli demokratik açılımlara imza atmıştı.
O koalisyon zamanında “Konuşan Türkiye” için epeyce de yol alınmıştı.
* * *
Bugünkü iktidar ise konuşan değil, “Susan Türkiye” istiyor.
“İçimizden nice kimse İslam ahlakının ilkelerini ayaklar altına almış ve sonra da bizi dinsizlerin, İslam düşmanlarının mahvettiğini sanıyor. Bu ne büyük gaflet ve şaşkınlıktır.”
“İslam dini, onun kitabı Kuran, peygamber, her devirde yaşamış saygın Müslümanlar bizi Mevla’ya götüren yolları göstermişler.
Mevla yoluna gitmeyenler ters yollarda yürüyenler ise belalarını bulurlar. Bu da bize açıkça bildirilmiştir.
İsteyen Mevlasını arasın, isteyen de belasını.”
* * *
Bu ilginç mesajlara devam edelim:
“Caminin önündeyim. Ezan başlıyor. Minarede 10 hoparlör var. Sonuna kadar açmışlar. Müezzinin sesi hiç müsait değil, ne usul biliyor, ne erkân. Sadece avaz avaz bağırıyor.
Zamanımızda minareye çıkmak da yok. Bu zat ezan okumuyor, ezan bağırıyor. Hoparlörleri sonuna kadar açtığı, sesi müsait olmadığı için ezan okurken ezana eza veriyor.
Oysa başta Bakan Ertuğrul Günay olmak üzere bütün yetkililer binanın 2009 Kasım’ında, bilemediniz 2010 Aralık’ında sanat etkinliklerine açılacağına dair ne sözler vermişlerdi.
Ama bakan başta olmak üzere kimse sözünde durmadı.
Kasıma iki ay, aralığa üç ay kaldı.
Dediğim gibi AKM’ye daha bir çekiç bile vurulmadı.
Daha da fenası yapının sonunun ne olacağı belli değil.
Oysa 2008 Nisan’ında sanat kurumlarından AKM’nin boşaltılması istendiğinde bakanla uzun uzun konuşmuştuk.
Sanatçıların, sanatseverlerin AKM için duydukları endişeleri aktarmıştım kendisine.
Yeminler etti, güvenceler verdi bakan.
Bir gerçek daha var, o da şişeden çıkan cinin neler yapacağının, kimlere neler yaptıracağının, neler söyleteceğinin hiç belli olmayacağı...
Şimdi gelişmelere bakalım.
Aysel Tuğluk (DTP Diyarbakır Milletvekili):
“Tek devlet, tek bayrak, bunlarla bir sorunumuz yok. Ama içindeki halkaların barıştırılması ve onların haklarının güven altına alınması gerekir. Eğer bu süreç de tıkanırsa, o zaman başka seçenekler de tartışılır. Kürtler de ayrılığı tartışmaya başlayabilir.”
“PKK’nın bir kitlesel gücü, bir tabanı var. Bana göre akıllı bir devlet, sürece Öcalan’ı da katar.”
“İmralı’nın F tipine dönüştürülmesi, dil enstitüsü, köy isimlerinin iadesi ve dağdakileri ’Gelin devlete sığının’ mesajları... Bunlar tatmin etmiyor.”
“Atalay’ın açıklamasına Ak Parti’nin düzeltme yapmasını bekliyoruz... DTP olarak, böyle içi boş bir süreçten çekilmeyi de düşünebiliriz.”
“Silahsızlanma, ancak çözümle birlikte varılabilecek bir hedeftir.”
İktidardaki Adnan Menderes’in Demokrat Parti’si (DP) tam 508 sandalye ile olağanüstü bir zafer kazanmıştı.
CHP ise Meclis’e topu topu 34 milletvekili getirebilmişti. Üçüncü parti Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) ise sadece bir ilde, Kırşehir’de seçimi alarak 4 milletvekili çıkarabilmişti. (O zamanki seçim yasasına göre bir ilde en çok oyu alan parti o ilin bütün milletvekillerini alıyordu.)
Bu görkemli zafere karşın Menderes mutlu değildi.
Menderes oyların yüzde 58.42’sini almalarına rağmen CHP’nin yüzde 35 oy toplamasından rahatsızdı.
Çevresine “Demek ki, bu memlekette demokratlaştıramadığımız yüzde 35’lik bir kitle var” demişti.
Menderes muhalefeti susturmaya karar vermişti.
* * *
Seçimlerden sonra Bursa’dan milletvekili seçilen Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın mazbatasını aynı ilden seçilen milletvekilleri Çankaya’ya götürdüler. (O zaman cumhurbaşkanları da partili milletvekilleri arasından seçiliyordu.)
Türk’ün bu değerlendirmesine ben de aynen katılıyorum.
AKP cini şişeden çıkardı. Tekrar onu şişeye sokmak artık olanaksızdır.
Başbakan, başlattığı sürecin ne büyük engebelerle dolu olduğunu görünce gerginlikle, afra tafra ile bu işin altından kalkamayacağını gördü ve “Ulusa Sesleniş”te ortamı yumuşatmaya çalıştı.
Güzel, makul, uzlaşmadan yana mesajlar verdi, bol bol umut dolu vaatlerde bulundu:
“Biz Türkiye’nin tamamı değiliz, gelin ülkenin yaralarına merhemi hep birlikte bulalım...”
“Herkesi çözümün bir parçası olmaya çağırıyorum...”
“Bizim açılımdan muradımız bu ülkede yaşayan herkesin kendini özgürce ifade edebileceği demokratik ortamı kurmaktır...”
“Nerede adaletsizliğe uğramış bir insanımız varsa hukukun şaşmaz terazisi orada kurulsun diyoruz...”
Her ikisi de tartışmaların birer parçası oldu.
Bunlardan biri Türk popunun ünlü ve üretken ismi Sezen Aksu, ikincisi ünlü aktris Hülya Avşar.
Açılımdan çok etkilenen Sezen Aksu Başbakanlığı arayarak Başbakan’ın başlattığı girişime bir vatandaş olarak destek verdiğini ve bu mesajının Başbakan’a iletmesini istedi. Aksu’nun bu jesti AKP dünyasını çok mutlu etti.
O kadar ki Başbakan Erdoğan sanatçıya dönüp teşekkür etti.
Buna karşın Sezen Aksu belli kesimlerden bazı tepkiler aldı.
Hülya Avşar da girişimin içeriği belli olmadan bunu desteklemenin yanlış olduğunu belirterek Aksu’yu eleştirdi.
Avşar’ın bu çıkışı kendisini birden tartışmaların odağına çekti.
Milliyet’ten