Paylaş
Türk’ün bu değerlendirmesine ben de aynen katılıyorum.
AKP cini şişeden çıkardı. Tekrar onu şişeye sokmak artık olanaksızdır.
Başbakan, başlattığı sürecin ne büyük engebelerle dolu olduğunu görünce gerginlikle, afra tafra ile bu işin altından kalkamayacağını gördü ve “Ulusa Sesleniş”te ortamı yumuşatmaya çalıştı.
Güzel, makul, uzlaşmadan yana mesajlar verdi, bol bol umut dolu vaatlerde bulundu:
“Biz Türkiye’nin tamamı değiliz, gelin ülkenin yaralarına merhemi hep birlikte bulalım...”
“Herkesi çözümün bir parçası olmaya çağırıyorum...”
“Bizim açılımdan muradımız bu ülkede yaşayan herkesin kendini özgürce ifade edebileceği demokratik ortamı kurmaktır...”
“Nerede adaletsizliğe uğramış bir insanımız varsa hukukun şaşmaz terazisi orada kurulsun diyoruz...”
Bunları diyor Başbakan ve Türkiye’yi dünyaya örnek bir demokrasiye kavuşturma sözü veriyor.
* * *
Başbakan’ın bu konuşması yandaş kalemler tarafından uzun uzun alkışlanırken, muhalif olanları bile umutlandırıyor.
Pazar sabahı okuduğum bazı yazarların yorumları doğrultusunda bunları düşünürken Milliyet Gazetesi’nin birinci sayfadan verdiği haber gerçekleri bir kez daha gözler önüne seriveriyor.
Tayyip Bey “Ulusa Sesleniş”te demokratik, insan sevgisiyle dolu mesajlar verirken herhalde Kemer’deki çağdaş okulun yerle bir edildiğini aklına bile getirmiyordu.
Kendi partisine bağlı belediyenin sabahın köründe koca eğitim yuvasını nasıl yerle bir ettiğinin üzerinde bile durmuyordu.
On binlerce kaçak binanın olduğu ve her geçen gün kaçak binalara yenilerinin eklendiği İstanbul’daki bu bilim yuvasının “kaçak gerekçesiyle” yıkılması için son onay da büyük olasılıkla kendisinden alınmıştı.
Bunun demokratlıkla, insan sevgisiyle, hukukla, çağdaşlıkla bağdaşır yanı var mı?
Belediyenin bir ay sonra öğretime başlaması gereken okulu yerle bir ederken orada okuyan yüzlerce çocuğu sokağa döktüğünün acaba farkında mıydı Başbakan?
Niçin bir formül bulunmadı, niçin okulu kuran vakfa yeni okul yapması için bir yer gösterilmedi?
Yanıt basit: Vakfı kuran gazeteci, muhalefet yapan bir gazetenin başında da ondan.
* * *
Haberin insanı esas isyan ettirecek yanı ise öbür yüzü...
Birinci sayfada yayımlanan fotoğrafta sekiz katlı, devasa ve estetikten yoksun, çirkin mi çirkin bir bina görünüyor.
Haliç’in kıyısındaki o güzelim tarihsel dokunun içinde kocaman çürük bir azı dişi gibi...
O da kaçak.
Ama... 1994 yılında Fatih Belediyesi Encümeni yıkım kararı vermesine karşın tam 15 yıldır kimse bu ucube binaya elini bile sürmemiş.
Neden? Çünkü o bina çağdaş eğitim vermiyor.
Çünkü o bina İsmailağa Camii İlim ve Hizmet Vakfı’na ait olan bir Kuran kursu...
Peki bu nasıl demokratlık? Hani nerede Başbakan’ın sözünü ettiği hukukun o hassas terazisi?
Bu soruların yanıtını hangi vicdan verebilir?
Paylaş