Paylaş
Eski politikacıların yasakları kalkmış, Demirel politikaya dönmüş ve partisi DYP, 1991 seçimlerinden en büyük parti olarak çıkmıştı.
Bu sonuç Demirel’i 7. kez başbakanlığa taşımıştı.
Demirel’in verdiği bu demokratik mücadele Türk demokrasisi için bütün dünyaya örnek olmuştu.
Üstelik bu kurt politikacı hükümeti de yıllarca en büyük siyasi rakibi CHP’nin devamı olan Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) ile kurmayı başarmıştı.
DYP-SHP koalisyonu çok uyumlu çalışmış, önemli demokratik açılımlara imza atmıştı.
O koalisyon zamanında “Konuşan Türkiye” için epeyce de yol alınmıştı.
* * *
Bugünkü iktidar ise konuşan değil, “Susan Türkiye” istiyor.
Asker sussun.
Yargı sussun.
Sendikalar sussun.
Sivil toplum örgütleri sussun.
Bürokrasi sussun.
İşadamları sussun.
Medya sussun.
İktidara yandaş olmayan herkes sussun.
Konuşan olursa akıl almaz cezalara çarptırılıyor.
Gerçekleri yazan gazetelere değil, patronlarına hukuka, mali uygulamalara aykırı, hiçbir vicdanın kabul etmeyeceği cezalar kesiliyor.
Aydın Doğan’a yapılan haksızlığa, hukuksuzluğa hiçbir demokratik ülkede rastlanmaz.
Hisse senedi değişimine, yani ticari olmayan, para alınıp verilmeyen, kazanç sağlanmayan bir işleme 4 milyar liraya yakın ceza kesilmesi dünyada görülmemiş keyfi ve hukuk dışı bir uygulamadır.
Peki bu neden yapılmaktadır?
Doğan Grubu’nu susturmak için.
İktidar bu yöntemi uygulayarak insanları korkuttu. Kurduğu dinleme mekanizmasıyla kendisine muhalif olan binlerce insanı dinletiyor.
Bu dinlemelerin ne boyutlara ulaştığını süren soruşturma ve yargılamalarda görüyoruz.
İnsanların özel yaşamlarına ait olan en gizli konuşmalar bile delil olarak önlerine konuyor.
İktidar ülkeyi “Konuşan Türkiye”den “Susan, korkan Türkiye”ye getirdi.
* * *
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in önceki günkü adli yılın açılış töreninde yaptığı uyarılar düşündürücüydü.
Bunların en önemlisi iktidarın yargıya dönük siyasallaştırma girişimleriydi.
Yargıtay Başkanı, “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu”nun (HSYK) yapısında yapılmak istenen değişikliğin yargının bağımsızlığını zedeleyeceğini söyledi.
HSYK’na yasama ve yürütmenin üye seçmesinin, Adalet Bakanı ile müşteşarının bu kurulda olmasının yargıyı siyasallaştıracağı gibi iktidarın da etkisi ve kontrolü altına sokacağını vurguladı.
Böyle bir yapılanmanın yargıçları sıradan birer memur haline getireceğini belirtti.
“Yandaş yargıyı değil, bağımsız, tarafsız yargıyı oluşturmak için uğraş vermeliyiz” dedi.
Yaşadığımız bölgedeki tek laik, demokratik hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu niteliği büyük bir tehlike altında.
Hukuk bir gün herkese lazım.
İktidar bu yaşamsal konuyu ciddi olarak düşünmelidir.
Paylaş