Şükrü Küçükşahin

Toptan ile Çiçek yer değiştirir mi

3 Ağustos 2009
İSMİNDE uzlaşma sağlandığı için Köksal Toptan, iki yıl önce rekor oyla TBMM Başkanı seçilen ilk siyasi olmuştu.

Bu tablonun yinelenip yinelenmeyeceğini AKP Grubu’nun bugünkü toplantısında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyacağı tavır belirleyecek; işaret edeceği isimle, uzlaşmaya ya da çok adaylı bir yarışa yol verecek.

Şu ana kadar görünen tablo Toptan’a, “Buraya kadar” deneceği yönünde.

Bildiğim, CHP lideri Deniz Baykal da bu yönde haberler alan ilk isimlerden biri olduğu için basın toplantısı yapıp Toptan’a açık destek verdi.

AKP içinde buna, “İçimizi karıştırmak istiyor” diye bakanlar çoğunlukta; ama Baykal’ın konuyu kurmaylarıyla konuştuğunu, Toptan’ın başkanlığının sürmesini samimiyetle istediğini, çıkışının bu amaçlı olduğunu söylemeliyim.

TOPTAN’IN TERS BAKIŞI

Adaylık sürecini Toptan’la konuştum; ama bu konuda tek kelime etmedi. “AKP içinde, sizin bazı karar ve söylemlerinize yönelik eleştiriler olduğu için aday gösterilmeyeceğiniz kanısı yaygın” dedim.

Toptan, bir tek bu sözlerimi, o da, “Eleştirilmeyecek kimse olabilir mi” sorusuyla karşıladı; ama bence sorunun kaynağı burası.

Başbakan ve AKP’de önemli bir kesim, farklı seslere, parti veya hükümet politikalarına eleştirilere Toptan gibi yaklaşmıyor, hoşgörüyle bakmıyor.

Yazının Devamını Oku

Ergin, Ertosun’u savundu

30 Temmuz 2009
HÂKİMLER ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile ilgili son yazımda, “Bu şarkı burada bitmez” demiştim; manzara aynen bu seyirde devam ediyor.

Açıklamalar art arda geliyor; önceki gün HSYK’dan sert bir bildiri, aynı tonda bir yanıt da dün Adalet Bakanlığı’ndan geldi.

Bu uzun süreçte HSYK çok medyatik hale getirildi; yanlışlar doğrulara karıştı, HSYK üyelerine yönelik ciddi suçlamalar yapıldı.

Doğrular ortaya çıkmasına rağmen, öyle yoğun saldırılar yapıldı ki Adalet Bakanı Sadullah Ergin dahi üye Ali Suat Ertosun’u savunur hale geldi.

‘Hayata Dönüş’te tek başına olmak

Bu süreçte, özellikle iktidarı destekleyen medya, Ertosun’a saldırının gerekçesini, “Masaya korsan liste getirdi” üzerine oturttu.

Tamam; kararnamede sona yaklaşılmışken Ertosun eliyle masaya bir liste çıkarıldı; ama buna “Korsan liste” deme hakkı kimsede yok.

Tamam; HSYK üyeleri bütün hâkim ve savcıların sicil bilgilerini her an önlerindeki bilgisayarlarda görebilirler, o nedenle listenin masaya son anda gelmesi yadırganabilir; ama bunda sanırım üyelerin, “Diğer atamalar tıkanmasın” noktasındaki kaygısı etkili oldu.

Tamam; Ertosun’un bazı Ergenekon sanıklarıyla görüşmesi yanlıştı; peki ya takip edilmesini, fotoğraflarının çekilip 1.5 ay sonra servise konulmasını es mi geçeceğiz; “Nasıl görüşürsün”den hareketle onu Ergenekoncu ilan edip devletin tüm yanlışlarını sırtına yükleme hakkına sahip mi olacağız?

Yazının Devamını Oku

Toptan’ın sessizliği

27 Temmuz 2009
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, cuma günü AKP grup toplantısında milletvekillerinden TBMM Başkanlığı için üçer isim isterken, adaylar sıralayıp, "Bunlardan üçünü seçin" demedi, "İstediğiniz üç ismi yazın" dedi. Sonra da milletvekillerine şu güvenceyi verdi:

"Bu anketleri şimdi toplatacağım, çantama koyup götüreceğim. Kendim bakacağım, sonra da kilitleyeceğim. Benden başka gören olmayacak."

Erdoğan,
bununla milletvekillerine, "Rahat olun, doğru isimleri yazın; bunları kimsenin önünde saçıp dökmeyeceğim" demek istedi.

İşin bu kısmı doğru da, sonuçta tasnif gizli yapılacağından 3 Ağustos’taki AKP grup toplantısında Erdoğan’ın açıklayacağı isme kimse itiraz edemeyecek, tercih günahıyla, sevabıyla Başbakan’ın olacak.

BAYKAL’A KUŞKULU YAKLAŞIM

Meclis Başkanlığı için ilginç bir süreç yaşandığının farkındayız.

Tarihte en çok oyla seçilmiş, üzerinde en büyük mutabakat sağlanmış isim olmasına karşın Köksal Toptan’dan hiç ses çıkmadı.

Henüz aday olduğunu dahi açıklamayan Toptan’ın, yakınlarının ve hemşerilerinin bu yöndeki baskılarına dahi direndiğini biliyorum.

Parti kararını beklediği izlenimi veren Toptan’ın, konuyu Başbakan’la konuştuğunu, anket sürecini de önceden bildiğini varsaymalıyız.

Bu nedenle Toptan’ın sessizliğini, "aday gösterilmeyeceğinin kabulü" işareti olarak görenlere ne kadar hak verebiliriz emin değilim.

Ancak bunu destekleyen bir tablo da, "Başbakan’ın bilgisi olmadan konuşmaz" denen Mehmet Ali Şahin’in adaylık işaretini açık açık vermiş olmasıdır.

Tam bu süreçte CHP Lideri Deniz Baykal’la MHP, Toptan’a net destek verdi.

Baykal’ın desteği, AKP içinde hiç de Toptan’a katkı olarak görülmedi; konuştuğum her AKP’li söz birliği etmişçesine, "Baykal’ın hesabı, AKP içinde bir bölünme, tartışma yaratmaktır" dedi. Nedense, AKP’nin belirlediği bir isim olduğu halde CHP’nin, oy verdiği Toptan’a, bu desteğini sürdürmesinin normalliği göz ardı ediliyor; muhalefete bir jestte bulunma, bu kadar uzlaşmazlık noktası varken bir uzlaşmayı sürdürme pek akla getirilmiyor, bunlar AKP’nin çıkarına görülmüyor.

ZİRVE MİLLİ GÖRÜŞ’ÜN

AKP içinde Toptan’a yönelik birkaç eleştiri var.

Yeni anayasa için Kurucu Meclis önermesi, askere sivil yargı yolunu açan düzenlemenin gece yarısı yapılmasını eleştirmesi, Ergenekon soruşturmasında bazı çekinceleri olduğunu dile getirmesi gibi.

Unutmamalı; TBMM başkanlığı, parti bağı dışında görülen bir makam. Üstelik Toptan, muhalefetin de oyunu almış bir başkan olarak MHP’yi de, CHP’yi de çok rahatsız edecek girişim ve söylemlerin sahibi oldu.

En tazesi; bir Meclis Başkanı’nın, sıradan bir tasarı olarak görülmesi gereken Mayın Yasası’nda kürsüye çıkmasını anlamak mümkün değildi.

Bakalım AKP ve Başbakan, zirvede Milli Görüş geleneğinden gelmeyen tek siyasinin oturduğu TBMM başkanlığını da bu çizgiye mi bırakacak; yoksa zaman zaman AKP içinde farklı ses gündeme getirebilen Toptan’ın hiç değilse zirvenin bu koltuğunda oturmasının devamına izin mi verecek?

Mehmet Ali Şahin, uzlaşmacı biri görülse de seçimin bir boyutu da bu.
Yazının Devamını Oku

HSYK’ya manipülasyonun álásı

23 Temmuz 2009
HÁKİM ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), sayı bakımından işin büyük bölümünü halletti; ancak asıl sıkıntılı konular geride durmaya devam ediyor. "Peki neden?" sorusunu daha çok da Adalet Bakanlığı cephesinden bakışla yanıtlamaya çalışayım.

Atamalar HSYK’nın şu ilke kararları doğrultusunda yapılıyor:

1- Kıdem, dolayısıyla sicil numarası.

2- Yargıtay ve Danıştay’ın bozduğu veya onayladığı dosya sayısı üzerinden A, B ve C ile puanlandırılan başarı durumu.

3- Görev bölgeleri (5, 4, 3, 2, 1) için hákim/ savcının yaptığı talep.

Bu ilkelerden hareketle, kıdemsiz kıdemlinin önüne geçemez; hákim/savcı görev yeri için birden fazla tercih yapar, ancak hedef ilk talep yerini karşılamaktır; aynı tip bölgede yeniden görevlendirilme olmaz.

Değiştirelim, ortam rahatlasın

Bakanlık bu ilkeler ışığında bir kararname hazırlayıp, HSYK’ya sunar.

Sunumu bir hákim yapar, atananla ilgili bütün detayları üyelere okur.

Yerleştirmeyi kurul yapar, itiraz ettikleri üzerinde tartışma yaşanır.

Bu kez de üç haftalık ön çalışmalarda taslak problemsiz yüzde 10 oranında değiştirildi; ancak sona yaklaşıldığında üye Ali Suat Ertosun, Ergenekon davasına bakanlar dahil, bazı unvanlı başsavcı ve hákimler için bir liste sununca Bakan ve müsteşar masadan kalktı, iş tıkandı.

Sonra, özellikle de "Okul dönemi yaklaşıyor" gerekçesiyle unvanlı kadrolar dışındaki bin 332 atama gerçekleştirilerek ara formül bulundu.

İşin özüne dönecek olursak Ertosun ve diğer üyelerin gerekçesi şu:

"Ergenekon soruşturmasında ciddi usul, yöntem, gözaltı ve kovuşturma hataları yapılıyor. Bu yönde bize pek çok şikáyet ulaştı, savcılar çok tartışılır isimler oldu. Değişiklik yapılırsa ortam rahatlar."

Adalet Bakanlığı da bu gerekçeye şöyle karşı çıktı:

"Şikáyetler, daha kıdemli bir hákim/savcı tarafından incelenir. Ciddi bulunursa Bakanlık
müfettişleri harekete geçer. Onların hazırladığı dosya kurula gelir. Birkaç kez bakıldı; ama önerdiğiniz isimlerle ilgili böyle bir işlem yok. Şikáyetlerin sadece yüzde 3’lük bölümünün ciddi çıktığı unutulmasın. Her şikáyete göre işlem yapılırsa, atanacak kimse kalmaz."

Bu arada; şikáyetlerin işleme konmasının bakan iznine tabi olduğunu, özellikle Ergenekon savcılarıyla ilgili bazı şikáyetler için önceki Bakan Mehmet Ali Şahin’in "Soruşturmaya gerek yok" kararı verdiğini de ben anımsatayım.

Bu çerçevede, hepsi birer yüksek hákim olan beş üyenin ısrarlarını sürdürmesinin haklı bir gerekçesi olamaz mı diye düşünmek de mümkün.

Ertosun Bakan’a sitem etti

Sıra bazı yanlışları düzeltmeye gelince; Ertosun’un atanmasını istediklerinin hiçbiri görev yerlerindeki süreyi (7 yıl) doldurmuş değil.

Süreyi aşmayan 1. bölge savcı/hákimi, hakkında disiplin işlemi yoksa, kendisi atama istemedikçe yerinde kalır.

Üyeler, Ankara’da özel yetkili bir ağır ceza mahkemesi kurulmasını, başkanlığına da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yargılanmasını talep eden Osman Kaçmaz’ın getirilmesine dair bir öneri sunmadılar; bu kesinlikle tam bir manipülasyon haberi.

Ertosun’un, Ergenekon sanıklarıyla çekilen fotoğraflarının servis edilmesi konusunda Bakan Sadullah Ergin’e sitem ettiğini de belirteyim. Uzlaşma arayışlarına devam edildiğini; ama bu HSYK şarkısının burada bitmediğini, kararnamemin bu kadarıyla kalabileceğini de söyleyeyim.
Yazının Devamını Oku

HSYK’ya yeni yapı

20 Temmuz 2009
BAKANLAR Kurulu ilk toplantısında, "İlerleme Raporları ve Katılım Ortaklığı belgelerindeki eleştirileri karşılama" gerekçesiyle hazırlanan Yargı Reformu Strateji Belgesi’ni tartışıp son şeklini verecek. Çok konuşulacak bu düzenlemede gözler, yargı bağımsızlığı üzerinde olacağından can alıcı tartışma da gündemin ortasına yerleşmiş olan Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısı üzerinde yoğunlaşacak gibi.

Hükümet bu değişikliğin gerekçesini de, "Şu anki yapı sadece Türkiye’ye özgü, yapılacak olan ise Avrupa’daki benzerinin aynısı" üzerine oturtacak.

Bu gerekçe ve Strateji Belgesi’nin, bu kez yargı kurumlarıyla birlikte hazırlanmasına rağmen görünen o ki HSYK’nın yeni yapısı üzerinde, muhalefet bir yana, yargı kurumları arasında da önemli çatlaklara tanık olacağız.

Üyeler sandıktan çıkacak

Çünkü aldığım bilgilere göre, hükümet şöyle bir düzenleme yapmak istiyor:

Şu an HSYK 7 üyeli, bu sayı 20’nin üzerine çıkarılacak.

Üye seçimine damgayı kürsüdeki hákim ve savcıların oyu vuracak; yani üyelerin büyük bölümü adliyelerde yapılacak seçimlerden çıkacak.

Muhtemelen yargı dışındaki kurumlara da; örneğin, TBMM’ye ve cumhurbaşkanına üye seçme hakkı getirilecek.

Sayı yükseltildiği için Adalet Bakanı ile bakanlık müsteşarının üyeliğinin sürmesinde sakınca görülmeyecek.

Bu düzenlemeye Yargıtay’ın karşı olduğunu şimdiden söylemeli.

Çünkü mevcut tablo için, "HSYK üyelerinin çoğunu Yargıtay, Yargıtay üyelerini de HSYK seçiyor" diyebiliriz.

Yargıtay’ın bu yapının bozulmasını karşı çıkmasından doğal ne olabilir?

Savunma Bakanlığı’nın açıklaması

Yargıyla ilgili düzenlemeden söz etmişken, "Askeri hukukçunun atladığı metin" başlıklı yazıma Milli Savunma Bakanlığı’ndan bir açıklama geldi.

Araya Brezilya-Şili gezisi girdiği için bakanlıktan özür dilerim.

9 Temmuz’daki o yazımda Bakanlığın, askeri yargılama kurumlarıyla ilgili yasalarda, üzerinden beş yıl geçmesine karşın Türk Ceza ve Usul yasalarına uyum amaçlı tek bir düzenleme yapmadığını belirtmiştim.

Açıklamada bunun doğru olmadığı, 5078, 5329, 5739, 5530, 5271 ve 5275 sayılı yasalarda uyum amaçlı değişikliklere gidildiği belirtildi.

Tartışmaya ve detaya girmek niyetinde değilim; ama sayılarını vermekle yetindiğim yasalardaki düzenlemeler, bendeki bilgilere göre de şöyle:

5078, TCK çıkmadan 8 ay önce, Anayasa’ya uyum amaçlı değiştirildi.

5329’da yeni bir husus getirilmedi, sadece uygulanmayacak hükümler belirlendi; üstelik bu tasarının gerekçesinde uyum amaçlı taslak üzerinde çalışıldığı belirtildi; ancak dört yıldır bu çalışma sonuçlanamadı.

5739’daki değişikliklerde de uyum amacı yok, istisnalar belirtildi.

En kapsamlı sayacağımız değişiklik 5530 üzerinde yapıldı; ancak onda da birçok istisna korundu; bakanın dava açma hakkı, savcısız arama yetkisi, komutan emriyle tutuklamaya sevk, suçların ihbarının komutan emrine bağlı olması gibi uyumsuzluklara dokunulmadı.

Açıklamadaki, sivillerin askeri mahkemelerde yargılamasına bu düzenlemelerle son verildiğine dair vurgu da tam gerçeği yansıtmıyor.

Müşterek suçlarda yetkinin askeri mahkemelerde kaldığı, Şemdinli örneğinde olduğu gibi açık ve net.
Yazının Devamını Oku

Şili’de Atatürk mirasını bulmak

16 Temmuz 2009
ZAFER Çağlayan başkanlığındaki heyetle birlikte Brezilya ve Şili’ye giderken yolda Amin Maalouf’un son kitabı “Çivisi Çıkmış Dünya”yı keyifle okudum.

Kitapta, Türkiye ve Atatürk hatırı sayılır yer tutmuş; Maalouf, Atatürk’ün Müslüman dünyadaki yeri üzerinde epey kafa yormuş.

Maalouf sanki bu kitabını, sabah akşam, “Atatürk’ü nasıl küçültürüm” üzerine kalem oynatanlara karşı yazmış.

Doğrusu Atatürk’ün hakkını veren sadece Maalouf değil, dünyanın öbür ucundaki Şili’de de Atatürk büyüklüğünden hiçbir şey kaybetmemiş.

Türkiye, bu ülkedeki itibarını hâlâ Atatürk’ün bıraktığı mirası üzerinden koruyor, dersek yeridir.

ŞİMDİKİ HÜKÜMET DE AYNI

Zafer Çağlayan da bu hakkı her konuşmasında anımsattı; bununla da yetinmedi, hem Mustafa Kemal Okulu’nu, hem de Atatürk Parkı’nı ziyaret etti.

Şili, Türkiye Cumhuriyeti’ni Latin Amerika’da ilk tanıyan (1926) ülke.

“Neden bu ilgi?” diye, Türk-Şili Parlamento Dostluk Grubu Başkanı Dr. Enrique Accorsi’ye sordum.

Yazının Devamını Oku

AB, Bağış’a ’milat’ dedi

13 Temmuz 2009
ANTAKYA’da Otoman Oteli’nde lobide karşılaştığım İçişleri Bakanı Beşir Atalay, "Hayrola" deyince Başmüzakereci Egemen Bağış, benim yerime "İzleyenleri izlemeye geldi" esprisi ile yanıt verdi. Bağış’ın ima ettiği, Reform İzleme Grubu (RİG), aslında kabine revizyonu sonrası "eylem" grubuna dönüşmüş durumda, diyebiliriz.

Antakya’daki toplantıda da gördük; Sadullah Ergin’in Adalet, Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri, Bağış’ın da Başmüzakereci olmasının ardından hem RİG iki ayda bir düzenli toplanmaya başladı, hem de AB sürecinde gözle görülür bir hızlanma oldu.

En azından Ali Babacan’ın yavaşlığı ve Dışişleri Bakanlığı ile Başmüzakereciliği birlikte yürütmekte yaşadığı zorlukların ardından bu üç bakanın yürüyüşü oldukça süratli gelmeye başladı.

KAYMAĞI BAĞIŞ’IN

İşin bir de ilginç paradoksu var.

Askerlere sivil yargılamayı getiren düzenleme örneğinde olduğu gibi yöntem konusunda eleştirenler olsa da Sadullah Ergin ve yarına bırakmayı değil, "hemen karar almayı" öne çıkaran Davutoğlu, icra yükünü omuzlarında taşıyor.

Oysa Bağış, bu iki bakan karar aldıkça ellerini ovuşturup, "Oh ne güzel ne güzel, bana Brüksel’de söyleyecek söz çıkarıyorsunuz" diyor.

Toplantı sonrası sohbetimde Bağış’ı tam da bu havada buldum.

Üye bakan arkadaşlarına, alınan karaların çokluğu ve karar almadaki hız nedeniyle teşekkür etti, "Çünkü karar çıktıkça ben konuşacağım" dedi.

Yargı reformu süreciyle ilgili alınan kararlardan, yaşanan gelişmelerden özel bir memnuniyet duyduğunu görünce, askere sivil yargılama yolunu açan düzenlemenin yankılarını sordum.

"Görüştüğüm AB’deki tüm muadillerimin Türkiye’nin demokratikleşmesi ve şeffaflaşması sürecinde düzenlemenin milat olduğunu vurguladılar" dedi, bunun Brüksel’de Türkiye’nin AB kararlılığının somut işareti kabul edildiğini söyledi.

ÇETİN’İN SÖZCÜSÜNE ÖNEMLİ GÖREV 

Bağış, sonraki toplantı için Trabzon’un seçilmesinden de memnun.

"Trabzon, Brüksel’de çok bilinen bir il ismi" demesi, Rahip Santoro cinayetine atıftı ve anlaşılan Trabzon’dan da AB’ye mesaj verilecek.

Türkiye’nin AB ile ilgili en önemli sorununu, "Avrupa kamuoyuna tanıtım" diye ifade eden Bağış, bu nedenle AB Genel Sekreterliği İletişim Daire Başkanlığı’nı en kısa sürede kuracaklarını söyledi.

Birimin başına Hikmet Çetin’in Afganistan’daki sözcüsü ve Brüksel daimi temsilciliğinde 8 yıl görev yapmış Faruk Kaymakçı’nın getirileceğini açıkladı.

Hemen bir iletişim stratejisi oluşturacaklarını da sözlerine ekleyen Bağış, Antakya’da alınan karar gereği, artık tüm devlet birimlerinin AB konusundaki çalışmalarını bu başkanlığa bildireceğini, başkanlığın da bunları Türkiye ile ilgili AB çevrelerine aktaracağını anlattı.

Bağış’ın, bunun sonuçlarının uzun olmayan bir zaman içinde kendisini göstereceğine olan inancını ise tam.
Yazının Devamını Oku

Askeri hukukçunun atladığı metin

9 Temmuz 2009
ASKERLERE sivil yargı yolunu açan yasa değişikliğinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül topu ayağında tutmaya devam ederken, veto gelmemesi halinde, askeri rahatlatma amaçlı yapılabilecek yeni düzenlemeler tartışılıyor.

Edindiğim bilgiler, yeni bir düzenlemeye gidilmesinin tamamen askerin isteğine bağlı olduğunu ortaya koyuyor.

Askerdeki temel kuşku, yapılan düzenlemenin komuta kademesi de dahil bütün subayları korumasız bırakabilme olasılığı üzerinde.

Hükümet, ‘koruma’ noktasındaki kaygılara hiç katılmasa da asker, “Biz de müsteşarlar kadar korunalım” diyerek yargılanmada izin prosedürünün uygulanmasını isterse, bu talebe uymaya hazır.

Ancak bunu yolu, askerin istediği düzenlemeyi yazıp hükümete göndermesidir.

HÜKÜMETİN KANITI

Asker halen, “Cumhurbaşkanı veto etsin” beklentisini güçlü bir şekilde sürdürdüğünden, böyle bir hazırlığın içinde görünmüyor.

Tüm bu sürece bakıldığında, birkaç noktada, hükümet kanadının askere göre daha hazırlıklı ve güçlü donanıma sahip olduğu izlenimi ediniliyor. Hükümetin elini güçlendiren argümanlardan ilki, Türk Ceza Yasası değiştirileli 5 yıl olmasına karşın, Milli Savunma Bakanlığı’nın Askeri Ceza ve Askeri Usul yasalarında uyum amaçlı tek bir tasarı dahi hazırlamamış olması.

İkinci nokta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla AB süreci. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ve hukukçu kurmayları, “Asker askeri, sivil sivil mahkemede yargılansın” değişikliğinin AB ile ilgisini kabul ederken, AB’nin “Ağır cezalık suçlarda da askeri, siviller yargılasın” yönündeki talebini gösteren bir metin olmadığı tezini öne çıkardılar. Sanırım hükümet kanadının, 2006 ve 2008 Katılım Ortaklığı Belgelerindeki, “Askeri mahkemelerin yetkisinin, askeri personelin, askerlikle ilgili görevlerine hasredilmesi” ve “Askeri mahkemelerin sivilleri yargılama yetkilerinden geriye kalanların da kaldırılması” cümlelerine atıf yapması üzerine, Orgeneral Başbuğ, kurmaylarına farklı bir bakış atmış olmalı.

Yazının Devamını Oku