Ancak sadece bu bilgilerin Başbuğ’un elini o kadar da güçlendirmediği, son gelişmelerin de bunu kanıtladığı belirtilerek şu örnekler sıralanıyor:
Albay Dursun Çiçek konusunda her aşamada bilgi sahibiydi, sonuç ne oldu?
“Kozmik odada bir şey bulunamadı, bazı belgeler imha edilecek” açıklaması yapıldı; ama mahkeme hemen, “Şu belgeleri imha etmeyin” dedi ve ilgili hakim geçen hafta içinde Kozmik Odada bir arama daha yaptı.
Söylenmek istenen, Başbuğ’un daha bilmediği şeyler var, noktasında.Anlayacağınız, bu ülkede Başbakan da Genelkurmay Başkanı da ‘bildiklerim var; ama şimdi söyleyemem’ diyorsa, buradaki ironiyi geçsek dahi, “Hangisi daha çok bilinmezi biliyor” diye sorma hakkına sahibiz.
RUHBAN OKULU’NDA YENİ YAKLAŞIM
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “Ruhban Okulu’nun açılmamış olmasından rahatsızım” demesi okulun bir an önce açılması yönünde bir işarettir.Konuyu önce de gündeme getirmiş, hükümetin, “Batı Trakya Türklerine yönelik adımlar atılması” temelinde mütekabiliyet aradığını yazmıştım.
Ancak şimdi hükümette mütekabiliyetten vazgeçme eğilimi görüyorum. Dün görüştüğüm Başmüzakereci Egemen Bağış’ın şu sözleri de göstergesi:
“Eskiden beri bu yaklaşım var. Başbakanımız,
Bu soruyu Baykal’a, o sözleri ettiği grup toplantısından hemen sonra, “Şimdi soracaklar, bununla millete ne demek istediniz, diye?” şeklinde ilk yönelten İstanbul Milletvekili İlhan Kesici oldu; ben de deşmeye çalıştım.
Dün, tepkilerin ışığında soruyu Baykal’a bir kez daha yönelttim.
Eş üzerinden siyaset yapmanın sakıncalarını anlatıp, bu yolu kapatmaya çalıştığını madde madde yeniden dile getirdi.
BEN OLSAYDIM EŞİM GATA’YA GİDERDİ
Baykal, ilk maddesini, “Durup dururken konuyu ilk gündeme getiren sensin. Manşetler atılırken de sesin çıkmadı; çünkü oradan mağduriyet çıkarmak istedin” diye dile getirdi, sonrakiler ise şöyle sıraladı:
Benzer sözleri, Osmaniye’de Tosçelik’in açılışına giderken, karşılıklı sorularla Türkiye değerlendirmesi yaptığımız çok sayıdaki işadamından da duydum.
Baştan belirteyim, işadamlarının tamamı TBMM’deki son kavgalı oturumdan ve siyasi tansiyonun yükselişinden kesinlikle mutsuzlar.
Bir kısmı, “Canım burası Türkiye, gündemin her gün değişmesine alıştık; o nedenle hiç ilgilenmiyoruz desek yeri” değerlendirmesi yapsa da, çoğu seçimin 2011 Mayıs’ında yapılması düşüncesiyle, bu sertliğin gelecek 16 ay boyunca sürebileceği kuşkusuyla ciddi endişe içinde.
CHP MERAKI ARTIYOR
İşadamları, yeni bir seçimde AKP’nin konumunu sarsacak bir gelişmeye pek olasılık vermiyor; ama hemen hemen hepsi Mustafa Sarıgül ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne yapacağını sorguluyor, merak ediyor.
Bu merakın özünde,
Biraz geçmişe yönelik bilgi vererek başlamakta yarar var, diye düşünüyorum.
Kaynağımın şerhi üzerine o ilk haberde, bir madde için “Hassasiyet nedeniyle yazmadık” ibaresi vardı; ancak 29 Kasım 2004’te Hürriyet’in manşetine çıkan yazımda, MGSB’de değişikliğe gidileceğinden, konuya yeniden girdim.
Maddenin, “mezhep ayrımcılığına müsaade edilmemesi”, “kimliğe hürmet”, “kimlik nedeniyle ayrışmaya yol açmama”, “kimlik nedeniyle hüküm vermeme”, “kimlik nedeniyle bir kavgaya yol açmama” ibareleriyle kaleme alındığını açıkladım; çünkü zaman içinde Türkiye’de çok şey değişmiş, maddenin atıf yaptığı Alevilik üzerinde devlet, devrimsel adımlar atmış; cumhurbaşkanı, başbakan düzeyinde cemevi ziyaretleri gerçekleşmişti.
Sanırım 24 Ekim 2005’te MGK’da onaylanan belgede bu ifadeler korundu.
OKUMASI SIKICI BİR BELGE
27 Aralık 2004 günü sürmanşet olan yazımda da, “2001’de üzerinde küçük değişikliklerle yetinilen belgede, bu kez önemli yenilikler olacak” dedim.
Yunanistan’ın 82 yıl sonra tehdit sıralamasında ilk kez alta ineceğini, “çatışma olasılığı var” ifadesi yerine, “bazı sorunlar sürmekte” denileceğini, tepeye Şahap füzeleri nedeniyle İran’ın çıkacağını; iç tehditte ise bölücü ve irticai akımların birlikte yine ilk sırayı koruyacağını, “ırkçı milliyetçiliğin” liste dışı kalacağını yazdım; hepsi de böyle oldu.
AKP hükümeti de 20 Mart 2006 günü belgeyi bu haliyle yürürlüğe koydu. Belgede 2008’de yapılan küçük değişiklikleri ise o yıl 24 Aralık’ta yazdım.
Türkiye Kayak Seven Gazeteciler Derneği olarak üyeliğimizin kabul edildiği kongrede, en az 250 gazetecinin katılacağı 2012 yılı organizasyonunu Erzurum’da gerçekleştirme kararını çıkarmayı da başardık.
Bu büyük organizasyonunun, başta kış turizmi olmak üzere Türkiye’nin her alandaki tanıtımına önemli katkı ekleyeceğine inanıyoruz.
O nedenle 2012 ev sahipliğine destek olan Devlet Bakanları Hayati Yazıcı ve Faruk Özak ile Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a çok teşekkürler.
BİZAR BİR ÜLKE
Bu bir hafta içinde olanakları sınırlı da olsa, Fas’ın özellikle turizm alanında giriştiği hamlenin çok dikkat çekici olduğunu, sırf Marakeş’te 15 yılda yatak sayısının 100 bini aştığını, onlarca otelin de inşa edildiğini gördük.
Ülke genelinde ise 1995’te milyonun altında olan turist sayısında bu yıl hedef 10 milyonu aşmak; ancak dost uyarısı yapalım; o havaalanları ile olmaz.
Lüks otellerin yanı sıra macera turizminin güzel örneklerini keşfettik; orman içinde, yakın köylerden 200 gence iş veren tesislerin bizde benzeri yok gibi.
Marakeş yakınında, ancak patika yolla ulaşılan son derece yoksul bir köyde, Belçikalı bir girişimcinin yarattığı lüks turizm tesisi de çok ilginç örnekti.
Fas’ın Atlas Dağları’nda, 3 bin 600 metreden itibaren kayak yapıldığını ben de Uluslararası Kayan Gazeteciler Kulübü (SCIJ) ile tanıştıktan sonra öğrendim.
SCIJ, soğuk savaş döneminde dahi iki taraf gazetecilerini bünyesinde barındıran, 56 yıldır her kış 250-300 delege ile bir ülkede kongresini gerçekleştiren, gazeteciliğin her alanında görev yapan 3 bini aşkın üyesi olan bir kuruluş.
Çoğu gelişmiş ülkeler olmak üzere dünyanın her ucundan üyesi olan SCIJ’den, maalesef 55 yıl habersiz kalmışız, ta ki önceki yıl AP’den Zeynep Alemdar ve Posta’dan Yazgülü Aldoğan’a (üniversiteden hocam) ulaşıp, “Bizim Türkiye ayağımız neden eksik?” diye sorunca organizasyonunu fark ettik.
GÖZLEMCİDEN TAM ÜYELİĞE
Zeynep ve Yazgülü Hocamı hemen geçen yılki İtalya buluşmasına da gözlemci/misafir olarak davet ettiler, “Üye olun” dediler.
Sadece gazetecilik yapan, kadın ve genç kotası konusunda katı kuralları bulunan SCIJ üyeliği için harekete geçtik; az sayıdaki gazeteci arkadaşımızla (yabancı dili olan yeni arkadaşlar da arıyoruz) Türkiye Kayak Seven Gazeteciler Derneği’mizi de kurduk.
SCIJ’nin 56’ncı buluşmasını yaptığı Fas’a, bize ayrılan iki kontenjanı kullanarak, yarın onaylanacak olan üyeliğimizi gerçekleştirmeye Yazgülü ile geldik.
Ancak tek amacımız üyelik değil; çok geç kaldığımız bu organizasyona 2012’de Erzurum’da ev sahipliği yapmak istiyoruz.
Türk müteahhitlerinden daha çok küçük iş sahipleri bir birlik kurdu; ancak büyük müteahhitler bu birliğe üye olmadı. Bunun üzerine birliği kuranlar, Büyükelçi Halil Akıncı’yı suçlayarak bazı siyasilere şikâyette bulundular. Onlar da Rusya yolunda Başbakan Erdoğan’a, “Sorumlusu Büyükelçi” diye yakındılar.
Erdoğan kendisini karşılayan Büyükelçi Halil Akıncı’yı görür görmez, “Gittiğim her ülkede Türk işadamlarının önünü açmaya çalışıyorum, siz gerekenleri yapmıyorsunuz” temelinde, sitem görülen bir çıkış yaptı.
KÖŞEDE SUSAN BÜYÜKELÇİ
Büyükelçi, başkalarının da önünde söylenen bu sözlere hemen yanıt vermedi; üzgün bir şekilde Başbakan’ın yanında oturmayı tercih etti.
Ama devreye bazı işadamları girdi ve özetle söyledikleri şuydu:
“Sayın Başbakan, bu konuda bizi ilk uyaran Büyükelçimiz oldu. Elçilikte iki toplantı düzenledi, Türk müteahhitler birliği kurulmasını önerdi. Ancak bizler sadece Türklerden oluşan bir birliğin yanlış olacağını düşündük ve Avrupalı firmalarla aynı çatı altında yer almanın yararına karar verdik. Ayrıca Rusya büyük bir ülke. Bölgesel birlikler bizim için daha fonksiyonel olacaktır. Büyükelçi de görüşümüze saygı duydu.”
Yine orada ortaya çıktı ki Büyükelçi, sadece iki toplantı ile yetinmemiş; Ticaret Müsteşarlığı’nı da iki yazı ile uyarmış. Dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan da hemen yaptığı görüşmelerde büyükelçinin haklı olduğunu öğrendi ve Başbakan’a da durumu aktardı.
İşadamları, Büyükelçi’nin sadece kendileriyle değil, bütün Türk işçilerin sorunlarıyla da ilgilendiğini örnekleriyle anlattılar.
“DP de ne ki?” dense de orada umutlu, hummalı bir çalışma olduğu bilinsin.
Çoğumuz inanmasa da DP yönetimine göre, AKP, ilk seçimde ANAP’ın uğradığından daha büyük bir yenilgiyle karşı karşıya kalacak.
O nedenle DP, çok deneyimli siyasiler yönetimindeki uzman kadroların hazırladığı Türkiye’nin sorunlarını çözme raporlarını yakında açıklayacak.
Eşzamanlı, TBMM’de de atağa kalkılacak ve geçen dönemin Anavatan modeli olan, “İlla grubumuz olsun” yerine, “çok uyumlu ve etkili çalışacak bir kadro” oluşturulacak. (8-10 milletvekili sürpriz olmayabilir.)
REFERANDUMDA ZAMAN SIKINTISI