Paylaş
Türkiye Kayak Seven Gazeteciler Derneği olarak üyeliğimizin kabul edildiği kongrede, en az 250 gazetecinin katılacağı 2012 yılı organizasyonunu Erzurum’da gerçekleştirme kararını çıkarmayı da başardık.
Bu büyük organizasyonunun, başta kış turizmi olmak üzere Türkiye’nin her alandaki tanıtımına önemli katkı ekleyeceğine inanıyoruz.
O nedenle 2012 ev sahipliğine destek olan Devlet Bakanları Hayati Yazıcı ve Faruk Özak ile Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a çok teşekkürler.
BİZAR BİR ÜLKE
Bu bir hafta içinde olanakları sınırlı da olsa, Fas’ın özellikle turizm alanında giriştiği hamlenin çok dikkat çekici olduğunu, sırf Marakeş’te 15 yılda yatak sayısının 100 bini aştığını, onlarca otelin de inşa edildiğini gördük.
Ülke genelinde ise 1995’te milyonun altında olan turist sayısında bu yıl hedef 10 milyonu aşmak; ancak dost uyarısı yapalım; o havaalanları ile olmaz.
Lüks otellerin yanı sıra macera turizminin güzel örneklerini keşfettik; orman içinde, yakın köylerden 200 gence iş veren tesislerin bizde benzeri yok gibi.
Marakeş yakınında, ancak patika yolla ulaşılan son derece yoksul bir köyde, Belçikalı bir girişimcinin yarattığı lüks turizm tesisi de çok ilginç örnekti.
Bu sürede içinde Spor, Kültür, Haberleşme bakanları tarafından da ağırlandık.
Haberleşme Bakanı Khalid Naciri’yi dinlerken, onca gazeteci arasında sanırım tek içerleyen Müslüman dünyadan giden benle Yazgülü Aldoğan’dı. Bakan samimi bir konuşma yaptı; “Evet, garip (bizar) bir ülkenin bakanıyım. Krallıkla yönetiliyoruz. Demokratik bir ülke değiliz; ama o yolda elinden geleni yapan bir ülkeyiz. Bizde onu da görürsünüz, bunu da” dedi.
Bakanın içerlendiğim sözleri ise Cezayir’le aralarındaki Sahara ve terör sorununu anlatırken kullandığı şu ifadelerde:
UYGAR KOMŞU ARANIYOR
“Fransa, uygar bir ülkeydi; o nedenle terör konusunda İspanya’ya problem yaşatmadı. Ayrılıkçılara destek çıkmadı. Cezayir ile komşuyuz; ama onlar uygar davranmıyor, bize sıkıntı yaşatıyor.”
Sözlerini şöylesi güzel bir tahlille sürdürdü:
“İki tarafın çekiştiği bir durum olduğunda, bir kazanan ve bir kaybeden olmaması lazım. O zaman sorun çözülmez. Bu konu da öyle; ne Fas’ın, ne Cezayir’in başının eğilmemesi, ortak bir çözüm bulunması gerekir. Şu an yaşanansa kabul edilebilir durum değil. Bu çağda, 1995’ten beri Cezayir’le Fas arasında Berlin duvarı var. Sizi ağırladığımız bu otelde İspanyol turistler öldürüldü. Cezayir’den geliyordu teröristler. Biz de vize koyduk. Bunun üzerine Cezayir kapıyı kapattı. Biz adım atmaya hazırız.”
Bunun üzerine, “Bir Türk gazeteci olarak terörün anlamını en iyi bilenlerdenim. Buna rağmen vizeyi ilk koyan taraf olarak ilk adımı vizeyi kaldırarak siz atamaz mısınız” diye sordum.
Bakan buna itiraz etti; ama, “Biz zaten her Cezayirliye vize veriyoruz. Cezayir duvarı kaldırsın, biz açarız hemen” demeyi de ihmal etmedi.
“Madem fiilen uygulamıyorsunuz, bu ısrar niye” diye sormaya gerek yoktu. Çünkü o an aklımdan Türkiye-Suriye, Türkiye-Irak, Irak-Kuveyt, İran-Irak komşuluğunun maliyetlerini geçiriyor; Müslüman dünyada asıl aranan “uygar komşu” mu, demokrasi mi; veya ikisi de mi diye soruyordum.
Paylaş