Doğrusu ne Koçyiğit’in ‘asla’lı kişisel garantisi, ne de Öcalan ve Karayılan’ın bölünmeye karşı sözlerine bakarak konuyu bu kadar kolay geçiştirmek, bu kadar basite indirgemek mümkün.
Bir kere; ‘Süreç bölünmeyle bitecek’ inancıyla kendilerine tepki gösterenlere “İt ürür, kervan yürür” diye yaklaşanı başta olmak üzere Koçyiğit dahil, akillerin hepsi, bu kaygıyı çok iyi anlayarak konuşmalı.
Bu da yetmez, kaygıları giderecek doğru zeminlere dikkat çekmeliler.
ÇOCUKLARA BIRAKILACAK MİRAS
Zemini konuşurken de bugün ülkeyi yönetenlerin sorumluluğunu görmeliyiz.
Onların, bugüne kadar denenmiş yollar sonuç vermediğine göre risk alarak, yöntemi değiştirme hakkını kendilerinde görmelerini doğal saymalı.
Kendilerini şu şekilde sorgulamış olduklarını da kayda almalı:
Son üç günde sürece katkı yapan, çok yakından bilen isimlerle sohbet ettim. O izlenimlerimi yazacağım; ama önce bir süredir dillendirdiğim bazı noktaları yeniden anımsatmak isterim.
Son 10 yılı bu hükümet döneminde olmak üzere yanlış politikalar sonucu 30 yıllık PKK ile mücadelede başarılı sonuç alınmadığı ortada.
Örgütün liderinin yakalanmasının büyük avantajına rağmen böyle oldu.
Buna, son 20 yılda ABD’nin Irak ve Suriye’ye müdahaleleri de büyük katkı sağladı; çünkü o müdahalelerden PKK hep
kazançlı çıktı. Yarın İran’a dokunulduğunda da aynı şeyin tekrarı hiç sürpriz değil.
Hükümet de ABD ile paralel bir anlayışta algısı yarattığına göre geçelim izlenimlerime.
KERVAN YOLDA DÜZÜLECEK
EVET
Onanç yenilikçi, Yılmaz ise ulusalcı kanattan bilinince CHP üzerinde bu kez de, “Kılıçdaroğlu hangi grubun yanında” tartışması başladı.
Tabii ki tartışmaya yine bodoslama dalanlar ‘çakma CHP kurtarıcıları’ oldu.
Söze, “Ben de güçlü bir CHP istiyorum” diye başlayıp, “CHP barış sürecine destek vermedikçe güçlü olamaz” diye kapatıyorlar.
Hele bir de Baykal’dan dem vurup, -Sanki alkışlanacak bir davranış sonucu koltuğundan edildi- “CHP onu dahi harcadı” diye yazıyorlar ya...
Neyse; bu aydın arkadaşları o siyasi ve etik anlayışları ile baş başa bırakalım.
GRUP SEÇİMLERİ ÖNEMLİ
ONANÇ’ın istifasının temelinde şu iki ana neden görünüyor:
Kamera kayıtlarını, gazete kupürlerini keyifle saklayacağım bir buluşmaydı.
TED, açtığı üniversitesiyle eğitime katkısını yeni bir ufka çekti.
Siyasetteki kısa deneyimi vesilesiyle 20 yıldır tanıdığım, yaptıklarını görünce, “Arkadaş senin işin eğitimmiş” demeye başladığım Selçuk Pehlivanoğlu, arkadaşlarıyla beraber TED’in bu yürüyüşünü güçlendirerek sürdürecekler gibi.
Türkiye’nin TED gibi yüzlerce eğitim kurumuna ihtiyacı var; çünkü Adana’da gördüğüm gibi gençlerin tek talebi iyi bir eğitim ve onunla gelecek iyi bir iş.
EĞİTİMLE DE HER YERDE OLMAK
ADANA’da öğrencilere özetle, “Kendinizi 75 milyonda bir görüp panikleyebilirsiniz; ama böyle bakarsanız daha kötüsü var! Çünkü artık global dünyanın parçası olmuş, her ülkede varlığını gösteren bir Türkiye’de yaşıyorsunuz. O nedenle 75 milyonda da değil, 7 milyarda birsiniz” dedim.
Sonra da hiç korkmamak gerektiğini, yapılacak tek şeyin iyi bir eğitim alıp fark yaratmak, yıldızlaşmak olduğunu anlattım.
PKK’nın kuruluşundan bu yana geriye dönüp bakılır, yanlış ve doğrular dürüstçe görülürse 20 yıl sonra olacakların seyri de belirlenebilir.
Kabul edelim ki 30 yıldır, ABD ve tüm Batılı ülkelerle hiç çatışmaya girmemiş olan PKK, (yöntemin yanlışlığından bağımsız) halkı kazanmayı başardı.
Yakalanınca, “Devletin emrindeyim” diyen örgütün lideri, 14 yıl sonra kendini, bırakın Türkiye’yi, Ortadoğu’yu yeniden şekillendirecek güçte görüyor.
O liderin, yani Öcalan’ın bu noktaya nasıl geldiği de ayrı konu.
ABD DOKUNDUKÇA PKK KAZANIYOR
Ancak, hani “Ben olsaydım asardım” denildiği günlerde hep, “Bugün yaşamı en garanti altına alınmış ilk kişi Öcalan’dır” diye düşündüm.
Bunları es geçip, “ABD sınırlarımızda hangi müdahaleyi yaptıysa ilk avantajı PKK yakaladı” desem itiraz eden çıkar mı?
İktidarı destekleyen geniş bir çevrenin moda cümlelerinden biri bu. Samimi bulmadığım bir söylem; çünkü bu çevrelerin büyük çoğunluğu, başta CHP olmak üzere, muhalefetin zerresine dahi müsamahalı değil. O nedenle CHP ile ilgili konuşurken yukarıdaki cümlenin hemen ardından öfke dolu cümleleri, hatta haksız pek çok ithamı sıralayıp dururlar.
Söze Kılıçdaroğlu’ndan girer, “Eski liderine ihanet etti” diye devam ederler. Pes yani; sanki eski lider siyaset etiğine uygun davranmış, Kılıçdaroğlu da buna rağmen planlayarak onu devirmiş!
ÖZLEDİKLERİ GERÇEK CHP
Gerçek; istedikleri güçlü CHP değil, aksine paramparça bir muhalefet. Yoksa o çevrelerin haberlerinde, “CHP, çatladı, patladı, içkavgaya girdi, bölündü” dışında bir şey görmemek rastlantı olabilir mi?
Bu çevreler sadece güçlü CHP istemiyor, “Bir şey de söylesin” istiyor!
Bu akil insanlar, tüm çabalarını kaygı sahiplerini rahatlatmaya vermeli.
O nedenle, daha ilk gün bazılarının işe, sürece katkı yapmayanları 40 bin canın katili gibi göstererek, muhalefete yumruk atarak başlaması tehlike işareti.
Akil insanlar muhalefete yüklenip, AKP’yi övmeyi bir kenara koyup, sürecin AKP ve BDP eliyle yürüyeceğini, CHP’nin süreç dışında kalacağını, MHP’nin ise
giderek sertleşeceği gerçeğini kabullenmeli.
Bu noktada habire CHP’yi eleştirip onun üzerinde terör estirenler, Başbakan Erdoğan’ın da bu partinin zerre katkısını istemediğini görmeliler.
Bunu nereden çıkardığımın en bariz kanıtı Erdoğan’ın üslubu.
MUHALEFETE YAPILAN BENZETME
Malum, Erdoğan, ‘elleri kanlı’ diyerek dokunulmazlıklarını kaldırmak için etmedik söz bırakmadığı BDP’lilere 2 aydır toz kondurmuyor.
Yeni anayasa konusunda dört partinin bugüne kadar iyi bir performans sergilediği, hızlı çalışma yaptığı söylenemez.
Oysa dört parti de mevcut anayasadan açık, net şikâyetçi.
Öyle ki hiçbiri bugüne dek 19 kez değiştirilmiş olan mevcut Anayasa’daki tek maddeyi dahi aynen yenisine taşıma taraftarı değil.
Hal böyleyken, partilerin hazır anayasa teklifi bulunmaması dikkat çekici.
Darbe ürünü bir anayasayı çöpe atıp kendilerinin yazdığı bir anayasa yapma olanağı yakalamış siyasilerin bu fırsatı kaçırması, hem Türkiye hem kendileri için yıkıcı sonuç doğurur, hele hele dört parti bir masa etrafına toplanmışken.
ÖZEL GÖREV GÜCÜ
DÜN konuştuğum TBMM Başkanı Cemil Çiçek, bu kaygıyı duyanların başında geldiği için komisyonunun artık gece gündüz demeksizin çalışmasını çok önemsiyor.