25 Aralık 2006
AKP’de, Ali Dibo örneğinde olduğu gibi yolsuzluk iddialarını "AKP’ye karşı komplo", Konya’daki ultrason olayı ve onun benzeri haberleri "28 Şubat arayışları" suçlamasıyla karşılamak genel kabul görmeye başladı. Böyle olunca da AKP’de, gerçeği aramak yerine, iddiaları boşa çıkarma çabaları öne alınıyor veya Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaptığı gibi Yuvacık Barajı örnek verilip "Asıl Ali Dibo burada" deniliyor.
Oysa, "Başkaları gibi olmayacağız" diye oy alan Erdoğan’dan, hesap sorma makamındaki biri olarak, "Yuvacık için Sefa Sirmen’in dokunulmazlığını kaldırıyor, yolsuzluğa bulaşmış AKP’lileri de atıyoruz" demesi beklenirdi.
TEMİZ SİYASET FIRSATI TEPİLDİ
Bence bu beklenti, büyük gösterişle Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanı yapılan Hanefi Avcı’nın, giriştiği yolsuzluk operasyonları ardından taltif edilmek yerine görevden alındığı gün sona ermişti. Avcı’dan sonra ciddi bir yolsuzluk operasyonu yapılmadığı da ortada.
Oysa Ali Dibo iddiaları temiz siyaset için önemli bir fırsat yaratmıştı.
Bu iddiaları, AKP Grup Başkanvekili Sadullah Ergin’in, Hatay Devlet Hastanesi Müdürü Yaşar Artar’a verdiği ihale listesi üzerine gündeme taşıdık.
Ergin’in el yazısını taşıyan belge, ihalelerin hangi AKP’liye verileceğini gösteriyordu.
Sonra da Hatay’daki 17 AKP yöneticisinin kamudan aldığı ihaleleri yazdık.
Erdoğan dahil AKP yönetimi, Ergin’e, "Bir bürokrat ile ne hakla ihale işi konuştun" diye sormak yerine, topyekûn savunmaya geçti.
17 AKP’li için de, "Aldıkları küçük işler" savunması yapıldı.
Olayın büyümesi üzerine Başbakan Erdoğan bölgeye müfettiş gönderdi.
Alınan ihaleler, AKP eski İl Başkanı İsmail Kimyeci’nin görevdeyken yazdığı mektuplar ortadayken müfettişler, karşı taraflarla hiç görüşmeden, "Her şey süt liman; resmi makamların bulduğu yolsuzluk yok" raporu verdiler.
Bu arada Ergin de tekzip yoluna gitti; biri kabul edildi, biri ret. Ama gün geldi Kamu İhale Kurumu, (üyelerinin çoğunluğu AKP döneminde atandı) kendi kapsamına girmeyen yüzlerce dolaylı alımı hariç tutarak, 17 AKP’linin aldığı 186 ihalenin 146’sında mevzuata aykırılık, usulsüzlük buldu.
İFTİRA DENMİŞTİ
Şimdi bakıyorum, KİK kararına rağmen hálá Ali Dibo iddiaları ile ilgili Başbakan dahil AKP’liler, "Bir şey yok ki" diyebiliyor.
Bu noktada "Pes" dememek mümkün değil; o nedenle de kendi adıma bir beklentim yok; ama bu iddiaları gündeme getirdi diye partiden ihraç edilen Hatay Milletvekili Fuat Geçen’in durumu vicdanlarda bir yankı yaratmalı.
Süreç boyunca, elindeki belgeleri parti içi organlarda gündeme getiren, sonuç alamayınca basına yönelen Geçen, AKP’den şu gerekçe ile ihraç edildi:
"Mesnetsiz, belgesiz, gerçeğe aykırı olarak parti tüzel kişiliğine ve teşkilat mensuplarına iftirada bulunmak."
Geçen de KİK kararı ardından kamuoyuna bir mektupla şöyle seslendi:
"KİK kararlarına göre, AKP’nin kamu zararına sebebiyet verdiği, kamuoyunu yanılttığı, zamanında tedbir almadığı ortaya çıktı. Bu durumda; kamunun ve benim hukukumu ihlal eden AKP’nin, kamuoyuna ve şahsıma karşı bir özür borcu oluşmuştur."
Geçen’in, adı Adalet olan bir partiden bu özrü beklemesi haksızlık mı? Çünkü Geçen AKP dışında; ama adı yolsuzluğa karışanlar hálá içinde.
Yazının Devamını Oku 21 Aralık 2006
SANAYİ ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun’un gezisi nedeniyle üç gün geçirdiğim Bakü, on yıl önce gördüğümden tamamen farklıydı. Yollar yenilenmiş, binlerce yüksek bina göğe doğru uzanmış.
Gayrisafi Yurtiçi Ulusal Geliri 15 milyar dolar olan Azerbaycan’da, petrol gelirlerinin girişiyle, kişi başına ulusal gelir, dört yılda 750 dolardan 1500 dolara çıkmış.
Rakam küçük; ama birkaç yılda bir bu rakamı katlaması mümkün görülüyor.
Çünkü, 8 milyonluk Azerbaycan’a 20 yılda, petrolden 200, yeni keşfedilen doğalgazdan da 50 milyar dolar girmesi bekleniyor.
TÜRK FİRMALARI KÜSTÜRÜLÜYOR
Azerbaycan’da böylesi
devasa gelişmeler yaşanırken, Türkiye’nin ticareti yüzde 30’dan 7’ye gerilemiş.
Türk işadamlarının ilgisinin azalmasında haklı nedenler var.
Hukuk kurallarının henüz oturmadığı Azerbaycan’da, sistemini kurup işleri büyüten bazı Türk firmalarına ortaklık dayatması yapılmış; "Hayır" diyenlerin elektriği, suyu kesilmiş.
Bazılarının işi zorla ellerinden alınmış.
Böyle zorlukların her firmaya çıkarıldığı belirtiliyor; ama "kardeş görülen Türkler" daha kırılgan olmuş, küstürülmüş.
Ali Coşkun, bu sıkıntıları görüştüğü Devlet Başkanı İlham Aliyev’e genel düzeyde, bakanlara detaylı olarak anlattı.
Coşkun olumlu karşılık da buldu; ama konuştuğum Türkler, "Çare, devletimizin daha çok devreye girmesi, gerekirse Azeri hükümeti üzerinde baskı kurmaktan çekinmemesidir" görüşünde.
Aynı Türkler, bırakın baskıyı, son yıllarda Türkiye’nin buraya yönelik ilgisinin azaldığından yakınıyor; en azından Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ikişer resmi ziyaretle yetinmesini çok yetersiz buluyorlar.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün ilgisizliği de dillerinde.
10 YIL SONRAYA BAKMAK
Bunlara rağmen
Türkiye, Azerbaycan’da hálá
en avantajlı ülke.
Ülkenin tek söz sahibi Aliyev, "Ülkemi tanıtmak için dünyayı gezdim; ama Türkiye’nin yeri başka. Ne zaman başım ağrısa ilk Türkiye’yi ararım" diyen; yöneticilere, "Seçeneklerden biri Türkiye’dense onu öne alın" talimatı veren bir lider.
Bu işin siyasi yanı; ama Türkiye’nin başka avantajları var.
Azerbaycan’da yaşlılar Rus, gençler Türk kanallarını izliyor.
Bu da gençler arasında Türkçe’nin giderek yayılmasını sağlıyor.
Azerbaycan, petrol dışında tarım, hizmet ve sanayi sektörlerine öncelik verme kararı almış.
Bu sektörlerde de bölgede en etkili olabilecek ülke Türkiye.
Bakü’de görüştüğüm Azeriler de bu nedenle şunları dedi:
"Dünümüze Türkiye
büyük katkı yaptı. Bugün sıkıntılar olabilir; ama
Türkiye bugüne değil 10 yıl sonramıza baksın."
Herkesin tahmini de Azerbaycan’ın, kısa sürede bölgenin en zengin ülkesi olacağı yönünde.
Böyle bir ülkeyi Türkiye’nin hiç gözden ırak tutmaması şart.
Yazının Devamını Oku 18 Aralık 2006
TBMM’de 2007 bütçesi üzerinde cuma günü yapılan görüşmelerin siyasi bölümü cumhurbaşkanlığı ve genel seçim ekseni üzerinde geçti. Tartışmayı Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in erken seçim isteyen sözleri de alevlendirince ortaya bir de sine-i millet talebi çıktı. Hemen söylemeliyiz ki; Sezer de dile getirmiş olsa bile, CHP’nin tek başına sine-i millet kararı vermesini kimse beklemesin.
CHP bunu yapabilir; ama bunun olmazsa olmazı, başta TOBB, TÜSİAD, medya ve sendikalar da dahil tüm toplum kesiminden çok güçlü bir talep gelmesidir.
Sezer’in çıkışı da belki bu kesimlere bir çağrı olarak görülebilir.
Yoksa CHP, ortaya çıkacak kaosun, ekonomik krizin yükünü sırtlanacak değil.
(Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bütçe konuşmasında CHP’yi iki kez sermaye düşmanı ilan etmesini de boşuna bir çıkış olarak görmemeli.)
Daha önce erken seçimi getirmiş, sonra baraj altı kalmış bir partiden başka türlü davranmasını beklemek de çok gerçekçi olmasa gerek.
Partisinin önemli güç kazandığı bir süreçten geçtiğine inanan CHP lideri Deniz Baykal’ın da, parti yönetiminin de bu görüşte olduğu görülüyor.
SPEKÜLASYONLAR ERDOĞAN ÜZERİNDEYSE
Baykal, giderek artan dozda süreci, Türkiye’yi Erdoğan’ın devletin temel değerleri ile sorunlu olduğuna ikna etmeye çalışarak götürmek niyetinde.
Acaba Başbakan da bu politikanın etkili olma olasılığını gördüğü için mi bütçe konuşmasında Anayasa’nın temel maddelerini tek tek okuyup bunlara bağlı olduklarının altını özenle çizdi, ortamı yumuşatmaya gitti?
Bu noktada Başbakan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığını kesin gibi gören biri olmama rağmen bir soruyu daha akla getirmek istiyorum.
Erdoğan, bütçe konuşmasında, "Nisandan önce AK Parti grubu asla adayını açıklamayacak. Çünkü üzerinde, işte bu görüldüğü tonda yapılan spekülasyonlara, çirkinliklere biz fırsat vermeyiz, vermeyeceğiz" dedi.
"Görüldüğü tonda yapılan spekülasyonlar" Erdoğan adı üzerinde olduğuna göre; acaba Başbakan’ın yıpranmasını istemediği başka bir adayı mı var?
SEZER-BAYKAL İLİŞKİSİNİ BİLMEYENLER
Bütçe konuşmalarında Sezer’in CHP’de siyaset yapması da konuşuldu.
Konuyu da Başbakan Erdoğan "Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Baykal’ın istediği gibi partisinde politika yapma niyeti zaten yok. Böyle bir şey düşünmesi de mümkün değil. Nereden çıkardıysa onu çıkardı. Bilemiyorum. Kargalar bile buna güler" sözleriyle gündeme getirdi.
Başbakan’ın bu tespitinin doğru olduğunu düşünenlerden değilim. Çünkü, Sezer’in CHP’de siyaset yapması ile ilgili haberlere Erdoğan, belki Köşk’teki son görüşmeden sonra gülmeye başlamıştır; ancak Baykal’ın, Başbakan’ın ifadesiyle kargalardan da, herkesten de önce güldüğüne eminim.
O zaman Baykal, "Sezer CHP’ye katılsın mı?" sorusuna niye, "Onur duyarız" yanıtı verdi diyenler çıkabilir.
Soruya başka ne yanıt verilse yanlış anlaşılabilirdi; ama Sezer’le Baykal’ın birbirlerine bakışını bilmeyenler bu tartışmayı sürdürebilirler.
Oysa, Sezer siyasete girmeye hiç niyetli görünmüyor.
Kime destek vereceğini tahmin etmek ise hiç zor değil; ama bunu hangi yolla yapacağını şimdiden kestirmek biraz güç olabilir.
Yazının Devamını Oku 14 Aralık 2006
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’la İstanbul üzerine yaptığım sohbet, hükümetin bu konudaki duyarlılığını açığa çıkardı. TBMM kulisinde karşılaştığım Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, hükümetin oluşturduğu İstanbul komisyonunun bir üyesi olarak Baykal röportajına gönderme yapınca, iktidarın İstanbul’la ilgili planlarını öğrenme fırsatı doğdu.
Hem bu ilin milletvekili, hem de 30 yıllık İstanbullu olarak kentin sorunlarını dert edinmiş görünen Yıldırım, sohbete ilginç bir başlangıç yaptı:
"Mucize çözüm yok; ama ilk çözüm bir seyahat kültürümüzün olmasıdır. Kurallara Kuran ayeti gibi uymalı, başkasının hakkına saygı göstermeliyiz."
KAZADA POLİS BEKLEMEYE SON
Yıldırım, bu ilk sözlerinin ardından, "henüz kesin diye yazmayın" rezervini koyarak, hükümetin İstanbul’la ilgili planlarını açıkladı.
"Kimse İstanbul trafiğini tamamen çözerim iddiasında olamaz" diyen Yıldırım’ın sözleriyle çok tartışılacak bu planı, şöyle özetlemek mümkün:
Öncelikli hedefi, trafikte sürdürülebilir bir akış sağlamak olan plan; "düzenlemeler", "kısıtlamalar", "projeler" başlıklarını taşıyor.
Düzenlemeler başlığı altında önemli kararlar söz konusu.
Belediye, "Işığı, parkı, yolu, altyapıyı biz yapıyoruz, ama denetim bizde değil" diyor; bu talep ciddiye alındı, inceleniyor.
Ölümlü olmayan trafik kazalarında uzun süre polis bekleniyor.
Poliçelerde düzenlemeye gidilerek, bu tür kazaları sigorta eksperlerine bırakmanın yolunu açacak teknik çalışma başlatıldı.
Trafikten dört bakanlık ve yerel birimler sorumlu; hedef tek sorumlu.
Kamu işyerlerinin mesai saatlerini değiştirmenin yolları aranacak.
Kısıtlamalara gelince; ilk karar, gişeleri şehir dışına çıkarmak.
İkincisi, trafikte toplu taşım araçlarına öncelik vermek.
Biletsiz geçiş birinci köprüyü rahatlattı, ikinci köprüye de çare şart.
ASYA’DA CAZİBE MERKEZLERİ
Projeler, kısa, orta ve uzun vadeli.
Raylı sistemdeki 100 yıllık gecikme kapatılamaz; ama hızlı olunacak.
Marmaray, Gebze-Halkalı banliyö yenileme, Kadıköy-Kartal raylı sistem ihaleleri yapıldı; hızla bitmeleri için çaba gösterilecek.
Yeraltında Maslak-Taksim hattı Şişhane’ye ulaştı; tarihi kalıntılar nedeniyle yavaşlama var; ama hat eninde sonunda Atışalanı’na kadar gidecek.
Deniz taşımacılığının payını hızla artırmak en önemli ve kolay yol.
İstanbul, 20 kilometrekarede dönüyor; bu alan genişletilecek.
Asya’nın yüzde 65’i, her gün Avrupa yakasına taşınıyor; Boğaz çevresinde ve Asya yakasında cazibe merkezleri yaratılarak bu oran aşağı çekilecek.
Yüzde 3.5’lik nüfus artış hızı gibi trafiğe giren günlük araç sayısı (600) da Türkiye ortalamasının çok üstünde olan İstanbul’da, geleceğe yönelik planlar, bu verilere göre yapılacak ve bazı tedbirler alınacak.
İdari düzenlemedeki tüm eksiklikler kısa sürede giderilecek.
İstanbul Belediyesi’nin, bağlı kuruluşlar bütçesi 16 katrilyon lira, projeleri ise 22; bu bütçeyle bu işler bitemez, çaresi bulunacak.
İstanbul’un sorunları yine İstanbul’da çözülecek; ama Ankara, İstanbul’un yetmediği noktada harekete geçecek.
Tabii İstanbulluya da kurallara uymayanı "bildirme", trafikte birbirini "ezer geçer" gibi hareket etmeme görevi düşüyor.
Yazının Devamını Oku 11 Aralık 2006
Türkiye’nin doğalgazla ilgili geleceğini iyi okuyan bir şirket yıllar önce İzmir’de depolama tesisi kurma kararı verdi. O dönem doğalgazda BOTAŞ tekeli söz konusuydu; ama buna rağmen inşaatla ilgili bakanlık itirazda bulunma yoluna gitmedi.
Enerji Bakanlığı ise "Yasaya uygun değil" dediyse de inşaat tamamlandı.
Bu da, "Tam Türkiye modeli" denecek bir tabloyu daha ortaya çıkardı.
Tesisin ekonomiye kazandırılması için AKP hükümeti iki yasa geçirdi.
Ancak iki yasa da yetmedi; hükümet üçüncü değişikliği hazırladı bile.
BOTAŞ ZORDA KALABİLİR
Hükümet, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Yasası’nda ilk değişikliği, yasaya "Daha önce yapılmış tesisler" ibaresi koyarak gerçekleştirdi.
İlk adım atılsa da bu kez yasanın, şirketin depoyu kiraya vermesine, doğalgazı getirip depolamasına/kullanmasına olanak vermediği görüldü.
4646 sayılı EPDK Yasası’nın geçici hükümlerinde "BOTAŞ mevcut mukavele dışında doğalgaz alım satım anlaşması imzalayamaz" maddesi vardı. İkinci düzenleme ile BOTAŞ’a bu yetki de verildi.
Sıra, deponun BOTAŞ tarafından kiralanmasına geldi ve bu yol da açıldı.
Ancak, BOTAŞ’ın elinde burada depolanacak doğalgaz yoktu.
Çünkü, Hamitabat’taki depo BOTAŞ’ın ihtiyacını karşılayabiliyor.
Bir ara spot piyasanın durumuna bakıldıysa da o piyasada bağlı olmayan gaz bulunmadığı herkesin malumuydu.
Gündeme, Afrika’dan alınan gazın İzmir’e yönlendirilmesi formülü geldi.
Bulunan formüle, kargo şirketlerinden, "Sigorta, taşıma ücreti gibi konularda yine Hamitabat değerlerini esas alırız. İki gün daha kısa mesafede diye İzmir için fiyat düşürmeyiz" itirazı gelince kafalar yine karıştı.
Karışıklığı yaratan nedenlerden birincisi, mevcut kapasite bir kenara, iki günlük kısa mesafeye rağmen aynı ücretin ödenmesiydi.
İkincisi ise 1.1 milyar metreküplük kiralama için BOTAŞ’ın her milyon metreküp başına şirkete 10 dolar ödemek zorunda kalmasıydı.
FAZLA GAZ YOKMUŞ
Sonuçta gelişmeler Enerji Bakanlığı’nı B.15.0.HKM.10.01/4663 sayılı, 22 Eylül 2006 günlü yeni bir değişiklik hazırlamaya sevk etti.
Başbakanlık’ta bekleyen bu düzenlemeyle şirket, ithalat iznine kavuşacak.
İzin de "Depon varsa ithalat lisansına gerek yok" anlamına gelen, yani sadece söz konusu şirketi tanımlayan fıkra ile verilecek.
Bütün bu gelişmelerin doğru kararlar sonucu verildiği düşünülebilir.
Ancak, BOTAŞ’ın mevcut mukavele yetkilerini devretmemek için her yolu deneyenlerin, neden geç kaldığını sormak gerekiyor.
Hani, "Türkiye’de doğalgaz fazlası var" deniyordu.
Ayrıca, Ruslarla doğalgaz alım miktarını düşürmek için o kadar çekişmeye; formül değiştirmeye; gündemi, "Yeni formül daha mı pahalı, daha mı ucuz" diye işgal etmeye gerek var mıydı, diye de sormalı.
Düzenleme muhtemelen önümüzdeki günlerde TBMM’ye gelecek.
TBMM’de nasıl yasalaşır bilinemez.
Bilinen bir şey, doğalgazın şu anda en pahalı enerji olduğudur.
"Türkiye’nin de doğalgaz fazlası bulunduğuna(!)" göre tasarıyı görüşecek olan TBMM’yi de, milletvekillerini de zor bir karar bekliyor.
Yazının Devamını Oku 7 Aralık 2006
"TÜRKİYE Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), son dönemde çıkar grubu olmaktan çıktı, toplumsal baskı grubu oldu." Bu sözler CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a ait.
"CHP ile mutlu eden ilişkimiz var. Baykal diyaloğa çok açık ve gerçekçi."
Bu cümleler de TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun ağzından çıktı.
Antalya Sanayi ve Ticaret Odası’nca düzenlenen vergi rekortmenleri törenine Hisarcıklıoğlu ile birlikte gidip Baykal’la döndüm.
İki yolculukta duyduğum yukarıdaki sözler, Türkiye’nin en etkin sivil toplum örgütü TOBB’la CHP arasındaki ilişkinin yeni şeklini gösteriyor.
Baykal’ın cümlesindeki "son dönemde" vurgusundan da anlaşılacağı gibi, sola en soğuk bakan tabana sahip TOBB’daki değişim, Hisarcıklıoğlu’nun başkanlığı ardından başlamış ve CHP’den de aynı karşılığı görmüş.
HİSARCIKLIOĞLU’NUN RİCASI
Böylesi bir ilişkide yadırganacak ne var diyenler çıkabilir; ama Baykal ve Hisarcıklıoğlu ile sohbetlerim gösterdi ki Türkiye’nin bu iki önemli örgütü arasındaki ilişkiler geçmişte kopuk seyretmiş.
Hisarcıklıoğlu, "Sanırım bu yıl Deniz Bey’i 13 ya da 15 kez aradım" derken, Baykal’ın önceki dönemlerin başkanları ile daha çok şahsi dostluğu bulunduğunu söylemesi bunun ipuçlarını veriyor.
Oysa yeni dönem karşılıklı önemli jestlerle geçiyor.
Hisarcıklıoğlu, Baykal’dan, "Oda toplantılarımıza katılın. Milletvekilleriniz de illerindeki meclis toplantılarına gitsin" ricasında bulunmuş.
TOBB Başkanı’nın, "yeni bir yöntem" dediği talep Baykal’dan da "memnuniyetle" karşılık almış.
TOBB bununla yetinmemiş, AKP ile ne paylaşmışsa CHP ile de aynısını paylaşmış; ekonomi ile ilgili talepleri iki tarafa birlikte iletmiş.
Baykal, bundan da çok memnun kalmış; ama her seferinde, "İcra makamında olmadığımızı düşünün" vurgusunu yapmayı ihmal etmemiş.
Hisarcıklıoğlu bunu "Gerçekçilik" diye tanımlarken, gelinen noktayı, "Deniz Bey’in kişiliğinden, özel sektöre uzak durmayan tavrından kaynaklanan güzel bir ilişkimiz var" sözleriyle değerlendirdi.
CHP TOBB’LA REFORM YAPACAK
Konuşmamızda, Baykal da TOBB’a sıcak mesajlar gönderdi.
CHP, her gerektiğinde TOBB’dan bilgi, doküman istemiş; danışmış. Baykal, "Ekonomik görüşlerine mutlaka kulak verilmesi gereken bir önemli kuruluş" dediği TOBB’la ilişkide bununla da yetinmedi.
Özel sektörde bazı kesimlerin CHP’ye soğukluğunun yersiz korkudan kaynaklandığını söyleyen Baykal, "Bırakın Türkiye’yi dünyada hangi sosyal demokrat parti serbest piyasa dışına çıkmış. Türkiye’de de kalkınmanın motoru özel sektör olacaktır. Biz de dürüst bir ilişki temelinde onlara yardımcı olacağız" dedi.
Baykal daha da ileri gitti; CHP iktidarında "yapılacak en önemli iş" diye nitelediği eğitim reformu konusunda ilginç bir vaatte bulundu.
Sanırım Baykal’ın şu sözleri içeren vaadi başka bir yorum gerektirmez:
"Eğitim reformumuz, ortaöğretim ve üniversitelerle ilgili olacak. Temel ortaöğretim reformu olacak. Bunu TOBB’la birlikte yapacağız. Çünkü, mesleki eğitim öncelikli olacak. Bu da onların işi, onların ihtiyacı."
Yazının Devamını Oku 4 Aralık 2006
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar son çıkışları ile sık sık gündemde. Cumartesi günü önce Denizli Demokrasi Meydanı’nda, sonra da yazarlarla yaptığı yemekli toplantıda dinlediğim Ağar’ın morali yüksekti.
Bunda, seçim ortamı olmadığı halde, örgütünün diriliği, aralarında binlerce kadının bulunduğu kalabalığın meydanı doldurması etkili oldu.
Ancak Ağar’ı dinlerken de DYP’lilerle konuşurken de derinlerde bir kuşkunun gezindiğini; Ağar’ın da bunu dağıtmaya çalıştığını hissettim. Sorun büyük ölçüde Ağar’ın bazı yeni söylemleri dile getirirken, kafa karıştıran, tepki toplayabilecek ifadeler kullanmasından kaynaklanıyor.
Ovada siyaset açılımı yapılırken affın da gündeme getirilmesi, Benelüks modelinin AB’ye alternatif gibi sunulması, Yozgat-Kerkük birlikteliği ile neyin amaçlandığının netlikle ortaya konmaması, Ağar için bir şifre çözücüyü zorunlu kılmaya başlıyor.
BENELÜKS’TE HEDEF KUZEY IRAK
Ağar’ın, Denizli meydanında, "Tekstilci malını burada nasıl satıyorsa, Musul’da, Kerkük’te de öyle satacak. Şimdi 15 gün de bununla ne demek istediğimi anlamaya çalışsınlar" demesi de şifrelik durumun farkında olduğunu gösteriyordu.
Ağar, konuyu bilerek muğlak tutmak istiyor olabilir; ama şifreyi, "Musul, Kerkük Türk toprağı olacak" diye çözemeyiz.
İma edilen, Benelüks modeline ilk adaylardan birinin, bölünmüş Irak’tan çıkacak Kuzey Irak Kürt Federe Devleti olduğudur.
Yani Türkiye’nin komşu ülkelerle girişeceği, Orta Asya ile Kafkasları da içeren Benelüks modeline Kuzey Irak da alınarak burası hem İran veya Suriye etkisinden uzaklaştırılacak, hem de tek ticari kapı Türkiye olacak.
Ancak, Karadeniz Ekonomik İşbirliği deneyimi ortadayken, daha hiç olgunlaşmamış bir projeden böyle bir sonuç çıkacağını söylemek olası mı, bilinmez. Ayrıca DYP Benelüks modelini, AB’ye alternatif olarak değil, müzakerede Türkiye’nin elini güçlendirmeye yönelik bir proje olarak tasarlıyor.
O nedenle tam üyelik gerçekleştiğinde ortadan kalkacak bir proje.
Böyle olunca da akla, "Bugün gerçekleşse dahi en fazla 10 yıl ömürlü bir proje ile Kuzey Irak’a yönelik böyle bir plan gerçekçi mi?" sorusu geliyor.
KORKULAN ÖRNEKLER
Bu proje ile ’dağda silah tutmak yerine düz ovada siyaset yapma’ projesi üst üste çakışınca DYP’lilerin derindeki korkusu depreşiyor.
O korku, federasyon tartışmaları açan Özal’ın yerel seçimlerde yüzde 21’lere düşmesi, iyi bir çıkış yakalayan Cem Boyner’in Kürt yaklaşımı ardından sert düşüşe geçmesi, SHP’nin DEP ile işbirliği ardından bir daha toparlanamaması, ’AB yolu Diyarbakır’dan geçer diyen’ Mesut Yılmaz’ın partisinin baraj altında kalması örneklerinden kaynaklanıyor.
İşte bu nedenle ki Ağar da partililerle temasında en çok bu konuyu açıyor, onları ikna etmeye çalışıyor. DYP’nin seçim başarısının bu ikna çabalarına bağlı olduğunu söylemeli.
Bakalım, terörle mücadelesine güvenerek kuşkuları ortadan kaldıracağını düşünen Ağar, sıraladığım örneklerin tersini gerçekleştirebilecek mi?
Yazının Devamını Oku 30 Kasım 2006
KAMU İhale Kurumu (KİK), uzmanların aylarca süren çalışmalarının sonucunda Hatay’daki Ali Dibo ihaleleriyle ilgili kararını verdi. Titiz bir çalışmanın eseri olan bu kararlar, iyi değerlendirilirse Türk siyaseti için önemli kazanımlar getirebilir.
Ancak, kararlardan asıl önemli sonuç çıkarması gereken parti AKP’dir.
Yolsuzluklarla mücadeleyi ana vaadi yapmış AKP’nin, Ali Dibo iddialarını başından beri es geçmesine KİK "game over" (oyun bitti) yanıtı verdi.
Şimdi, bu iddiaları "10-15 milyarlık işler" diyerek küçümser izlenim yaratan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını izlememiz gerekecek.
NEREDEYSE TAMAMI MEVZUATA AYKIRI
KİK, konuyu gündeme getirmem üzerine, Hatay’da isimlerini yazdığım 17 AKP’li yerel yöneticinin kamudan aldığı ve KİK kapsamına giren 140’ı mal alımı, 35’i hizmet alımı, 15’i yapım işi olan 190 ihaleyle ilgili uzmanların görüşünü içeren dosyalar üzerinde tek tek inceleme yaptı.
Aynı AKP’lilere ait firmalarca kazanılmış doğrudan alım yoluyla yapılan yüzlerce küçük ihale ise bu inceleme dışında tutuldu.
Kurulun, geçen hafta boyunca süren, bu hafta başı tamamlanan çalışmasının bu çok çarpıcı sonuçları önümüzdeki günlerde açıklanacak.
Kararlara göre, incelenen 190 dosyanın neredeyse tamamında mevzuata ve rekabet kurallarına aykırılık tespit edildi.
Kurul, AKP’lilerce kazanılan bu ihalelerin tümünün iptalini de tartıştı; ancak bir Danıştay kararı belirsizlik yarattığı için bundan vazgeçildi.
Şimdi KİK, ilgili bakanlıklarla genel müdürlüklere birer yazı yazarak söz konusu ihalelerin müfettişlerce incelenmesini isteyecek.
Uzmanlar savcılığa suç duyurusu yapılmasını da önerdi; ancak kurul, "Müfettiş incelemeleri aynı sonucu yaratır" gerekçesiyle bunu kabul etmedi.
İhaleyi açan kurumların müfettişleri ne diyecek göreceğiz; ama 17 AKP’linin kazandığı ihaleler bile bir kayırma tablosunu ortaya koymaya yetiyor.
KAYIRMACILARI AYIKLAMA
Ali Dibo iddialarını, AKP Hatay Milletvekili ve Grup Başkanvekili Sadullah Ergin’in, Antakya Devlet Hastanesi Müdürü Yaşar Artar’ın hazırladığı ihale listesinde, işlerin karşısına AKP’li arkadaşlarının adlarını el yazısıyla yazdığını gösteren belgenin ortaya çıkması üzerine gündeme getirdik.
O günden beri de (şubat) başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AKP yöneticileri, olaya "Yıpratma amaçlı haberler" gözüyle baktı.
Son olarak İskenderun’da, parasal değerde küçük, sayıca kabarık bazı ihalelerin, yerel AKP’li yöneticilerin organizasyonuyla kendi şirketine verildiğini söyleyen ve "Ben küçük Ali Dibo’yum" diye tanımlayan Harun Özkan’ın iddialarına da aynı yaklaşım sergilendi.
Özkan’ın iddialarını sorduğumda, "4-5 ihale almış" denildi.
Ancak, elime ulaşan 10 kadar faturayı Hatay Valisi Ahmet Kayhan’a ilettim.
Vali, bu faturaların tamamının doğru olduğunu söyledi.
Yani ortada öyle 4-5 ihale yok.
Eldeki faturalar, onlarca ihaleyi Özkan’ın şirketinin aldığını kanıtlıyor.
KİK’in verdiği karar da gösteriyor ki ciddi kayırmalar söz konusu.
Eğer AKP, yüz binlerce üyesi arasından, siyaseti kayırmacılık yoluyla zenginleşme aracı görenlerini ayıklamazsa daha böylesi çok karar çıkar.
Yazının Devamını Oku