İZMİR sivil toplum dünyasından bazı haberleri paylaşmak isteriz.
Birincisi; Uğur Yüce TTGV (Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı) nezdinde, açık bir hak teslimi anlamında, İzmir’in akil adamı sıfatıyla, adına bir belgesel hazırlanarak onurlandırıldı. Kentimizin bu bilge insanı adına hepimiz mutlu olduk. Uğur Yüce’ye sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
İkincisi; Karşıyaka Spor Kulübü’nün ağır toplarının oluşturduğu ve kulübün sağduyu ve vicdanını temsil eden 1912 Derneği’nde nöbet değişimi yaşandı.
Yaptığı hizmetlerle dönemini büyük bir başarıyla tamamlayan Sait Gürsoy yönetimi, bayrağı Muhittin Bilget başkanlığındaki yeni yönetime devretti.
1912 Derneği hakikatten işini biliyor ve İzmir’in gözbebeği insanlarını yönetim için ikna edebiliyor.
Tebrikler ve yeni yönetime başarılar.
Bu arada, bir Kaf-Kaf olarak Sayın Erdal Acar’ın kulübe olan ilgisinin “rahatlatıcı izahını”, açık söyleyelim, 1912’inin kovalamasını bekliyoruz.
DOKTOR Ünal Kocaman iş dünyasının uzun zamandır konuştuğu bir konuyu tüm çıplaklığı ile ortaya koyan bir makale yayınladı.
Artık tüm dünyada yüksek ve düşük maliyetli ülkeler sınıflaması değişiyor.
Çin, Hindistan, Türkiye, Brezilya, Rusya ucuz ülke olmaktan çıktı.
Rekabet avantajlarında sadece nominal ücretlere değil, emeğin verimliliğine de bakmak gerekiyor.
Bu esasa göre 10 yıl önce saat ücretleri dolar cinsinden Çin’de 4.35, Rusya’da 6.76, ABD’de 17.54’lı iken, bugün aynı sıra 12.47, 21.90 ve 22.32 oldu. Yani ABD farkı nerede ise kapatıyor.
Enerji maliyetleri 2004 yılından bu yana Çin’de yüzde 66, Rusya’da yüzde 132, doğalgaz Çin’de yüzde 138, Rusya’da yüzde 202 arttı.
Ayrıca söylemeye gerek yok, örneğin Rusya iş yapma kolaylığında dünyada 92’nci, lojistik performansında 95’nci, yolsuzluk beklentisinde 125’nci sırada.
MALUM HDP bu seçimin en ilgi çeken partisi.
Bağlı olarak, adayları da merak ediliyor. ESİAD’ın bir toplantısında İzmir 1. Bölge 1. sıra adayı Ertuğrul Kürkçü’yü dinleme fırsatımız oldu.
HDP bir muhalifler ve mağdurlar koalisyonu gibi. Gayrimüslim adaylardan eşcinsellere müthiş bir demokratik çeşitlilik ve renklilik içeriyor.
Ertuğrul Kürkçü 68 kuşağının efsane ismidir.
Kızıldere’de kurtulduktan sonra 14 yıl mahpus olmuş ve davası uğruna çok bedel ödemiş bir kişidir.
Konuşmasında özellikle siyasi tahlilleri çok etkileyiciydi.
Soru cevap bölümünde, kıdemli bir HDP sempatizanı olarak sayın Kürkçü’ye bazı kalbi tavsiyelerde bulunduk.
ŞEHİRLERDE yaşayan, “Beyaz Türk” diye tabir ettiğimiz kesimlerde özgürlük ve demokrasi talebi hiçbir zaman “hayati” olmadı.
Bu kitleler haksızlığa uğradıkları kanaatiyle, tamam protesto yaptılar ama benzerlerini başka ülkelerde gördüğümüz türden “tanklar önünde” pek durmadılar.
Hal böyle olunca, “orta sınıflar” böylesi bir yürekli inisiyatif ortaya koyamayınca, bu ülkede gücünü hissettiren daima borusunu öttürür hale geldi.
Hep söylenir, 13 Eylül 1980 sabahı anarşi durmuşmuş. Bu durum, askerlerin kötü niyetli olarak ihtilal yapabilmek için şiddete göz yumduğu şeklinde yorumlanır.
SUS PUS KARAKTERİ
Oysa mesele böyle anlarda veya sonraki süreçlerinde demokrasiyi, gerekirse hayatı pahasına, savunacak orta sınıflarımızın olmayışıdır.
KOCA imparatorluk 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru yorgun düşmüştü.
Osmanlı; o çok milletli, çok dinli, çok kültürlü yapı, bu denli bir çeşitliliği taşıyamıyordu.
Tüm dünyada, özellikle de Osmanlı coğrafyasında milliyetçilik akımlarının önü kesilemiyordu.
Ülkeyi yönetenler, ister istemez, çağın eğilimine uygun bir payda, bir nüve oluşturmak çabası içindeydi.
Tamam, Türkçe konuşuyorlardı.
HERKES ÖYLE DEĞİLDİ
PARTİLERİMİZ siyasi hayatta daha etkin rol olmak isteyen iki İzmirli’ye haksızlık ediyor. Birincisi Necip Kalkan. İzmirliler Necip Bey’i Ticaret Odası Meclisi Başkanlığı dönemlerinde tanıdı, sevdi, saygı duydu. Allah vergisi sempatikliği, heyecanlı halleri, parlamentoda bulunma hevesi hep gündem oldu. Esasında onun hizmet aşkı partiler üstüydü. Yani, hangi parti olursa olsun “değerlendirilmek” istiyordu. Son olarak, AK Parti yerel seçimlerde Karabağlar’dan aday gösterdi. Olması zordu, olamadı. Milletvekilliğini ise ona çok gördüler, tıpkı geçmişte diğer partiler gibi. Neyse, kader utansın. İzmir seni seviyor Necip Başkan. Diğer İzmirli Musavat Dervişoğlu. Hep iyi bir MHP’li oldu. Siyasetle uğraşanların ortalamasının çok üstünde bir kültürü ve onu süsleyen zengin belagatıyla fark yaratıyordu. Siyasi ikbaline zarar vereceğini bile bile parti içinde ilkesel çıkışlar yapmaktan kaçınmıyordu. Elinde güç olduğu il başkanlığı süreçlerinde, isteseydi milletvekili olabilme imkanı sağlayabilirdi. Ama o şövalye gibi davranmayı tercih etti. Umdu ki, zamanı gelince zaten kesin takdir görecektir. Ama maalesef siyasetin doğasında, o anlamıyla “vefa” yok, hiç olmadı. Üzülme Başkan, seni bilen biliyor. Böyle zamanlarda günler uzun, yıllar hızlı geçer. Devran döner haklar teslim edilir.
ATİLLA SERTEL
YUKARIDA iki siyasetçiden söz ettikten sonra Atilla Sertel’le ilgili bir şeyler söylemeden olmaz. Atilla Bey’le yerel TV’lerde birlikte açık oturumlara çıktığımız dönemlerde tanıştık. Açıkça, bizim gibi liberal biri için fazla ulusalcı geliyordu. Ancak savunduğunun arkasındaydı, kararlılığını gösterirken nezaketi elden bırakmıyor, saygı uyandırıyordu. Daha sonra, Aziz Başkan’ın Osman Baydemir’i davet ettiği “Kürtçe Hamlet” oyununun sergilenmesinde, İzmir’in kurnaz STK temsilcilerinin toz olduğu bir günde, cemiyet başkanı sıfatıyla oyunu izlemeye gelmesini hayranlık ve takdirle izledim. Zaten Silivri seferlerini hep biliyoruz. Yani diyeceğimiz, Atilla Sertel “adamlıktan” sınavı geçmiş bir düzgün kişidir. Siyasette toplum vicdanına sığmayan mağduriyetlerin muhatabı olanlar, o an için kaybetmiş gözükseler de çokta uzun olmayan bir zamanda, müthiş geri dönüşler yaşarlar. Başkan, sabır, sen de üzülme.
BOL KEPÇE STRATEJİSİ
CHP uzun yıllardır iktidarda değil, olacağına kendisi de inanmadı. Şimdi, sanki rüzgar arkadan esmeye, bir ihtimal, koalisyonla da olsa hükümet şansı konuşulmaya başlandı. Kim akıl verdiyse seçim stratejilerini ekonomik vaatler üzerinden kurguladıkları anlaşılıyor. Anlaşılan, özgürlükler, demokrasi falan, necip halkımız nezdinde pek oy getirmez, diye düşünmüşler. Ancak AK Parti’nin de aksadığı yerler maalesef, tam işte buralar. Ekonominin iyi ya da kötü olması iktidarın ideolojik tercihleri ile şekillenmiyor. Kim ne derse desin, ekonomi 13 yıldır rasyonel ve soğuk bir tutumla, teknisyen bir kimlikle, ipin ucu kaçırılmadan, akıllıca yönetiliyor. Ali Babacan’dan Mehmet Şimşek’e bu “dizginleri bırakmama” kararlılığını hissediyorsunuz. Ha, orta gelir tuzağına düşmüşüz, inşaata dayalı büyüme modelini tercih etmişiz… Bunlar doğrudur, ama öncelik kişi başı geliri 3 bin dolardan 10 bin dolarlara getirmekti. Yani kim olsa farklı yol izlemezdi. Şimdi ilave sıçrama için, yine teknisyen bir kaliteyle, devletin ekonomiyle ilgili tüm birimleri her türlü senaryoyu oluşturmuş durumda. Diyeceğimiz bu işin AK Parti’si, CHP’si, MHP’si yok. Kaynağı kıt, tasarrufu düşük bir ülkede attığınız her adım, açıkladığınız her vaat son derece dikkatli olmak zorunda. Özetle CHP bize göre seçim stratejisinin omurgasına ekonomiyi oturtmakla risk alıyor. Zira AK Parti’nin en kuvvetli olduğu, seçmenin de bu durumun farkında bulunduğu, bu noktadan “bol kepçe” stratejisiyle iktidar şansı aramanın popülist damgasını yemeden kolay olmayacağını görmesi gerekiyor.
İZMİR’de milletvekili adayları belirlenirken “evrensel demokrasiye” rahmet okundu.
CHP’de yapılan önseçim, ağırlıklı olarak mezhep dayanışmasına sahne oldu.
Ne ayıp, daha ötesi bir şey söyleyemiyorum.
AK Parti, güya kitle partisi, yüzde 50 oy alıyor.
Ama adayların tamamı hakim mezhep, üstelik laik değil, muhafazakar kanattan.
Yuh yani, ne denir ki?
Yine HDP, ağızlarındaki yeni söylemle, güya demokrasinin bayraktarlığını yapıyorlar.
ADAY listeleri açıklanınca en fazla CHP listelerinde kendine yer bulan Roman Aday Özcan Purçu’ya sevindik.
Toplumumuzda, belki de tüm dünyada en fazla ayrımcılığa uğrayan insanlardır çingeneler.
Onlara yönelik toleransımızda bile bir acımasızlık tınısı vardır.
Bize göre neşeli insanlardır hep.
Oysa “her kapı gıcırtısında oynamayız be ya” diyen en insani haykırışlarını fısıltıyla bile seslendirememişlerdir.
Toplum bu fırsatı onlardan hep esirgemiştir.
Hep diyoruz ya, pandora kutusu açıldı.