Paylaş
ŞEHİRLERDE yaşayan, “Beyaz Türk” diye tabir ettiğimiz kesimlerde özgürlük ve demokrasi talebi hiçbir zaman “hayati” olmadı.
Bu kitleler haksızlığa uğradıkları kanaatiyle, tamam protesto yaptılar ama benzerlerini başka ülkelerde gördüğümüz türden “tanklar önünde” pek durmadılar.
Hal böyle olunca, “orta sınıflar” böylesi bir yürekli inisiyatif ortaya koyamayınca, bu ülkede gücünü hissettiren daima borusunu öttürür hale geldi.
Hep söylenir, 13 Eylül 1980 sabahı anarşi durmuşmuş. Bu durum, askerlerin kötü niyetli olarak ihtilal yapabilmek için şiddete göz yumduğu şeklinde yorumlanır.
SUS PUS KARAKTERİ
Oysa mesele böyle anlarda veya sonraki süreçlerinde demokrasiyi, gerekirse hayatı pahasına, savunacak orta sınıflarımızın olmayışıdır.
Korkak ve temkinli bezirganların bu değişmez sus pus karakteri despotları daima cesaretlendirmiştir.
Bedel ödeme kültürü olmayınca, Tahrir Meydanı’nı da, Ukrayna’yı da dizi film gibi izleyip, eş zamanlı olarak “Türkiye otoriterleşiyor” dedikodularıyla, karalar bağlamanın ötesine geçemiyoruz.
Hiç kimse, “ama Gezi…” falan demesin. Orada da bahse konu Beyaz Türkler bir adım sonrasında yoktu, üstelik devrin cumhurbaşkanı bile destek vermişken.
Diyeceğimiz, şamata kültürü ile demokrasi kalıcı bir şekilde derinleşmez, tehdit edebilme potansiyeline sahip olanlar tarafından da hiçbir zaman ciddiye alınmaz.
Güzelyalı Rotary
GEÇEN hafta sonu Marmaris’te Rotary’nin 4 gün süren bölgesel konferansına katıldık.
Güzelyalı Rotary Kulübü’nün müthiş organizasyonunda konuşmacı olarak Özden Toker ve Tunç Soyer’i dinleme fırsatı bulduk.
Özden Toker 85 yaşında ve İnönü’nün kızı olması nedeniyle cumhuriyetin kuruluş dönemlerinin birinci elden tanığı.
Çok hoş anektodlarla Atatürk ve İsmet İnönü’yü ve o dönemin koşullarını daha iyi anlamamıza vesile oldu.
Diğer konuşmacı Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, her zamanki sahici ve dolaysız kişiliğiyle bir kere daha bizleri kendine hayran bıraktırdı.
Tunç Soyer, giderek felsefi karakterini ön plana çıkarıyor. Konuşmasında “yerelden evrensele demokrasi” tahlili çok etkileyici idi.
Sayın başkanı yakından tanıyanlar onu daha etkin kamu görevlerinde görmek için sabırsızlanıyor.
Sara Pardo
KONFERANSTA Sara Pardo ile uzun boylu konuşma imkanımız oldu.
Biliyorsunuz Sara Pardo İzmir ve Ege kültür dünyasına yaptığı katkılarla üzerine titrenilen “Anıt” insanımızdır.
Sara Pardo bu aralar “Öykülerin İzinde Smyrna’dan İzmir’e ve Efes Arının Gizemi”nden sonra üçüncü kitap için araştırmalarını Kemeraltı üzerine yoğunlaştırılmış durumda.
Soranlara “75 yaşındayım” diyor ama o tipik bir Bencuya geni taşıdığından her daim hiperaktif ve bu heyecanı ile İzmir’e katacağı daha çok şey var.
Gözümüzden sakındığımız muhteşem bir mücevherimizsiniz Sara Hanım, iyi ki varsınız.
GÖZ-GÖZ
BULDOZER Fevzi, Kestane Gürsel, İngiliz Nevzat, Bombacı Halil, Fırtına Ertan, Kaleci Ali, Hüseyin, Adnan Süvari ve diğer kahramanlar... Her biri çocukluğumuzun, ilk gençliğimizin idolleriydi.
O zamanların Göztepesi bir başkaydı.
Gaskonyalı Toma’sı, Bonsair Pastanesi, Vadi, Gözümoğlu, Şeref yazlık sinemaları, Fuar Şehirleri Kupası, Atletico Madrid’i yenişimiz, artık o dönemlerde tamamı pislenen deniz, Güzelyalı Parkı, kara tarafına bakan balkon manzarasının muteber olduğu ilk yalı apartmanları, biletçi replikleri ile fenomen troleybüsler, inşaata direnen arsalara sıkışmış erik ve badem ağaçları, Fahrettin Altay Meydanı’nın John Kennedy olduğu zamanlar...
Hemen hepsi zihnimizde, siyah-beyaz fotoğraf karelerinde.
Ancak tüm bu görüntülerin vazgeçilmezi fondaki Göztepe takımıydı. Her iki semtte de yaşamış olmam sebebiyle aynı anda hem Kaf Kaf, hem Göz-Göz olan ben, takımımın yeniden dirilmesinden çok mutlu oluyor ve vesile olanlara şükranlarımı sunuyorum.
Paylaş