DEVLETİ yönetenlerden siyasi partilere, herkes, hepimiz “Terörü” lanetliyoruz.
Terör ve terörist derken, PKK’yı kastediyoruz.
Böylelikle ülkenin Doğu ve Güneydoğu’sunda yaşananları, Devlet olmanın getirdiği meşruiyet gücü nedeniyle alt seviyede bir problem olarak kodluyoruz.
Oysa 1984’den beri devam eden olaylar bir terör hareketinden çok daha kapsamlı.
Devlet fiili olarak etnik bir “kalkışmaya” karşı, “düşük yoğunluklu savaş” yürütüyor.
PKK bir Kürt isyancısı.
ANAYASALAR ARASINDAKİ FARK
Meselelere güncel telakkiler yerine siyasal tarih gözlüğü ile baktığınızda, 1921 ve 1924 Anayasaları arasındaki farktan hareketle, diğer tüm kimliklere olduğu gibi, Kürtlere yönelik bir “baskılama hali” hiç şüphesiz bir vakaadır.
BU toplumun çok büyük çoğunluğunun “sonsuz kredi” açtığı bir insandır “Kibariye”.
Her daim pozitiftir, sevgi doludur, kalbinde kötülük yoktur, hani çam bile devirse hiçbir mühimi yoktur.
Sevgili Kibariye bu aralar radyolarda bir ürünün şarkılı reklamını yapıyor.
Her zamanki gibi muhteşem gırtlağı ile şarkısını tamamladıktan sonra, aniden susuyor ve “Mortingen Finiş” diyerek reklamı bitiriyor.
Şimdi...
Efendim, tekrar “Şimdi...”
Bu laf; ne alaka, hangi sebepten, neye hizmet, hiç şüphesiz bilinmiyor, bilmiyoruz.
MUHALEFET partilerinin tepki koyması, gazetelerde köşe yazarak çabalamalar, STK’ların cesur çıkışları, sosyal medyada dedikodu ile karışık protestolar, 300 - 500 kişinin Beyoğlu’nda yürümesi...
Tüm bunlar demokratik bir zemin varsa anlamlıdır. Demokrasi; naif, uzun soluklu, ince ince dokunan, vicdanların utandırıcı denetiminde, değişime dayalı yaptırım oluşturan bir medeniyet seviyesidir.
Halkın nabzını tutan kamuoyu şirketlerinden biri yüzde 54’ümüzün siyasi iktidardan korktuğunu belirlemiş. Yani daha ötesi var mı? Bu ülkenin makul insanları giderek içlerinde isyanlarını kabartıyorlar. Bu insanlar devlet otoritesine saygı ve itaat gösterirler, başka türlüsünü bilmezler. Demokrasiyi askerlere güvenmeden yaşatmak gereğinin bilincine çoktan vardılar.
Uluslararası toplumun dertlerine derman olmayacağını görüyorlar. Hani, ”biraz kıpırdanalım” deseler, devlet gücünü elinde bulunduranların hoyratlığından ürküyorlar. Sandığın bile, giderek iktidar değişikliğinde kriter olma ağırlığını kaybettiğinin farkındalar.
Tamam, tüm bu manzarayı sadece kişilere endeksli yaklaşımlarla açıklamayalım ama yöneticilerimizin tavrının problemli olduğu da çok açık.
Ülke; giderek Dinciler, Laikler, Kürtler, Türkçüler, Aleviler, Sünniler... Tasnifi nasıl yaparsanız yapın, bölünüyor, keskinleşiyoruz, kutuplaşmalar umutlarımızı karartıyor.
Çetin Altan “enseyi karartmayın” der. Bu cümleden hareketle 77 milyonun her bir ferdinin bir taraflarında muhafaza ettiği sağduyuya hitap edecek bir “bütünleştirici çözümün” bu ülkeyi mevcut durumdan çekip çıkartacağına inanmak istiyoruz. Her şeye rağmen koruduğumuz “demokratik çerçeve” böylesi bir mucizeyi yaratabilir.
DOĞU’da, güneydoğuda neler oluyor, bilmiyoruz, bilgilenmiyoruz.
Anladığımız, Devletin kararlı ve sert bir tutum izlediği.
Umarız 90’lı yıllarda yaşananlar tekrarlanmaz.
O dönemler kurunun yanında yaşın da yandığı, utanç duyulan örneklerin yaşandığı süreçlerdi.
Hiç şüphe yok askerimiz ve polisimizin ölüm haberleri yüreklerimizi dağlıyor.
Ama, çocuk ölümleri, failli meçhuller, tecrit edilen bölgeler... Biliyoruz ki, sürdürülebilir ve adil sonuçlar üretilmiyor.
Aynı bayrak altında, kendi dili, kültürü, yaşadığı coğrafya ile binlerce yıllık aidiyet ilişkisi olan insanlarla şiddet dili dışında ortak bir zemin pekala yakalanıyordu.
ULUSLARARASI derecelendirme kuruluşları ülkemize pek sevimli bakmamaya başladılar.
Moody’s zaten negatif izlemeye aldığı notumuzu muhtemelen düşürecek. Hatırlayın Nisan 2014’de ülke görünümünü “durağan”dan “negatif”e çevirmiş, “yatırım yapılabilir” seviyede bulunan kredi notunu Ağustos 2015’te pas geçerek güncellememişti. Şimdi Aralık 2015’te görüş açıklaması yapması bekleniyor.
Şayet, beklendiği gibi bir not düşümü olursa, bu hiç iyi olmayacak.
Standart&Poor’s ise, geçen hafta ülkenin belirsiz siyasi manzarasına vurgu yaparak, kırılgan yapımızın sıkıntı oluşturacağını ifade etti.
Fitch ise, Mart 2015’te, “yatırım yapılabilir” seviye olarak gördüğü kredi notumuzu, tekrar teyit etmişti. Ama köprünün altından sular çok hızlı akıyor.
Hani zaten dünya da karışık.
Çin’de garip şeyler oluyor, 2008 Mortgage krizinin dip dalgaları buralara ulaştı ve bu durum dünya borsalarını aşağıya doğru çekiyor, global endişeler kabarıyor.
VAHŞİ Batı’da bir gazinoda poker masası.
Jilet gibi giyinmiş kumarbaz rest çekiyor.
Altın aramasından aylar sonra yeni dönmüş kovboy “gördüm” diyor.
Kumarbaz “Kare as” diyerek elini açıyor.
Kovboy, belindeki kılıftan uzun namlu Smith Wesson tabancası çıkartıp masanın üstüne, sağ tarafına koyuyor.
“Benim elimde” diyor, “üç dam var, üç dam bu masada kare ası geçer”. Akabinde masanın ortasındaki paraları önüne çekiyor.
İşte burada da yeni bir hukuk oluşmuştur.
EKONOMİ ne olacak?
Şüphesiz kısa vadeli “dolar, borsa” tahmini falan asla yapmıyoruz.
Artık öğrendik ki, öyle bakışları ufka salarak, sallamakla bu işler olmuyor.
Ancak genel trendi de gözleyebiliyoruz.
OLUMSUZ GELİŞMELER
Evet, Türkiye açısından gelişmeler olumlu gözükmüyor.
Sebepleri ortada:
TANSU Çiller siyasete tepeden inmişti. Rahmetli Yavuz Gökmen’in deyişle, ‘şarışın, güzel kadın’dı o.
Tecrübesizliği nedeniyle unutulmayan gaflara imza atmıştı.
Siyasi muarızı Mesut Yılmaz’dı.
Bir gün bir sebepten çok sinirlenmiş ve ona “Şerefsiz onbaşı” deyivermişti.
Hala bu nitelemenin gizemi çözülebilmiş değildir.
Neden onbaşı, niçin şerefsiz, hangi çağrışım, neden bu “çıktı”.
Sarf edilen söz gazetelere manşet olunca, onbaşılar ayağa kalkmış, hatta onbaşı dernekleri dava açmıştı.