Vatandaş ile ilişkisinde Napolyon Fransası’nın uygulamasını benimseyen cumhuriyete göre herkes potansiyel yalancı, sahtekâr, düzenbazdı?
“Efendim, ben Beşiktaş’ta çarşı içinde oturuyorum.”
“İspatla, git ikametgâh kaydı getir.”
“Evlendim ben lise mezunuyum.”
“İspatla, git diploma sureti getir.”
“Efendim, benden rüşvet aldılar.”
“İspatla git belgesini getir.”
Yaşı ilerlemiş bir ocakçımız vardı. Sabah akşam millete “efelik” hikâyeleri anlatırdı.
“Mehmet usta! Sen niye efe olup dağa çıkmadın?” diye kafa bulduğumuzda, sorunun niyetini anlamaz ciddiyetle cevap verirdi.
“Ben gençken kahveci değildim de ondan.”
“Nasıl yani?”
“Efe dediğin ya kahveciden çıkar ya yemeniciden; dağılın başımdan ulan!”
* * *
FUTBOL konuşulacak bir hafta değildi.
Cumartesi gecesi, Fenerbahçe maçından sonra açılan Maraton programının ilk takdim cümleleri “Üniversiteli Özgecan için duyulan ortak acının” dile getirilmesi üzerine oldu.
Mustafa Denizli talihsiz çocuğa, ailesine ve milyonlarca kadına yaşatılan dehşete hem sert, hem de duygusal cümlelerle tepki gösterdi. Hakkını yemeyelim. Şansal Büyüka ile Tümer Metin de geri kalmadı.
Bizim gibiler de oturdukları yerden, bu programda kullanılan cümlelerin her birine katıldık. Maraton’a, benzer spor programlarına, üniversiteli Özgecan’a yaşatılan vahşete tepki gösteren tüm futbol insanlarına sevgilerimi yollu- yorum.
* * *
Bu arada, futbol programlarının her birinde ayrı ayrı cevap aranan “Bu seyirci nereye gitti?” sorusu yine ortada kaldı.
Birer günlük Kolombiya, Meksika, Küba ve araya sokuşturulan “Ekmek Arası Guatemala” ziyaretlerinin sebeb-i hikmeti başlangıçta pek anlaşılamadı.
Varlıklarını Uzun Boylu Sevgi İnsanı’na adayan ve bazı istemezler tarafından yandaş medya diye kategorize edilen kanat, olayı derhal “açılım” lafına bağladı. Seri ziyaretlere “Latin Amerika Açılımı” gibi yakışıklı bir sıfat buldu.
* * *
Biz “açılım” sözcüğünü, bir yeniliğin başlangıcı anlamında kullanıyorduk. O yüzden bunun “Latin Amerika tipine” hemen uyum göstermedik.
Anlamak için; medyamızın Hasan Cemal, Güneri Cıvaoğlu, Ertuğrul Özkök gibi usta siyaset analizcilerinin yazılarına saldırdık.
Yani içeriden bakınca da dışarıdan bakınca da aynı şey görülüyor, ikisi de aynı şeyi söylüyor.
Türkiye; etnik, dini, coğrafi olarak değilse bile “kültürel anlamda” ikiye bölünmüş durumda. Hem de yüzde elliye elli.
Birinci yüzde ellinin “hayattan ne anladığı” ile ikinci yüzde ellinin ne anladığı çok farklı.
* * *
Birinci yüzde elliye girenlerden biri süslenmiş püslenmiş, artistik kıvamda bulduğu fotoğraflarından birini seçip “Instagram”ına koymuş.
İlk baskısı 2011’de yapılmıştı, o zaman da alıp okumuştum. İlk okumamda neşe ile okuduğum şeyler bu kez “araya ölüm girdiği için” içimi yaktı.
Yine de “keyifli bir Müzeyyen Senar hikâyesi” ile ebediyete yürüyen bu eşsiz kadının hatırasını selamlamak istedim.
***
Müzeyyen Senar en rüzgârlı zamanlarında İzmir’de konserlerinin ardından Manisa’ya geçmekte orada da bir konser vermektedir.
1950 yılındaki İzmir çalışmasından sonra Manisa’ya geçer, her ziyaretinde olduğu gibi kapısının önünde bir demet çiçek bulur. Bunun gizli bir hayranından geldiğini fark edeli çok olmuştur.
ÇENESİNİ tutamayan futbolcuların “kırmızı kart” uygulaması ile sakinleştiklerine bir kez daha şahit olduk.
Hakem kararını veriyor, düdüğünü çalıyor. Futbolcu hâlâ konuşuyor. Filmlerin, romanların, dizilerin “son sözü söyleme meraklısı” karakterleri vardır. Bizim futbolcuların kısm-ı umumisi böyle.
İlle ki son lafı söyleyecekler.
Akıl edemedikleri şey, hakemin son sözü cebindeki kartla söyleyecek olması.
* * *
Bu hafta kendi içindeki “dalgalı kişilik meselesini” sahaya yansıtan Caner Bey’in başına geldi. Maç bitmiş, bir puan gitmiş. Sen hakeme ne söylersen söyle o puanlar geri gelmeyecek.
2678 sayılı gazabıydı galiba.
“Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği” diye bilinen kısaltılmış adında da alfabenin beş harfini kapital olarak kullanan TMMOB gazap şimşeklerinin hedefindeydi.
Uzun Boylu Sevgi İnsanı bir hışımla,“Sizin de ininize gireceğim, derneğinizi, odanızı kafanıza yıkacağım, diplomalarınıza ancak helva saracaksınız” diye kükremişti.
***
Odaya kayıtlı mühendis ve mimarlar devamlı olarak “çarşıyı karıştırma” faaliyeti içindeler.