Ne kadar boşta gezer bürokrat, ne kadar il ve ilçe yöneticisi varsa cümlesinin birden iştahı kabardı. “Ben de aday adayı olsam ne lazım gelir?” fikriyatı bünyelerini alev gibi sardı.
Milletvekilliği zor iş olmasa gerekti.
Seçildikten sonra illa ki kürsüye bir kereliğine çıkıp “Namusun ve şerefin üzerine” yemin ediyorsun. Yemin metnini onlar yazıp eline veriyor. Kekeleyerek de olsa okursun.
Kimse “Kötü okudun, otur yerine..” deyip kafana cetvelle vurmaz.
* * *
Sen fısıldayarak konuşursun, duvarlar duyar. Gazeteci takımı illa ki duyar!
Şanını, şöhretini ancak sığdırdığın makam odanda kendi partinin adamlarıyla “Uzun boylu sevgi insanına” rapor ederler diye dertleşemezsin.
Onun yerine en muhalifinden milletvekillerini “Hele gel bi tütün içek” diye çağırıp, sorarsın:
“Ne olacak bu üç dönem inadının sonu?”
* * *
Bak yaptığına! Hem “Uzun boylu sevgi insanının” koyduğu tütün yasağını deliyorsun. Hem de “Üç dönem yasağına” alenen muhalefet ederken, kendi partinden olmayan milletvekillerinin ağzına laf veriyorsun.
“Uzun boylu sevgi insanı” bunları duymaz mı?
BU satırları yazdığımız Pazartesi günü, yani dün, kahırlı bir gündü. Dünya edebiyatının çınarı, Ağrı Dağı heybetindeki Yaşar Kemal toprağa verildi.
Hayatiyetini kaybetmiş bir bedeni toprağa verebilirsin ama efsaneyi veremezsin. Cenaze törenine katılan binlerce kişinin Teşvikiye Camii’nde ve Zincirlikuyu Kabristanı’nda hissettiği gibi, o efsane dimdik ayaktaydı.
Bir önceki geceyi uykusuz geçirdim.
Yaşar Kemal’in naaşı, ebedi uykusuna, hayatını kaybettiği Çapa Hastanesi’nde hazırlanacaktı. Koca Usta’yı daha sonra oradan alıp, camiye götürecektik.
Bütün gece uyuyamayıp, düşünüp durdum. Bir gün sonraki yazıyı düşünürken kafamın içinde başlayan kovalamaca ara ara futbola kaydı, oradan kitap sayfalarının arasına geçti. Sonra efsaneleri hatırlattı, onların bıraktığı izleri düşündürdü.
O efsanelerin hayatlarımızda bıraktığı izler beni yine başa döndürdü.
Taksiye ayağını atmayagör. Kadın, erkek, yaşlı, genç fark etmez. Taksiye ayağını atıyorsan, o yol boyunca sürücünün vereceği mesajı illa ki dinleyeceksin.
Taksiden indiğinde “zihinsel ilham depon” fullenmiş olacak.
* * *
Bu anlamda taksici milleti, adına
“sosyal medya” dediğimiz şeyin iki ayaklısıdır. Bilgisayarda tweet’lere, Facebook’lara takılmak ile taksiciye takılmak arasında fark yoktur.
Yürüyen, konuşan, gülen, bağıran ve yazan bir heykeldi.
Hangi topluluğun içine girerse girsin orada bir anıt gibi durmasını bilirdi.
Onun olduğu toplulukta bulunma şansını yakalayan insanlar da Yaşar Kemal’i benzersiz bir heykele bakar gibi seyrederlerdi.
Kitaplarının tamamını okudum. Hatta aynı kitabı birkaç kez okuduğum da oldu. Her okuyuşumda bir öncekinden daha çok şaşırdım.
* * *
- Rezilin biri ceylan gözlü kıza tecavüz edip öldürdü.
- Biri buna kızıp “Katil yönetici, hırsız yönetici” diye bağırırken tutuklandı.
- Savcı tutuklanan adama “Cinlere inanmıyor musun?” diye sordu.
* * *
Biz tam “cin bahsinde” derinleşmek için Google’da mesai yapıyorduk ki Süleyman Şah Türbesi, hükümet adamlarına ağır gelen gündemi değiştirdi.
Kürt örgütü YPG’nin gündemin değişeceğinden iki gün önce haberi oldu, örgütün basın sorumlusu “Sizin hükümet buralarda yine bir işler karıştırıyor” deyip üstüne vazife olmayan bir tweet attı.
Fuat Avni’yi bir türlü bulamadıkları için Uzun Boylu Sevgi İnsanı’nın gözünden düşen maaşlı Ak Troller, bu tweet sayesinde kendilerini affettirme fırsatını ele geçirdiler.
HESAPLAR TUTMADI
GECE boyunca Oscar Ödülleri Töreni’ni izledik. Televizyonda canlı yayınlanan her Oscar töreninden sonra eminim ki meraklısı “Böyle organizasyonları niye biz yapamıyoruz?” sorusunu birilerine dayıyordur.
Soruyu karşılayan da beylik cevaplardan birini veriyordur.
Her yıl, bir öncekini aşma iddiasında olan Oscar Töreni’ni bir kenara koyuyorum. Karşısına da bizim Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni dikiyorum. Aradaki farka bakıp, o bir yerlere varmaya çalışıyorum.
* * *
Bu ülkenin en büyük film festivalinde “sözde birincilik adayı” erkek oyunculara kirli sakallarını kestiremeyip, bir smokin giydirmeyi başaramayan ortak akıl bize aittir.
Bir parçası olduğumuz ortak akıl sayesinde Antalya Festivali, herhangi bir kasaba irisinin hasat vakti şenliğine dönmüştür.
Kilisenin ıslak kubbelerini gümüş gibi parlatmasından bu manayı çıkarttım.
Osmanlı’nın Grand Perası, Cumhuriyet’in İstiklâl Caddesi yeni yeni hareketleniyor, caddenin erkencileri olan turistler başlarını otellerinden çıkarıyorlar.
Fransız Konsolosluğu’ndan itibaren adım başı “Açık büfe kahvaltı, sınırsız çay” veren mekân var, kişi başına 21 lira ile 16 lira arası fiyat çekip turistlere gel gel ediyorlar.
* * *
Kahvaltıda beş yıldızlı otel konsepti tutturulmuş, öyle gidiyor. Yarısından çoğu patates olan Türk icadı taze kaşarlar, üzerine pul biber serpilmiş peynir kırıkları, haşlanmış yumurta.