Lakin “Uzun Boylu Sevgi İnsanı” öyle buyurduğu için yastayım.
Memleketimizde, Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdülaziz El Suud’un ölümü üzerine bir günlük yas ilan edildi. Kralları ölen Suudi Arabistan’ın bile gerek görmediği “milli matem” için biz mecburi hizmet yapıyoruz.
Şahsen oturduğum yerde boynumu bükmüş duruyorum.
Sırf biri “Hayırdır, niye üzgünsün? Altılı kuponun ilk ayakta mı yattı?” diye sorduğunda “Kralımızı kaybettik, suratımı dökmem bu sebeptendir” diyebilmek için.
* * *
* * *
Başbakanımız, Plaket Kolu Başbakanımız Davutoğlu, Paris’teki yürüyüşten yeni gelmiş ve ayağının tozu ile “Uzun Boylu Sevgi İnsanı” ile buluşmuştu. Aydın’dan geliyordu.
Ampul Partisi’ne gönül vermiş Aydınlılar, il kongresine katılan Sayın Davutoğlu’nu “Baş Efe” seçmişlerdi.
Gerçi efelik müessesesinin başı dibi yoktu ama seçmişlerdi işte. Onun töreni şey edilecekti.
Hatta il yönetimi “Baş Efe” ilan edecekleri Davutoğlu’na giydirmek için efe kostümü de arandılar. Ancak Başbakanımızın heybeti bedende değil de akılda vücut bulduğundan ona uyanını denk getiremediler.
‘SEN İŞİNE BAK!’
Eldeki efe kostümlerinden birini giydirip, medya leşkerlerine poz verdirseler “Küçük Hüsamettin” gibi gözükeceğinden bu projeden vazgeçildi.
FUTBOLCU maçtan önce dikildiği TV kamerasının önünde “Puan veya puanlar almaya geldik” diye özetler ifadesini.
Maçtan sonra da “Önümüzdeki maçlara bakacağız” deyip, o günün bilançosunun altını çizer.
Türkiye futbolunun “Ortak Aklı” bu iki beylik cümle arasına sıkışmıştır.
Başka bir tarifle bu iki cümleyi kurabilenler “Akil Adamlar” sayılır. Kulüplerin yönetimi, federasyonlar bunlara emanet edilir.
“Bunlar” sözcüğünün içine yerleştirdiklerim tabii ki “soydan gelen yönetme hakkını” kullanabilenler, yani cins olarak asil sayılanlar.
* * *
Sıra fiyatını öğrenmeye gelince “Kaça?” diyor. Satıcı kadının saat alıp almaması ile ilgilenmiyormuş gibi durmakta. Sanki dışarıya saat ihraç ediyor da iç piyasaya tanıtım satışı yapıyormuş havasında.
Yüzüne bakılmadan verilen cevaptan o saatin “On lira” olduğunu öğrenen kadının eli yine tezgâha gidiyor. Oradan başka bir saat seçiyor.
“Bu da mı on lira?
“Ablama söyleyeyim, o saat yirmi lira.”
Kadın ikiye katlanan fiyat farkını merak eder gibi bakınca, bizim seyyar satıcı, ürününü iç piyasada marka yapmış TÜSİAD üyesi özgüveniyle açıklıyor:
“Hakiki Rolex o abla!”
Tartışmalar daha Başbakanımız Paris’teyken başladı.
Hani Charlie Hebdo için yürüyüş yapılacaktı da yedi iklim on dört diyardan ne kadar başkan, başbakan varsa hepsi koşup gelmişti.
Başbakanımız Paris’teki o yürüyüşte kendisine en ön sıradan yer açmaya çalışırken, “protokol askerleri” de Ankara’da tarihi bir sınavdan geçiyordu.
* * *
Hikâyenin gerisi belli oldu. Kıyafetlerin komikliği “istemezler medyasının” diline düştü.
Tabii eğer kendimize “Cihan devleti” süsü vermeye devam edeceksek.
Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın memleketimize yaptığı son ziyaret bunun şart olduğunu gösterdi.
Garibim Mahmut Abbas, zaten bizim memlekete her gelişinde farklı bir tiyatro ile karşılaşıyordu.
Bu kez adamcağızı Ak Saray’ın içinde şokladık. Heybetimize tanık olurken nereye basacağını bilemedi.
* * *
YEDİ sekiz ay önce “sahadaki yabancı sayısını” altıdan beşe indiren ortak akıl (!) geçirdiği ruhi bunalım sonucu fikrini değiştirdi.
Kendisini Türkiye Teknik Direktörü ilân eden milli zatı, gazete leşkerlerinin önüne çıkartıp, yeni düzenini ilân etti:
“Bundan böyle yabancı sayısı on dört olacak”
Spor medyası şaşkınlık içinde birbirinin yüzüne bakıp, bir mânâ çıkarmaya çalışıyor..
Cümle spor servislerinde “Hoppala Hasan dayı! Edep yerim seyirdi!” halleri var ki giderilecek gibi değil.
***
Hükümet adamlarına aykırı giden biri, bir yerde konuşacak kürsü bulup “tapelerden” laf açtı mı kafasına pabucu yiyor.
Söylediği “tapeli laflar” haber olarak güme gidiyor. “Kafaya fırlatılan pabuç” öne çıkıyor.
Flaş. Flaş. Flaş.
“Aykırı gidenlerin lideri yine kafasına pabucu yedi.”
Ardından pabucu fırlatana teşhis:
“Saldırgan meczup...”
Yani kayışı kopardığından kafası “eğitim reformcusu” kafasına dönmüş, boş dönüyor.