Paylaş
FUTBOL konuşulacak bir hafta değildi.
Cumartesi gecesi, Fenerbahçe maçından sonra açılan Maraton programının ilk takdim cümleleri “Üniversiteli Özgecan için duyulan ortak acının” dile getirilmesi üzerine oldu.
Mustafa Denizli talihsiz çocuğa, ailesine ve milyonlarca kadına yaşatılan dehşete hem sert, hem de duygusal cümlelerle tepki gösterdi. Hakkını yemeyelim. Şansal Büyüka ile Tümer Metin de geri kalmadı.
Bizim gibiler de oturdukları yerden, bu programda kullanılan cümlelerin her birine katıldık. Maraton’a, benzer spor programlarına, üniversiteli Özgecan’a yaşatılan vahşete tepki gösteren tüm futbol insanlarına sevgilerimi yollu- yorum.
* * *
Bu arada, futbol programlarının her birinde ayrı ayrı cevap aranan “Bu seyirci nereye gitti?” sorusu yine ortada kaldı.
Beşiktaş ve Bursa gibi aralarındaki husumetin tribünlerde boş yer bırakmayacağı türden bir maç bile beş bin biletli seyirci ile oynanmıştı. Seyircinin nereye gittiğine dair yürütülen akıllar yine keçinin sakalına takılmıştı.
Sorun, futbolumuzu konuşanların “sosyoloji biliminden” nasipsizliklerinin yine altını çizip, önümüzdeki haftalara devredildi. Futbol sahalarındaki siyasallaşmanın “seyirci kaçıran” sebeplerden biri olduğu akıllara gelmedi.
KÜLTÜREL BÖLÜNME
Hafta içinde, futbolsuz yazılarımın birinde, Le Monde Gazetesi’nin İstanbul’daki temsilcisinin yaptığı “Türkiye Analizinden” söz etmiştim.
Le Monde temsilcisi Guillaume Perrier bizden söz ederken yazısına “Türkiye büyük bir hesaplaşmaya gidiyor” diye başlıyor.
Devamında ise ülkemizin ırka veya coğrafyaya dayalı bir bölünme yaşamadığını söyledikten sonra, bıçak gibi keskin gözlemini aklımıza saplıyor:
“Bu ülke daha korkunç ve daha temel bir bölünmeye gidiyor. Kültürel bölünme. Bu artık iyice keskinleşti.”
İşte seyircisiz futbolumuzda “zurnanın zart zurt de-
diği yer” tam burası. Kültürel bölünmenin izdüşümlerini sahanın içinde yaşıyoruz, tribünlerde dillendiriyoruz, atılan gollerden sonra “temsili sevinç sahne-
leri” ile insanların gözüne sokuyoruz.
Bu türden ahmaklıkların her zaman öne çıkan başrol oyuncuları var.
Fenerbahçelisi, Galata-saraylısı, Beşiktaşlısı fark etmez. Her takımda mostralık da olsa en az bir tane var.
Gol attıktan sonra eliyle “Rabia” işareti yapan da bu kültürel bölünmenin bir parçası olarak hizmet veriyor. Golden sonra namaz kılar gibi secdeye kapananı da.
Sen dini figürleri futbolun bir parçası yapmaya kalkışıp, bunun üzerinden “sempati tacirliği” yaparsan, yarın başka biri çıkar.
“Futbolcular maçtan sonra çimde secdeye kapanıyor. Futbol sahalarının kenarına birer mescit yapalım” der. Cesaret edip, tartışamazsın bile.
Demba Ba gibi, Atıf Şeşu gibi bu kültürde nevş-i nema bulmamış tipler, bizim insanımıza cami kültürü üzerinden rol modeli olamazlar. Olmamalıdırlar. Gitsinler, ne yapacaklarsa kendi ülkelerinde yapsınlar.
* * *
Takımlarımızın sıfatını saran “IŞİD modeli sakal” belâsından kurtuluyoruz, bakıyoruz ki başka yerlerden, başka şeyler patlak veriyor.
Her aykırılığın önünde de “rol modeli” olarak “85 IQ’ya sahip” bir futbolcu var. (Zekâyı kategorize ederken yerli yabancı ayırımı yapmıyorum.)
Aykırılık, bölünmüşlük tohumları böyle böyle ekiliyor sahalara. Siyasetçiler lafı ağızlarına veriyor, IQ’su düşük olanlar da futbol sahasında tatbikatını yapıyor.
AL SANA YENi MISIR
Golden sonra “Rabia” işareti yapıp sağa sola koşanlardan bir tanesi bile kendi kendine sormuş mudur acaba? Ben Mısır’da olan bitenler üzerinden seyirciye neyi anlatmak istiyorum, diye.
O “Rabia” işareti sadece Kahire’nin Tahrir Meydanı’ndaki gösteriler sırasında, polis veya asker kurşunu ile ölenleri selamlamak için kullanılmıyordu. Mısır’a yeni bir hayat tarzı dayatmak isteyen Mursi’nin niyetini selamlıyordu.
“Yeni Mısır” açılımında El Ehzer’den çıkma fetvalarla yeni bir gündem oluşturulu- yordu.
“Dokuz yaşındaki kız çocuğu ile evlenip, gerdeğe girebilirsiniz” fetvasını aklınızın bir kenarına yazın.
“Bir erkek ölen karısının bedenini ölümden altı saat sonrasına kadar kullanabilir, onunla cima yapabilir” fetvasını da yanına koyun.
Atılan gollerden sonra “Rabia” işareti yaparak seyirciyi siyasallaştırmaya çalışanları öyle hatırlayın.
Seyircinin kısm-ı umumisi stadyumları bunun için terk etti. Maç tezahüratı yapmak yerine, yerli yersiz dini sloganlar atanlarla aynı tribünlerde yan yana durmamak için futboldan kaçtı.
Bunu anlamak için ille de sosyoloji ulemasından olmak mı lazım?
Böyle bir kültüre takıldıkları içindir ki Üniversiteli Özgecan’ın acısı üzerinden bile “bölünmüşlüğün harcını” karıştırıyorlar.
Sosyal medya üzerinden “Yine bir Alevi kızı, yine anlaşılmaz bir olay” türünden yorumlarla, vahşi tecavüzcüleri haklı göstermeye çalışıyorlar.
* * *
Futbol federasyonundan hayır yok. Fatih Terim çıkıp da önlerine yazılı, sözlü bir şey koymazsa kendiliklerinden akıl edip icraat yapamazlar.
Bari yöneticiler sağduyu göstersin de şu gol sevinçlerini siyasallaşmanın etkisinden çıkarsınlar. Aptal saptal modalar icat eden Ortadoğulu, Afrikalı cahil futbolcularını “Burası Türkiye. Burası laik bir cumhuriyet” deyip uyarsın.
Koca Türkiye’de nasıl tepki vereceğini bilen İlhan Cavcav’dan başka sağduyu sahibi yönetici yok mu?
Paylaş