Oya Armutçu

Apartmanda toplantı derdi

24 Mayıs 2007
Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre, apartmanda oturanlardan oluşan "Kat Malikleri Kurulu’nun" yılda en az bir defa yönetim planında gösterilen zamanda toplantı yapması şart. Eğer yönetim planında böyle bir zaman gösterilmemişse, her takvim yılının ilk ayı içinde yani Ocak’ta toplantı yapılması gerekiyor.

BAHARI atladık, yaz çoktan geldi. Başta Çankaya olmak üzere Ankara’da özellikle eski binaların olduğu birçok semti tadilat telaşı sardı. Bu tadilat için önce apartmanda Kat Malikleri Kurulu’nda toplantı yapılıp karar almak şart. Ama bu toplantıların yapılmasında, özelikle kat maliklerinin çoğunun evlerini kiraya verip Ankara dışında ikamet ettikleri için büyük sorun yaşanıyor. Bana gelen çok sayıda maili yanıtlamak adına bu konuyu araştırdım. Bakın durum özetle şöyle:

29. MADDE DÜZENLİYOR

Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 29. maddesi "olağan ve olağanüstü" toplantının zamanını ayrıntılı şekilde düzenliyor. Kat Malikleri Kurulu’nun yılda bir defadan az olmamak üzere, yönetim planında gösterilen zamanda, eğer böyle bir zaman gösterilmemişse, her takvim yılının ilk ayı içinde yani Ocak’ta toplanacağı düzenlenmiş.

Örneğin yönetim planında "Her yılın Eylül ayının ikinci pazar günü saat 11’de, bina toplatı salonunda" yapılacağı öngörülmüşse, bir sorun çıkmadan kurul toplantısı yapılacak. Ancak, yönetim planında, tarih belli ama toplantının yeri ve saati belli değilse, kat maliklerine bu konuda duyuru yapılması şart.

OLAĞANÜSTÜ TOPLANTI NASIL YAPILACAK

"
Acil onarım" gibi önemli bir sebebin çıkması halinde ise yönetici, denetici veya kat maliklerinden üçte birinin istemi üzerine toplantı için istenilen tarihten en az 15 gün önce bütün kat maliklerine imzalattırılacak bir çağrı veya bir taahhütlü mektupla, toplantı sebebi de bildirilmek şartıyla kurul olağanüstü toplantıya da çağrılabiliyor. Toplantı yapılacak, gün, toplantı yer, saat ve gündeminin en az 15 gün önce tebliğ edilmesi şart. Bu koşula uyulmazsa, toplantı ve giderek toplantıda alınan kararlar geçersiz sayılıyor. Yargıtay içtihatlarına göre, kurul toplantısının günü, yeri ve gündeminin toplantıdan en az 15 gün önce bütün kat maliklerine yönetimce bildirilmemiş olması, bu toplantıda alınan kararların iptal nedeni olabiliyor.

Kurul, kat maliklerinin sayı ve arsa payı bakımından yarısının fazlasıyla toplanıp, oyçokluğu ile karar veriyor. Ancak, yeterli sayı sağlanamayıp, ilk toplantı yapılamazsa, kararlar en geç bir hafta içinde yapılacak ikinci toplantıya katılanların oyçokluğu ile veriliyor. Kanunda, "yeter sayı" için ayrıca konulmuş hükümler ise saklı tutuluyor. Bu noktada dikkat. Kat Mülkiyeti Kanunu, "oybirliği" ve "oyçokluğu" aranan durumları da özel olarak tek tek belirlemiş durumda. Örneğin ortak bir yerin kiraya verilmesi için tüm maliklerin oybirliği ile karar alması şartı aranıyor.

VEKİL ELİYLE OY KULLANMA

Örneğin Ankara dışında ikamet eden ve dairesini kiraya veren bir kat maliki, bu toplantılara katılmak zorunda değil. "Vekil" eliyle de oy kullandırması mümküm. Dışardan veya ortaklardan birine vekalet vererek, kendisini Kat Malikleri Kurulu’nda kendisini temsil ettirebilir. Kat maliki bir kişiye "Kendisini temsilen kat malikleri kurulu toplantılarına katılmak ve alınacak kararlarda adına oy kullanmak üzere" "genel vekaletname" verebileceği gibi salt belli bir toplantı için ya da belli birkaç konu ile sınırlı "özel yetki vekaletname" de çıkarabilir.

"Vekalet" konusunu bir örnekle açıklayalım. Bir kat maliki bir kişiye sadece, "Binanın gelir ile giderleri ile yönetici ve denetici seçimi konularının görüşüleceği toplantı" için yetki vermişse; vekilin "Mesken nitelikli bağımsız bir bölümün işyerine dönüştürülüp kiraya verilmesi" için yapılan oylamaya katılıp, "olumlu" oy kullanmış olması, vekalet veren kat malikini bağlamıyor. Vekalet veren kat maliki kiraya vermeye ilişkin kat malikleri kurulu kararının iptali için dava yoluna gidebiliyor.

Ama galiba en iyisi bu tip sorunları mahkeme yerine "Komşuluk hukuku" içinde konuşup anlayaşarak çözmek.

Toplantı yapamıyoruz

OTURDUĞUMUZ
apartmanda kat malikleri toplantısı yapılamıyor. Nedeni ise daire sahiplerinin pek çoğunun Ankara dışında ikamet etmesi gelenlerle de çoğunluğu sağlayamıyoruz. Bazen öyle oluyor ki kapı kapı dolaşıp karar defteri imzalatmamız gerekiyor. Daha sonrada insanlar alınan kararlara itiraz ediyorlar. Şimdi ise önümüzdeki ay gene toplantı yapılacak ama bu seferki gündem yoğun. Binanın iç ve dış tadilatları gündemde ama gene çoğunluğu sağlayamayacağız. Ne yapabiliriz bir toplantıdan bir hafta sonra çoğunluk olmaksızın yapılacak toplantıda tadilat kararı alır isek apartman sakinlerinden bunun parasını tahsil edebilir miyiz. Bu konuda önümüzü tıkayan herhangi bir kanun var mı? Bunu öğrenmek istiyorum. Tahsil için icra kanallarını kullanabilir miyiz.

Selam ve Saygılarımla

Sebahattin BASMACI


Yanıt: Sayın Basmacı, kiracılar kanalıyla kat maliklerinin adresini belirleyip taahhütlü mektupla olağanüstü toplantı çağrısı yapabilirsiniz. Ancak, 15 gün önceden tebliğ ve gündemi bildirme koşuluna uyun. Aksi halde toplantı çağrınız da alınan kararlar da geçerli sayılmaz. Ankara dışındaki kat malikleri "vekil" belirleyerek, oy kulanabilirler. Çağrınızda bunu da hatırlatabilirsiniz. Yasada aranan koşullarla oyçokluğu ya da oybirliği ile tadilat kararı alın. Eğer apartmanınız örneğin dış cephesi beyazsa, yeniden ve aynı şekilde beyaza boyatmak için apartman yönetim kurulunda oyçokluğu ile alınacak karar yeterli. Ama, yönetim kurulu beyaz apartmanı maviye boyatmak istiyorsa, ya da şekil değişikliği yapılacaksa oybirliği şartı var. Yasal şekilde toplantı yapıpı, karar alındıktan sonra yönetici olarak tadilat parasını icra kanalıyla tahsil etmeniz mümkün. Kat Mülkiyeti Kanunu bu konuları ayrıntılı olarak düzenliyor.

Kalecik’te, kaymakamdan ÖSS atağı

GEÇEN yıl sadece iki öğrencinin üniversite sınavını kazanabildiği Kalecik ilçesi bu yıl iddialı hazırlanıyor. Kalecik Kaymakamı İrfan Demiröz’ün girişimi ile NLP-DAP Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nin kurucusu ve Başkanı olan Mustafa Kılınç, ilk etapta Kalecik ilçesindeki tüm öğretmenlere dönük ücretsiz eğitim verdi. Bu ay sonunda ise 2007 ÖSS-OKS sınavına girecek toplam 285 öğrenci için "ÖSS başarı" ve "OKS başarı koçluk programı" yine ücretsiz yapılacak. Öğrenciler bu kez bu sınavlara daha hazırlıklı girecek. Kılınç, bu projeleri "sosyal sorumululuk" duygusuyla ve ücretsiz yürüttüklerini belirterek, şöyle dedi:

"Eğitim sonunda, öğretmenlerimizin sadece 9-6 mantığı ile baktığını gördük. İlerlemek ve ilerletmek adına çabaları yok. Gelişim, değişim noktasında istekleri ve coşkuları yok. En önemli ve üzücü olan tarafı ise özgüvenlerinin zayıf olması, neyi başarmak, hedefler ve planlar konusunda minimum motivasyona sahipler. Çok yararlı bir eğitim oldu. Aldığımız geri dönüşler de bunu gösteriyor."
Yazının Devamını Oku

Gündüz hasta bakıyor gece şarkı söylüyor

16 Mayıs 2007
Bugün size farklı bir konuda yazı yazdım. Ankara’da Lalahan sağlık ocağında çalışan bir doktoru tanıtacağım. Gündüz hasta bakıp, gece şarkı söylediği için arkadaşlarının taktığı isimle "Tenor doktor" Zafer Mutlu. ADI Zafer Mutlu. Mutlu, balık avlamaya gittiği o güne kadar sadece doktordu. Şarkı söylediğini kendisi bile bilmiyordu. Ama şimdi gündüz hasta bakıp, gece şarkı söylüyor. Arkadaşlarının taktığı isimle de artık O, "Tenor doktor"

"Tenor doktorun" öyküsü ise son derece ilginç. Bakın şöyle:

2001 yılı Mayıs ayı. Mutlu amatör balıkçı arkadaşları ile Kızılırmak Kesikköprü’de balık avlamaya gitti. O gün hiç balık vurmadı. Teknedeki, Ankara Devlet Opera ve Balesi sanatçılarından bariton ve rejisör Murat Göksu, "Balık tutamıyoruz, bari şarkı söyleyelim" dedi. O söylerken, Zafer Mutlu önce hayranlıkla dinledi. Bir süre sonra da eşlik etmeye başladı.

İşte o anda sesi Göksu’nun dikkatini çekti. Mutlu’yu keşfeden kişi de Göksu oldu. Göksu, "İstersen sana şan dersi vereyim" teklifi yaptı. Müziği hiç müziği düşünmeyen Dr Zafer Mutlu’nun hayatı işte o an değişti.

ŞAN DERSİ ALDI

Dr Mutlu kısa bir süre Göksu’dan ve sonra da Mustafa Yurdakul ile Ankara Operası Solist Sanatçısı Tenor Şenol Talınlı’dan şan dersleri aldı. Şenol Talınlı’nın yakın ilgisi ve dostluğu ses tekniğini geliştirmesinde çok önemli etki yaptı. Aynı dönemde tanıştığı tenor Pekin Kırgız sayesinde de opera kültürünü geliştirdi.

EŞ DOST

KONSERLERİ

Mutlu artık eş dost toplantılarının aranır sanatçısı oluvermişti. Moldovalı opera sanatçısı Stepan Kurudimov’la tanışması O’nun yurtdışına açılmasını sağladı. 2004’te Gagavuz Otonom Cumhuriyeti’nin 10. Kuruluş yıldönümü kutlamalarında solist olarak sahneye çıktı. Orada karşılaştığı kendisini dinleyen dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in beğenisini kazandı. Demirel de kutlayıp, "Bu yolda devam et" dedi. Kısa bir süre içinde yakaladığı başarı, Mutlu’ya yeni konser teklifleri getirdi. Geçen yıl Mart ayında Moldova’daki Geleneksel Bahar Festivali çerçesinde bir dizi konser verdi. Yaz aylarında da Ankara, İstanbul ve Antalya’da konserler birbirini izledi.

İLK ALBÜM YOLDA

Dr Zafer Mutlu şimdilerde ise Ankara Elmadağ-Lalahan Sağlık Ocağı’nda hastalarına baktığı mesai saatleri dışında her dakikasını müziğe ayırıyor ve stüdyoda sabahlıyor. Büyük bir heyecanla da ilk CD’sini hazırlıyor. Yeni besteler, şarkılar ve türkülerin yeraldığı albüm için ekibiyle birlikte heyecanla çalışıyor. Mutlu, "Entüllektüel müzik dinleyecisine huzur ve zevk verecek ticari kaygıdan uzak günümüzün müzik kirliliği ile uzaktan yakından alakası olmayan bir albüm olacak bu" diyor.

NB YAPIM

HAZIRLIYOR

Albümün müzik direkötlüğünü Müzisyen Musa Göçmen yapıyor. Albüm, N.B Stüdyo kurucusu Yetkin Yağmur’un imzasını taşıyacak. Mutlu, "Artık Ankara’dan da kaliteli işler çıkabildiğini göstermeliyiz" görüşünde. Dr Mutlu, kendini ve yapmak istediklerini şöyle anlattı:

ÖNCE KENDİM İÇİN SÖYLÜYORUM

Şarkı söylemeyi çok seviyorum. Ama ben kendimi bir opera sanatçısı olarakta görmüyorum. Bunun için çok uzun bir eğitim, altyapı ve zamanın gerekli olduğunu biliyorum. Tümüne de bize yaşattıkları güzel duygular için minnettarım.

TİCARİ ŞARKI SÖYLEMEM

Asla istemediğim, sevmediğim şarkıyı "ticari olsun" diye söylemem. Bu yüzden de istek şarkılarını kendimle çelişmemek adına ve üzülerek karşılayamıyorum.

KLASİK ŞARKILAR SÖYLÜYORUM

Klasikler arasında yeralan ve klasik nitelik kazanmış her şarkıyı söylüyorum. Tanju Okan’ın "Kadınım"dan, Frank Sinatra’nın My Way’ınden, Münir Nurettin Selçuk’un, Kalamışı’na kadar. Ayten Alpman’ın "Memleketim" şarkısından, Atatürk’ün sevdiği Tosca’nın tenor aryasına kadar. Ama benim favorim Napoliten şarkılar.

FENOMENİM PAVAROTTİ, TARZIM BELCANTO

Benim fenomenim ünlü İtalyan tenor Pavarotti. Belcanto (Bel-güzel, cantare-şarkı söylemek, yani güzel şarkı söylemek) Diyafram başta olmak üzere bütün ilgili kasları doğru nefesle kullanarak, en önemlisi de kalp ve duygu ile şarkı söylemek. Kısaca özeti böyle. Pavarotti’den başka, belcanto söyleyenlere birkaç örnek:

"Jose Carerras, Caruso, Münir Nurettin Selçuk, Zeki Müren, Nesrin Sipahi, Sertap Erener"

Repertuvarı farklı olmasına rağmen İbrahim Tatlıses gibi müthiş bir sesi unutmamak lazım. Benim için en iyi örneklerden biri de Tanju Okan. "Kadınım" şarkısını sadece sesiyle değil kalbiyle de söylemiş.

ATATÜRK’ÜN MÜZİĞE BAKIŞI ÖRNEK OLMALI

Atatürk’ün müziğe bakışı da bir deha ile karşı karşıya olduğumuzu bize gösteriyor. Atatürk’ün türkü derlemeleri olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Türk müziğine bakışı, makamları ve solfej bilmesi dikkat çekici ayrıntılar. Tosca operasının aşk şarkısını defalarca arka arkaya çaldırması en sonunda da kemancıya "Kemancı gel, kemanını omzuna dayada çal" demesi bu müthiş müziği kalbinde hissetmesi...Müziğe bakış açımı yeniden gözden geçirmemi sağladı. Kendi müziğimiz ve çok sesli müzik, her ikisi de ayrı güzellik ve lezzetlere sahip iki iksir. İkisinden de kana kana içmeliyiz.

Zafer Mutlu kimdir

BULGARİSTAN’ın, Rusçuk kentinde doğmuş. Türk dili ve edebiyatı öğretmeni bir anne ile spor hocası bir babanın çocuğu. Rumeli türkülerinin söylendiği bir evde büyümüş. Beş yaşında klasik müziğe ilgisi anlaşılınca, keman derslerine başlamış. 7 ile 10 yaş arası keman çalmış ve Mozart dinleyerek büyümüş. Keman dersi alan tek Türk olması, yeteneği ve başarısı Bulgar çocuklarınca itilip kakılmasını engellememiş. Mutlu Ailesi, Türk azınlığa baskılar artınca 1974’te Türkiye’ye yerleşmiş. Keman çalmayı bırakan Mutlu, Ankara’da lise korosunda söylemiş ve klasik müzik konserlerini takip etmiş. En büyük hobisi de balık tutmaktan sonra Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konserlerine gitmekmiş. CSO’nun müdavimi olmuş. Ama o dönem hiç operaya gitmemiş. Aynı dönemde, fotoğrafçılıkla tanışmış. Ankara Tıp Fakültesi’nde okurken fotoğrafçılık ailesini ve kendisini ekonomik yönden rahatlatan, profesyonel bir meslek haline gelmiş. Tıp fakültesinden 1986’da mezun olduktan sonra Ankara’da doktorluk yapmaya başlamış.
Yazının Devamını Oku

Ankara’ya, ’pilot’ mahkeme

2 Mayıs 2007
1 Haziran 2007, hukuk sistemimizde yeni bir milat. 1 Haziran 2005’te yürürlüğe giren 5235 sayılı yasa gereği istinaf mahkemelerinin diğer adıyla bölge adliye mahkemelerinin bir ay sonra hizmete girmesi gerekiyor. Ama ne ne bina var, ne hakim savcı ne de personel. Adalet Bakanı Cemil Çiçek’e, "Erteleme sözkonusu olabilir mi?" diye sordum:

"Böyle bir erteleme yasası gündemimizde değil. Gündemde Cumhurbaşkanlığı seçimi var" yanıtını verdi.

ANKARA’DA DA YAPILACAK/images/100/0x0/55ea7f0ef018fbb8f883c4e7

Önce bu mahkemeler nerede kurulacak ona bakalım. Mahkemelerden biri Ankara’da diğer ikisi Erzurum ve Diyarbakır’da yapılacak. Üç binanın da ihale süreci 2006’da tamamlandı ve kazanan firmalarla sözleşmeler 10 Ocak 2007’de imzalandı. İnşaat sahaları yüklenici firmalara teslim edilip, 18 aylık uygulama ve teslim süresi tanındı. Ankara İstinaf Mahkemesi, Eskişehir Yolu’nda yeni CHP binasının tam karşısında kurulacak. İnşaatla ilgili çalışmalar sürüyor, bu ay ortasında bir temel atma töreni planlanıyor.

MALİYET 30 MİLYON AVRO

Ankara ile birlikte çalışmaları süren üç mahkeme, model olacak. "Pilot istinafların" parasının büyük bölümü Avrupa Birliği (AB) veriyor. Üç binanın tahmini maliyeti 30 milyon avro. Bu paranın yüzde 75’ini (22,5 milyon avro) AB, yüzde 25’ini ise (7,5 milyon avro) Adalet Bakanlığı karşılayacak.Projeyi de tamamen bakanlık hazırladı.

TARTIŞMA SÜRÜYOR

İşin öteki boyutu istinaf mahkemeleri ile ilgili tartışmanın hala sürüyor olması. Yargıtay Başkanı Osman Arslan, 2006 yılı adli yıl açılış konuşmasında, istinafların kuruluşunun "1 Haziran 2010’a ertelenmesini" istedi. Bakan Çiçek bu görüşlere karşı çıkarken bakın ne dedi:

"Bu konudaki 5235 sayılı yasa 2004’te çıktı. 1 Haziran 2005’teki yürürlük tarihinden sonraki iki yıl içinde bu mahkemelerin göreve başlaması öngörüldü. Bu yüzden İstinaf Mahkemelerinin 1 Haziran 2007’de kurulması lazım. Asgari sayıda ihtiyaca uygun yerlerde olacaklar"

İSTİNAF YENİDEN BAŞLAMAK DEMEK

Şimdi de istinafların ne yapacaklarına bir gözatalım. İstinaf, "Arapça" kökenli bir sözcük. "Yeniden başlamak, sözün başlangıcı ve söz başı" anlamlarına geliyor. Yeni bir kanun yolu olarak ise istinaf yerel mahkemenin verdiği hükmü, bir üst mahkemeye başvurup "feshini" isteme anlamı taşıyor. İstinaflar, ilk derece mahkemeleri ile Yargıtay arasında görev yapan ara-üst mahkemeler olacaklar.

ÜST SINIRI BEŞ YILI GEÇEN DOSYALAR İSTİNAFA

Üst sınırı beş yılı geçen dosyalar artık Yargıtay yerine doğrudan istinaflara gidecek. Örneğin 1-3 yıl arasında hapsi öngören yaralama suçu temyize değil istinaf yoluna tabi olacak. "Adam öldürmeye teşebbüs, yaralama" gibi birkaç suçtan örneğin on yılla yargılanan biri toplam cezasının üst sınırı 4 yıl 11 ay 29 gün olursa, dosyası istinafta kalacak. Ölümle sonuçlanması halinde "ağırlaştırılmış müebbetle" cezalandırılan "cinsel saldırı" suçlarının cezası indirimlerle beş yılın altında kalırsa artık bu suç dosyaları Yargıtay yerine istinaf mahkemesine gidebilecek. Temyiz yolu açık olan işlerin ortalama yüzde 80’i Yargıtay’a değil istinafa gidecek.

İSTİNAF İLE TEMYİZİN FARKI NE

İstinaf mahkemeleri ilk derece mahkemelerince verilecek nihai kararları hem "maddi olay" hem de "hukuki" yönden denetleyecekler. Temyizde Yargıtay, yerel mahkemelerden verilen hükümlerin hukuki değerlendirmesini yaparak, "onama" ya da "bozma" kararları veriyor. Temyiz mahkemesi, yerel mahkemelerin kararlarını "usul ve yasaya uygun bulursa onaylıyor", "usul ve yasaya aykırı bulursa" bozup geri gönderiyor. Yani Yargıtay temyizde silbaştan yargılama yapmıyor.

İSTİNAF YENİ BİR KARAR VEREBİLECEK

İstinaflar ise, maddi olayın tespitinde "hata" görürse, yerel mahkemenin verdiği hükümle bağlı olmaksızın davaya yeni baştan görecekler. Yeniden keşif yapacak, tanık dinleyecekler. Delillerle yüz yüze gelecekler. Yargıtay’daki temyizden farklı şu iki yeni karar tipinden birini verecekler:

1- Mahkemenin ilk kararını ortadan kaldırarak, yeni bir karar verecekler

2- İlk kararı onaylayacaklar.

Eskişehir yolunda CHP’nin tam karşısında

İSTİNAF mahkemelerinden biri de Ankara’da Eskişehir Yolu’nda yeni CHP binasının tam karşısında kurulacak. İnşaat çalışmaları sürüyor. Diğer ikisi ise Erzurum ve Diyarbakır’da yapılacak. Üç binanın tahmini maliyeti ise 30 milyon avro olacak.

İstinaf bölecek endişesi

İstinaf mahkemelerine "yeni merci yaratıyor, yargılamayı uzatır", "dosya sayısını azaltmaz", "içtihat karmaşası doğurur", "uygulamadaki birlik bozulur", "öngörülmeyen sorunlar ortaya çıkar" diye karşı çıkanların çok çarpıcı bir iddiası da var. İstinafın, Türkiye’yi "böleceği" endişesi. Adalet Bakanlığı, basında son dönmede yaygın olarak işlenen bu endişeleri ise şöyle yanıtladı:

"İstinaf mahkemelerinin federalleşme ve ardından ülkenin bölünmesine yol açacağı iddiası ise yersiz bir endişeye dayanmakta olup, bilgi eksikliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. İstinaf mahkemeleri, adil yargılanmanın bir gereği olarak tüm çağdaş hukuk sistemlerinde uygulanmaktadır. Bu ülkeler arasında Fransa gibi üniter devletler de bulunmaktadır. Yasası çıkarılan, 7. ve 8. beş yıllık kalkınma planlarında yeralan istinaf mahkemelerinin kurulması milletin iradesi doğrultusunda atılmış bir adım olarak görülmelidir.

Türkiye’de istinaf mahkemelerinin dosya sayısı bir milyonu aşan ve işyükü altında ezilen Yargıtay’ın ve uzun yargılamadan şikayet eden vatandaşın derdine çare olup olamayacağını ise uygulamayla ve zamanla göreceğiz...
Yazının Devamını Oku

Parfüm zirvesi

28 Nisan 2007
Ankara artık iki yılda bir parfüm zirvesine evsahipliği yapacak. Gazi Üniversitesi ile Kozmetoloji Eğitimcileri Derneği’nin işbirliği ile geçen hafta bu zirvelerden ilki düzenlendi. Gün boyu süren bilimsel toplantıda, parfüm kültürünün tarihinden, Türkiye ve dünyadaki tüketim alışkanlarına, fizyoloji ve kimyası ile nasıl kullanılacağına ilişkin uygulama tekniklerine kadar parfüm her boyutuyla tartışıldı.

ANKARA artık iki yılda bir parfüm zirvesine evsahipliği yapacak. Gazi Üniversitesi ile Kozmetoloji Eğitimcileri Derneği’nin işbirliği ile geçen hafta bu zirvelerden ilki düzenlendi.

Gün boyu süren ve Prof Dr Şenay Küsmenoğlu, Dr Özge Bozkurt, öğretim görevlileri Ömür Uçar, İlknur Tusundur, Feyza İnce ile Sheyda Emami ile Aylin Güleç’in sunum yaptığı bilimsel toplantıda, parfüm kültürünün tarihinden, Türkiye ve dünyadaki tüketim alışkanlarına, fizyoloji ve kimyası ile nasıl kullanılacağına ilişkin uygulama tekniklerine kadar parfüm her boyutuyla tartışıldı. Koku ve imaj arasındaki bağlantı ve Türk kadınlarının parfüm kullanma alışkanlığı masaya yatırıldı. Kozmetiğin yükselen bir sektör olduğunu rakamlar gözönüne seriyor:

Dünyada sadece 2005’te, 27.5 milyar avroluk parfüm satılmış, Türkiye’de ise aynı yıl kozmetiğe yatırılan para tam 1.7 milyar YTL. 2010’a kadar parfüm kullananların sayısının yüzde 15 artacağı hesaplanıyor.

KOZMETİK ÇÖPLÜĞÜ OLMASIN Buna paralel, Türkiye gözde bir kozmetik pazarı haline gelmiş. Konunun uzmanı akademisyenler ise kozmetik ithalatını kolaylaştıran yasa değişikliğinin gündeme getirdiği bir tehlikeye dikkat çekip uyarıyorlar: "Piyasada menşei bile belli olmayan ürünler var. Ankara ve Türkiye kozmetik çöplüğüne dönebilir"

KULLANMA ALIŞKANLIĞI GÜ’nün 2004’te aralarında Ankara, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır’ın bulunduğu 48 kentte 18 yaş ve üzeri 2150 kadınla yaptığı araştırmaya göre Türk kadınlarının yüzde 55’i her zaman parfüm kullanıyor. Parfüm alışkanlığı eğitim seviyesi yükseldikçe artıyor. Bekar ve genç kadınlar evlilere göre daha çok parfüm kullanıyor. Yaşın yükselmesiyle birlikte parfüm kullanma oranı düşüyor.

PARFÜMÜNÜZÜ GİYDİRİN Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi, Kuaförlük ve Güzellik Bilgisi Eğitimi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Celalettin Rumi Çelebi, Türkiye’nin artık parfüm üretmesi gerektiğini söyledi. Çelebi, "Kolonya üretmek yetmez. Parfüm üretmemiz lazım"dedi. Çelebi’ye göre parfüm sürmek bir sanat. Parfümü sıkmak yetmiyor, İngilizlerin tabirleriyle "Vücuda giydirmek" gerekiyor.

24 SAAT SONRA ALIN Çelebi’nin, parfüm alacakları bir tavsiyesi de özel parfümleri bir gün önce deneyip kalıcılığını, uyumunu, alerji yapıp yapmadığını test etmeleri. Ertesi gün "Tam bana göre" diyorsanız gidip o parfümü alın. Çelebi’nin parfüm seçme tüyoları da şöyle: Kullanacağınız zamana ve mekana elverişli parfüm alın. Ofiste, hafif (çiçek,meyve ve sabunsu) kokular, sporda taze, canlandırıcı kokular kullanın. Örneğin "yeşil limon", temizliği ve ferahlığı simgeler. "Vanilya" ve "lavanta" gibi kokulara kıyasla ten üzerinde daha hızlı yayılır, serinlik hissi bırakırlar. Gece en ağır kokular seçilebilir.Ancak etrafımızdaki insanları da rahatsız etmemeye özen göstermeliyiz. En uygun kokular "baharatlı, odunumsu, oryantal" kokular

EN FAZLA ÜÇ KOKU En fazla üç koku deneyin.Daha fazla denerseniz burnunuz farklı algılama kapasitesini kaybedecektir.Bu yüzden sonradan beğenmeyeceğiniz bir kokuyu alabilirsiniz

Parfüm satın almadan önce kokunun oturması için en az on dakika bekleyin.Bu sürede alkol buharlaşacak,parfümün vücudunuzun kimyasıyla uyumlu tamamlanacak ve gerçek kokusu ve etkisi ortaya çıkacaktır. Başkasında beğendiğiniz bir parfümü vücudunuzda denemeden almayın. Parfüm hakkında şişeden koklayarak karar vermeyin.

BİLEK İÇİNDE DENEYİN Parfümün kokusu vücut kimyanızla temas edince ortaya çıkar.Bileğinizin içine küçük bir miktar sürün ve bir süre bekledikten sonra koklayın. Seçim yaparken kendi vücut kokunuzu tamamlayan kokuları tercih ediniz. Koku duyunuz günün ilerleyen saatlerinde keskinleşir. Parfüm almak için akşamüstü tercih edilmelidir.

SAHTE PARFÜMLERE DİKKAT Son bir not. Sahte parfümlere aman dikkat. Hem sağlığınızı hem de boşuna para harcayıp bütçenizi sarsmayın. Alerji ve sonrasında sağlık sorunu yaşamanız halinde karşınızda bir marka ve firma olmadığı için dava edecek bir muhatap bulmakta güçlük çekebilirsiniz...

Parfüm nasıl korunmalı

Her gün aynı parfümü kullanıyorsanız, tek dikkat etmeniz gereken nokta, ağzını sıkıca kapamanız. Ama sakın bir sıcak kaynağın yanına koymayın.

Birkaç parfümü birden kullanıyorsanız, küçük şişe tercih edin.

Kuru ve temiz havalı bir yerde muhafaza edin. Sıcak ve güneş bozar.

Uzun süre saklamak istiyorsanız buzdolabında koruyun. Soğuk taze kalmasına yardımcı olur.

Her yönüyle tartışıldı

Prof Dr Şenay Küsmenoğlu, Dr Özge Bozkurt, öğretim görevlileri Ömür Uçar, İlknur Tusundur, Feyza İnce ile Sheyda Emami ile Aylin Güleç’in sunum yaptığı bilimsel toplantıda, parfüm kültürünün tarihinden, Türkiye ve dünyadaki tüketim alışkanlarına, fizyoloji ve kimyası ile nasıl kullanılacağına ilişkin uygulama tekniklerine kadar parfüm her boyutuyla tartışıldı.
Yazının Devamını Oku

Ankara’ya, Adıyaman mucizesi

11 Nisan 2007
ADIYAMAN, Ankara’dan uzak görünüyor. Ama uygulanan Avrupa Komisyonu finansmanlı model ile dünyayı yakalamış. Adıyaman, üç yıldır sürdürülen "kümelenme modeli" ile Avrupa ve Ortadoğu’nun tekstil havzası olma yolunda önemli adımlar atmış. GAP, Tommy Hilfiger gibi dünya markaları artık Adıyaman’da üretiliyor. Proje kapsamında Adıyaman’da işsizlik oranı erkeklerde yüzde 11, kadınlarda yüzde 4’e inmiş. Bazı işadamları, projenin Ankara’ya uygulanması halinde işsizlik sorununa büyük oranda çözüm olabileceğini düşünüyorlar.

ADIYAMAN, Ankara’dan uzak görünüyor. Ama uygulanan Avrupa Komisyonu finansmanlı model ile dünyayı yakalamış. Adıyaman, üç yıldır sürdürülen "kümelenme modeli" ile Avrupa ve Ortadoğu’nun tekstil havzası olma yolunda önemli adımlar atmış.

GAP, Tommy Hilfiger gibi dünya markaları artık Adıyaman’da üretiliyor. Kent kıpır kıpır. Proje kapsamında Adıyaman’da işsizlik oranı erkeklerde yüzde 11, kadınlarda yüzde 4’e inmiş. Sektörde kadın işletmeciler de var. 2004’ten bu yana Adıyaman’da tekstil ve konfeksiyon sektöründe, 20 adet yeni yatırım gerçekleştilmiş ve istihdama 1700 işçi ile katkı sağlanmış.

Önce "kümelenme" kavramına ve çıkış noktasına bir bakalım.

ABD Hükümeti’nin resmi danışmanlığını yapan Harvard Üniversitesi’nden Prof. Micheal Porter’a ait bir teoriden geliştirilen ve sektörel bölgesel kalkınma için ABD, Çin, Hindistan, İrlanda, Norveç gibi ülkelerde uygulanan "kümelenme modeli" şu anda Güneydoğu Anadolu’da start almış. Proje, Adıyaman, Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa’da uygulanıyor. Projenin vizyonu ise şöyle:

Türkiye’deki pamuk üretiminin yüzde 60’ını karşılayan bu bölgenin, on yıllık bir perspektifte, emek yoğun olan tekstil ve hazır giyim sektörünün merkezi haline gelmesi.

Proje kapsamında kentteki herkes elini taşın altına koymuş. Birlik ve beraberlik içinde kentin ve bölgenin kalkınması için elele vermişler. Üretim zincirindeki eksik "oyuncular" tamamlanmış. Görünen o ki, model başarılı da olmuş. Bu proje önce Güneydoğu Anadolu’nun sonra da tüm Anadolu’nun kalkınma modeli olacağa benziyor.

AVRUPA KOMİSYONUNDAN FİNANSMAN, BM’DEN DESTEK GAP-GİDEM(Girişimci Destekleme Merkezleri) Projesi Avrupa Komisyonu’nca finanse ediliyor. Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı ve GAP Bölge Kalkınma İdaresi tarafından işbirliği içinde yürütülüyor. Adıyaman Valiliği, Belediye, Ticaret ve Sanayi Odası, Adıyaman Üniversitesi ve İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracaatçı Birlikleri (İTKİB) gibi sektörel sivil toplum örgütleri her aşamada projenin içindeler ve destekliyorlar.

ANKARA’DA UYGULANABİLİR Mİ? Ben de hafta sonu gidip yerinde gördüğüm, kadını dört duvarın arasından çıkarıp iş hayatının içine katan hayran kaldığım GAP-GİDEM projesinin, işsizliğin alarm verdiği metropoller ve özellikle varoşlar için uygulanabilir mi diye düşündüm. Acaba "Kümelenme" modeli Ankara’daki işsizliğe de çare olur mu? Yazımı Ankara’nın çarpıcı işsizlik rakamları ile noktalamak istiyorum.

ANKARA’DA DÖRT KİŞİDEN BİRİ İŞSİZ Sendika.org’daki "İşsizliğin Coğrafyası" adlı çalışmaya göre, toplam işsiz sayısı "sayılmayanlarla" birlikte 5 milyonu aşıyor. Çukurova ve İç Anadolu’da her dört kişiden biri işsiz. İzmir ve Ankara’da, işsizlik yüzde 15’i buluyor. Ankara’da 214 bin işsiz var.

Ankara’da da "kümelenmek lazım"...

Mevzuat boşluğu da var

İSTANBUL Tekstil ve Konfeksiyon İhracaatçı Birlikleri Moda ve Tekstil İş Kümesi Projesi Proje Koordinasyon Birim Direktörü Ahmet Ülgenerk "kümelenme" konusunda, mevzuat eksikliği olduğuna dikkat çekiyor. Ülgenerk, projenin doğası gereği sivil toplum örgütlerince uygulamanın daha doğru olacağını da vurguluyor. Ülgenerk bakın ne diyor:

"Bildiğimiz kadarıyla ’iş kümesi modeli’ belirli bir hukuk ve mevzuata tabi değil. Ama Türkiye bir mevzuat ülkesi. Belirli bir mevzuata uydurulması uygun olur mu diye ben de düşünüyorum. Sivil toplum kuruluşlarının da mevzuatı yok. Bize proje kapsamında Avrupa Komisyonu’nca paranın 4’te 3’ü hibe olarak verildi. Bizde ’İTKİP Şube Müdürlüğü’ kurulamayacağı için bir şirket kurmayı uygun bulduk. Şirketin sahibi de tekstil ve konfeksiyon sanayinin tüm ihracatçı birlikleri oldu. Ama şirket kar amacı ile kurulur. Avrupa’da sosyal şirket var. Türkiye’de malesef bu da yok. Biz de şöyle bir uygulama yaptık. Kar edersek, kar ortaklara dağıtılmayacak. Amacı paralelinde ’iş kümesinin’ yararına yani sosyal amaçlı kullanılacak."

Adıyaman Ortadoğu’nun moda merkezi

ADIYAMAN’da, 7 Nisan’da yapılan 12. yerel kümelenme komite toplantısına da yine ilgi büyüktü. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Tekstil ve Hazır Giyim Meclis Başkanı ve Domino Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Umut Oran, "Adıyaman, Ortadoğu’nun moda merkezi oldu" sözleriyle gelinen noktayı da özetliyor. Adıyaman Tekstil Hazır Giyim Kümelenme Derneği (ATEKS)Başkanı İsmet Nedim Açıkgöz, bakın Ankara’ya da örnek olabilecek Adıyaman mucizesini nasıl anlattı:

Æ Adıyaman il ve ilçelerinde 18 çırçır fabrikası, büyük çapta on iplik fabrikası kuruldu.

Æ Bir örme dokuma fabrikası, bir boyahane, iki adet baskı, dört adet nakış firması açıldı.

Æ Şu anda 70 firma var. Üç firma ihracat yapıyor, 40 firma ihracata fason çalışıyor. Ancak on firma daha çok rahat ihracat yapacak durumda.

Æ İldeki özel sektördeki istihdamın yüzde 70’ini artık tekstil ve konfeksiyon sektörü karşılıyor. Aylık ortalama 1 milyon 100 bin adet üretim kapasitesi var.

Programın amacı ne

ADIYAMAN Tekstil ve Hazır Giyim Kümelenme Programı’nın amacı; Adıyaman odaklı olmak üzere Gaziantep, Kilis, Mardin, Şanlıurfa ve Diyarbakır’ı içerisine alan coğrafi alanda sektörün rekabet gücünü yükseltmek üzere değer zincirinde yer alan eksik oyuncuların tamamlanarak toplam katma değerin bölgede yaratılması ve yerel ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmak şeklinde özetleniyor.
Yazının Devamını Oku

Aldatan kocasına ’kıro’ diyen kadına tazminat

28 Mart 2007
Boşanma davalarında eşlerin birbirlerinden tazminat talepleri konusunda devrim niteliği taşıyan bir karar çıktı. İşviçre Federal Mahkemesi’nin görüşünü benimseyen Yargıtay, boşanmaya neden olan olaylarla doğrudan bağlantısı bulunmayan nitelikte "hafif kusuru" bulunan eşe "kusursuz eş" gibi tazminat yolunu açtı. Bu karar, Eryaman’dan beri arayıp boşanmak isteyen kadın okurumun imdadına yetişecek iyi bir örnek.

TELEFONDAKİ kadının adı Feryal, soyadı bende saklı. Eryaman’da oturuyor, 35 yaşında. Eşinin iki yıldır, başka bir kadınla yaşadığını, bu yüzden sık sık kavga ettiklerini ve hatta küfürleştiklerini söylüyor. Ev kadını olduğu için "İki yaşımdaki kızımla ortada kalırım" korkusuyla boşanmaya da cesaret edemiyor. Kocasının, "Ben güçlü bir adamım bana ’kıro’, ’aşağılık herif’ diye hakaret ettiğine tüm dostlarım ve ailem tanık. Sana tek kuruş tazminat vermem" diye tehdit ettiğini ağlayarak, anlatıyor. Bana da ne yapabilirim diye soruyor.

KUSURSUZLUK ŞARTI

Ben de bu konuyu Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin içtihatlarından araştırıp, hukukçularla konuştum. Bakın durum şöyle:

Medeni Kanun, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat isteyebileceğini öngörüyor. Kanun, "kusursuz" eşi koruyor ve tazminat almasına imkan tanıyor. Tazminat isteyen eşin daha "ağır" ya da "eşit" kusurlu olması halinde tazminat talebi reddediliyor.

HAFİF KUSURLU EŞE DE TAZMİNAT

Ama Yargıtay, geçtiğimiz aylarda, tam Feryal Hanım’ın durumuna uyan örnek bir karar verdi. Yargıtay Hukuk Genel Kurul’unun bu kararı boşanma davalarında eşlerin birbirlerinden tazminat talepleri konusunda adeta devrim niteliği taşıyor.

İşviçre Federal Mahkemesi’nin görüşünü benimseyen Kurul, boşanmaya neden olan olay ya da olaylarla doğrudan bağlantısı bulunmayan nitelikte "hafif kusuru" bulunan yani "tali-feri-ikincil kusurlu" eşe de mahkemelerin, "kusursuz eş" gibi maddi-manevi tazminat verebilmelerinin yolunu açtı.

Feryal Hanım da kendisini aldatan eşine hakaret ettiği ve bunu da açık yüreklilikle söylediği için "hafif kusura" da tazminat yolunu açan bu Yargıtay kararını örnek gösterebilir. Ama öncelikle bir avukata başvurup, boşanma, nafaka ve tazminat davası açması gerekiyor.

İŞTE ÖRNEK KARAR

Örnek Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararının kısa özeti de şöyle:

20 yaş küçük sevgilisi G. ile 8-10 yıldır metres hayatı yaşayan, davacı kocası M.Ç’ye, "Kıro", kayınvalidesine de "Oğlun işe yaramaz, iyi koca değil" diyen ve kocasına on yıl önce bir de tokat atan davalı kadın N.Ç, boşanma olayında "tali kusurlu" (hafif) bulundu ve kocasından tazminat almasına hükmedildi. Kurul, kadının bu sözlerinin boşanmaya neden olan olaylar arasından doğrudan bir bağlantı bulunmadığını ve bu kusurunun tazminat istemesine engel oluşturmayacağına hükmetti.

Medeni Kanun’un "kusursuz eş" kavramını yeniden yorumlayıp, yumuşatan ve içtihat değişikliğine giden Kurul’un uzun tartışmalar sonunda oyçokluğu ile verdiği bu ilk örnek karar benzer davaların seyri açısından da büyük önem taşıyor.

İşte karar gerekçeleri

KUSURSUZLUK ŞARTI

Medeni Kanun’un 143. maddesine göre boşanma nedeniyle diğer eşten tazminat istenebilmesi için tazminat talep eden eşin kusursuz olması gerekir. Burada "kusursuz olma" deyimine verilecek anlam son derece önemlidir. Gerçekten kusursuz olmadan maksat acaba tazminat talebinde bulunacak eşin "mutlak kusursuzluğu mudur" Başka bir söyleyişle "kusursuz eşle" boşanmada en küçük bir kusuru bile bulunmayan eşi mi anlamak gerekir?

MUTLAK KUSURSUZLUK ENDERDİR

Doktirinde "kusursuz olma" deyiminden mutlak kusursuzluğun anlaşılmasının doğru olmayacağı kanati yaygındır. Bir boşanma davasında hele uzun yıllar sürmüş bir evlilikte eşlerden birinin mutlak olarak kusursuz olması pek enderdir. Eğer tazminat talep edecek eşin mutlak surette kusursuz olması aranacak olursa bu şart maddi tazminat talebinin sınırlarını çok daraltır ve onu ancak istisnai hallere indirger ki, böylece tazminat kurumu da pratik değerini büyük ölçüde kaybetmiş olur.

KADININ SÖZLERİ TEPKİSİNDEN

Davalı tanıklarınca doğrulanmamakla birlikte, davacının yakın akrabası olan bir kısım tanıkların yine sebep ve saikini açıklamadan, davalının kocasına "Ordu kırosu", kayınvalidesine "Oğlun işe yaramaz, iyi koca değil" şeklinde beyanda bulunduğunu ifade ettikleri anlaşılmaktadır. Karısını metres hayatı yaşayarak aldatmasına ve kocalık vazifelerini yapmamasına tepki olarak söylenen sözler olduğu anlaşıldığından Yargıtay’ın istikrarlı uygulamasına göre başlı başına boşanmayı sağlayacak eylemler olarak değerlendirilemez.

YASANIN ARADIĞI HAFİF KUSUR

O halde yasanın amaçladığı kusursuzluğun mutlak anlamda kusursuzluk olarak değil, boşanmayı sağlamada yeterli ağırlık taşımayan hafif kusur olarak değerlendirilmesi ve bu nitelikte boşanmaya yol açan olay ya da olaylarla doğrudan illiyet bağlantısı bulunmayan feri (yan ikincil) nitelikteki kusurların tazminat istemine engel olmayacağının kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır.

Eşek diyen kadına tazminat yok

Yargıtay, karısını döven koca ile kocasına, "Eşek, cehennem ol, nankörsün" diyen karısını "eşit kusurlu" buldu. Yargıtay boşanmayı yerinde görürken, dayak yiyen kadını boşanmada eşi ile "eşit kusurlu" bulduğu için kadına mahkemece verilen manevi tazminatı bozdu.

KÜFÜRBAZ KADINA KÖTÜ HABER

Yargıtay, kocasına "Okumuş cahil, aptal, sersem, aşağılık, eşekoğlu eşek" kayınvalidesine de "o.." diye küfür eden kadını "Ağır kusurlu" bularak, mahkemece verilen manevi tazminat ve nafaka kararını bozdu. Kararda, "Boşanmaya kendi kusuru ile de yol açan kadın manevi tazminat isteyemez. Ağır kusurlu olan eş yararına yoksulluk nafakası da takdir edilemez" denildi.
Yazının Devamını Oku

Seyranbağları Teksas gibi

21 Mart 2007
GÖRÜNÜMÜ itibariyle gerçek silahlardan farkı olmayan ateş edildiğinde de gerçek silah gibi ses çıkaran gaz tabancalarını yargının "silah" gibi değerlendirmediğini biliyor musunuz? Hatta bu tabancaları, namlu ve şarjörleri değiştirilip 6136 sayılı Ateşli Silahlar Hakkında Kanun kapsamına giren silahlara bile dönüştürülebiliyor.

SEYRANBAĞLARININ çoğu zaman silah sesleriyle sarsıldığını biliyor musunuz? Özellikle hafta sonu derbi maçları sonrasında, düğün ve asker uğurlamaları sırasında. Gerçek silah, kuru sıkı ve gaz tabancası...

Bizim sokak, sanki kovboy filmi setlerindeki Teksas gibi. Cama çıkıp bakmaya bile korkuyorsunuz. Akşamın karanlığında yankılanan silah sesiyle irkiliyorsunuz. İçinizi bir panik duygusu sarıyor.

Mail kutuma gelen 8-10 mesajda da aynı konuda şikayet var. Maillerde, "Sokak madangalarına karşı ne yapabiliriz. Kuru sıkı ve gaz tabancaları ile ilgili yasal çerçeve nedir. Bu silahlı kullanmak serbest mi?" diye sorulmuş. Baktım araştırdım.

POLİS GELENE KADAR SIR OLUYORLAR Sokakta silah atılıyorsa, yapılacak şu. Karakola telefon edip, polis çağırın. Ama polis gelene kadar da zaten sokak maganları ortadan sır oluyor. Evinin balkonundan atanlarda içeriye kaçışıyor. Ben polisi çağırmayı denedim. Sonuç almak pek mümkün olmuyor doğrusu. Allan korusun, birisi ölürse ya da yaralanırsa önce ciddi bir araştırma ve sonra da soruşturma yapılıyor.

GASP KAPKAÇTA KULLANILIYORLAR Bir diğer yönü de şu. Kuru sıkı ve gaz tabancaları gerçeklerinden ayırd edilemediği için bu silahlarla gasp, soygun, hırsızlık, kapkaç, tehdit, adam kaçırma, zorla senet imzalatma suçları da işleniyor. Bu nedenle de satışı, denetimi konusunda özel bir düzenleme bulunmayan bu silahların satışı da patlamış durumda.

YARGITAY SİLAH SAYMADI Gelelim gaz tabancalarına. Görünümü itibariyle gerçek silahlardan farkı olmayan ateş edildiğinde de gerçek silah gibi ses çıkaran gaz tabancalarını Yargıtay, "silah" saymıyor. Hatta bu tabancaları, namlu ve şarjörleri değiştirilip 6136 sayılı Ateşli Silahlar Hakkında Kanun kapsamına giren silahlara bile dönüştürülebiliyor. Ama gaz tabancasıyla "korku, kaygı ve panik yaratacak şekilde ateş etmek", "Genel güvenliği kasten tehlikeye sokulması" suçu kapsamında görülmüyor. Yargıtay, gaz tabancasıyla ateş eden sanığın mahkumiyet kararını da bozdu.

GERÇEĞİNE DÖNÜŞTÜRMEYE 8 YIL Okurlarıma iyi bir haberim de var. Kuru sıkı ve gaz tabancalarının, 18 yaşından küçüklere satılmasını engelleyen, bu silahların imalini ise Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın iznine tabi tutan düzenleme Meclis’te. Tasarı, sonunda bu boşluğu dolduracak ve mekanizmasıyla oynanarak gerçek tabancaya dönüştürülenlere 8 yıla kadar hapis cezası verilmesine yolaçacak.

GERÇEK SİLAH ATMANIN CEZASI 3 YIL

"KİŞİLERİN hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş eden kişi" yeni TCK’nın 170. maddesine göre, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılıyor. Eski TCK’nın, 264. maddesine göre de bu suçun cezası 2 yıldan az olmamak üzere hapisti.

Kuru sıkı ile kapkaç, hırsızlık yapılıyor

SES ve gaz fişeği atan tabancaların imali, ithali, taşınması ve bulundurulmasına ilişkin usul ve esasları belirleyen tasarısı gerekçesinde, son zamanlarda bu silahların, ruhsata bağlı gerçek silahlara bire bir benzerliklerinden istifade edilmek suretiyle; gasp, soygun, hırsızlık, kapkaç, tehdit, adam kaçırma, zorla senet imzalatma ve benzeri diğer suçlarda kullanıldığı belirtildi.

Mahkemelerce suçların silahla işlenmiş olduğu kabul edilerek ceza tayinine gidilebildiği vurgulanan gerekçede, "Ancak, bunların nitelikleri itibariyle ruhsata tabi ateşli silah olarak değerlendirilememesi, taşınmasının kanunen yasaklanmış olmaması ve kişilerce kolaylıkla temin edilebilmesi nedeniyle çeşitli suçlarda sıklıkla kullanılır hale geldiği ve bu durumun da toplumun huzur ve güvenliğini olumsuz yönde etkilediği tespit edilmiştir" denildi. Tasarı özetle şu hükümleri getiriyor:

İMALİ İZNE TABİ Kuru sıkı tabancaların imali, Sanayi Bakanlığı’nın iznine tabi olacak. İzinsiz imale üç yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Bu silahların, ruhsata tabi silah vasfına dönüştürülmesini engelleyecek şekilde üretilmesi zorunlu olacak. Bu yönde tadilat yapanlara 5 yıldan 8 yıla kadar ağır hapis cezası verilecek. Bu zorunluluk ithalatta da aranacak. İthalatta da İçişleri ve Sanayi bakanlıklarının uygun görüşü aranacak.

ÇOCUKLARA SATIŞ YASAK Kuru sıkı silahlar, kasten işlenen bir suçtan dolayı 1 yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkum olanlar ile ateşli silahlarla işlenen suçlardan hükümlü bulunanlara ve 18 yaşından küçüklere satılmayacak.

BİLDİRİM ZORUNLULUĞU Kuru sıkı silahları satan bayilerle, üçüncü şahıslara devreden ve devralanlar, bir ay içinde mahalli mülki amire bildirimde bulunacak. Kanunun çıktığı tarihte kurusıkı tabanca sahipleri, bir yıl içinde mülki amirliğe bildirimde bulunmaları halinde, haklarında cezai işlem yapılmayacak.
Yazının Devamını Oku

Apartman boşluğuna oy çokluğu ile otopark izni

14 Mart 2007
Ankara’da otopark sorunu malum. Birçok apartman da çare olarak, ortak alan bahçeleri otoparka çevirme yoluna gidiliyor. Yargıtay’ın yerleşik içtihadı ve Genel Kurul kararları bakın şöyle: "Mimari proje ve yönetim planında "bahçe" olarak görülmeyen alanlar "boşluk" sayılıyor ve apartman yönetim kurulunun oyçokluğu ile bu alanları otoparka çevirmek mümkün olabiliyor. Ancak, projede yapıdan arta kalan arsa boşluğu "bahçe" olarak gösterilmişse, otaparka çevirme için tüm kat maliklerinin rızası (oybirliği) aranıyor.

SADECE Çankaya’da değil Ankara’daki otopark sorunu malum. Birçok apartmanda çare olarak, ortak alan bahçe ve boşlukları otoparka çevirme yoluna gidiliyor. Yargıtay’ın yerleşik içtihadı ve Genel Kurul kararları bakın şöyle:

Apartman mimari projesinde ve yönetim planında "bahçe" olarak görülmeyen alanlar "boşluk" olarak kabul ediliyor ve apartman yönetim kurulunun oyçokluğu ile bu alanları otoparka çevirmek mümkün olabiliyor. Ancak, projede yapıdan arta kalan arsa boşluğu "bahçe" olarak öngörülüyorsa, otapark yapılması için tüm kat maliklerinin rızası yani(oybirliği) aranıyor.

İKİNCİ KOŞUL RAHATSIZ ETMEYECEK

Bu konuda ikinci koşul ise yapılacak "Yenilik ve eklemenin" yani otoparkın maliklerden herhangi birini "sürekli rahatsız edici bir nitelikte" olmaması. Örneğin arsanın boş yerine yapılacak otopark zemindeki bağımsız bölüm sakinlerini gerek gürültü nedeniyle gerek başka bir biçimde rahatsız etmeli. Böyle bir yenilik ve ekleme yani otopark yapılırken, bu rahatsızlığı önleyen önlemler alınmalı.

KOMŞULARDAN BİRİ KARŞI ÇIKTI

Kuşkondu Sokak’ta oturan apartman yöneticisi Mustafa Haktanır da apartman yönetim kurulunu topladı ve Kat Mülkiyeti Kanunu ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı ışığında planda "boşluk" olarak görülen alanın otopark yapılması için karar aldı. Karara sadece bir komşuları muhalif oy kullanıldı. Haktanır daha sonra Çankaya Belediye Başkanlığı İmar Şube Müdürlüğü’ne başvurarak, otoparka dönüştürme için "izin" istedi.

MAHKEMEDEN KARAR ALIN

Çankaya Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Müdürlüğü ise Haktanır’a, red yanıtı verdi. Bakın yazı şöyle:

"Anılan Yargıtay Genel Kurulu kararının sadece o dava için alındığı diğer parsellerle ilgili uygulamalarımıza esas teşkil edemeyeceği, Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre ortak yer sayılan bahçelerde tüm kat maliklerinin muvafakatları bulunmadan otapark düzenlemeyeceği anlaşılmış olup, kendi parselinizle ilgili bir mahkeme kararı alınarak, ibraz edilmesi halinde talebinizin incelenebileceğini bilgilerinize rica ederim."

BELEDİYE NE DEDİ

Çankaya Belediyesi yetkilileri konuyla ilgili bakın şu yanıtı verdi:

"Her binanın bir mimari projesi vardır. Yapılacak her türlü değişiklik için gerekli belgelerle ilgili işlem yaptırmak için İmar Müdürlüğü’ne başvurmak gerekir. Bu birim projeyi inceler. Bahçe gibi ortak bir alanla ilgili bir tasarrufta bulunmak isteyenler için teknik arkadaşlar, önce tüm apartman sakinlerinin oybirliği ile bu konuda aldıkları ’otoparka dönüştürme’ kararını isterler. Bu idari prosedür gereğidir. Yargıtay’ın farklı bir kararı olabilir. Biz bir idari işlem yapmışız. Vatandaşımız doğru olmadığını düşünüyorsa, mahkemeye gidebilir. Proje değişikliği yapmak için örneğin, kalorifer dairesi, kapıcı dairesi gibi bir değişiklik isteniyorsa da aynı şekilde oybirliği ile alınan kararı istiyoruz." Bu konu da sonunda mahkemelik de olmuş. Son sözü yine yargı söyleyecek.

İşte örnek kararlar

DAVA konusu arsa boşluğu, anataşınmazın imardan onaylı mimarı projesi ve yönetim planında "bahçe" olarak nitelendirilmemiş olduğundan Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 42. maddede, öngörülen koşullara uyulmak kaydıyla buranın otopark olarak kullanılmasında yasal sakınca bulunmamaktadır.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 9.06.1993 gün 1993/18-64 esas ve 1993/425 karar)

Tedbir alın otopark olarak kullanın

KAT malikleri kurulunun arsa payı ve paydaş çoğunlu ile aldıkları 29.01.1990 tarihli karar apartmanın üzerine inşa edildiği arsanın bir bölümünün otopark olarak kullanılması öngörülmüştür.

Kat Mülkiyeti Kanunu’nun uygulanması bakımında tahsis ancak ya proje ile ya da yönetim planı ile veya kanundan doğan zorunluluk sebebi ile mümkündür. O nedenle mahkemece yönetim planının altıncı maddesindeki ifadeye dayanarak park yeri olarak kullanılmasına karar verilen yerin "bahçe tahsisli" olduğu kabul edilerek davanın reddi doğru değildir. Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 42. maddesi hükmü karşısında ilke olarak "bahçe" olarak tahsisi bulunmayan bu yere otopark yapılmasının kat maliklerinin sayı ve arsa payı çoğunluğu ile karar verebilecekleri ve bu konuda verilen 29. 01.1990 tarihli kararın geçerli olduğu kabul edilmelidir.

Ancak arsa boşluğunun otopark olarak kullanılması halinde ona yakın bağımsız bölüm sakinlerinin rahatsız olmamaları da sözkonusudur. Bilirkişi raporunda halen parkyeri olarak kullanılan yerin apartman dış duvarına 10 metre mesafede bulunduğu belirtilmiş ise de bu konunun ne suretle sağlandığı anlaşılmamıştır. Mahkemece otoların park ettiği yer ile ana gayrimenkulün dış duvarı arasında 8-10 metrelik masefe boşluğunu sağlayacak tedbirin ne olabileceği bilirkişiden sorulmalı ve bu tedbirin uygulanması da sağlandıktan sonra otopark olarak kullanımın yasal bir sakıncası bulunmadı(Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, 27.05.1992 ve 3250 esas-4671 karar)

Düzeltme ve özür

GEÇEN Perşembe günü yayınlanan yazımla ilgili olarak kullanılan fotoğrafta Anayasa Mahkemesi Sayın Başkanı Tülay Tuğcu’nun fotoğrafının altına Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin Başkanı Sayın Ülkü Aydın’ın adı yanlışlıkla yazılmıştır. Sayın Tuğcu ve Aydın’dan özür dilerek, bu yanlışlığı düzeltiyoruz. Yazıma bir de ek yapmak istiyorum. Yargıtay 16. Hukuk Dairesi Başkanlığı’na 19 Şubat’ta Sayın Lale Gürün seçilmişti. Yaptığım araştırmada Sayın Gürün’ün adını atladığım için de kendisinden de ayrıca özür diliyorum. Yargıtay’da artık bir değil iki kadın daire başkanı var.
Yazının Devamını Oku