Özetle, “Bizi yalnız bırakmayın, gelin ve tatilinize kaldığınız yerden devam edin” diyorlar.
Bu konuda okuduğum en iyi metin Akyaka’nın meşhur işletmesi No22 Riders’Inn’in sahibi Doruk Tirman’dan geldi.
Doruk’un yazısını aynen aktarıyorum:
“Canla başla çalışan, yardım gönderen, süreci izleyip paylaşan, sahada ve saha arkasında destek olan herkesin eline sağlık. Yangınlar henüz bitmedi ama bittiği yerler var çok şükür. Şimdi her şey daha fazla kontrol altında.
Koca yürekli gönüllerimiz var, ama umudumuz her zamanki gibi doğa.
Sizden ricamız her sene yaptığınız gibi bu sene de tatile çıkın.
Muğla hâlâ cennet.
Gelin, keyfini çıkarın, eğlenin, sörf yapın, yelken yapın. Kalan ormanlarımızda
Oysa iklim değişikliğiyle ilgili peş peşe okumalar yapıp güncel bilgiler alınca bu daha başlangıç gibi görünüyor.
Hatta, The Economist’teki bir yazıya göre “21. yüzyılı bir bütün olarak ele aldığımızda 2021 neredeyse serin bir yıl olarak hafızalarda kalabilir” deniliyor!
“Serin” 2021’in yazlık verileri ise ürkütücü:
◊ Geçtiğimiz temmuz ayında Belçika, Almanya, Hollanda ve İsviçre’deki bazı bölgelerin aşırı yağmurlarla nehre dönüştüğünü hatırlayın.
◊ Peşinden Çin’in Henan eyaletindeki sel baskınlarını ve Zhengzhou şehrinin üç günde bir yıllık yağmur almasını...
◊ 20 Temmuz’da bizim memleketten Cizre’nin şimdiye kadar kaydedilen en yüksek sıcaklığı gördüğünü unutmayalım: 49.1 derece.
Marmaris’te katıldığı yangın söndürme çalışmalarını anbean Instagram hesabından bize aktardı.
Sahada “Bu orman yanacak” lafını duyduğu o inanılmaz anlar, “Ben buraya yangını izlemeye gelmedim” diyerek mücadeleden vazgeçmediğini söylemesi; Batuhan’ı kısa sürede en çok izlenen ve takip edilen instagram hesaplarından biri haline getirdi.
Batuhan gibi sahada
gönüllü olarak çalışan çok insan vardı.
Üstelik hiçbiri bunu yapmaya mecbur değildi.
Ama dayanamadılar, becerilerini paylaşmak istediler.
İyi ki de emek sarfettiler, bize de umut oldular.
Bölgedeki halk her şeyiyle seferber olmuş durumda.
Bir yandan yangın öncesi ve sonrası görüntüler düşüyor önümüze.
Mesela Emre Poyraz’ın çektiği bir Marmaris fotoğrafı var.
Yangın öncesi yemyeşil olan Marmaris manzarası yangın sonrası kupkuru, gri bir havaya bürünmüş. Durum içler acısı.
Ama üzülme safhasını atlattıktan sonra takip edilmesi gereken bir şey var.
O da yanan yerlerin betonlaşmaması.
Çünkü çok yakın geçmişte
Hafta sonu bu kampanyaların doruğa ulaştığı saatlerde Yangın Ekoloğu ve Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu’nun Twitter’da yazdıklarını okudum.
Özetle şöyle diyordu Tavşanoğlu:
-Akdeniz ormanları birkaç milyon yıldır yanmakta olduğundan, buradaki bitkiler (Kızılçam dahil) yangına uyarlanacak şekilde evrimleşmiştir. Dolayısıyla, sanılanın aksine, Akdeniz’de bir orman yangınından sonra ormanın yok olması söz konusu değil.
- Yangından hemen birkaç ay sonra, ilk bakışta ölü sandığınız, kavrulmuş odundan başka bir şey görmediğiniz çalılar, toprağın altında yangını canlı atlatan dokular sayesinde sürgün verecek ve ortamda yeniden belirecek.
- Yangın sırasında toprağın üst tabakasında bulunan, daha önce uyku halinde bekleyen tohumlar artan sıcaklık ve duman sayesinde uyarılacak. Sonbahar ve kışın gerçekleşen yağışlarla birlikte çimlenecek. Bu bitkilerin fideleri yangından yaklaşık yedi-sekiz ay sonra alanda görülmeye başlanacak.
YANAN ALANLARI KENDİ HALİNE BIRAKIN
Kısacası Tavşanoğlu diyor ki, yanan alanları kendi haline bırakmamız gerekiyor.
Ortaköy’deki Feriye ilk kez 2019 yazında yeni bir yüzle karşımıza çıkmıştı.
Girişine bir kahveci, alt katına bir galeri alanı kondurulmuş, denize bakan restoranı ise daha modern bir havaya bürünmüştü.
Kısacası Feriye, turistler ve iş yemeği odaklı gelenlerin dışına çıkmaya başlamıştı.
Bu yaz ise başka bir hamlesi daha oldu Feriye’nin.
O da Sea Salt adlı restoran ve yanı başına konuşlanan Kult adlı bar.
Her iki mekan da Alaçatı’dan transfer.
O ağaca elin değerdi yani.
O an tam anlamasan bile bir ağacın nasıl dikildiğini görürdün, zihninde o bilinç bir şekilde yer ederdi. Şimdi işler pratik.
Daha önce bahsetmiştim. Mesela Ecording diye bir oluşum var.
Drone aracılığıyla tohum topu atıyorlar. Hızlı ve ulaşılamayan yerlere erişildiği için mantıklı bir yöntem. Ya da TEMA Vakfı’na bağışta bulunuyorsun, senin adına bir ağaç dikiyorlar, sertifikasını yolluyorlar. Ama açıkçası çocukluktaki o fidan dikme seremonileri çok daha masum ve içtenmiş.
Bizzat sahada olduğun ve toprağı daha iyi anladığın için...
Elbette o günler geride kaldı.
Yeni nesil ilhamlara her zaman ihtiyaç var. Mayısta başlayan ve kasıma kadar sürecek olan Venedik Bienali 17. Uluslararası Mimarlık sergisinde hayran olduğum şu iş gibi: Ego to Eco.
“Yazınla ilgili birkaç yorumda bulunmak istiyorum” dedi.
Kaya’nın ilk başta üzerinde durduğu husus şuydu:
“Mekanlara girerken tıpkı şu an AVM girişlerinde olduğu gibi HES kodu gösterilecek.
HES karekodunun içinde zaten çift doz aşılı olup olunmadığının verisi mevcut.
Yani sistem gayet iyi ve oturmuş durumda.”
Bu noktada Kaya’ya, “Peki ya mekana girerken sızmalar olursa, tanıdıklara ayrıcalık gösteren, kodunu göstermeyen olursa ne olacak?” diye sordum; ki benim çarşamba yazısında da altını çizdiğim buydu.