Paylaş
Ortaköy’deki Feriye ilk kez 2019 yazında yeni bir yüzle karşımıza çıkmıştı.
Girişine bir kahveci, alt katına bir galeri alanı kondurulmuş, denize bakan restoranı ise daha modern bir havaya bürünmüştü.
Kısacası Feriye, turistler ve iş yemeği odaklı gelenlerin dışına çıkmaya başlamıştı.
Bu yaz ise başka bir hamlesi daha oldu Feriye’nin.
O da Sea Salt adlı restoran ve yanı başına konuşlanan Kult adlı bar.
Her iki mekan da Alaçatı’dan transfer.
Sea Salt aslında Isolee Plaj içindeki Balıkçı Niyazi’nin ta kendisi.
Tıpkı orada olduğu gibi burada da işin başında bizzat Ali Yuvanç var.
Ama bu kadarı bize yetmez tabii.
Önemli olan, Alaçatı’daki ürün kalitesini ve aynı lezzeti İstanbul’daki mekana da taşıyabilmek.
Ali Yuvanç bunu başarmış. Çünkü tüm ürünleri iki günde bir Urla’dan, Ovacık’tan ve bölgenin diğer yerlerindeki tedarikçilerinden getiriyormuş.
“İki günden sonra bir şey barındırmıyorum mutfakta. Domates bile Ovacık’tan” diyor Yuvanç. Bu konuda iddialı.
Hatta İstanbul’daki balıkçıları gezerken şaşırmış, şöyle diyor:
“Bazı restoranların vitrinlerinde 10 günlük balık var. Nasıl yapıyorlar, inanamıyorum.
Oysa bu kadar güzel müşterileri var. İşi bilmeyen ve sevgiyle yapmayan insanlarla dolu her yer.
Bu nedenle böyle oluyor. Biz gerçekten hassasiyetle yapıyoruz. İnan burada yenilen her şeyi çiğ versem bir şey olmaz, yiyebilirsin. O kadar taze her şey.”
TRANÇA’NIN KENDİNE HAS LEZZETİ
O taze ürünlerden biri, Trança.
“Urla’dan çıkan bir balık” diyor Ali: “Çok nadir çıkar. Oltayla avlanır. Günde 3 ya da 5 tane. Bu yüzden fiyatı yüksektir. Genelde her mevsim olur ama şu an en iyi mevsimi. Kırmızı bir balıktır. Kendine has özel bir lezzeti olan balıktır. İki dakika fazla pişirirsen tavuk gibi olur. Ona çok dikkat ediyoruz.”
“KONUM İDDİALI VE İNANILMAZ”
“İstanbul’dan beklentin nedir?” diye soruyorum Ali’ye.
Basit bir şekilde özetliyor:
“Nasıl Alaçatı’daki mekana gittiğinizde herkesi tanırsınız. Burada da onu istiyorum.
Alaçatı gibi burası da izole bir yer. Elbette konum iddialı ve inanılmaz, belki biraz zorlanabiliriz.”
AHTAPOTUN SIRRI
Alaçatı’daki Balıkçı Niyazi’nin en önemli farkıydı ahtapotun yumuşaklığı.
Sea Salt’ta da aynı şeyi başarmış Ali.
Sırrını şöyle anlatıyor:
“Ahtapotun böyle yumuşak çıkmasının formülü bakır kazanda pişme süresiyle ilgili.
Böyle çıkarmak zordur. Genelde yapıp dolaba atarlar ve kaşık kaşık verirler restoranlarda.
Biz mezeler dahil, hiçbir şeyi dolaba atmıyoruz.”
BİBERLER NAZİLLİ’DEN
Bir de meşhur “Terleten”i, namı diğer Atom uyarlaması var Ali’nin.
Tamamen onun uydurduğu bir şey ama çok lezzetli:
“Herkes yiyebilsin diye acısız da yapıyorum bunu. Biberleri Nazilli’den alıyorum.
Onun da bir hazırlanma tekniği var.
10 saniyede pişiyor. Bir anda biberler patlıyor.
1 saniye daha durursa biber kararıyor.”
“BABA-OĞUL ÇATIŞMASI GARİP BİR ŞEY”
İster istemez “Balıkçı Niyazi” karmaşasını da soruyorum.
Çünkü birden fazla aynı isimli mekan vardı bir ara.
Ali bu durumu da açıklıyor. Gayet samimi ve net:
“Balıkçı Niyazi babamın dedesi. Ben dördüncü kuşağım.
Babamın da adı Niyazi.
Dedem ilk kez 1972’de İzmir İnciraltı’nda bir yer açıyor. Sonra babam dedemden ayrılıp kendisi bir yer açıyor.
Bir süre babamın yeri, ‘Niyazi’nin Yeri’ diye gitti. Sonra Alaçatı Port’a geldik. Port Balık diye bir yer açtık.
Kafa karışıklığı oluyor diye adını Balıkçı Niyazi’ye çevirdik.
Bir süre sonra ben o işin içinde bulunmaktan yoruldum.
Çünkü baba-oğul çatışması garip bir şey.
Ben Muzaffer Abi’nin (Yıldırım) isteğiyle Isolee içinde bir yer açtım.
Babam da hâlâ aktif, çalışıyor. Alaçatı Solto’da bir yeri var.
Şu an artık iyiyiz, konuşuyoruz. Birlikteyken iyi değildik. Çünkü üzerimde bir baskı oluyordu.
Şimdi kendimi daha iyi ifade etmeye başladım.”
‘Kult’ın bir de kışlığı var
Sea Salt’un yanına Kult açıldı demiştim.
Kult’ın bir de kışlığı olacakmış.
O da hemen arkasındaki tarihi binanın içindeki nefis salonun içinde.
Sonuç olarak arada bir uğradığımız, sosyal hayat rotasına pek girmeyen Feriye’ye bundan sonra daha sık uğramaya başlayabiliriz.
Kışlık Kult’ı şimdiden meraktayım.
Paylaş