Paylaş
“Yazınla ilgili birkaç yorumda bulunmak istiyorum” dedi.
Kaya’nın ilk başta üzerinde durduğu husus şuydu:
“Mekanlara girerken tıpkı şu an AVM girişlerinde olduğu gibi HES kodu gösterilecek.
HES karekodunun içinde zaten çift doz aşılı olup olunmadığının verisi mevcut.
Yani sistem gayet iyi ve oturmuş durumda.”
Bu noktada Kaya’ya, “Peki ya mekana girerken sızmalar olursa, tanıdıklara ayrıcalık gösteren, kodunu göstermeyen olursa ne olacak?” diye sordum; ki benim çarşamba yazısında da altını çizdiğim buydu.
Buna karşı şu önlemlerin gelebileceğinin altını çizdi Kaya:
“Zabıta ekipleri tesadüfi olarak mekanlara girip HES kodu denetimi yapabilir.
Eğer çift doz aşı olmayan içeri alındıysa hem o kişi hem de mekan ceza ödemek zorunda kalabilir. Mekan üç kez bu şekilde cezaya tabi olursa da kapanabilir.
Sigara yasağının ilk yıllarında olduğu gibi”.
“Çünkü” diyor Kaya Demirer; “Tüm bunlar işe yaramazsa yeme-içme sektörü zaten sonbaharda tekrar kısıtlamalara ve hatta kapanmaya maruz kalacak.
O zaman haklı olarak çift doz aşısını olmuş
sektör çalışanlarının buna tepki göstermesi kaçınılmaz.
Biz sorumluluğumuzu yerine getirdik, neden kapatılıyoruz diyebilirler.
Çünkü sektör kapandığı an 3 milyon insan işsiz kalıyor.”
BENİM ZARARIM OLUYOR DİYEBİLMELİYİM
Kaya Demirer hükümetin bu kararı önümüzdeki perşembe alabileceğini de söyledi.
Peki aşısızlar, “Mekanlara alınmama kararı bireysel hak ve özgürlüğe uygun değil” derse?
Kaya’nın buna yanıtı gayet net:
“Onların birey olarak hakkı, benim birey olarak hakkımın çiğnendiği sınıra kadar mevcut.
Yani siz eğer benim hakkıma tecavüz eder bir noktaya gelirseniz, ben de ‘Bir dakika, benim bu noktada zararım oluyor’ diyebilmeliyim.
Dolayısıyla şunu
diyorum:
Biz bu sonbahar ve kış mevsimini çift doz aşılılar ile sosyal ortamda geçirelim.
Aşı olmayı reddedenler ve ölümcül risk taşıyanlar kendilerini koruma amaçlı evde geçirsin.
Çocuklar ve çift doz aşılılar ile biz sürü bağışıklığını yakalayalım ve Covid’i ülkemizden atalım.
Çocuklarımız da eğitimine güvenle devam etsin.”
Başkaları bizi “cool” bulsa daha mı iyiydi
Kültür Bakanlığı’nın “İstanbul is the new cool” temalı tanıtım filmini izleyince...
◊ Newsweek’in 2005 tarihli, “Avrupa’nın en hip şehri” diyerek İstanbul’u övgülere boğduğu “Cool İstanbul” kapağını anımsadım. Keşke o günlere geri dönebilsek ya da yeniden “cool” olabilsek ne güzel olur dedim...
◊ Tanıtım filmindeki acayip sükseli-havalı imaj, hareket, enerji, özgür tavır çok hoşuma gitti.
Keşke o tanıtım filmindeki enerjiye yeniden kavuşabilsek dedim.
◊ Kendimizi “cool” olarak tanıtmaya çalışmak güzel de, başkaları bizi “cool” bulsa sanki daha “cool” olur dedim.
Dedim de dedim yani.
Sonra dışarı çıktım tüm “cool” halimle. Ve hiçbir taksi beni almayınca değiştirilme sezonu yine gelmiş kaldırımlarda bata çıka yürümeye başladım.
Boğaz’daki gezi teknelerinden yükselen korkunç gürültülü müziği duymamak için kulaklığımı taktım.
Kısacası içim şişti. Canım sıkıldı.
Yine de seni seviyoruz tabii İstanbul.
Manasız ama öyle.
Paylaş