Müge Akgün

Bu gençler umut veriyor

19 Mart 2017
Son aylarda birkaç kez Kayseri’ye gitme şansım oldu, bu kez de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bu kentteydim. Kayseri girişimci ruhu, Erciyes’i, pastırma ve mantısıyla zaten bir marka şehir. Ama bu kez tanıştığım yeni kuşak girişimciler ve ortaya çıkardıkları ürünlerin kalitesi beni çok etkiledi...

 Başyazıcılar 1953’ten bu yana pastırma, sucuk gibi ürünleriyle ve daha sonra turizm yatırımlarıyla kentin önde gelen ailelerinden biri. Açtıkları otel ve AVM’lerle kentte ortak yaşam kültürünü başlattıkları söyleniyor.
Ancak Ömer Başyazıcı üç çocuğundan ikisini yurtdışında okutur, sıra kızının üniversite eğitimine geldiğinde “Sen evlen, çocuklarını büyüt” der ve liseden sonra okumasına izin vermez.
Hülya Hanım evlenir, çocuklarını büyütür. Fakat aklı fikri çalışmaktadır. Aile büyükleri önerdiği her işe “yok tutmaz” deseler de sonunda eşinin de desteğiyle yola koyulur. Hatta şimdi Ömer Bey “Hülya’yı okutmadığım ayrımcılık yaptığım için çok pişmanım” diyor.
Hülya Tirtoğlu, önce mutfak ve kadınlardan oluşan bir ekip kurarak Kayseri mantısı üretmeye başlar. Çok başarılı olur, sonra e- ticaret sitesi ‘pastirmamarket.com’u devreye sokar. Ardından Mix Yaşam Merkezi’nin içinde Çemen’s Mutfak adlı bir lokanta ve Çemen’s Gurme ürünleri satan bir şarküteri açar.
Kayseri mantısı, çıtır mantı, tepsi mantı, yağ mantısı, yağlama, sucuk içi, basma kete, açma kete, katmer, bazlama, tandır böreği, nevzine, aside ve kesme kadayıf. Kayseri mutfağına ait, geleneksel yöntemlerle yapılan bu lezzetlerin tümünü hem atölyede kadınlarla birlikte yaptım hem de tattım. Ve her birinin tadı damağımda kaldı.

İlk yerel beş yıldızlı 

Başyazıcı ailesinin açtığı Ommer, Kayseri’deki ilk ve tek beş yıldızlı yerel otel. SPA’sı, masajı, spor salonu, havuzu, saunası ve hamamıyla çok iddialı. Ommer Otel’de en hoşuma giden şey Satış ve Pazarlama Müdürü Selda Alemdar başta olmak üzere kadın ağırlıklı bir ekibin olması.

Yazının Devamını Oku

Su hayattır sağlıktır ama...

11 Mart 2017
 “Bir plastik su şişesinin yeryüzünden tümden yok olması için 400 yıl geçmesi gerekiyor. 2050 yılında okyanuslarda balıklardan daha çok plastik olacak.”

Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Taunusstein kasabasında su filtreleri üreten Brita firmasının merkezinde katıldığımız bir günlük atölye çalışmasında en çok aklımda yer eden cümleydi.
Gerçekten de en temel ihtiyacımızı karşılarken doğaya müthiş bir zarar veriyoruz.
Cam pahalı olduğu için plastikle şişelenen sulardan gerekmediği kadar çok kullanıyoruz.
Oysa suya ihtiyacımız olduğu pek çok anda ve yerde kaliteli suya çevreye ve bütçeye zarar vermeden de ulaşmak mümkün.
Zaten Brita’nın arkasında yatan felsefe de bu.

DAHA İYİ BİR ÇAY

Yazının Devamını Oku

Gastronomi dünyasında yükselen trend

4 Mart 2017
 Gerçekler ve sorunlar her ne kadar farklı olsa da, 21. yüzyılın ilk çeyreği tarihe sağlıklı yaşam trendiyle de geçecek.

Dünyanın birçok ülkesi gibi Türkiye’de de katkısız yiyecekler, taze ve mevsiminde ürünlerle beslenme, doğal ve organik ürünler yükselişte.
Tabii bu arada sağlıklı yaşam için neredeyse her gün yeni bir ürün baş tacı edilirken, bir başkası günah keçisi ilan ediliyor.
Ve ortalık kimi zaman tartışmalarla toz duman oluyor.
Ama şu bir gerçek ki, hem sağlığımız hem de dünyadaki kaynakların sürdürülebilirliği için yerel, taze, mevsiminde ve katkısız gıdalarla beslenmekte yarar var.
Bugün her biri kendi alanında küçük ölçekli, doğal ve sağlıklı beslenme mottosuyla yola çıkan, denediğim ve güvendiğim birkaç yeni ürüne yer vermek istiyorum...

Bir markalaşma öyküsü

1 yıl önce kadar Mikla’da yemek yerken, fırından taze çıkmış ekşi maya ekmeklerinin yanında gelen zeytinyağını çok beğenip “Nasıl ulaşabilirim?” diye sorduğumda Mehmet Gürs, hem iletişim numaralarını vermiş hem de Dr. Tan yağlarını ve markalaşma öyküsünü anlatmıştı.

Yazının Devamını Oku

Zıtlıklar ülkesi: Meksika

27 Şubat 2017
Üniversitede sosyal antropoloji okurken en büyük hayalim Latin Amerika ülkelerine gitmekti.

Demek ki kısmet, dünya tarihine damga vuracak tartışmaların yaşandığı, ABD Başkanı Trump’ın göçmenlerin girişini engellemek amacıyla Meksika sınırına duvar yapmaya başladığı dönemmiş.
Duvarı protesto etmek üzere binlerce kişinin yürüyüş yaptığı günlerde Mexico City’de olmak gerçekten büyük heyecan, bir o kadar da hüzün vericiydi.



Meksika, tam bir çelişkiler ülkesi; sefalet, lüks, gecekondular, gökdelenler hepsi bir arada.
Bir yanda dünyanın 11’inci büyük ekonomisi, öte yanda gelir dağılımı eşitsizliği.
Tabii ki bu tablo iki tarafı kendi gettolarında yaşamaya zorluyor...

Yazının Devamını Oku

Umut ve heyecan veren restoranlar

18 Şubat 2017
Gastronomi kültürü üzerine yazanlar her şeye eleştirel gözle bakmayı sever. Neyin eksik olduğuna yoğunlaşır, mükemmeli arar çoğu zaman. Güzel bir rastlantı galiba. Son haftalarda gittiğim hemen her lokantadan tadı damağımda yemeklerle ayrıldım...

TOİ: İsmet’e güven

İsmet Saz’ın bir yıl kadar önce Akaretler’de açtığı TOİ’ye ilk kez Kuruçeşme’deki yeni yerine taşındıktan sonra gitme fırsatı buldum. TOİ kapısından adım attığınız andan itibaren merdivenlerinde mikro baharatları, üst katta açık mutfağı, uzun şef masası ve restoranın ortasındaki zeytin ağacıyla insanı sımsıcak karşılıyor.
TOİ, ‘Trust of İsmet/ İsmet’e güven’ kısaltılmışıymış. Biz de öyle yaptık, ‘Şefin Masası’na’ konuk olup, seçimi ona bıraktık.
Yemeğimiz yer elması çorbasıyla başladı. Ardından ahtapot salatası, ördek proşütto ve farklı bir yöntemle sunduğu kaz ciğeri geldi. Her bir tabak sunum ve lezzette gerçekten kusursuzdu.
Ancak gecenin unutamadığım yemeği, en sevdiğim makarna çeşidini sorduktan sonra 15 dakika içinde durum buğdayıyla yoğurup, kesip pişirip sunduğu tagliatelle oldu.
Ardından da ızgara levrek, imza yemeklerinden biri olan ‘beef wellington’ ve ‘cheese cake’ geldi. Beef wellington tutkunu değilimdir ama o da bugüne dek yediğim en iyiler arasındaydı.
İsmet Saz’ın mutfağı Fransız teknikleriyle ve şef dokunuşuyla Akdeniz tarzı diye tanımlanabilir. Saz da işini aşkla yapanlardan.

Yazının Devamını Oku

Sorunların ötesinde Kıbrıs

11 Şubat 2017
Kıbrıs, Akdeniz’in kuşkusuz en güzel adalarından biri ama neredeyse son 60 yıldır hep sorunlarıyla dünya gündeminde yer aldı. Benim kuşağım için milat Kıbrıs Barış Harekatı’ydı. Kalbimiz çarparak haberleri dinlerdik karartma gecelerinde.

Sonra Türkiye’nin en cazip yurtdışı destinasyonlarından biri oldu. Ama dürüst olmak gerekirse Kıbrıs’ı ya sorunlarıyla ya da alışveriş, eğlence ve kumar turizmiyle özdeşleştirdik.
Oysa her şey gibi onu da yakından tanımak, değerlerini keşfetmek için biraz emek vermek gerekiyor. Kıbrıs, doğası, tarihi, kültürel ve gastronomik değerleriyle tahminlerimizin ötesinde zengin bir ülke.



Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne 1980’lerden bu yana birkaç kez gitme fırsatım olmuştu.
Ancak ilk kez Hürriyet Gazetesi-TURSAB işbirliği ve yeni Ercan Havaalanı’nı yapan Taşyapı İnşaat’ın katkılarıyla düzenlenen “Hürriyet ile Keşfet” seyahatimiz sırasında farklı yönleriyle de tanımaya başladım diyebilirim.
Bunda üç gün boyunca bizimle beraber olan rehberlerimiz Sedat Çomunoğlu ve Cem Akça’nın payı büyük...

Nasıl bir turizm

Yazının Devamını Oku

Turizm sektörü pes etmiyor

4 Şubat 2017
Hepimizin bildiği gibi ülkemize gelen turist sayısındaki düşüşle turizm ve yeme-içme sektörü darboğazda. Ancak her şeye karşın yeni yatırımlar da devam ediyor. Türkiye’nin yaşanan zor günlerin ardından yeniden cazibe merkezi olacağına inanan iki grup tarafından kentin iki farklı noktasında, beş yıldızlı oteller açıldı.

Sultanahmet’in en yenisi: AJWA

Tarihi Yarımada’nın ilk beş yıldızlı oteli AJWA Sultanahmet’te kapılarını açtı.
Projenin ardında Azerbaycan uyruklu işadamı 12 Group’un sahibi Abu Bakr var.
Bir zamanlar Aziyade Otel olan binayı satın almışlar ve üç yıl süren restorasyonun ardından da kendi grup şirketlerinden Gülab Mimarlık Ofisi’nin tasarımıyla artisanal bir otele dönüştürülmüş.
Selçuklu, Osmanlı ve bu topraklarda yaşamış birçok kültürden esinlenen otelin her köşesi en son teknolojiyle donatılmış.
Topkapı restoratörlerinin yaptığı kalem işleri, ahşap ve sedef kakmalı koltuklar, Azerbaycanlı sanatçıların resimleri, İznik çinileri, tavan işlemeleri, özellikle de Azerbaycan’dan özel olarak getirilen el dokuması ipek halılar çok etkileyici.
AJWA Sultanahmet, 12 Group’un Turizm ve Eğitim Yatırımlarından Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi, deneyimli otelci Selim Geçit’e teslim edilmiş.

Yazının Devamını Oku

Kış boyunca dalından Finike portakalı

28 Ocak 2017
Geçen hafta Finike’de portakal hasadında topladığım portakalları tadarken bugüne dek gerçek bir Finike portakalı yemediğimi düşündüm. Kokusu, lezzeti, sululuğu bambaşka olan Finike portakalı insanın ağzında eriyor.

Bizim gibi büyük kentlerde yaşayıp kimyasal yıkama ya da mumlama yapılmış market meyvesine mahkum olanlar için, portakalı dalından kopararak yemek, çiçeğinin kokusunu içine çekmek büyük bir lüks!
Tabii bu lükse canınız her portakal istediğinde ulaşmak kolay değil. Ama Türkiye’nin ilk portakal ve narenciye ürünlerini çiftçiden direkt tüketiciye ulaştıran portakalbahcem.com bu keyfi sunuyor birkaç yıldır.



HANGİSİ FİNİKE PORTAKALI

Coğrafi işaret tescilli Finike portakalının tadı cinsinden değil yetiştiği ovanın mikro kliması, alüvyonlu toprak yapısı ve su kaynaklarından geliyor. Bölgede Washington, Valencia, Yafa, kan ve şeker portakalı cinsleri var. Finike portakalı kendine özgü aroması ve asidite dengesiyle dünyanın en kaliteli portakallarından biri kabul ediliyor. Ancak adı efsane gibi olan bu portakala ulaşmak o kadar da kolay değil. Bölgede yıllık üretim sadece 150 bin ton. Sadece portakallar değil, söylenmese portakal diyeceğim kırmızı limonların, her mevsim hasat edilebilen kokulu limon cinslerinin de tadı bambaşka. Minyatür portakal görünümünde ama kabuklu yenen Kumkuat (Kamkat) da bir kez keşfedince bağımlılık yapacak tatlardan.

Yazının Devamını Oku