Paylaş
Azerbaycan’ın başkenti Bakü, planlamasından mimarisine, yollarından parklarına beklentilerimin kat kat üstünde bir kent. Bir yanda geçmiş korunmuş, diğer yanda modern ama mimari tutarlılığı olan yeni bir kent yaratılmış. “Dört kapılı eski şehir” UNESCO tarafından dünya mirası listesine alınmış. Azerbaycan’ı ille de bir yere oturtmak gerekirse Doğu-Batı uygarlıklarının kesişme noktasında diye tanımlamak mümkün.
Benzer noktalarımız çok, onlar da bizim gibi dünyaya sahip oldukları değerleri, ne kadar önemli bir ülke olduklarını gereği kadar anlatamadıklarını düşünüyorlar. Onların da sorunları var. Ama seyahat severlerin göz ardı etmemesi gereken bir ülke. Görülecek, keşfedilecek çok şey var...
AZERBAYCAN MUTFAĞI
Azerbaycan mutfağı ile tanışmam bu yılın başında Sultanahmet’te açılan Ajwa Hotel’in içindeki geleneksel yemeklerinden örnekler sunan Zeferan Restoran sayesinde olmuştu.
Zeferan’da Ramin Şef’in hazırladığı beluga havyar tabağı, düşbere, gürze gibi mantılar, şah pilavı, tavuk levengi ve lüle, tike gibi kebap çeşitlerinin her birinin tadı hâlâ damağımdadır.
Bizim mutfağımızda olduğu gibi Azerbaycan mutfağında da hamur işleri, et yemekleri ve kebaplar önemli yer tutuyor. En büyük farklılıkları bulguru bilmemeleri.
Pirinci çok seviyorlar, 50’den fazla pilav çeşitleri varmış. Ancak dolmalarına pirinç koymuyorlar.
Tatlılar, şerbetler ve şekerlemeler de bu mutfağın olmazsa olmazı.
Çayı mutlaka hemen her çeşit sebze ve meyveden yaptıkları reçellerle sunuyorlar.
Azerbaycan’da gittiğimiz her restoranda önce ortaya turşular, pideler, taze otlar, muhteşem lezzette domates ve salatalıklar geldi.
Turşuları da çok lezzetli. Etli mantılardan kebaplara tüm yemekler Türkiye’de alışkın olmadığımız kadar yağlı ve ağır.
Azerbaycan yemekleri benim için biraz hayal kırıklığı oldu denebilir.
Bu seyahatimiz sırasında genellikle geleneksel, biraz da turistik lokantalara gittik. Eminim daha keşfedilecek çok farklı lokantalar vardır Bakü’de.
Azerbaycan mutfağından da örnekler sunan Rus restoranı Mari Vanna’nın çok iyi olduğu söyleniyor.
TARİH KOKAN KENT: ŞEKİ
Bir ülkeyi, kültürünü tanımanın en iyi yollarından biri kent dışına çıkmak, arabayla küçük kasabaları, köyleri dolaşmaktır.
Azerbaycan’ın en önemli kentlerinden, 2016 yılında Türk Dünyası Kültür Başkenti seçilen Şeki’ye 5 saat kadar süren zor ama ufuk açıcı bir yolculuktan sonra vardık.
1970’lerin başına dek adı Nuxa olan, 18’inci yüzyılda kısa bir süre Şeki Hanlığı’na başkentlik yapan kentin en önemli yapılarından biri de Şeki Hanları Sarayı. Çivi kullanılmadan yapılan ahşap yapının oymaları, Venedik’ten getirilen vitrayları ve yerdeki halıların birebir resmedildiği tavanı son derece etkileyici.
Şeki mutfağının en ünlü lezzeti bir cins kadayıfla, fındık ve balla yapılan Şeki helva.
Hem şerbet hem de bal konduğu için biraz ağır olan Şeki helvanın lezzeti muhteşem. En iyilerinden biri Aliahmad Şirniyyat Evi’nde yapılıyor. Benim Azerbaycan mutfağında favori tatlım ise şeker, tereyağı, un ve cevizle yapılan şekerbura oldu.
Şeki’ye yolunuz düşerse Chelebi Khan (Çelebi Han) Lokantası’nda tike, lüle gibi kebap çeşitlerinin yanı sıra en ünlü yemekleri üç bacı, domates, biber dolması ve karnıyarık üçlemesiyle pitiyi denemenizi öneririm. Sebze, nohut, erik kurusu, patates, yağlı kuzu eti ve baharatlarla güveçte 5-6 saat pişirilen pitinin hazırlanışı da törensel...
HAYDAR ALİYEV KÜLTÜR MERKEZİ
Bakü’nün günümüze ait en görkemli ve büyüleyici yapısı geçen yıl aramızdan ayrılan dünyaca ünlü mimar Zaha Hadid’in tasarladığı Haydar Aliyev Kültür Merkezi.
Kente hakim bir tepede dört yıl önce açılan, Hazar’ın yükselişini simgeleyen yapı, sergi salonları, oditoryum, kütüphane, müze ve kapalı otopark olmak üzere 100 bin metrekareyi aşan bir alana sahip. Merkezin girişindeki Gençlik Meydanı’nda yer alan ve birkaç ay önce yerleştirilen Jorge Marin’in Wings of Mexico adlı kanat heykeli de kentin yeni cazibe merkezi. Önünde fotoğraf çektirmeyen yok deniyor...
Tasarım ve empati
Koleksiyon Mobilya’nın Türkiye’de tasarım kültürünün ve dekorasyon anlayışının değişmesinde büyük payı olduğunu düşünürüm. Faruk Malhan’ın 45 yıl önce kurduğu Koleksiyon, yoluna çizgisini bozmadan ama kendini yenileyerek devam ediyor.
Faruk Malhan’ın ve dünyaca ünlü isimlerin yanı sıra ikinci kuşak Koray Malhan da birbirinden yaratıcı tasarımlara imza atıyor. Geçen hafta Koray Malhan’la bir araya geldik. Son yıllarda çerçevesini çizdikleri yeni felsefelerini ve tasarım anlayışlarını konuştuk. Koray Malhan’a göre eğitim sistemimizin de içinde olan rekabet, insanın insan olma özelliğini ortadan kaldırıyor.
“Rekabet insanın ruhunu çökerten bir şey, ben rekabete karşıyım” diyen Malhan, yeniden yapılandıklarını, önce kendi içlerinde rekabeti bıraktıklarını, katılımcı demokratik 9 kişilik bir iş konseyi kurduklarını anlatıyor.
Aslında bu felsefenin temelinde Koray Malhan’ın son beş yıldır yaklaşık 25 ülkede 12 bini aşkın mimara verdiği “Design & Pathos” konulu konferanslar dizisi yatıyor.
“Pathos” Yunanca empati ve acı anlamına geliyor. Yeni temaları “Self Organised Work Place” de (Kendini Kurgulayan Çalışma Alanı) bu anlayıştan yola çıkmış. Ofisler için tasarladıkları, herkese ait olabilen, bireysel mülkiyete izin vermeyen, hiyerarşiyi kıran ürünler ve yatay iletişim, rekabeti ortadan kaldırıyor. Ortak çalışma alanları “biz bir takımız” duygusunu ön plana çıkarıyor. İhracata ağırlık veren koleksiyonun dünyanın dört bir yanına yayılan ofislerinin sayısı her geçen gün artıyor.
Ne diyelim, yolları açık olsun, ülkemiz markalarının böyle başarı öykülerine çok ihtiyacımız var.
Paylaş