Müge Akgün

Gastronomi kenti: Gaziantep

2 Aralık 2016
Hürriyet Gazetesi’nin TÜRSAB işbirliğiyle düzenlediği ‘Marka Kentler Buluşması’nın durağı bu kez Gaziantep’ti...

Gaziantep’e gitmek beni bir başka heyecanlandırıyor. Son 10 yıldır hiç bitmeyen bu heyecanın sırrı sadece doğal güzellikleri, arkeolojik ve gastronomik zenginliği değil. Her gidişimde kenti daha mamur, sivil toplum bilinci daha gelişmiş görüyorum.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı döneminden beri vizyonuna büyük saygı duyduğum Fatma Şahin’in, Gaziantep’in gastronomik zenginliğiyle UNESCO’nun “Yaratıcı Şehirler Ağı”na dahil olmasında payı büyük. 350 bine yakın Suriyeli mülteciyle birlikte nüfusu 2,5 milyona yaklaşmış kenti örnek bir belediyecilik anlayışıyla yönetiyor.
Tabii Antep’in eksiklikleri de var. Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’in konuşmasında vurguladığı gibi kente bir devlet tiyatrosu gerekiyor. Marka değeri çok yüksek olan Gaziantep’in bölgeye barış geldiğinde, gerekli yatırımlar yapıldığında dünyanın cazibe merkezi kentlerinden biri olacağına hiç kuşkum yok. Gaziantep’te beni bu kez en çok etkileyen kadınların açtıkları yeni işyerleri ve memleketlerinde yaşamayı seçen genç kuşak oldu.

Gaziantep Sanat Merkezi

İki yıl önce restore edilen tarihi Hükümet Konağı ve Adliye Binası mart ayından beri sanat merkezi olarak hizmet veriyor. Mozaik, kutnu ve ipek halı dokuma gibi el sanatları kursları düzenleniyor. Bir yıl önce Suriyeli mültecilere yönelik cam atölyesi açılmış. Bu ürünlerin büyük bir bölümü Belediye’ye ait tasarım mağazasında satışa sunuluyor.

Tarihi Hışva Han

1577 yılında Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılan, Gaziantep’in en önemli tarihi hanlarından biri olan Hışva Han başarılı bir restorasyon sürecinin ardından Fatma Şahin’in önerisiyle 10 odalı bir tasarım oteline dönüştürülmüş. İç mimar Mahmut Anlar kentle özdeşleşen bakır, ahşap oymacılık, kutnu gibi el sanatı ürünlerini geleneksel ve moderni uyumla harmanlayarak kullanmış.

Yazının Devamını Oku

Rotamız Trakya

25 Kasım 2016
Üç yıl önce Trakya Turizm İşletmecileri Derneği, Trakya Kalkınma Ajansı ve bölgenin butik şarap üreticileri bir araya gelerek Trakya Bağ Yolu projesini başlatmıştı. Türkiye’de gastronomi turizmini canlandıracak bu oluşum çeşitli nedenlerle sürdürülemedi.

Proje sınırları genişletilerek yeni boyuta taşındı. Trakya Kalkınma Ajansı, Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ İl Kültür Turizm Müdürlükleri, üniversiteler, belediyeler ve Trakya Turizm İşletmecileri Derneği işbirliğiyle Trakya Turizm Rotası oluştu.
Bir grup gazeteci hafta başında bu rotayı deneyimlemek üzere küçük bir tura katıldık. Amacı yerli ve yabancı turist sayısında artış sağlamak, bölgenin potansiyelini değerlendirmek isteyen yatırımcıları çekmek olan Trakya Turizm Rotası Doğa, Tarih, İnanç ve Lezzet olmak üzere dört ana başlık altında toplanmış.
Ben bu kez sadece turun Kırklareli ayağına katılabildim. Ama ilk fırsatta bu bölgeyi dolaşmak istiyorum.



ORTA TRAKYA VE ARCADİA BAĞLARI

Yazının Devamını Oku

Komşular mutfakta

18 Kasım 2016
“Komşular Günü” olarak kutlanan 17 Kasım’da Kiva’nın şefi Deniz Şahin’in ve komşularının sofrasına konuk olduk...

Kiva Komşular Mutfakta adlı muhteşem bir projeye imza atarak bomontiada’nın çevresinde yaşayan, farklı kültürlerden beş komşusuyla bir araya gelmiş.
Bomonti’nin geçmişten günümüze farklı kültürlerin yan yana yaşadığı etnik kimliği, şef Deniz Şahin’in bu projeyi gerçekleştirmesine olanak sağlamış. Önce tariflerin sahibi komşularıyla birlikte mutfağa girerek yemekleri hazırlamışlar.



Hilda Demircioğlu Ermeni mutfağından topik; Selva Taş Süryani mutfağından Diyarbakır usulü haşlama içli köfte; Elmas Orbak Musevi mutfağından pırasa köftesi; Rosana Şapka Bulgar mutfağından bomba fasulye ve Rea Burci Rum mutfağından dolma pişirmiş.
Sonra da Deniz şef ekibiyle beraber küçük dokunuşlar yapmış. Ardından her tarif, sahibinin isimleriyle menüye eklenmiş.
Deniz Şahin “Açıldığımız günden bu yana Kiva’nın yemekleri ülkemizin kültürel, coğrafi, yöresel çeşitliliği ve zenginliğine dayanır. Tüm tarifleri Anadolu’ya yaptığım seyahatlerimde tanıştığım kadınlardan alırım.

Yazının Devamını Oku

Blush Atiye’de Muti dönemi...

11 Kasım 2016
İstanbul yeme-içme sahnesinin en saygın işletmecilerinden biri olan Muhittin Ülkü, bundan beş yıl kadar önce İstanbul’un kaosundan kaçarak Kapadokya’ya taşınmış ve Muti adlı bir restoran açmıştı.

Yakınlarının ona seslendiği adıyla Muti, 250 yıllık tarihi handaki yerinden çıkmak zorunda kalması, turizmin son bir yıldır yediği darbe ve evlilik gibi nedenler bir araya gelince tekrar İstanbul’a dönüş yaptı.
Ardından Kerim Kumla’nın sahibi olduğu Blush Atiye’nin konsept danışmanlığını ve işletmesini üstlendi. Aslında mekan Muti ile üçüncü doğuşunu yaşıyor diyebiliriz.
Üç yıl önce Atiye Blush adıyla bistro ve bar olarak açılmış, geçen yıl ise Wanda adıyla “fine-dining” bir restorana dönüştürülmüştü.
Sanıyorum hareketli, genç ve dinamik bir kitlenin müdavimi olduğu sokağa bu konsept pek uymadı. Kısa bir süre sonra kapandı.
Bir mekana insanın ruhunu katması çok önemli. Muhittin Ülkü, Kumla’dan “İşletmesini üstlenir misin?” teklifini alınca tüm konsepti baştan sona değiştirmiş. Tüm dekorasyonu kendisi yapmış. Bir köşede Kapadokya Muti’den getirdiği antika parçalar, bir başka köşede anneannesinden yadigar etajer.
Blush Atiye hem aydınlık hem de romantik bir mekana dönüşmüş. Barın ışıklandırması ve müzikleri de değişmiş.


Yazının Devamını Oku

Bir tutku hikayesi...

4 Kasım 2016
Food and Travel dergisinin düzenlediği Gastro Weekend’in ikincisi, Kapadokya Kayakapı Cave Hotels’de yapıldı. Genel Yayın Yönetmeni Ebru Erke, “Gurme Seyahat” kavramının içini dolduran işlere imza atıyor.

Bu kez W Hotel Bangkok’un restoranı The House on Sathorn’un şefi Fatih Tutak davet edilmişti. Genç şef bizlere sıra dışı bir gastronomik deneyim yaşattı iki gün boyunca.
Ama önce sıra Tutak’ın insanı umutlandıran, tam bir azmin zaferi örneği öyküsünde...
Çocukluktan beri en büyük tutkusu yemek yapmak olan Fatih Tutak, Bolu Mengen Aşçılık Meslek Lisesi’nden mezun olur. Ritz Carlton’da staj yaparken, ünlü Fransız şef Paul Pairet’den çok etkilenir. Vogue, Tuus, Lokanta ve Çırağan Tuğra gibi restoranlarda çalışır.


KİMSE YARDIM ETMESE DE BAŞARACAĞIM

Yazının Devamını Oku

Yaz kış dondurma

28 Ekim 2016
Yıllar önce Norveç’e okumaya gittiğimde bana en büyük kültür şoklarından birini kış günü yenen dondurmalar yaşatmıştı. Neredeyse her yemek üstüne, özellikle de soğuk kış akşamlarında sıcak bir elmalı turta ya da dağ meyveleri üzerinde dondurma ikram edilirdi. Bu muhteşem ikiliye bir büyük kupa kaynama kahve de eşlik ederdi.

Oysa bizler bambaşka bir gelenekle yetişmiştik. Kış soğuğunda dondurma yenmezdi.
Ama çok geçmeden dondurma benim de vazgeçilmezlerimden bir oldu. Yaz-kış demeden tükettiğim yiyeceklerden biri haline geldi.
Norveç, İsveç, Kanada gibi soğuğuyla ünlü ülkelerde ve daha bir çok Avrupa ülkesinde, hatta Uzakdoğu’da her mevsim dondurma tüketildiğine ve insanlar hasta olmadığına göre belli ki bizdeki ‘Kışın dondurma yenmez’ anlayışı yanlış bir varsayıma dayanıyor.
Sanıyorum bunun nedeni kışın dondurma yemenin üst solunum yolu enfeksiyonuna yol açtığına olan yaygın bir inanış.
Ancak uzmanlara göre soğuk sıvı ya da yiyecek tüketimiyle üst solunum yolu enfeksiyonu arasında kanıtlanmış bir veri yok.
Ama kendi tecrübelerimden de sabit aşırı sıcaklarda sokakta çılgınca koşturup ter içinde kaldığımda içtiğim buzlu bir bardak sudan hasta olduğumu hatırlıyorum.
Oysa dondurma bir buz kalıbı değil.

Yazının Devamını Oku

Çok kültürlü Mersin mutfağı

27 Ekim 2016
Hürriyet Gazetesi ve TÜRSAB işbirliğinde düzenlenen yazarlar, turizmciler ve yerel yönetimleri bir araya getiren marka kentler buluşması çerçevesinde bu hafta Mersin’deydik.

Kentleri derinlemesine keşfetmeye yönelik bu buluşmalar her alanda ve sanırım herkes için ufuk açıcı oluyor.
Ben Mersin’i hep büyük ve küçük kardeşler arasında sıkışıp kalmış ortanca çocuğa benzetirdim. Özellikle de yemek kültürü söz olduğunda. Tantuni ya da cezerye dışında yemek kültürünün Adana, Antalya hatta Antakya arasında ezildiğini düşünürdüm.
Doğrusu yanılmışım.
Üç günlük “Mersin’i Keşfet” turumuz sırasında tattığım yöresel yemekler bana Mersin mutfağının zengin ve çok kültürlü olduğunu gösterdi.

Acı tantuni

Mersin’le özdeşleşen geçmişinin çok daha eski olduğunu düşündüğüm tantuninin ilginç bir öyküsü var. Tantuni bir zamanlar Mersin’de sadece sakatatla yapılıyormuş. Ancak yıllarca bakkal dükkanı işleten Mehmet Acı’nın işleri kötüye gidince dükkanın önünde bir tezgahta koyun etiyle ve kuyruk yağıyla tantuni yapıp satmaya başlamış. Talep öyle bir artmış ki bakkal dükkanı sonunda tantuniciye dönüşmüş. Acı Tantuni, bugün Mersin’in en ünlü tantuni dükkanı.

Zeytin yeniden sahnede

Yazının Devamını Oku

35. yaşa Boğaz'a açılıyor

21 Ekim 2016
1980’lerin başı, lüks restoranların menüsünde nisuaz salata, karides kokteyl, Cafe de Paris soslu bonfile gibi “alafranga” yemeklerin servis edildiği bir dönem. Ahmet Çapa diye bir öncü çıkar ve bu alafranga yemeklerin yanına cızbız köfte, yoğurtlu kebap gibi geleneksel yemekleri de koyduğu Şamdan’ı açar. Artık aramızda olmayan Çapa ‘sokak yemekleri’ konseptini de o yıllarda keşfeder.

Park Şamdan, barında yemek öncesi keyifli sohbeti kadar bağımlılık yapan yemekleriyle de İstanbul yeme-içme dünyasına damgasını vuran yerler arasındadır. Öyle bir mekan düşünün ki, ilk açıldığı günden bu yana mutfakta aynı Şef Hüseyin Gürsoy var ve hâlâ konukları metrdotel Hıdır Bey karşılıyor.
Ahmet Çapa gibi efsane işletmeciler arasında olan Ersoy Çetin ve ikinci kuşak Emre Ergani bir araya gelerek 35. yılını kutlayan Park Şamdan’ı geçmişi unutmadan bir dizi yenilikle bugüne taşıma kararı alırlar. Çetin’e göre 35 yılın en büyük sırrı müşteri sadakati.
“Bu bizim için en büyük motivasyon. Dünyanın her tarafında olduğu gibi bizim sektörde de her zaman yeni akımlar, trendler olur. Ancak klasiklerin, doğruların korunması gerek diye düşünüyorum” diyor.

Şamdan sadece Boğaz’da

Park Şamdan & The Bar iki yıldır yazları Les Ottomans Hotel’in bahçesine iniyordu. Kasım başında ise Nişantaşı’nda kapılarını tümden kapatarak otelin içindeki ana salona taşınıyor.
Ergani de “35’inci yılda yeni mekana geçerken küçük dokunuşlarla gençleşmek, tazelenmek istediklerini” söylüyor. Mekan, ünlü iç mimar Ebru Mengenecioğlu tarafından yeniden tasarlanmış. Peru, Şili gibi Latin Amerika ülkelerinde çalışan genç şef Kenan Baylan mutfak ekibine katılmış. Kemik menü aynı kalsa da farklı mutfakların yeni trendlerini yansıtan yemekler de eklenmiş. Gençlerin sevdiği ‘paylaşmalı tabaklar’ bölümü de olacakmış.

Yazının Devamını Oku