Paylaş
Her ne kadar ülke gündemine “sel bastı” ve “Kapıkule’de TIR kuyruğu” haberleriyle girse de, Edirne ülke tarihine damga vuran dört kentimizden biri. Osmanlı Devleti’ne Bursa’dan sonra 91 yıl başkentlik yapmış. 8300 yıllık geçmişinde farklı kültürlerin ve dinlerin buluşma noktası klişesini aşan bir kent olmuş, birlikte yaşama kültürünün en güzel örneklerini sergilediği camileri, kiliseleri ve sinagoglarıyla... Ancak günümüze kalan sadece bir Musevi aile var.
UNESCO Dünya Miras Komitesi tarafından 2010 yılında “Kırkpınar Yağlı Güreşleri”yle “İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Miras Temsil Listesi”ne dahil edildi. 2011 yılında da Edirne Selimiye Camii Külliyesi ile “Somut Kültürel Miras Listesi”ne girdi.
Mimar Sinan’ın 1568 yılında 80 yaşına bastığında inşaatına başladığı Selimiye Camii otoriteler tarafından dünya mimarisinin de başyapıtlarından biri kabul ediliyor. Sultan İkinci Bayezid Külliyesi, Rüstem Paşa Kervansarayı, Selimiye Arastası, Meriç, Fatih ve Tunca köprüleri, bir zamanlar dünyanın en uzun ikinci köprüsü olan Uzunköprü, Büyük Sinagog, Sv. Georgi Kilisesi gibi anıtsal yapıtlar ve sivil mimari örneği konaklar ilk akla gelenler arasında.
Edirne’ye ilk kez neredeyse 40 yıl önce ilkokul yıllarında gitmiş, daha sonra birkaç kez arabayla yurtdışı seyahatlerimiz sırasında uğramıştım. Bu kez bambaşka, daha dinamik, geçmiş mirası ve sahip olduğu değerleriyle markalaşma yollarını arayan bir anlayışla karşılaştım.
Belediye binası olarak inşa edilen ve 117 yıldır kesintisiz olarak kullanılan binada Başkan Recep Gürkan’la tanışıyoruz. Vizyoner, çalışkan ve renkli bir kişilik olan Gürkan, bizlere tüm seyahatimiz süresince eşlik ediyor. Nefes almadan kentini anlatıyor.
2013 yılında dünyada en çok turist çeken şehirler listesine 60. sıradan giren, 543 hektar sit alanı içinde 341 anıt eser ve 700 sivil mimarlık örneğiyle Floransa’dan sonra en çok tarihi esere sahip Edirne’yi sıralamada çok daha üst sıralara taşımak istiyor.
Ancak bu sivil yapıların henüz sadece 50’si restore edilebilmiş. Şu sıralarda Edirne’nin üç katlı tarihi bir binada geçmişini yansıtacak Kent Belleği Müzesi’nin çalışması içindeler. Fakat turistin büyük bir bölümü günübirlik geliyor. Zaten şimdilik ne sayı ne de kalite açısından beklentileri olan turisti ağırlayacak kapasiteye sahipler.
Gezi sırasında bizimle olan başkan yardımcılarından Çiğdem Gegeoğlu ve danışman Aydemir Ay başta olmak üzere Başkan’ın tüm ekibi en az kendisi kadar çalışkan ve donanımlı.
Trakya Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışan Ay’ın yüksek lisansı da Edirne üzerineymiş. Kırkpınar yağlı güreşleri hakkında bir kitap yazmış ve şimdi de kentin yemek kültürüne ilişkin araştırma yapıyor.
Lalezar ve Hane
Meriç Nehri kıyısındaki iki restoran Kemal Kılıç’a ait. Lalezar büyük organizasyonlar için düşünülmüş ve içkisiz. Hanedan’da ise kentin çok kültürlü yapısını yansıtan, Sefarad mutfağından yemekler yapan tek yer. Ballı, bademli, meyveli, hindili zirva, turşu kapuska, salma aşı, beğendili kuzu incik güveç, ayvalı dana yahni ve terbiyeli kıymalı kereviz en beğendiğim çeşitler oldu. Şef Erdem Tavukçu şefliğinin yanı sıra iyi de bir araştırmacı. Hanedan’ın “bademli Kavala kurabiyesi” ise Kavala’dakileri aratmayacak kadar lezzetli. Osmanlı Şehzade badem ezmeleri de öyle.
Saray Lokantası
Saray kentin en yeni lokantası, yaklaşık bir ay önce kapılarını açmış ama yine de öğle yemeği saatlerinde tüm masalar doluydu. 25. Dönem Milletvekili Şemsettin Emir yanına işinin ehli ustaları alarak esnaf lokantası ve kebapçı karması bir restoran yapmış. Menüde geleneksel sulu yemeklerimizin yanı sıra her gün saray mutfağından bir çeşit yapılıyor.
Keçecizade
Safranbolu’dan göçen Metin Keçeci’nin 46 yıl önce kurduğu Keçecizade en ünlü badem ezmesi markalarından biri. Metin Bey üretimin başında dururken iki oğlu da 6 şubeyi yönetiyor. Franchising vermiyorlar.
Arslanzade
Edirne’nin badem ezmesi, Kavala kurabiyesi, deva-i misk helvası, peynir helvası, lokum üreten bir diğer önemli markası da beş şubesi bulunan Arslanzade. Kallavi kurabiyesi en iddialı oldukları ürünleri.
Edirne’nin ilkleri
Daha önce İl Milli Eğitim Müdürlüğü, milletvekilliği gibi görevler yapan Başkan Recep Gürkan, Türkiye’de birçok ilki Edirne’nin gerçekleştirmesine rağmen seslerini duyuramamaktan yakınıyor. İlk köpek barınağını onlar yapmış, şimdi kedi köyü kuruyorlar. Kadına ve çocuğa şiddet uygulayanların toplu taşıma görevlisi olamama ve 21.30’dan sonra kadınların istediği yerde inme kuralını da ilk Edirne uygulamış.
Edirne gastronomisi
Edirne’nin tarihi ve mimari zenginliği mutfak kültürüne çok fazla yansımış sayılmaz. Neredeyse tüm Anadolu kentlerinde olduğu gibi en iyi yerel ve geleneksel yemekler çoğunlukla evlerde yapılıyor. Bugün Edirne mutfağı dendiğinde ilk akla gelen kentle özdeşleşmiş yemekler, coğrafi işaretli Edirne peyniri, badem ezmesi, bademli kurabiye, yaprak ciğer tava. Ciğer tavanın da geçmişi 1950’li yıllara dayanıyor.
Bir Trakyalı olarak, merakla tatmayı beklediğim, geçmişten süzülüp gelen kuzu gömlekli ciğer sarma, av etli kapama, kandilli mantı, sini mantısı gibi yemekler sadece “iyi ki varlar” dediğim Hanedan’da karşıma çıktı. Ama bir baharı karşılama yemeği olan ciğer sarmada çocukluğumdan kalan o eşsiz tadı maalesef bulamadım.
Paylaş