Mesude Erşan

Verem aşınız yoksa seyahatten önce yaptırın

21 Ocak 2008
Göç, seyahat gibi nüfus hareketleri veremin (tüberküloz) yayılmasını tetikleyen önemli faktörler arasında yer alıyor. Dünyada yılda yaklaşık 8.4 milyon kişi vereme yakalanıyor, 2 milyon hasta da yaşamını yitiriyor. Tedavisi bulunan, korunulması mümkün olan verem, dünyada insanları en çok öldüren 10 hastalık arasında gösteriliyor. Sınır tanımayan, tahminlerinizden de yakınınızda duran bu hastalıktan korunmak için önlem almanızda yarar var.

Belki kitapların, eski filmlerin etkisiyle çoğumuz veremi sadece sosyo-ekonomik düzeyi düşük ya da büyük acılar, travmalar yaşayanların hastalığı sanıyoruz. Ancak büyük metropollerde yaşayan, üst gelir gruplarından kişiler bu hastalıktan muaf değil. Türkiye, hastalığın orta sıklıkla rastlandığı coğrafyada yer alıyor. Nüfusun dörtte biri verem mikrobuyla bulaşmış halde. 200 bin civarında verem hastası olduğu ve her yıl 30-40 bin yeni hastanın ortaya çıktığı sanılıyor.

Verem etkeni hasta kişiden sağlıklı kişilere solunum yoluyla geçiyor. Bir hasta, yılda 10-15 sağlıklı kişiye mikrobu taşıyabilir. Çoğu zaman hasta verem olduğunu bilmiyor bile. Rahatça gezip dolaşırken çevresine hastalığı yayıyor. Bulaşma hava yoluyla olduğundan, kişi farkında olmadan mikrobu alabilir.

Daha önce verem aşısı yaptırmayanların veya basili almayanların aşılanması öneriliyor. Bunun anlaşılması için basit testler yapılıyor. Ancak aşının etkisi en erken bir ay içinde ortaya çıkar. Dolayısıyla zamanlamayı iyi yapmak lazım. Ayrıca etkili de olsa yüzde 100 korumuyor. Özellikle veremin sık görüldüğü Doğu Avrupa ülkeleri, Rusya, Çin, Hindistan, Uzakdoğu ülkelerine gidenler öncesinde aşı yaptırmayı ihmal etmemeli. Çünkü bunlar aynı zamanda hasta yükünün en fazla olduğu ülkeler.

Tedaviyi aksatmak mikrobu güçlendirir

Verem 60 yıldır tedavi edilebilen bir hastalık. Tedavisi en az altı ay sürüyor. Tedaviye başlandıktan sonra 20 gün içerisinde hastalık belirtileri düzeliyor. Fakat eğer hasta iyi olduğunu düşünüp, tedavisini keser veya aksatırsa hastalık birkaç ay içerisinde tekrarlıyor. İkinci kez tedavi maalesef ilki kadar etkili değil. Tedavi kısa tutulursa, aksatılır, yeterli sayıda ve dozda ilaç kullanılmazsa ya da düzensiz kullanılırsa, ilaçlara karşı direnç gelişebilir. Tedavi edilemez bir hastalık haline gelebilir.

Havada asılı mikroplar akciğere nefesle giriyor

Konuşma, nefes alıp verme ve öksürme sırasında etrafa saçılan basiller kuruyarak havada asılı kalır. Hastayla aynı kapalı mekanda bir arada bulunan sağlam kişilerin akciğerlerine nefes alırken gidip yerleşir. Mikrop alındıktan sonra, bazen yıllar boyu hastalık yapmaksızın vücutta kalabiliyor. Günün birinde vücut direncinin düşük olduğu bir dönemde hastalık ortaya çıkıyor. Alkol, sigara alışkanlığı, yetersiz beslenme, kötü yaşam koşulları ve şeker, böbrek gibi kronik hastalıklar hastalığın ortaya çıkışını kolaylaştırır.

Verem, halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, ateş, terleme, öksürük, balgam çıkarma ve bazen balgamda kan gelmesi gibi yakınmalarla kendini belli eder. Tanı için göğüs röntgeni, balgamda mikrobun araştırılması gerekir. Bazen de verem bir idrar yolu hastalığı veya eklem-kemik iltihabı ya da ciltte yara şeklinde çıkabilir.
Yazının Devamını Oku

Gebeler için en uygun seyahat zamanı 18-24’üncü haftalar

14 Ocak 2008
Uzmanlara göre gebelik, özellikle de her şey yolundaysa seyahate engel değil. Gebeler için en ideal seyahat zamanı ise 18-24’üncü haftalar. Çünkü bu dönemde düşük ve erken doğum riski en az. Yine bu dönemde yapacağınız keyifli ve sorunsuz bir seyahat, daha sonraki yorucu günlere enerji toplamanıza da yarar.

Kadın Hastalıkları Uzmanı Dr. Nuri Ceydeli, "Herkesin olduğu gibi gebenin de seyahat özgürlüğü var" diyor. Gebelikte önceden tespit edilmiş bir problem yoksa seyahat engeli de yok. Ancak son üç ayda evden uzaklaşılmasını pek önermiyor. Gebeliğin ilerleyen aylarında gelişebilecek hipertansiyon, flebit (toplardamar iltihabı), erken doğum riski olasılığında doktora ulaşmak zor olabileceğinden doğru bulunmuyor.

UZUN YOLA ÇIKMADAN ÖNCE BUNLARI YAPIN

Uzun yola çıkmadan önce adetiniz geciktiyse dış gebelik olup olmadığını teyit edin. Eğer sağlık sigortası varsa gidilen bölge için ekstradan teminat alınıp alınmaması gerekliliği öğrenilmeli. Gidilecek bölgedeki tıbbi olanaklar ve hastane şartları araştırılmalı. Eğer yolculuk uzun sürecekse bu esnada gidilemeyecek tıbbi kontroller ve yaptırılmayacak testlerin riskleri gözden kaçırılmamalı.

Gebe olmayanları bile etkileyen rutin yolculuk sıkıntıları, yani hazımsızlık, halsizlik, mide yanmaları, uyku düzensizlikleri, vajinal akıntı, bacak krampları, sık idrara çıkma ve hemoroid problemleri gebelerde de görülebilir. Yolculuk boyunca gaz üreten yiyecek ve içeceklerden uzak durmak gerekir.

Seyahatte en önemli risk, geçirilecek bir enfeksiyon ve oluşabilecek bir komplikasyonla baş etme zorluğu. Vajinal kanama, ciddi baş ağrısı, karın ağrısı, karında kasılma, su kesesinin açılması, görme problemleri hemen bir doktora başvurmayı gerektirir. Temiz olmayan su ve gıdaların tüketiminden, bağırsak enfeksiyonlarından özellikle kaçınılmalı. Bu sebeple nereye ve nasıl yolculuk yapılırsa yapılsın, mutlaka öncesinde gebeliği takip eden doktorun fikrini ve önerilerini almak gerekir.

RİSK VARSA, SEYAHATİ ERTELEYİN

Uluslararası yolculuklarda risk faktörleri gebeliğin kendisine ait, genel risk faktörleri ve gidilen bölgedeki potansiyel riskler olmak üzere 3 gruba ayrılıyor.

Gebeliğe ait risk faktörleri:á Geçmişte düşük yapmış olmak, á Rahim ağzı yetmezliği, á Geçirilmiş dış gebelik veya erken doğum, á Plasental anomaliler, vajinal kanama, çoğul gebelik, á 35 yaşından büyük, 15 yaşından küçük olmak...

Genel risk faktörleri: á Tromboemboli (tıkayıcı pıhtı) sorunu yaşamış olmak, á Pulmoner hipertansiyon (akciğer hipertansiyonu), ciddi astım, á Kalp kapak hastalıkları, hipertansiyon, diyabet, böbrek yetmezliği.

Seyahat edilen bölgeden ve diğer çevresel faktörler: á Yüksek irtifalar (2 bin 500 metrenin üstüne çıkmak tehlikeli), á Gıdalardaki bozukluklar, á Böcek ısırıkları, á Seyahat edilen bölge için canlı aşı yapılma zorunlulukları.

36’NCI HAFTAYA KADAR UÇABİLİRSİNİZ

Özellikle uçak yolculuklarında kabin içi basınçları kontrollü olduğundan 36’ncı haftaya kadar uçakla yolculuk yapmakta sakınca yok. Uluslararası uçuşlarda uçak firmalarının kurallarına göre değişmekle birlikte 32-35’inci haftalar arası seyahat edilebilir. Eğer kabin basıncı düşerse bebeğin kanının oksijenlenmesi etkilenebilir. Annenin ciddi kansızlığında yolculuk tehlikeli olabilir. Bir gebenin uçakta aldığı riskler gebe olmayan kişiyle aynıdır:

á Buradaki en önemli sorun hareketsizliğe bağlı bacaklarda oluşan kan dolaşım bozuklukları. Bunun için periyodik olarak hareket etmek gerekir. Uçak içinde her yarım saatte bir ayağa kalkarak bir süre hareket edilmeli.

á Uçuş esnasında bol sıvı alarak kan yoğunluğunun artıp damar tıkanıklığı yapma riski azaltılmalı.

á Mutlaka yolculuk süresince emniyet kemerine bağlı kalmalı.

Otomobilde kemer bağlayın

Otomobil kullanırken gebenin emniyet kemerine bağlı kalması bebek üzerinde herhangi bir olumsuz etki yapmıyor. Kazada bebeğin ölümüne sebep olabilecek bir yaralanma, zaten anne hayatını da tehdit eder. Otomobil kullanırken 3 noktadan bağlı emniyet kemerlerinin kullanılması gerekir. Bu kemerin alt kısmının gebenin karnının alt kısmından geçmesi ve mümkün olduğu kadar rahat olması önemli. Kemerin üst tarafı ise memelerin arasından geçecek şekilde olmalı. Aynı zamanda araçlardaki hava yastıkları devre dışı bırakılmamalı.
Yazının Devamını Oku

Karla ovalamayın sıcak suyla ısıtmayın ateşe yaklaştırmayın

7 Ocak 2008
Kar, soğuk demeden doğada zaman geçirmekten hoşlanıyorsanız donmaya karşı önlem almanızda ve ilkyardımı bilmenizde yarar var. Aslına bakarsanız aşağıda okuyacağınız önlemler sadece doğada bulunanları değil, kaza, yolda kalma gibi nedenlerle soğuğa maruz olanların, donma tehlikesi geçirenlerin de işine yarayacaktır. Soğuğa maruz kalındığında en sık yapılan hatalardan biri alkol almak. Donma tehlikesi geçirenlerin karla ovalanması, sıcak suya sokulması, ateşe iyice yaklaştırılması da diğer büyük hatalar.

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Acil Tıp Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Can Aktaş, donmaya zemin hazırlayan çevresel faktörleri şöyle sıralıyor: Düşük ısı, şiddetli /soğuk rüzgar, soğuk su ve nem. Şiddetli rüzgar ve aşırı soğuğa maruz kalanlarda, hızlı ısı kayıpları çok ciddi sorunlara neden olabilir.

İnsanlar aldıkları gıdaları ve kas aktivitesiyle ortaya çıkan ısıyı sabit tutmaya çalışır. Peki vücut ısısı birkaç derece düştüğünde ne oluyor? Kan damarları kasılır. Vücut üzerindeki kan akımı azalarak, vücuttan ısı kaybını azaltmaya çalışır. Titremeyle vücudun metabolik hızı arttırılarak ısı temin edilir. Soğuk havalarda kişinin vücut yakıtının yüzde 60’ı ısı üretiminde kullanılır. Uzun süre düşük ısılara maruz kalındığında daha çabuk yorulur ve soğuğa maruz kalmış cilt daha çabuk soğur. Bu da soğuğa bağlı hipotermi ve donma olaylarının gelişimini kolaylaştırır.

ERKEKLERDE RİSK DAHA YÜKSEK

Donmalar, çok düşük ısılara maruz kalma sonrasında vücudun soğuğa dayanamaması sonucunda dokuların ve kan damarlarının hasarıyla ortaya çıkar. Özellikle el ve ayak parmakları, kulaklar, çene, yanak, burun, gibi açıkta kalan bölgeler daha çabuk etkileniyor. Isıdaki azalma, donmaya neden olan tek faktör değil. Soğuğa maruz kalmanın süresi, nem, rüzgar, giyinme, daha önce var olan hastalıklar da donmada etkili. Araştırmalar erkeklerin, kadınlara oranla soğuğa karşı daha az dayanıklı olduğunu gösteriyor. Soğuktan ölüm oranları kadınlara göre daha yüksek. Uzmanlar, bunun vücuttaki yağ oranıyla ve riske girme tercihiyle bağlantılı olduğunu tahmin ediyor.

Kat kat giyinin

Donmanın etkilerini azaltmak için: Aşırı soğuk havalarda çok katlı ve kalın giyinin Alkol ve sigara alımı sınırlandırın. Alkol vücuttaki ısı kaybını artırır, sigara ise uzuvlara giden kan akımını azaltır. Dışarıdayken açıkta kalan bölgeler çok iyi korunmalı. Eldiven, kulak koruyucu gibi kıyafetler giyilmeli. Aşırı soğuklarda ilaç kullanan ya da aşırı yorgun olanlar uzun süre soğuk ortamlarda kalmamalı.



Alkol ısıtmaz dondurur

Donmayı kolaylaştıran diğer önemli faktörler: Yetersiz ya da ıslak giysilerin giyilmesi Alkol, nikotin, kafein gibi mevcut ilaçların vücudun soğuğa olan cevabını azaltması Bazı kronik hastalıkların (şeker, kalp-damar hastalıkları gibi) soğukla birleşmesi İleri yaş Geçirilen kazalar ve soğukta uzun süre hareketsiz beklemek

Mutlakaacile gitmeniz gereken durumlar

Uzun süre soğukta kaldıysanız aşağıdaki durumlarda mutlaka acil servise başvurun: Cilt yüzeyinde şişlik ve kabarıklıklar Uzuvlarda hareket kabiliyetinde azalma ve ağrı duyusunda azalma Cilt renginde aşırı değişiklik Konuşmada bozukluk Hafıza kaybı belirtileri

Donmada ilkyardım

Acil servise başvurana dek donan kişiye şunları yapın:

Donma tehlikesi atlatanı zaman geçirmeden açık havadan içeriye alın,

Islak giysileri varsa hemen çıkarın,

Hastanın vücuduna 20 dakika sıcak havlular koyun. Sıcak su kullanmayın. Etkilenen bölgeyi asla ovmayın. Özellikle de karla...

Aşırı soğuktan etkilenen bölge hiçbir zaman ateşe yaklaştırılmamalı. Duyu azaldığından dolayı bu bölgeler yanabilir,

Hastalara sıcak çay ya da kahve verebilirsiniz. Ancak alkol içirilmemeli,

Aşırı soğuktan etkilenen bölge daima yukarıda tutulmalı,

Yeniden ısıtma sonrasında yüzeysel damarlar kırmızı ve ağrılı hale gelir. Bu da o bölgede kan akımının yeniden sağlandığını gösterir. Daha derin donuklarda ise dokular hala sert, soğuk ve mavi bir renkte gözlenir.

Donmanın üç aşaması

Donmanın ilk aşamasında, vücut yüzeylerinde iğnelenmeyle beraber beyazlaşma ve yumuşama gözlenir. Henüz kalıcı hasar yoktur. Etkilenen bölgenin ısıtılmasıyla sorun çözülür.

Donmanın ikinci aşamasında, etkilenen bölgelerde kabarcıklar ortaya çıkar. Cilt uyuşuk olarak hissedilir. Ciltteki hücrelerde buz kristalleri oluşur.

Son aşamada kan damarları, kaslar, tendonlar, sinirler donar. Kalıcı hasar ortaya çıkar. Kan pıhtılaşır ve kangren gelişebilir. Ayrıca ciddi enfeksiyonlar ve uzuv kayıpları sıklıkla gözlenebilir.
Yazının Devamını Oku

Kazalardan sonra beyin kanamasına zamanında müdahale hayat kurtarıyor

31 Aralık 2007
Nöroşirürji uzmanı Prof. Dr. Cengiz Kuday uyarıyor: "Trafik kazaları sonrasında beyin kanaması geçirenlerin uygun tedaviyi verebilecek merkezlere ulaştırılması hayat kurtarıyor." Prof. Dr. Kuday, kurtarılabilecek birçok hastanın gerekli tedaviyi alamadığı için kaybedildiğini belirtiyor. Çeşitli nedenlere bağlı olarak gelişebilen beyin kanaması, dünyada en çok can alan üçüncü hastalık. Türkiye’de beyin kanaması görülme sıklığı oldukça yüksek. Beyin kanaması geçiren hastaların bir kısmı anında hayatını kaybederken, doğru zamanda, doğru müdahale edilen çok sayıda kişi de hayatını sağlıklı bir şekilde devam ettirebiliyor. Prof. Dr. Kuday, "23 saat, bilemediniz 34 saat bizim altın zamanımızdır. Bu zaman zarfında hastalar uygun hastanelere götürülmeli. Hiçbir hastanın beyni, yerinden kımıldatıldığı için kanamaz" uyarısında bulunuyor.

Florence Nightingale Hastaneleri Nöroşirurji Bölümü Genel Koordinatörü Prof. Dr. Kuday, beyin kanaması geçiren hastaların en geç 3-4 saat içinde tam teşekküllü hastanelere götürülmesinin hayati önem taşıdığını hatırlatıyor. Tam teşekküllü hastane ne demek? Öncelikle tam donanımlı yoğun bakım ünitesi bulunmalı. Hastanede MR görüntüleme ve tomografi cihazı mutlaka bulunmalı. Her an beyin anjiyosu çekilebilmeli. Bir diğer önemli özellik de beyin kanamaları konusunda eğitilmiş ve 24 saat hizmet verebilecek reanimasyon ekibinin oluşturulması.

TAŞINMA KANAMAYI ARTIRMAZ

Peki bu kadar ağır travma geçiren hastanın yerinden oynatılması ne kadar doğru? Prof. Dr. Kuday bu soruya şöyle yanıt veriyor:

"Her hasta (kanamalı veya değil) uygun şartlar içinde (ki bu şartlar çok kolay sağlanır) her yere emniyetle taşınır. Taşındı veya taşınıyor diye kimsenin kanaması artmaz veya yeniden başlamaz. Bütün mesele ticari değil, etik davranmak. Çünkü illa benim hastanemde yatsın, yoğun bakımda şu kadar gün kalsın demekle olmaz. Türkiye’deki üniversite hastaneleriyle merkezi resmi hastaneler bu olanaklara sahip. Bunun dışında birkaç tane vakıf hastanesinin de böyle imkánları var. Anlaşılacağı üzere, bu olanakları sağlayan hastanelerimizin sayısı belli. Hastaların saydığımız bu hastanelere götürülmesi hayati önem taşıyor."

İllaki emniyet kemeri

Trafik kurallarına uymak, kazaların önlenmesinde ilk koşul. Bunlardan biri de emniyet kemerinin mutlaka takılması. Kemerin can kurtarıcı özelliği uzun zamandır tartışma konusu bile değil. Hatta sadece ön değil, arka koltukta, otobüslerde yolculuk edenlerin de emniyet kemeri takması öneriliyor.

Plastik cerrahi uzmanı Prof. Dr. Oğuz Çetinkale, aracın bir yere veya karşıdan gelen bir araca çarpması veya devrilmesi içinde yolcuların büyük çoğunluğunda kafa yüz yaralanmalarına neden olduğunu söylüyor.

Kemer bağlı değilse kaza halinde devreye giren kötü senaryo şöyle: Bir gülle gibi hareket eden kafa önündeki ilk engele hızla çarpar. Aracın önündeki koltuklarda oturanların yüzü, eğer emniyet kemeri bağlıysa torpido konsülüne veya yanlarda kapılara ve camlara çarpar. Yok emniyet kemeri bağlı değilse çarpışma, ani duruş ve hareketlere uygunluk gösteremeyen vücut ve özellikle baş daha fazla salınım hareketi göstererek öne doğru fırlar. Ön cama kadar gelerek bunu kırar veya kırılmış cama çarpar. Emniyet kemeri bağlı olmayan kazazedeler bazen kırılan camdan dışarı fırlar ve atılır. Yerlerde sürüklenebilir.
Yazının Devamını Oku

Yılbaşı tatilinden sağlıklı dönme rehberi

24 Aralık 2007
Yılbaşını kutladınız, bunu fırsat bilerek kısa da olsa bir tatil yaptınız sıra dönüş yolunda... Yola çıkmadan önce yılbaşı gecesi vücudunuza yüklediği yükten, özellikle de alkolün etkilerinden kurtulmanız şart. Bir de dinlenmek ve uykunuzu düzene sokmak...

1 OCAK ÖNERİLERİ

Uyanır uyanmaz bol su içmeye başlayın Peynir, ekmek, zeytin ve yeşilliklerden oluşan kahvaltınızı edin Limonlu bitki çayları midenizi yatıştırır, toksinleri atmanızı sağlar Meyve ve sebze suyu karışımları kaybedilen su, vitaminleri yeniden kazandırır Sauna ve buhar banyosu toksin atmanıza yardımcı olur Midenin durumuna göre kahvaltı dışındaki öğünlerde de hafif yemekleri tercih edin. Sindirim sisteminin kendine gelebilmesi için sulu gıdaları seçin. Ağır soslu olmamak kaydıyla, makarna öğle için ideal seçenek olabilir. Akşam çorba için, sebze yiyin Alkol almaya devam etmeyin.

UYKUNUZU YATAKTA ALIN DİREKSİYON BAŞINDA DEĞİL!

Yolculuğunuz 4-5 saatten uzun sürecekse öncesinde yeterince dinlenmiş olmalısınız. Uzmanların önerileri, yolculuktan önceki iki gecenin iyi uyuyarak geçirilmesi. Gerek ülkemizde gerekse diğer ülkelerde tutulan istatistikler, yorgunluk, uyku hali ve dikkatsizliğin trafik kazalarında yüzde 30-52 arasında rol oynadığını gösteriyor. Riske girmek istemiyorsanız: Bol, terletmeyen, rahat giysiler ve ayakkabılar giyin Yola çıkmadan önce sakinleştirici, alerji, kalp ilacı almanız gerekiyorsa prospektüsünü dikkatli okuyun. Gerekirse doktorunuza danışın. Çünkü bu ilaçlar uyku yapar. Özellikle alkol alınan, düzensiz uyunan bir geceden sonra ciddi tehlike yaratabilir. Vücudunuzu susuz bırakmayın. Bol su için. Gerektikçe tuvalet ihtiyacı için mola verin. Yoğurt, ayran ya da hazmı zor, şekerli, yoğun karbonhidratlı yiyecekler uyku yapar. Kafein, bazı kişilerde uyku halini gidermekte bir dereceye kadar etki yapar. Aşırı kafein çarpıntı, terleme, sinirlilik gibi sorunlara yol açar. Kahve ve yüksek dozda kafein içeren enerji içeceklerini ölçülü kullanın. Her uykunuz geldiğinde mola verin. En az 15 dakika uyuyun ya da direksiyonu bir başkasına devredin. Unutmayın ki yüksek sesle müzik dinlemek, konuşmak soruna geçici çözümdür "gözler açık uyumaya" engel olamaz. Molalar dikkat dağınıklığınızı ve can sıkıntınızı da azaltır, zihninizi dinlendirir.

UZUN YOLCULUKLARDAN ÖNCE ASPİRİN İÇİN

Havayolu ve uzun süreli karayolculuğunda hareketsizliğe bağlı damarların pıhtı atması ihtimalini en aza indirmek için bir aspirin içebilirsiniz. Aynı nedenle yolculuk boyunca bol bol su için. Uzun süre hareketsiz kalmak, ayaklarınızda ve vücudunuzda şişlik yapabilir. Ayakkabı tercihi yaparken de bunu gözardı etmeyin. Ayrıca yolculuktan diz ağrılarıyla inmek istemiyorsanız uzun süre oturur pozisyonda kalmayın. Ağrı oluşmadan sık sık dolaşın, dizlerinizi uzatın. Diz kapağını nazik şekilde, ileri, geri, içe dışa hareket ettirin.

TAŞIT TUTUYORSA, AZ SALLANAN YERİ SEÇİN

Güneş gözlüğü taşıt tutmasını azaltır. Kapalı ortamda bile güneş gözlüğü takın Çocuklara konsantre olacakları oyuncaklar verin Hafif ve sulu gıdalar yiyin Taşıtın en az sallanan yerinde oturun (arabada ön koltuk, otobüste orta alt kısım, uçakta kanat kısmı, gemi veya teknelerde güverte) Yüzünüz gidilen doğrultuda olsun Dışarıya bakarken, tek objeye odaklanmayın Ani baş hareketlerinden kaçının Uyuyun

Yazının Devamını Oku

Kayakta yaralanmadan korunmanın yolları

17 Aralık 2007
Kayağa giden her bin kişiden üçü, bu spor nedeniyle sakatlanıyor. Her sporda olduğu gibi kayakta da yaralanma riskiniz var. Ancak bazı küçük detaylara önem vermeniz halinde kaza, dolasıyla da sakatlanma riskini en aza indirmek mümkün. Nişantaşı Formed Kliniği’nden Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon uzmanı Cavit Meclisi, kayak sakatlanmalarının en sık öğleden sonra, yorgunluk ve kondisyonsuzluk nedeniyle meydana geldiğini söylüyor. Kayak sakatlanmalarının çoğu direkt darbeden kaynaklanıyor. En basit ve kaba darbe türü, direkt düşme. Düşme açısı ve yönüyle kar sertliği sakatlanmada etkili. Diğer bir darbe türü, kayakçının ağaç ya da kaya gibi sert nesnelere çarpması. Üçüncü darbe türüyse iki kayakçının çarpışması. Kayak kazalarında ölüm riski çok düşük. Tüm sakatlanmalarda hızın rolü belirleyici. Kayarken hazınıza dikkat!

Kayakta en sık diz yaralanıyor

Kalça ve uyluk kemiği yaralanmaları: Yana düşme sırasında kalçaya direkt darbe ya da uyluk kemiğine döndürücü darbe gelebilir. Bu darbeler yaşlı ve osteoporozu olanlarda çok kolay kalça kırığına sebep olabilir. Gençlerde kalça çıkığı ya da uyluk kemiği kırıklarına yol açabilir.

Diz yaralanmaları: Kayak sırasında en sık yaralanma dizde görülüyor. Ön çapraz bağ özellikle hasar görmeye yatkın. Bu, ayağın kayağa sıkıca bağlıyken darbenin bu bağı hasara uğratmasından ileri geliyor. Diz sakatlanması sırasında bir sesin duyulduğu da ifade edilmişse, muhakkak MR tetkiki ile dizin incelenmesi gerekiyor. Bu hastaların çoğu ameliyat olmak zorunda kalıyor. Ön çapraz bağ hasarıyla birlikte ya da bağımsız olarak, dizdeki diğer bağlar ya da menüsküsler de hasara uğrayabilir. Sakatlanma sırasında hız ne kadar yüksekse hasar o kadar önemli olacaktır. Dize şiddetli yan darbeler, kemik hasarlarına da sebep olabilir.

Kaval kemiği kırıkları: Yeni çizmeler sayesinde, kaval kemiği kırıklarının sıklığı azaltıldı. Düşük çizmelerin bu kırıklara yol açma potansiyeli daha yüksek. Buna rağmen, bu kırıklar çocuk kayakçılarda görülmeye devam ediyor. Çocuklarda bu kırıklar, döndürücü darbe sırasında ortaya çıkıyor. Kişinin yaşına uygun tedavi yöntemi seçilmesi gerekiyor. Ancak, bu kırıkların çoğu ameliyat tedavisi gerektirir.

Omuz sakatlanmaları: Omuz sakatlanmaları az görülür. Kayarken omuz yaralanması yaşayan kişilerin çoğu acil girişime ihtiyaç duymadan kaymaya devam edebilir. Bunların çoğu, kolun yana açık durumda iken düşme ya da omuza direkt darbeden ileri gelir. Kas zorlanmaları, omuz çıkıkları, köprücük kemiği kırıkları, eklem çıkıkları görülebilir. Yaralanan dokuya uygun tedavi yöntemi seçilmelidir.

Kayakçı başparmağı: Kayak sırasında başparmağın dışa ve arkaya zorlanması sonucu, başparmak ekleminin zorlanması sık görülen bir sakatlanma. Bu sakatlanma ile birlikte el bileğinin iç yanındaki bağda da hasar oluşur. Başparmak eklemi çevresinde morarma ve el bileğinde ağrı görülür. Hafif yaralanmalar 2-3 haftalık tespit ile tedavi edilir. Daha ileri olanlar için ameliyat gerekir.

Sakatlanmaları önlemek mümkün

Yeterli sayıda ders almamış yeni başlayanlarda sakatlanmalar daha sık rastlanıyor. Doğru tekniğin ve deneyimin gelişmesine zaman tanımak gerekiyor. Sakatlanmada etkili başka faktörler ve alabileceğiniz önlemler şunlar:

KAYAKTAN ÖNCE ALKOL ALMAYIN, BOL SU İÇİN: Kayak sakatlanmalarının çoğunun öğleden sonra olması, yorgunluk ve kondisyonun koruma ve engelleme açısından ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Kayaktan önce alkol alınması da dikkat ve dengeyi olumsuz etkiler. Ayrıca, yeterli sıvı alımına sürekli dikkat edilmesiyle yüksek rakımda spor yapmanın riski azaltılabilir.

MUTLAKA KASK KULLANIN: Kafa travmalarını azalttığı için bazı spor dallarında yaygın biçimde kullanılan kask, kayak sırasında da kullanılmalı.

BAĞLANTILAR OTOMATİK AÇILABİLSİN: Bağlantıların otomatik olarak açılması sakatlanmaların engellenmesi için kritik rol oynar. Darbe sırasında kayağın ayağa bağlı kalması ayakta ve dizde ciddi sakatlanmalara sebep olur. Bundan dolayı bağlantıların çok iyi ayarlanması ve bunların bakımının yapılması ve sürekli gözden geçirilmeleri çok önemlidir.

Önce egzersiz, sonra kayak

Spor herkesin günlük rutininde yer almıyor. Buna vücudu hazırlamadan kaymaya başlamayı da ekleyince yaralanmalar artıyor. Yaralanmaların önüne geçebilmenin yollarından biri çok iyi bir kondisyona sahip olmak. Bunun için yapabileceğiniz en basit çalışmalardan biri, duvara sırtınızı yaslayıp, oturur pozisyonda durmak. Yaklaşık 3 dakika bu pozisyonda durun. Ardından sırtınızı duvarda kaydırarak tekrar dik pozisyona ulaşın. Denge için önemli kasları çalıştırmak için bir adım öne atarak, tek bacak çömelme, geniş duruşla yana çömelme etkili egzersizler.

Ayrıca, sırtüstü yatar pozisyonda omuzlar ve gövdeyi kaldırma, omuzları dönerek diğer taraf bacağa doğru kaldırma, yüzüstü pozisyonda omuzları ve gövdeyi kaldırma da gövde kaslarını çalıştırır. Şınav çekme, ayakta dururken elleri arkanızdaki masanın kenarına koyarak vücudu kaldırma kol kaslarını kayağa hazırlar.

Doserband ya da Theraband denilen aletlerle kas güçlendirme egzersizleri yapmanızda da yarar var. Kalça ve üst bacak kaslarınızı güçlendirmek için de spor merkezlerinde bulunan bisiklet ve step makinesini kullanabilirsiniz.

Kayak öncesi yapacağınız 10 dakikalık aerobik aktiviteleri ve 5 dakikalık germe hareketleri de bel, boyun ve bacak zedelenmelerinin önlenmesi açısından çok önemli.
Yazının Devamını Oku

Mükemmeliyetçi ve evhamlılarda uçuş korkusu daha sık görülüyor

10 Aralık 2007
Uçuş fobilerinin her zaman uçak kazalarıyla ilgisi yok. Ancak bilinen bir gerçek var ki, uçak kazaları korkuları hatırlatıyor, besliyor. Hatta ulaşım araçları tercihini etkiliyor. Her 100 kişiden 10’u uçuş korkusu yaşıyor. Bazı kişilik özellikleri sorunun görülme olasılığını artırıyor. Örneğin, entelektüel, mükemmeliyetçi, evhamlı, obsesiflerde uçuş korkusuna daha sık rastlanıyor.

Peki korkuyla fobi arasındaki en büyük fark ne? Örneğin uçak havalanırken ürpermek, sarsıldığında tedirgin olmak gayet doğal. Ama uçaktan aşırı korkuyor, binemiyor, binmeniz gerektiğinde ya kaçınıyor ya da uçak yolculuğuna çok sıkıntıyla katlanabiliyorsanız uçak-uçuş fobiniz var demektir. Özetle fobinizin, korkaklıkla ilgisi yok. Hatta uçak fobisi olanların birçoğunun günlük yaşamda cesur, atik ve başarılı olduğu da biliniyor.

UÇAKTAN DEĞİL UÇMAKTAN KORKUYORLAR

Bu korkuyu yaşayanlar, aslında uçaktan değil uçmaktan korkuyor. Kimi uçaktaki hareket alanının kısıtlanmasından, kimi uçağın çok yüksekte uçmasından şik yet ediyor. Bir başka grup için ise en büyük sorun, kaderlerini pilotun ellerine bırakmak.

"Uçak korkusu" aslında bireylerin kendi hayatlarını yönetemedikleri ve yönetimi başkalarına devrettikleri durumlarda ortaya çıkıyor. Bu teslimiyet, uçakla seyahat esnasında çok nettir.

Bazı tekniklerle, korkunuzla başetmeyi deneyebilirsiniz. Uzmanlar uçak korkusu bulunanların mutlaka stres yönetimini öğrenmelerini öneriyor. Bu korkunun başlangıcı olan anksiyete (gerginlik) durumunda bireyler nefes almakta zorlanıyor. Panikliyor ve terliyor. Ayrıca kalp atışları da hızlanır. Bu duruma çözüm, araba, tren veya deniz yoluyla seyahat etmek değil bu korkuyu yenmeye çalışmak.

Uçakta korkuyu yenmek için

Önce derin bir nefes alın.

Tüm kaslarınızı sıkmaya çalışın.

Birkaç saniye sonra kaslarınızı serbest bırakın, nefes verin ve gevşeyin.

Nefes alıp verin ve içinizden sürekli "rahatla" diyerek, tekrarlayın.

Bu kelimeyi, heceleyerek ve heceleri nefes alıp verirken söyleyin.

Ayrıca bol bol su içmek, eğlenceli kitap veya sevilen bir dergiyi okumak, sohbet etmek bu konuda yardımcı olabilir.

Eğer bu öneriler işe yaramıyorsa, mutlaka bir uzmandan yardım isteyin. Uçak korkunuzun sebeplerini size açıklayacak ve bunlarla nasıl baş edip, yeneceğiniz konusunda size yardımcı olacak. Pilotlardan uçak ve uçuşla ilgili teknik bilgiler almak rahatlatabilir.

Rahatlatıcı birkaç not

Fobi düzeyinde korku yaşayanları ne kadar rahatlatır bilemiyorum ama bazı hatırlatmalar yapayım...

Her 4,5 milyon uçuştan birinde kaza olurken, her 14 bin karayolu aracından biri kaza yapıyor. Yaya olarak yürürken kaza geçirme oranı dahi uçak kazasından 2 kat yüksek. Yaygın kanı uçak kazasından kurtulma olasığının "sıfır" olduğu. Oysa uçak kazalarının yüzde 25’inde hiç can kaybı olmaz.

Tedavi edilebilir

Uzmanlar uçuş fobisini bir hastalık olarak değerlendiriyor. Tedavide öncelikle eşlik eden diğer fobiler, depresyon, stresle ilgili bozukluklar, madde kullanımı gibi başka ruhsal sorunlarının bulunup bulunmadığı değerlendiriliyor. Sorunun nedenine, şiddetine ve doğasına göre ilaç tedavileri ya da psikoterapiler uygulanıyor. Psikoterapilerde hastanın uçuşla ilgili olumsuz algı ve yanlış düşüncelerinin değiştirilmesi, pozitif koşullanma, sistematik duyarsızlaştırma, gevşeme tekniklerinin öğretilmesi ve üstüne gitmeyle fobinin yenilmesi mümkün olabiliyor.
Yazının Devamını Oku

Kalp hastalarına seyahat önerileri

3 Aralık 2007
Kalp ve damar hastalarına "tatil yasağı" koyan yok. Tam tersine, kalp yetersizliği olanlara düzenli dinlenme programları yapmaları öneriliyor. Uzmanların kalp ve damar hastalarına bir diğer önerisi, yolculuk için kendilerini en iyi hissettikleri zamanı seçmeleri. Prof. Dr. Nuray Enç, Prof. Dr. Zerrin Yiğit ve Yard. Doç. Dr. Meral Altıok’un yazdığı "Kalp Yetersizliği Hasta El Kitabı"nda, kalp ve damar hastalarının ve yakınlarının hastalıkla ilgili pratik bilgilere, iyilik halinin korunması ve yaşam kalitesinin yüksek tutulması için öneriler yer alıyor.

Hayykitap’ın yayımladığı kılavuzda, kalp ve damar hastalarına yönelik şu öneriler yer alıyor:

Yapacağınız yolcuğun süresi ve şekli konusunda doktorunuzun önerisini alın,

Uzun yolculuklarda en iyi yolculuk şekli trendir.

Özel araçlarla da seyahat edebilirsiniz. Ancak yolculuk sırasında 2-3 saatte bir mola vermeyi ve dinlenmeyi ihmal etmeyin.

Yolda ilaçlarınızı kullanmayı sakın unutmayın.

Sağlık karnenizi yanınızda bulundurun.

YOLCULUKTA MOLA VERİN

Kitapta, kalp ve damar hastalarının seyahatlerde vücutlarına dinlenme fırsatı vermesi, bu amaçla uzun yolculuklarda molaları unutmamasının gerektiği belirtiliyor. Kalp yetersizliği sorunu bulunanların yemek yeme, hareket ve alışveriş sonrası kendilerini yorgun hissedecekleri hatırlatılıyor.

Çünkü tüm bunlar kalbi yorar. Hastaların nefes darlığı, halsizlik, çarpıntı ve yorgunluk gibi yakınmalarına neden olur. Bu nedenle kendinize dinlenmek için zaman ayırın.

İyi bir dinlenme için gece uykusunun kalitesi de çok önemli. Gece uykunuz bölünüyor, sık sık uyanıyorsanız ve idrar sökücü ilaç kullanıyorsanız, gündüz uyumamaya çalışın. Daha rahat nefes almak için gerekiyorsa çift yastık kullanın. İdrar söktürücü ilaçlarınızı sabahları için.

Yatarken uykunuzu kolaylaştırmak için süt için, kitap okuyun. Uyurken odanız aydınlık olmasın. Akşam yemeğinde hafif ve kalbinizi yormayacak yiyecekler yiyin.

Akşam saatlerinde çay, kahve gibi uykunuzu kaçırabilecek içeceklerden uzak durun.

Uçağa binmeden önce aspirin için

Uçağa binmeden önce mutlaka doktorunuza danışın. Çünkü uçakta meydana gelebilecek basınç değişiklikleri sizi olumsuz yönde etkileyebilir.

Uçak biletini alırken kalp hastası olduğunuzu söyleyin ve size uygun diyet yemeğinden talep edin.

Her saat başı mutlaka uçak içinde yürüyün ve hareket edin. Sürekli hareketsiz kalmak ve uçaktaki basınç değişiklikleri bacaklarınızın şişmesini kolaylaştıracaktır.

Uçağa binmeden önce mutlaka aspirin için.
Yazının Devamını Oku