21 Ekim 2006
BAZI insanlar vardır, ne yapsalar sevemezsiniz.. Bazıları da tam aksine.. Sinirlerinizi dibinden oynatsa bile sevimlidirler..
Yerleşik ve yaygın deyimiyle "şeytan tüyü" vardır bir yerlerinde..
Kızarsınız ama iki saniyede gönlünüzü alır, stresinizi yok ederler..
Bu tanımlamalara çok uygun biri var, yakın çevremizde..
Ankaragücü Teknik Direktörü Hikmet Karaman..
Elbette gidiş ve geliş biçimlerine ilişkin en sert eleştiriyi yaptık..
Maçlardaki seçimleri ve uygulamalarına yönelik eleştirilerimiz de sürecek..
Çünkü bu bizim işimiz.. Bazıları anlamamakta ısrar etse de devam edeceğiz eleştiriye..
Ancak hem iyi hem de kötüyü herkesin anlayabileceği şekilde değerlendirmeye..
Haklıya, hakkını teslim etmeye; haksıza dersini vermeye..
Evet, "Karaman.." dedik..
Göreve geldiğinden bu yana çevresine pozitif enerji saçmaya, her şeyi düzeltmek için insanüstü çaba harcamaya devam ediyor..
Öyle zor bir iş yapıyor ki..
Başkanı sevmeyen ve gitmesini isteyen tribünler, yönetime açık tavır koyup Ankaragücü’nü terketmesini isteyen taraftarlar ile toplantı yapan, muhatap olan, ricada bulunan hep Hikmet Karaman.. Çünkü başka kimseyi dinlemiyorlar..
"Aman arkadaşlar, işler düzelsin sonra tepkinizi koyun.. Bakın puan durumu kötü.. Siz tepki koydukça, takım etkileniyor, oyuncuların ruh hali bozuluyor" diye sık sık taleplerini dile getiriyor..
Görüntü o ki, başarılı da oluyor..
Bir yandan takım çalıştır, diğer yandan ödemeler için yöneticilerden ricacı ol, öte yandan da tribünlerin öfkesini dindirmek için çaba göster..
Kim bilir içinden, "Ben nereye düştüm.." diye dert yanıyor, ama hiç renk vermiyor..
Bu nedenle takdir görmeli, Hikmet Karaman.. Sevseniz de sevmeseniz de; inansanız da inanmasanız da..
Sadece takımını ayağa kaldırıp, birkaç hafta öncesine kadar sahada Victor Hugo’nun "Sefiller"ini oynayan oyuncularına "futbola benzer bir şey" oynattığı için değil.. Geçen sezon ve şimdiye dek yaptığı her şey için, saygı duyulmalı..
Hem futbol hem de Ankaragücü adına..
Anlayanlar ve anlamayanlar
HÜRRİYET Ankara çıktığından bu yana, çok hızlı yaşamaya başladık..
Her sabah bir yeni gazetenin hazırlığı, öğle saatlerinde İstanbul’a geçilen haberlerin, bir kaç saat sonra "sayfalaşmış halinin" geri dönüşü; akşam üstü basılan gazete sırasında yeni günün hazırlıkları..
Bunlar olup biterken, ucu ucuna yetişen son dakika haberleri bizi mutlu ederken, ana gazetenin spor sayfasına kalanlar üzüyor..
Gazetecilik yaparken, sadece "okuyucunun haber alma hakkını" gözetip, yorumlarımızda bilgi, görgü ve inançlarımızı dile getiriyoruz.
Durduk yerde kimseye bulaşmak, kimseyi kışkırtmak, kimseyle kavga etmek gibi bir tarzımız yok..
Bize bulaşana yanıtını verip, kavgaya yeltenenin hakkını avucuna koymak da görevimiz.
Alttan almak, kıvırmak, kaçmak gibi bir alışkanlığımız yok..
"Ben onu demek istemedim, yanlış anlaşıldım" gibi tavrımız da..
Dimdik ve dümdüz bir tarzımız var..
Demek istediğimizi çok net açıklarız, herkes de anlar..
Anlamayanlara da, anlayanlar anlatır..
Başkent derbisi
HÜRRİYET’e ilk başladığım günlerde işim, Neşet Özmen’in eğitim ve gözetiminde basketbol ile uğraşmaktı..
Birinci futbol liginde Başkent takımı yoktu.. Olsa da üç günlük acemiye kimse bırakmazdı, o işin sorumluluğunu.. Ankara’da futbol adına olanları derleyip toparlayan, haberleştiren Sümer Demir gibi bir usta vardı..
Futbol yoktu ama basketbol liginde tam 6 takım vardı.. Yenişehir, Ziraat Fakültesi, DSİ Spor, Şekerspor, Kolejliler, ODTÜ.. Ankaragücü ile Mülkiye de çıkıp düştüler o yıllarda..
Yani her hafta sonu, katmerli basketbol ziyafeti vardı Atatürk Spor Sarayı’nda.. Biz, salon demez, saray tanımını uygun bulurduk Atatürk’e..
Öylesine büyük basketbolcular izledik ki, sarayımızda.. Hüseyin Alp, Erdal Poyrazoğlu, Barış Küce, Kemal Erdenay, Yaşar Sevim, Doğan Hakyemez, Ömürden Kısagün, Efe Aydan ve bir anda adını anımsayamadığım birçok değer, Atatürk’ün potalarında ya sayı aradı ya da ribaund..
Yıllar geçti, Türk Telekomspor ile direndi Ankara.. Bir dönemin PTT’si yani..
Başkent’in onuru oldu Telekom.. Eksiği fazlası, hatası sevabıyla, dimdik ayakta kaldı..
Büyük Kolej ile tam 6 sezon "amatörce mücadelenin" ne anlama geldiğini yaşadık..
Ve TED Kolejliler, çok uzun olmayan bir aradan sonra döndü Beko Basketbol 1. Ligi’ne..
Yarın bir maç var Atatürk Spor Sarayı’nda..
Unutulan değerlerin hatırlanmasını sağlayacak, iyi bir nostalji yaşatacak bir Başkent basketbol derbisi.. Türk Telekomspor ile CASA TED Kolejliler’in yeni basketbol yatırımlarının sahadaki mücadelesi..
İnsanlar gelecek, Atatürk Spor Sarayı’na..
Basketbol keyfini yaşamak için..
Yazının Devamını Oku 15 Ekim 2006
"BİR sürpriz yapayım" demişti Werner Lorant... Herkes geleneklere uygun biçimiyle 8-9 kişiyle savunma beklerken, rakip alanda oynamaya başlamıştı topu... Yani, "kabuğuna çekileceğine, kabuğunu kırmıştı..." Üstelik Trabzonspor, hiç pozisyona girmemişken, 10. dakikada Lazarov’la golü de bulmuştu.
Çok kötüydü bordo mavililer... Defanstan başlayarak inanılmaz hatalar yapıyorlardı.. Herkes, gariplik yapma konusunda birbirine üstünlük sağlamaya çalışıyordu sanki... Yenik gittiler soyunma odasına...
Ve pırıl pırıl çıktılar... Belli ki, Ziya Doğan hepsinin tozunu almıştı iyice... Ve canlandılar birden... Tüm takım, sihirli değnek değil de dil sopası yemişcesine canla başla mücadele etmeye, futbol savaşı vermeye başladı...
Kayseri kompleksi
Önce Çağdaş’ın golü geldi, ardından da Ersen’in kafa vuruşuyla üstünlük...
Allah, çalışanı severdi.. Lazarov’un direkten dönen topunun devamındaki pozisyonda, oyuna girdiği andan itibaren canını dişine takan Umut’un golü, galibiyeti perçinledi..
Trabzonspor, Kayserispor’un ardından "Kayseri Erciyesspor kompleksine" girmek üzereyken direkten döndü...
Karadeniz Fırtınası, bu galibiyetle hem moral düzeltti, hem yukarı doğru iyi bir hamle yaptı, hem de lig arası soğukluğunu üzerinden attı.
Kısa günün karı da böyle olmalıydı...
Yazının Devamını Oku 3 Ekim 2006
BİR musibet, bin nasihatten iyidir derler... Trabzonspor’un musibeti, bir değil üç taneydi üstelik... Galatasarayla başlayıp, Beşiktaş ile süren ve Fenerbahçe ile sonlanan... Bardak kadar Marcelinho’nun herkesin gözünün içine baka baka attığı kafa golüyle öne geçti konuk Trabzonspor... Sonra öyle iki gol yedi ki, evlere şenlik... Önce stoper Sedat, sol taraftan kıvrılıp ortaladı, Emre kafayı vurdu... Ardından Ceyhun, tespih tanesi gibi dizip yerden çıkardı. Bu kez dönüp vuran ve takımını öne geçiren Tita idi...
Üç ön savunmacıya ligde sadece 5 gol atabilmiş takım önünde ne gerek vardı?
Elbette yoktu... Sadece kazanan kadro bozulmaz diye bir inanış olmasına karşın zaten kazanamayan, Osasuna’ya direnen bir oluşumdu üç ön savunmacılı bu sistem... İki gol de bu sistem ile geldi zaten... Sağ savunma bölgesindeki insanların stoperler ile birlikte pozisyonu izlemek dışında bir görevi olduğunu hatırlatan var mıydı? Olmamıştı besbelli. Olsa, biri Sedat ile Ceyhun’u durdururdu...
Saldırdı ama boşuna
Ve Türkiye’nin en iyi orta savunmacıları olmaya aday Fatih ile Stepanov, Ankaragücü golleri atarken ne iş yapıyordu? İki golde de hem duruş hem de hamle hatası yaptılar...
Devre arasında saldırmayı kafasına koyan, daha doğrusu başka çaresi kalmadığını anlayan Ziya Doğan, Umut ve Szymkowiak kozlarını sürdü sahaya... Ardından Musampa siftahı bile yaptı... Tam 5 forvetle oynuyordu bordo mavililer... Bir de Karaman, Ceyhun’u çıkarınca ekmeğine yağ sürüldü. Önce Stepanov ile beraberliği buldu, ardından tek kalede Serkan’a takıldı. Genç kaleci Serkan sahanın en iyisiydi. Ama gecenin en iyisi, hiç susmadan takımını destekleyen Ankaragücü taraftarı idi... 15 günde 2 milyondan 15-25-45 milyona çıkan bilet fiyatlarına rağmen 19 Mayıs’a gelip hem takımlarını destekledi hem de hükümetin enflasyon politikalarını yerle bir eden Ankaragücü başkanı ile yönetimini, istifaya davet ettiler.
Yazının Devamını Oku 29 Eylül 2006
İLK maçın bitiminde Hüseyin Avni Aker Stadı skor tabelasındaki 2-2’lik skor dezavantajdı elbette.. Üstelik 2-0 yenilgiden insanüstü bir çabayla 2-2’ye getirilen skor umut olmuştu Karadeniz Fırtınası için.. Boğaların sokakta adam kovaladığı ünlü Pamplona’da sakin olmak gerekli ama yeterli değildi.. Gol atmak ve kazanmak gerekliydi..
Geçen sezonki Famagusta faciasının izlerini yeni yeni silmeye başlayan, bu sezonun Lazaroni belasını kan ter içinde atlatan Trabzonspor, zor maça zorlu bir savaş vererek başladı.
Hedef ilk bölümde gol yememek, rakibi hataya zorlayıp, kontratakla golü bulmaktı. Galatasaray maçının kadrosundan tek fark, solbek Murat’ın yerine kaptan Hüseyin’in sahada oluşu idi.. Üç ön savunmacılı Trabzon dizilişi, "işi sağlama almanın" Türkçesi idi..
Brezilyalı Ersen!
İleride tek bırakılan tüm İspanya medyasının Brezilyalı ilan ettiği Ersen Martin’in varlığı, biri stoper, diğeri ön savunmacı iki Osasuna’lı oyuncunun savunmada çakılı kalmasını sağlıyordu. İlk 45 dakikada çok iyi direndi, rakibine pozisyon vermedi bordo mavililer.. Öyle ki, ilk yarının en önemli pozisyonu, 32. dakikada Gökdeniz’in ortalayıp, Ersen Martin’in kafayla 6 pastan tribünlere vurduğu kafa şutuydu. Zaten bu gol olsa, dünyası karacaktı İspanyolların..
İkinci yarının başında tribün desteğiyle yağmur gibi gelen Osasuna, karşısında Jefferson’u buldu. Brezilyalı muhteşem kurtarışlar yaparak, Galatasaray maçının ikinci yarısındaki mükemmel performansını Avrupa sahasına taşıdı.
Gecenin yıldızı Brezilyalı kaleci Jefferson idi.. Özellikle ikinci yarıda öylesine inanılmaz kurtarışlar yaptı ki, geçmişte kendisine yapılan eleştirilerin tümünün üzerine kalın bir sünger çekti.
Dün akşam Osasuna’yı seyrettikten sonra yitirilen tur için söylenecek tek şey var.. Yazık oldu Trabzonspor’a...
Yazının Devamını Oku 24 Eylül 2006
İlk 45 dakikanın Trabzonspor açısından özeti, "mücadele gücü yüksek, ciddiyeti düşük" bir dönem oluşuydu.. Öyle ki, Trabzon takımı bu bölümde tam 5 net gol şansı yakalarken, G.Saray ilk ciddi pozisyonda Hasan’ın ortası, Hakan Şükür’ün kafasıyla golü buldu.. En yakın biletsiz izleyici Jefferson’un bakışları arasında.. 10 yıllık galibiyet özleminin hırsı ile saldırdı bordo mavililer.. Gökdeniz önderliğinde büyük bir futbol iştahı ile rakibinin üzerine gitti. Yürek ve beyin ile kazanma duygusunu sahaya yansıtan Trabzonspor, önce Gökdeniz’in ayağından daha sonra da bu oyuncunun asisti ve Ersen’in kafasından 2-0 üstünlüğü yakaladı.
Ve ardından kaçırmaya başladı..
Marcelinho, Gökdeniz, Ersen ile mutlak üç gol şansını kullanamadılar..
Galatasaray’ın ünlü göbek savunmacıları, perişan vaziyette idi.. Bir kötü durum da Gökdeniz’in karşısında oynama talihsizliğini yaşayan Ferhat için geçerliydi. Zaten önce Ferhat sonra da Song yedek kulübesine çekildi.
Zihinsel doping
Beraberlik hevesiyle ikinci yarıya başlayan Galatasaray, "Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer" misali golü de kendi kalesinde gördü. Bu, Marcelinho’nun kaptığı, Musa’nın ortaladığı ve Ersen’in kafayla golleştirdiği bir ataktı..
Maçın kalan bölümü, G.Saray’ın saldırıları ve Trabzon’un direnip, kontra çıkışlarıyla geçti.. Trabzonspor’un hasretini dindiren ve UEFA kupası Osasuna maçı öncesi zihinsel doping etkisi yapan bu galibiyetin görünen kahramanları Gökdeniz ve Ersen Martin idi.. Görünmeyenler ise Mustafa Keçeli, Musa, Stepanov ve Fatih idi. Orta alanda Ferhat-Hasan ikilisinin insanüstü çabası da alkışa değerdi.
Hakem Selçuk Dereli, Galatasaraylı futbolcularla gereksiz saha içi muhabbeti yapacağına yeni kuralları uygulasa, ilk yarıda Hasan, Ümit ve Hakan Şükür, sarılık olurdu.. Oysa o, elini abartılı kaldıran Gökdeniz’e kartı uygun gördü..Atış geciktiren Jefferson’un da yaptığı da daha az kartlıktı. İki takım arasındaki farkı Dereli de farketmişti herhalde..
Öyle ya da böyle Trabzon kazandı ve 10 yıllık hasret bitti.
Yazının Devamını Oku 18 Eylül 2006
"Yan gelip yatmak yok" mesajı, Marcelinho üzerinden tüm takıma verilmişti Ziya Doğan tarafından.. "Alışma, tanışma, uyuşma" derken, "kendini fazla yormadan, sahada eğlenen" Brezilyalı, yedek kulübesinde bakıma alınmıştı..
Osasuna maçının iyi olmayanlarından Szymkowiak da eşlik ediyordu yedek takıma.. Yıldız Musampa da kulübenin bir başka rengi idi..
"Kim nasıl oynuyor?" derken Osasuna maçını dikkatli izleyen ve Jefferson’u çözen Konyasporlu Da Silva, füzeyi yolladı.. Tolga’yı bir kenara bırakan Trabzonluların, zorla kaleci yapmaya kararlı olduğu Jefferson da sadece baktı.. Baktı ama görmedi.. Hoş yediği son üç golde de, boş bakıyordu ya..
Yenik Trabzonspor, topu tüfeğiyle saldırıp bir türlü sonuca ulaşamazken, Gökdeniz’in kornerinde Ziya Doğan’ın bir kenardan bulup çıkardığı yeni golcü Ersen Martin, kafayla beraberliği sağladı.
Ersen’i kazandı
Ziya Doğan ile ortaya çıkan gerçek, santrfor Ersen Martin’in Trabzonspor açısından önemli bir oyuncu olduğu.. Bordo mavililer, oyunu özellikle kanatlardan ve Ersen üzerinden oynadığı taktirde çok gol atacak..
Trabzonspor’un son dönemdeki bir şansı da "yeniden doğmaya karar veren" Gökdeniz’in futbol iştahı.. Usta krampon doymadıkça, Trabzonspor’u doyuracak..
İlk yarıda golleri cömertçe kaçıran Ömer Rıza ikinci yarı başında yerini, etkisiz yedek Marcelinho’ya bıraktı. Ev sahibi ekip, ilk yarıdaki baskısını sürdürürken, kaptan Hüseyin hiç yeri ve anlamı olmayan iki sarı kartı, kırmızıya dönüştürüp takımını 61. dakikada 10 kişi bıraktı.
Konyaspor, savunmasını ileri çıkarmadan saldırdı, Trabzonspor da tek forveti dışında savunmak zorunda kaldı. Ve savunan Trabzonspor, saldıran Konyaspor’a yenilmemeyi başardı!
Yazının Devamını Oku 15 Eylül 2006
BİRKAÇ ayran ile pet şise nedeniyle tadı kaçmıştı maçın.. Oysa Apoel maçındaki Rum fanatikler, sadece zarar vermeye gelip çok başarılı olmuşlardı. Böylesine önemli bir maçta sessizlik vardı Avni Aker’in tribünlerinde.. Üstelik olabildiğince büyük gürültü gerekirken..
Öylesine olumsuzdu ki, sahadaki takımın üç gün öncekiyle ilgisi yoktu..
Trabzon takımı, özellikle ilk yarıda yitik coşkusu, bitik kazanma hırsı, yok olmuş mücadele gücü ile pili bitmiş bir oyuncak arabayı andırıyordu..
Beşiktaş İnönü Stadı’nın yıldızı Gökdeniz, tek atımlık barutunu kullanmış eski bir tüfek gibiydi. Ancak 2. yarıda canlanmayı aklına getirdi. Ziya Doğan’ın 64 dakika inatla dayandığı Marcelinho, baklavasına maç oynayan mahalle takımının ağır ağabeyini andırıyordu..
10’a 10 oynandı
Hiçbir şey yapmadan golü attı İspanyollar.. Tek atak yapmadan, uzaktan bir şutla..
Marchelinho 20. dakikada topla gitti, altı pasta golü atamadı. Bu pozisyon, döndü 21. dakikada Valdo müthiş vurdu, Jefferson seyredince gol oldu.. Hoş sadece kaleci değil, iki ön savunmacı da ne yaptığını izliyordu golün nasıl olduğunu..
Tribün sessizliğine, ölüm sessizliği eklendi. Osasuna 40. dakikada Martinez’in kırmızı kart görüşüyle 10 kişi kaldı. Böylece maç 10’a 10 oynanmaya başladı. Çünkü hiçbir şey yapmayan el freni Marcelinho nedeniyle Trabzonspor zaten eksik oynuyordu.
Ölümüne olacak
İkinci yarıda "artık kenara gelir denilen Marcelinho" sahada kaldı, Szymkowiak duşa girdi..
Trabzonspor "atacağım" derken, 10 kişilik rakibinden ikinciyi yedi.. Kan ter içinde Gökdeniz ile 2-1’i yakaladı.. Ve son dakikalarda Umut’un kafasıyla beraberliği buldu.
Trabzonspor’un artık işi zor.. İkinci maç, ölümüne olacak..
İşin özeti, bu Osasuna, Barcelona veya Real Madrid değil..
Ancak İspanyol terbiyesi ve disiplini var.. En önemli fark da bu zaten..
Yazının Devamını Oku 11 Eylül 2006
İLK kez "takım gibi" oynuyordu Trabzonspor. 4’ü lig, 2’si UEFA Kupası ön eleme tam 6 maçını boşa geçirmişti Lazaroni ile. Neyse, yanlıştan dönülmüştü çok geç olmadan. "Adam gibi adam" Ziya Doğan, takımına adam gibi top oynatıyordu. Elbette bırakıp gittiği gibi değildi. Zaten olamazdı da. Ama süklüm püklüm, darmadağın top oynayan Trabzon takımı, şekle girmişti 3 gün içinde. Bir özgüven meselesiydi ve o eksiklik giderilmişti. Trabzon’un teslim olacağı, Beşiktaş’ın zorlanmadan kazanacağı varsayımlarının çürüklüğü, daha ilk dakikada ortaya çıktı. Karadeniz ekibinin uzun süredir unuttuğu kazanma isteği, mücadele şevki geri gelmişti. Hüseyin önderliğinde tüm takım aslanlar gibi mücadele ediyordu İnönü’de. Pozisyon vermeden ilk golü yerken, Fatih Akyel’in inanılmaz hatası Burak’ın golüne dönüştü. Ancak gecenin yıldızı Gökdeniz önderliğindeki Trabzonspor, buna alt yapılara ders olacak nitelikte bir kanat organizasyonu golüyle cevap verdi. 63. dakikada Lazaroni’nin göndermek istediği Szymkowiak’ın başlattığı atakta yine Gökdeniz kesti, Ersen bu kez ayakla attı. Üçüncü golde yine Gökdeniz’in pası, Ömer Rıza’nın fırsatçılığı vardı. Son 15 dakikada maç, Trabzon lehine 5-6 olurdu ama ciddiyet yoksunluğundan olmadı.
Özgüven kazandılar
"Gece yarısına doğru biten" ve bu nedenle "yatak yorganla izlenmesi gereken" karşılaşmanın hakemi Bülent Yıldırım ile yardımcıları, göremedikleri birkaç pozisyon nedeniyle hatalı ancak genelde iyi niyetliydiler. Trabzonspor takımının en iyisi Gökdeniz Karadeniz ile Szymkowiak idi. Ersen Martin’in ilk ciddi maçında takımına katkısı tartışılmazdı. Ön savunmacılar Hüseyin ve Hasan’ın birlikte verdiği mücadele, alkışa değerdi. Murat Ocak, Stepanov ve kaleci Jefferson, az hatayla oynayıp, çok çalıştılar.
Kısacası, keyifli bir sonbahar akşamında seyircisiz Osasuna maçı öncesinde kazandığı moral, çok değerliydi. Kazanılan en önemli şey özgüvendi. Özgüven, "adam gibi" geri dönmüştü.
Yazının Devamını Oku