30 Nisan 2006
SADECE bir futbol maçı değildi Trabzonspor için... Kimilerine göre boşa geçtiği düşünülen koca bir sezonun özrü, kimilerine göre ise 1996 yılında göz göre göre, pisi pisine yitirilen o maçın rövanşı.. Veya son iki sezon yitirilen şampiyonluğun baş sorumlusuna, kaybetme duygusunu yaşatmak.. Nedeni ne olursa olsun Karadeniz ekibi için mutlaka kazanılması gereken bir karşılaşma idi bu.. İşin prestiji bir yana UEFA Kupası iddiasının devamı için gerekliydi üç puan..
Sakatlığı, kazası, belası, cezasıyla heba olup giden "Kayıp sezonun" finalinde "İyi biten filmler iyidir" dedirtmek için gerekliydi kazanmak..
Yaşanması istenmeyen ama yine de yaşanmak zorunda kalınan tüm terslikler, kötülükler, şanssızlıkların silinip gidebilmesi için de..
Bu nedenle Fatih Tekke, Gökdeniz, Yattara, Szymkowiak ve bilumum tüm silahları; topu tüfeğiyle saldırmak gerekti kazanmak için elbette..
Teknik Direktör Vahid Halilhodziç’in Trabzon’daki hayatiyetini sürdürüp sürdürmeme konusundaki iştahının ölçüsü olacaktı Fenerbahçe maçı..
Son yıllarda "Fenerbahçe’yi yenememe" gibi bir kompleksin içine girmek üzere olan Trabzonspor, son 6 maçta galibiyet yüzü göremeyip, iki beraberlikle yetinmenin bir sonu olduğunu kanıtlamak ister kanısı yaygındı Karadeniz kentinde..
Haklı kaygılar
Halilhodzic, Yattara’yı kenarda tutup, orta alanda Hüseyin-Adem-Hasan üçlüsüyle başlarken "hem maçı hem de orta sahayı kaybetmemek" gibi haklı bir kaygı içinde olduğunu ilan ediyordu. İlk 45 dakika futbolun "tedbir" kısmına tanık olduk.. Bu oyunun orta yuvarlağın çevresine sıkışıp kaldığı, az pozisyonlu bir süreçti yaşanan.
Tam "bu iş orta oyununa döndü, bitene kadar esneyeceğiz" derken Trabzon’un golü geldi. Golcü Fatih Tekke, asist; asist ustası Szymkowiak ise gol işine soyunup, bordo mavili ekibi öne geçirdi. İkinci yarının hemen başında Szymek ve Hasan’ın direk ve kalecide son bulan iki mutlak gol şansı, dönüm noktası oldu. İki dakika sonrasında Tuncay, sonra da değeri bir türlü anlaşılamayan Semih, iki golle Fenerbahçe’nin üstünlüğünü getirdi. Fatih Tekke farkı bire düşürdü. Ama bu değildi Trabzon’un istediği.. Fenerbahçe’nin dileğiydi tutan..
Yazının Devamını Oku 24 Nisan 2006
KALECİ sağlam, savunma mükemel, orta alan harika, forvet kusursuz.. Trabzonspor takımının Çaykur Rize maçındaki ilk yarı raporu bu. Öylesine istekli ve kazanma arzusu taşıyordu ki bordo mavili ekip, Fatih Tekke bile, orta sahaya kadar 4 kez adam kovalayıp top kaptı. Hat-trick yapan kaptanın oyundan çıkış görüntüsü yakışık almadı..
Vahid Halilhodzic, sahaya sürdüğü takımla "sadece kazanmayı" düşündüğünü ilan etmişti. Yatara-Fatih Tekke-Gökdeniz forvet üçlüsüne Szymkowiak ile Adem doğrudan destek veriyor, hücumda şekil, 4-2-4’e dönüyordu.
İşte bu havadaki Trabzon, maçın başında Gökdeniz’in ceza alanını karıştrıp, ite kaka dağıttığı bir pozisyonda Fatih Tekke’nin iki taksitte attığı golle öne geçti.
Fatih ve Gökdeniz
Sonra Yatara’nın ortasından klasik bir Fatih Tekke golü daha izledik.
Rize dağıldı, Trabzon açıldı. Gökdeniz’in, günün kötüsü Zdravkov’un inanılmaz hatasıyla gelen ilginç golü, Trabzon’un farkı oldu. Trabzon özgüven kazanmış, sezon boyu yaptığı toplam pas sayısına bir maçta ulaşmıştı.
İkinci yarı her şey ters yüz oldu..
Futbol adına her şeyi yapan Rizespor, seyreden de Trabzonspor idi.. Bir de ne olduğunu anlayamayan ya da anlayıp çare bulamayan Halilhodzic.. Şok yaşayan, aciz kalan takımını derleyip toparlayamayan bir teknik adam..
İlk yarı oynanırken başlayıp, devre arsında süren Rize-Trabzon koltuk savaşı ile devre arasındaki rövanşı, kimsenin kazanamadığı, centilmenliğin kaybettiği çirkin bir didişmeydi..
Rize’nin golüyle kendine gelemeyen bordo mavililer, direkten dönen topla uyanırken, Fatih Tekke ve Gökdeniz’in yağmur gibi golleriyle farka ulaşıp, Fenerbahçe maçı öncesi moral kazandı.
Yazının Devamını Oku 16 Nisan 2006
EKMEK Kadayıfı üzerine "kaymak" diye koysan çekilmezdi sahadaki.. Biri 22 dakika süren topal iki devrelik karşılaşmada Diyarbakırspor yememek için direnirken, Trabzon atarmış gibi yapmak için çabalıyordu. Hani o eskiden futbolu çabuk, topu da dikine oynayan takımdan eser yoktu. Fatih’i, Gökdeniz’i, Yattara’sı ile yakın dönem nostaljisi olup çıkmıştı birkaç ay içinde..
Tıpkı şampiyon Trabzonspor’un 23 yıldır anılarda kaldığı gibi.. Sadece eskilerin "nerede o şampiyonluklar" demesine izin veren futbol nostaljisinin yeni versiyonuydu sanki..
Geçtiğimiz iki sezonu, 13-14 gol pozisyonu ortalamasıyla geçiren bordo mavililer, dünkü maçta biri gol sadece 4 ciddi gol şansı yakaladı. Rakibi ise bu şansı 7 kez değerlendiremedi. .
Işıklar da dayanamadı
İşin ters gidişi, gündüz saatlerinde Kayserispor’un puan kaybıyla başlamıştı zaten. Kayseri ve Beşiktaş’ın kayıplı geçtiği her haftaya itirazsız uyum sağlayan Trabzonspor, geleneği bu hafta da bozmayacaktı besbelli. İlk yarıdaki dayanılmaz futbol, bunun göstergesi idi.. Oysa maç öncesi taraftarın "el ele tribün selamlama davetine uymanın" sıkıntı getireceğini düşünmek kadar, maçı kazanmak konusunda da hassas olmalıydı kaptan ile arkadaşları..
Tam "Halilhodzic de haklı galiba" diye düşünmeye başladığımız anda sahada konu mankeni gibi gezen Yattara, sahanın iyilerinden Hasan’ın uzun topunu aldı götürdü, gol yaptı.
Bundan sonrası Diyarbakır’ın inanılmaz goller kaçırma gösterisi haline gelirken, ışıklar da dayanamadı ve kendini feshetti. Avni Aker karanlığa gömüldü sessizce.. Sanki ışıklar, kötü futbola isyan eder gibiydi.
Maçın bitmesine 23 dakika kala, futbola gözlerini yuman ve ısrarla açmamakta direnen aydınlanma sistemi, karşılaşmanın ertelenmesine neden olurken, "dayanılmaz bu futbol işkencesinin bir daha izleneceği" haberini kabus gibi duyuruyordu Karadeniz kentine...
Yazının Devamını Oku 10 Nisan 2006
TRABZONSPOR için maç ilk 10 dakikada bitebilirdi; Isaac ile Ali Cansun bomboş pozisyonda iki mutlak golü atabilseydi... Çok yorulmadan, terlemeden evlerine dönerlerdi. Bir takım düşünün ki, ilk ciddi gol şansını 44’üncü dakikada yakalayabiliyor. Ve bu takım, lig üçüncülüğü gibi bir iddia taşıyor. Üstelik, iki rakibi Beşiktaş ile Kayserispor son haftalardaki gibi yine puan kaybediyor. Aslında Trabzonspor yönetiminin bu rakiplerini bir şekilde teşvik etmesi lazım! Ya da "İki gözüm önüme aksın, maçlarını kazandılar" diye kendi oyuncularını kandırmasın. Başka türlü bu takımın kazanması mümkün değil. Çünkü kafada lig bitmiş. Kimsenin kazanmak gibi bir kaygısı yok.
İlk yarıda golü atan rakipleri, koca ikinci devre boyunca topyekün geri çekilmiş ’gol yememe’ savaşına girmiş, ama onların atacak mecalleri yok.
İkinci 45 dakikada iki ibretlik pozisyon var. Biri Gökdeniz, diğeri de Fatih Tekke ile gol olamayan... Filme alsan, beceriksizlik örneği diye ders verir, gençleri eğitirsin. Hadi 90+1’de kaçıran Erdinç’tir, stoperdir dedik. Ama diğer ikisini ne anlamak mümkün, ne de anlatmak.
Yalan rüzgarı
Trabzonspor sanki kazanmamak için her şeyi yaptı. Bakmayınız siz ikinci 45 dakikadaki ’yalan rüzgarı’ gibi saldırıya... İçi boştu, bomboş.
Bu takımda iki, bilemediniz üç yürekli oyuncu var. İlki kesinlikle Lee, ikincisi Fatih Akyel, biraz da kaleci Jefferson. Diğerlerinin ruhu uçmuş, bir yerlere kaçmış.
Dün Ankara’da Trabzonspor mu yenildi, yoksa Gençlerbirliği mi yendi? Mesut Bakkal ile öğrencilerinin hakkını teslim etmek gerek. Aslanlar gibi savaştılar, ilk 45 dakikada 3-4 fark yakalayabilirlerdi ama onlar, "UEFA için 1-0 da yeter" deyip, gereğini yerine getirdiler. Bakkal dersini iyi çalışmış, öğrencilerini de iyi çalıştırmış. Vahid hoca da sadece bakmış, bakakalmış.
Yazının Devamını Oku 3 Nisan 2006
TEST ediyordu herkesin sabır sınırlarını.. Avni Aker’de dünün "kesik mönüsü" Fatih Akyel, Yattara, Tayfun ve Celalettin idi.. Hani Yattara’nın bir gerekçesi vardı, kendi kendine oynaması, zamansız eğlenmesi gibi.. Doğruluğu tartışılacak bir gerekçe olsa da.. Ama herkesin öve öve bitiremediği Fatih Akyel’in iyi oynamaktan başka ne suçu vardı?
Genç Tayfun’u önce oynatıp, ardından tribüne yollamak nasıl bir mantık, neyin nesiydi? Geçen sezon milli takımın sol kanadı için düşünülen Celalettin’in birkaç haftada yok edilişi de açıklanabilir cinsten değildi. Üstelik ülke solak krizine girmişken.. Aslında sıra, bordo mavili ekibin en yararlı ismi Lee’ye geliyordu yavaş yavaş..
"Kazanan, her zaman haklıdır" derler.. Öyle değildir de öyle derler her nedense..
Güzel yüzlü takım
Halilhodzic’in hareket tarzının yanlışlığını, hiçbir galibiyet doğruya çeviremez.. Trabzonspor’un son iki maçta akıl almaz biçimde yenilip, üçüncülük, bir başka deyişle UEFA şansını kaçırması gibi.. Bu saatten sonra iyi oynasan, ligin güzel yüzlü takımı Denizlispor’u farklı yensen ne yazar.. Tren kaçmış bir kere..
Ve bunun sorumlusu futbolcular kadar, teknik direktör elbette.
Halilhodzic’in teknik adamlığı, kariyeri ve kalitesine duyduğumuz saygı, Trabzonspor’daki uygulama yanlışlarını tartışmamıza engel değil. Tam "takım tamamlandı" derken, her maçta üçer beşer kişinin tırpanlanmasını.. Profesyonellik ve motivasyon konusunda benim ülkemi arap memleketi sanmasını..
Ve de kötü oynadığı dönemde Fatih Tekke ve Hüseyin Çimşir’i yedek bırakma yürekliliğini gösterememesini..
Gerisi laf.. Hem de çok boş laf.
Yazının Devamını Oku 31 Mart 2006
BELLİ ki biz yanılmışız.. ’Görünmeyen el’ hala Trabzonspor’un üstünde.. Baksanıza hala kaybediyor Kayserispor ile Beşiktaş.. "Gel bizi yakala" diye ısrarla bekliyorlar.. Trabzonspor ’un "ben almayayım kalsın" demesine rağmen..
Kayseri’de Erciyes’e yenilen takımdı bir eksik dışında.. Djokaj da eksik sayılmazdı ya.. Ama daha canlı, daha iyi bir rakibe karşı çok daha istekli idi..
İlk 45 dakika Trabzonspor’un "Çarşamba çift kalesi" gibi geçti. Defans çıkışı, orta alandan çabuk geçiş ve hızlı hücum çalışması yaptılar. Ne goller kaçtı.. Sonradan bu kadar aranacağı bilinmeyen çuvalla pozisyonu ya dışarı vurdu ya da rakibe.. Bunlardan birinde Gökdeniz ile başlayan ve Szymkowiak’ın kafasıyla süren atağın golle sonuçlanmasına tanık olduk.
Boşa kürek çektiler
Bir iki cılız atak dışında Konya’da hücum çabası yoktu. Onların aksine bordo mavililerin ofansif iştahı kabarıktı.. Öyle ki, bir ara Trabzonsporlu oyuncuların korner atmaktan yoruldukları gibi bir hisse kapıldık Avni Aker’de..
Buna rağmen tek atımlık barutunu iyi kullandı ilk yarıda..
Çok iyi pas yapıp, bağıra çağıra gelen ve sadece kenardaki Halilhodzic’in göremediği Konya golü 60. dakikada gerçekleşti Murat Hacıoğlu’nun ayağından.. Bu golü tribündekiler gibi Trabzon takımı da sadece izledi.
Tribünler, Fatih’ten başlayıp, Tayfun’a oradan da sahadaki herkese tepki gösterdi. Altı dakika sonra Tayfun Seven’in kafasından artçı şok geldi.
Sonra yeniden saldırdı Trabzon. İki uzun Konya stoperine kafa çalıştırması yaptırarak.. Yani boşa kürek çekerek..
"Ben yemeyeyim, sen buyur.." nezaketiyle..
Yazının Devamını Oku 27 Mart 2006
HAFTALARDIR görünmeyen bir el vardı Trabzonspor’un üstünde. Varlığını çok hissettirmeden Karadeniz ekibine yardımcı olan... Bir dağdaki kar küreme aracı gibi önünü açan... Bordo mavililerin rakipleri birer ikişer puanları kaybederken, Trabzonspor’un da kazanmasını sağlayan... İşin doğrusu, çok zorlanmadan, iyi oynamadan, yediğinden hep fazlasını atarak kazanıyordu Karadeniz Fırtınası. Böylelikle önce Gençlerbirliği’ni altına alıyor, ardından da UEFA hedefindeki rakipleri Beşiktaş ve Kayserispor’a yaklaşmasını sağlıyordu bu görünmeyen el.
Ligdeki son yenilgisini aldığı Kayseri Atatürk Stadı’nda görünmez el kendini yok etti ve "Benden pes artık" deyip, görevi bıraktı.
Sahada futbol yoktu
Kimbilir, ilk 10 dakikada Trabzonspor’un kaçırdığı iki pozisyondan biri gol olsa, sonuç böyle olmazdı belki de. Yattara’nın getirip servis yaptığı bu iki pozisyonun dışında bir de Timuçin’in şutunu çıkarsak futbola benzer bir şey de yoktu ya. Halilhodziç’in sahaya sürdüğü Szymek ile Djokaj’dan hayır olmadığı gibi... Kimden hayır vardı ki Trabzonspor’a? Yine nispeten iki stoper vasatı aştı, kaleci Jefferson 3-4 iyi kurtarış yaptı. Hüseyin isteksiz, Tayfun adam kaçırma ustası, Fatih Tekke de "Avrupa’ya gitmeden şu kalan birkaç maçı da oynayayım bari" der gibiydi. Yattara sahaya eğlenmek için çıkmış bir çocuk gibiydi. Canı istedi, koştu orta yaptı.. İstemedi, rakiplerine uzaktan baktı. Kesin olan şu ki, İlkem gibi gencecik bir çocuğa teslim oldu. Hoş, bu gencecik İlkem, attığı yürek golüyle koca Trabzonspor’u teslim aldı ya.
Kayseri Erciyesspor, Trabzonspor karşısında son derece akıllı ve haddini bilerek oynadı. İkinci 45 dakikada kontratakları daha akıllı kullansalar fark bile bulabilirlerdi. Ancak istedikleri 3 puanı tek golle aldılar.
Sonuç olarak Trabszonspor kazanması gereken bir maçı kaybetti. Üstelik kaybederken kazanacak hiçbir şey bulamadan.
Yazının Devamını Oku 20 Mart 2006
BELLİ ki, satırı eline almıştı Vahid Halilhodzic.. Ve gözüne kestirdiklerini kesip, yollamıştı yedek kulübesine.. Üstelik aylar sonra tam kadro olma şansını yakaladığı bir maçta. Belli ki, Halilhodzic eksik oynamaya fena halde alışmıştı. "Eksik yoksa, ben eksiltirim" diyordu.
Samsunspor maçı çok önemliydi üçüncülük hevesindeki Trabzonspor için. Beşiktaş’ın Kayserispor galibiyetiyle daha anlamlı hale gelmişti.. "Acıların sezonunu" üçüncü bitirme şansını, matematik olasılık haline getirmişti bordo mavililer..
Ama kenardaydı kaleci Tolga.. Hani şu Kayseri lig maçından bu yana arslanlar gibi kalede duran Tolga Zengin.. Beşiktaş maçından bu yana antrenmanla yetinen Jefferson sahadaydı..
Szymkowiak da şeffaf kulübede idi.. Belli ki bir ders verme olayı söz konusuydu.. Ama onun yerine oynayan Hasan, "Szymkowiakçılık" oynamaya çok hevesliydi, pek beceremese bile.. Ferhat’ın kadroda bile olmayışıyla Djokaj ile Tayfun’un yedekliği de mesaj verme düşüncesinin ürünü olmalıydı..
Ders mi, kumar mı?
Adı ister ders olsun, isterse kumar oynamak, yapılan iş ciddi bir risk almak idi. Kayserispor ve Gençlerbirliği’nin kaybettiği bir haftada mutlaka kazanmalıydı Trabzonspor.. Derken, nazar boncuğunu soyunma odasında unutan Fatih Akyel-Stepanov ortak yapımı bir Serkan golüyle yenik duruma düştü. "Ne oluyor?" derken Lee’nin "Şans, kader kısmet golü" geldi Kerem-Kenan çarpışmasından..
Sonra biraz hareketlenip ardından saçmalamaya başladı. Defanstan orta alana oradan da forvete kadar yapılmaması gereken ne varsa yaptı bordo mavililer..
Ancak hiçbiri Halilhodzic’in yaptığından kötü değildi Trabzonspor için. Takımı derleyip toplayacak Szmek’i 64. dakikaya kadar yanında oturttu. Polonyalı çok istekli olmasa da takıma şevk getirdi. Bu havayla, tümüyle Yattara çizgileri taşıyan Fatih imzalı galibiyet golü de sergilendi. Sonra Fatih Akyel’in büyük direnişi sahnelendi Avni Aker’de.. Alkışlanacak müthiş bir direnç..
Trabzonspor, her şeye rağmen kazandı. Teknik direktörü Halilhodzic’in tüm inadına rağmen.
Yazının Devamını Oku