20 Kasım 2006
SON 4 haftanın performans raporu, hiç de iç açıcı değildi Trabzonspor açısından... Bu nedenle, Beşiktaş galibiyetiyle başlayıp, Galatasaray’ı da yendikten sonra akıl almaz bir düşüş yaşayan Ziya Doğan’ın Trabzonspor’u için mutlaka kazanılması gereken bir maçtı Sivasspor lig mücadelesi. Üstelik bir yeni kayıp, yeni bir kabus demekti Fenerbahçe maçının hemen öncesinde.
Zaten puan sıralamasındaki durum da, "mutlaka kazanma gereğini" işaret ediyordu.
Böylesine önemli bir sınavda Ersen Martin ve Fatih Akyel yoktu. Varolanlar da daha çok savunmaya baktılar. Sivas’ın iki tehlikeli gol ayağı Balili ile Mehmet Yıldız’ı durdurmaya çalışmaktan başka bir şey yapmadılar. Bir zamanlar Gökdeniz-Yattara-Fatih Tekke üçlüsüne direnmeye çalışanlar için gerçek bir lükstü bu yaşanan.
Yasir’in golü nizami
Trabzon takımı, savunmacı Sivas’a karşı 72 dakika iyi yaptığı savunmada bir kere Balili’yi kaçırıp, tartışmalı bir golle yenik duruma düştü. Bu golde Jefferson’u tuttuğu topa Balili’nin hamlesi, tehlikeli hareket sınıfındaydı.. Oysa Yasir’in attığı ancak hakemin ofsayt diye iptal ettiği "nizami gol" geçerli sayılmalıydı.
Sivas, Gökdeniz’i kapattı, Umut’u kilitledi, Marcelinho’ya ise gölge savunma bile yetti. Özellikle ilk 45 dakikada öyle pasif kaldılar ki, Sivas kalecisi Petkoviç üşüdü. Soğuk havada ısınma hareketlerini andıran, etkisiz futbol yoğun itişme içinde geçen ilk yarıda top, gol olmak istemedi. Hoş, onu gol yapmak isteyen de yoktu ya...
İkinci yarıda Marcelinho’nun yerine oyuna giren Szymkowiak, bordo mavililere hareket getirdi. Gökdeniz’in vurduğu topu çizgiden çıkaran Servet, maçın kırılma noktasına imza attı. Trabzonsporlu futbolcular, "nasıl kaçtı?" diye düşünürken, Sivassporlular maçın devam ettiğinin farkındaydı...
Trabzonspor, "faul mü değil mi?" diye tartışırken, bir üç puana daha el sallayıp, "hüzne devam" diyordu...
Yazının Devamını Oku 13 Kasım 2006
F.BAHÇE, Denizli ile berabere kalıp, Beşiktaş da Sivas’a yenildi ya... Trabzon hiç altta kalır mı? Antalya maçında diğerlerine "ayıp olur" diye modaya uyu onlar da...
Aslında yenilgi serisinde üçlü istikrar yakalayan Trabzon takımının bir değişikliğe gideceği belliydi... Ziya Doğan, 3-5-2’yi bir yana itip, Antalya maçına 4-4-2 ile başladı.
Yüksek top saldırısıyla başlayıp, yan toplarla devam ettiler, araya top atma çabasına girip sonunda pes ettiler... Çünkü hiçbir hücum türünde başarılı olamadılar... Başarılı oldukları tek konu, gol yememek ve yenilmemekti...
Trabzonspor’un en büyük sorunu Fatin Tekke gibi bir takım lideri bulamaması... Gökdeniz’in yapması gereken bu işe Marcelinho soyunup, o giyindiğinde Musampa hevesleniyor... Ancak, bu iki oyuncunun en büyük zaafı, anılarıyla yaşıyor olmaları... Oysa nostaljinin bugüne faydası yok...
Tek şutu Çağdaş attı
Antalyaspor takımı, Gökdeniz’in önünü tıkayıp, Ersen’i iki stoperiyle önlü arkalı sandviç yapınca Trabzon takımı durdu. Umut’un çapraz koşuları da yarar sağlamadı... Maç boyunca rakip kaleye attıkları tek şut, Çağdaş’ın sağ ayakla auta savurduğu idi..Yani kazanma adına etkili bir iş yapmadılar...
31. dakikada Ersen, 33. dakikada ise Umut ile attıkları goller öncesinde ofsayt vardı. İki iptal de doğru idi bizce... Takım sahada bir şey yapmaz, teknik direktör geçmişle uğraşıp "takım çalışmamış" diye oyunculara bahane yaratır, yönetim "liglerde oynayan 250 Trazonlu futbolcu var" diye övünüp, lig kadrosunda 7, takım kadrosunda 4 Trabzonlu bulundurursa zaten yapılacak bir şey yok demektir.
Şapkayı önüne koyup, derin derin düşünmekten başka...
Yazının Devamını Oku 11 Kasım 2006
70’li yıllar, bizim gençlik dönemimizdi.. Hani şu insanların kanlarının damarlarında bir başka hızlı aktığı, "her şeyi yapabileceklerini sandıkları" dinamik çağları..
O yılların bir lideri vardı, hepimizin gözünde efsane olan..
Başında şapkası, sırtında mavi gömleğiyle umutsuz kalabalıkların umudu Karaoğlan Ecevit..
Yıllarca siyaset yaptı, üç ayrı suikaste hedef oldu.. Bir çok sıkıntıya da..
O günlerde bir çok insanın acımasızca eleştirdiği, hedef haline getirdiği; bugün ise siyasi rakipleri dahil herkesin saygı duyduğu Bülent Ecevit, ecele aylar süren direnişini kaybedip, yaşama gözlerini yumdu..
Yaşarken yeterince anlayamadık, değerini bilemedik, hak ettiği saygıyı gösteremedik.. Bugün son yolculuğuna uğurluyoruz Ankara’da..
Sağcısı, solcusu binlerce sağduyulu yurtsever insan, Karaoğlan’a son görevini yapacak Başkent sokaklarında..
Dürüst, namuslu, onurlu lider Ecevit, yıllarca sorumluluğunu sırtında taşıdığı insanların omuzlarında son kez yol alacak ebedi istirahatgahına..
Güller, karanfiller, sevgilerle..
Güle güle, şair Başbakanım.. Bu ülke, seni bir gün anlayacak..
Geç de olsa, bir gün mutlaka..
En tehlikeli maç
ANKARAGÜCÜ, lig ve kupada tam 5 maçtır kazanıyor..
Daha önceki bir yazımızda ifade ettiğimiz gibi, anlı şanlı bir diriliş bu..
İlk 6 haftada "hiç" olan bir takımın "çok şey" haline gelişinin büyülü hikayesi..
Üç pas yapamayan bir takım, bir kaç hafta içinde Gençlerbirliği gibi dirençli bir rakibi dört gün içinde iki kez yenebiliyor.. Bu iyi gösterge..
Ancak kapıda bir tehlike var..
Kazanmaya alışan, kazandıkça özgüven yükleyen Ankaragücü takımı, bir yerde takılacak.. İşte "Altılı Tutturma" hevesindeki Başkent ekibini bekleyen, en yakın tehlike Çaykur Rizespor maçı..
Tribün desteğiyle, korkusuzca tüm engelleri aşan Ankaragücü, yarın oynayacağı Rize karşılaşmasında çok ama çok dikkatli olmalı.. Hem maçı hem de rakibi ciddiye almalı..
Yoksa bu kadar zorlukla biriktirilen keyfin içine, tüy dikilir..
Kongre ne zaman?
BİRKAÇ hafta önceydi.. Bir yazılı açıklama geldi spor servisine..
Ankaragücü Başkan Vekili Serdar Tosun, Kanal A televizyonuna yaptığı açıklamayı, gazete bürolarına gönderip, bir gece önceki yönetim kurulu toplantısında Aralık ayı başında kongre kararı aldıklarını ifade ediyordu..
Tosun, açıklamasında mevcut başkanın aday olmaması halinde kendisinin aday olacağını, kongrede oy kullanacak delegelerin listesinin de en kısa sürede kulübün resmi internet sitesinde açıklanacağını duyuruyordu..
O dönemde işler kötüydü..
Aradan dört hafta geçti.. Galibiyetle tanışmamış olan takım, Hikmet Karaman’ın sihirli değneğiyle, oynadığı 5 maçı da kazandı. Tribünlerin, yönetime tepkisi de, maç bitimlerine kaydı..
"Takımın oyun performansına zarar vermemek için" maç oynanırken sadece Ankaragücü’nü destekleyen taraftar, hala istikrarlı biçimde, bıkmadan usanmadan Başkan ve yönetimi, maç sonrası istifaya davet ediyor..
Bu arada kongreden ses seda yok..
Yöneticilere soruyoruz, "biz prensip kararı aldık, gün belirlemedik..." diyorlar.. Yani ortada kesinleşmiş bir Kongre tarihi yok..
"Uygun bir zamanda, uygun bir kongre yapılır, olur biter.." diye düşünüyorlar herhalde..
Tıpkı bundan önce olduğu gibi..
Bedel ödemek
MESUT Bakkal, çıkmalı mıydı yoksa oturmalı mı?
Gençlerbirliği-Ankaragücü lig maçı sonrası, üç gün tartışıldı..
İlhan Cavcav’ın söyledikleri, Mesut Bakkal’ın savunması..
Yani, bir çeşit gündem oluşturdu.. Gençlerbirliği odaklı bir gündem.. Çok alışık olunmadık türden..
Ankara’da yaşayanlar iyi bilir.. Gündem, çoğu zaman Ankaragücü’dür..
İyisi veya kötüsü ile.. Başkanı, teknik adamı, futbolcusu ve taraftarıyla.. Ancak son dönemin reyting rekorları kıran "Hikmet Karaman dizilerinin" bile önüne geçti, "yedek kulübesi vak’ası.."
Ve çoğu zaman olduğu gibi, "aniden" derin bir sessizliğe bıraktı yerini..
Büyüme zor iştir, sancılıdır.. Tıpkı doğum gibi.. Sıkıntı, sancı çekmeden büyümenin, gelişmenin olmayacağı herkesin malumu..
Ya sessiz, sakin, kendi halinde küçük dünyanızda yaşayıp gideceksiniz veya kavga, gürültü, itişme, tartışmayla büyüyeceksiniz.. Alışacaksınız, bir şey olma uğruna, bazı bedeller ödemeye..
İki yol var önünüzde.. Tercih sizin...
Yeter artık
ANKARASPOR ilginç bir takım.. Ligde tam 9 beraberlikle rekora koşuyor..
İşin iyi tarafı, Gençlerbirliği dışında ligde yenilgisi yok.. Takımın, kaybetmeme konusunda derin bir özgüveni var..
Kötü tarafı ise 9 beraberlik yerine 4 galibiyet, mevcut puana artı üç demek.. Yani çuval dolusu beraberlik yerine "dört galibiyet, beş yenilgi daha iyi" demek, doğru bir tanım olacak..
İşin daha kötüsü, bir iki daha derken beraberlik ciddi alışkanlık yapacak..
Ve elbette herkese, "yeter artık..." dedirtecek..
Ankaraspor, disiplinli oyun tarzı, işini ciddiye alan teknik direktörüyle yoluna devam ediyor. Yönetimi, teknik ekibi ve oyuncu kadrosuyla takım olma yolunda emin adımlarla ilerliyor..
Ama gerçekten bu kadar beraberlik, sıktı artık..
Biz neyse de, yöneticileri sıkarsa kötü...
Yazının Devamını Oku 5 Kasım 2006
TRABZONSPOR açısından bir değişimin gerekliliği, Ziya Doğan’ın 3-4-1-2 ile sahaya çıkardığı takımdan belli idi... Sistem miydi değişmesi gereken yoksa kafalar mı? Zaten ilerleyen dakikalarda 5-3-2’ye dönen bordo mavililer açısından çok şeyin değişmediği de ortadaydı... Teknik direktörleri sistem arayışı içindeyken, takımın gol arayışı "yememe" şekline dönüşüyor ve Sakarya’nın gol iştahı dakikalar geçtikçe kabarıyordu... Sahaya 4-3-1-2 şeklinde yayılan yeşil siyahlılar, ilk yarının 25 dakikalık bölümünü 3-4-3 cesaretiyle oynuyordu.
Aslında kar ve yağmurun ağırlaştıramadığı bu iyi sahada iyi futbol yoktu... Öyle ki, ilk kayda değer ilk atak, 28. dakikada M’Bayo’nun yay üzerinden şutuyla geliyordu.
Atamazsan kazanamazsın
Gol için saldıran Sakarya, bir kontra pozisyonda Gökhan’ın Hüseyin’e yaptığı yersiz ve gereksiz hamleyle penaltıya mahkum oluyordu. Statta büyük gürültü koparan penaltıyı, maskeli Ersen kullanıyor, maskesiz Martinez kurtarıyordu. İkinci devreye Marcelinho hamlesiyle başlayan Ziya Doğan, pozisyon üretimi sağlayamasa da rakibin kabuğuna çekilip, içine kapanmasını sağlıyordu.
Baskılı gözüktüğü bu bölümde ne yerden etkili olabildi ne de havadan... Çok pas yapmakla da gol olmadı...
Ve yine kaybetti Trabzonspor... Öyle ya, şut atamazsan, orta yapamazsan, kafa vuramazsan, penaltıyı da atamazsan kazanamazsın... Böyle beceriksizlikler yaparsan, Martinez gibi iyi bir kaleciyi hiç geçemezsin... Bir de Fatih’in yaptığını yaparsan golü yer yenilirsin...
Yazının Devamını Oku 31 Ekim 2006
KEÇİ boynuzu gibiydi koca ilk yarı... Çaykur Rizespor’un baskılı oyunu, Trabzonspor’un Zdravkov’da kalan iki pozisyonu ve hakem Bülent Yıldırım’ın Bashiri’nin topu elle kestiği pozisyonda gösterdiği kırmızımsı olması gereken sarı kartı dışında akılda kalan hiç bir şey yoktu...
Bir de Trabzonspor’un artık herkes tarafından bilinip, çözüldüğü gerçeği... Öyle ya, tüm takım ayağına aldığı her topu, obüs mermisi misali Ersen’in kafasına gönderiyor ve golü umut ediyorsa: kapatırlar Ersen’i; keserler yüksek topu, olur biter... Tıpkı Bashir ve Yasin tipinde iki iyi stoperle Rize’nin yaptığı gibi...
Artık yenilik zamanı... Ziya Doğan artık yeni bir şeyler bulup rakiplere hoş sürprizler yapmalı...
Kendileri de inanmadı
Hatta bizleri bile şaşırtmalı... Bu şaşkınlıkta da kazanmalı...
Yoksa bir Galatasaray bir de Beşiktaş galibiyetlerinin avuntularıyla koca sezon bitip gidecek...
Elbette onları da yenecek Trabzon... Ama daha 15 takım var yenilmesi gereken... Ve kazanılacak 23 lig maçı...
Trabzonspor olabildiğince kötüydü dün akşam... Yapılmaması gereken her şeyi, kolayca yaptı. Altan, golü atarken hemen yanında üç yakın biletsiz izleyicisi vardı bordo formalı...
Hoş tüm Trabzonlular izliyordu rakibi... Kazanmak için hiçbir şey yapmıyordu... Gol sonrası rakip alandaki yalancı baskıya kendisi de inanmıyordu Trabzon futbolcusu... Saldırırken fark yemekten kurtuldu, Rizeli oyuncuların acemiliklerinden...
Ve bu sezon evindeki ilk yenilgiyle tanıştı, protesto alkışları arasında...
Unutulmaması gereken, her şeyin bir ilki olduğu idi...
Yazının Devamını Oku 28 Ekim 2006
TEL tel dökülüyordu bu takım.. "Artık bu iş bitti.. Ne yazık ki, Ankaragücü bu sezon yolcu.." demeye başlıyorduk ki, bir sihirli değnek değdi sarı lacivertlilere..
Sezon başında el sıkıştığı yöneticilere "Adios amigos" diyerek kulübü terk eden teknik direktör Hikmet Karaman, birkaç hafta sonra "Willkommen" diyerek döndü ve herşey toz pembe oldu..
Nasıl olmuştu da, "sahada sağlıklı yaşam yürüyüşü yapan, rakibi yanından geçerken ona saygısından dokunmayan, kibarlıktan gelene geçene puan ikram eden, yayın balığı gibi ligin dibine yatıp kalan" bir takım; savaşan, kazanmak için canını dişine takan, terinin son damlasına kadar herşeyini ortaya koyan bir oyuncular topluluğu haline gelmişti..
Hikmet Karaman, önce futbolcularının içindeki "yüreği" keşfetmelerini sağlamış, ardından "bilek gücü" ile kazanılacağını öğretmişti..
Son derece profesyonelce, psikolojik bir organizasyondu Karaman’ın yaptığı..
Mesela, Çaykur Rize kupa galibiyeti sonrası, "Hikmet Karaman.." diye bağıran tribünlerin önüne gidip teşekkür ediyor ve diyordu ki:
"Arkadaşlar böyle değil, -İyi gününde, kötü gününde hep beraberiz.. Çünkü biz Ankaragüçlüyüz- diye bağırın.. Bu, daha anlamlı"
Ve de ekliyordu:
"Bu diriliş, benim, sizin, futbolcuların kısacası hepimizin eseri.. Bunu asla aklınızdan çıkarmayın"
Herkesin, herşeyi kendine yonttuğu; nalıncı keserlerinin en muteber alet olarak algılandığı bir ülkede, nostalji olarak algınalabilecek ilginç cümlelerdi bunlar..
Başkanı ve yönetimine öfkesi, sel olan tribünlerin sevgi ve saygısını bu nedenle kazanıyordu Karaman..
Onun için kazanıyordu Hikmet Karaman ile takımı..
Kazanıyordu, yürekle ve bilekle...
Gökçek kaç saat dayanır?
SPORTİF Gezinti’de Gezin Oyman’a konuştu Melih Gökçek..
"İçimizden yıkılmışız.." cümlesiyle özetledi iddiasını..
Yani geçen sezon yaşanan kabusu.. Bir başka tanımla Çin gezisini yarıda kesip, apar topar Ankara’ya dönmesini sağlayan günlerin ana gerekçesini..
Elbette futbol zor iştir.. Ne devlet yönetmeye benzer ne de belediye idaresine..
"Yetenekli ama huyu suyu alışılagelmişin dışında insanlarla çalışmak" demektir futbol..
Teknik adamı, futbolcusu, menajeri, ne sokaktaki vatandaşa, ne imar müdürüne ne de zabıta amirine benzer..
İnsan, hayatta çok şey öğreniyor.. Yaşadıkça da öğrenmeye devam ediyor..
Bu yaşadıkları, Melih Gökçek’i şaşırtıyor olabilir..
Ama onun yaşadığı olağan şeyler de birilerini şaşırtıyor..
Onun için olağan olan yol inşaatları, bazı insanları canından bezdiriyor..
Örneğin, son günlerde burnumuzun dibindeki şu alt geçit çalışması nedeniyle gürültüye dayanıklılık sınırlarımızı test ediyoruz.. Her yağmur sonrası, çamura ne kadar dayanacağımızı da..
Herkes isyan halinde.. Sadece bizler değil, tüm Cinnah sakinleri..
Diyorlar ki, "Sayın Belediye Başkanımız gelip bir gününü buralarda geçirse de Cinnah’ta insanın kafasının gürültüye nasıl dayandığını bir test etse.."
Ben vazgeçtim bir günden.. Birkaç saat dayansa yeter..
Yaşanası Beypazarı
SERT, hırçın futbol seyircisinden tanırdım Beypazarı’nı..
1991 yılındaki ilk Ankara İlave döneminde çokca olay haberi gelirdi oralardan.. "Beypazarıspor maçında yine olay çıktı.." türünden..
Bir bayram sabahı, Beypazarı’nı görmeye karar verdim..
Herkes öve öve bitiremiyordu eski Beypazarı’nı..
Gittim gördüm ki, hakikaten görülesi bir yermiş.. Burnumuzun ucundaki böylesine bir güzelliği, bu kadar zaman sonra farkettiğime pişman oldum.. İnsanı sıcak, güler yüzlü, cana yakın..
Binaları muhteşem.. Öylesine güzel bir restorasyon çalışması yapılmış ki tarihi, konakların içine girip doyasıya yaşıyorsunuz..
Cadde ve sokaklarında yerel ürünlerin satıldığı tezgahlar alabildiğince ucuz ve kaliteli ürünlerle dolu..
Hanımların gözdesi gümüş işlemeciliği, sanatta zirve yapmış..
Beş saat kaldım, beş dakika gibi geldi..
Bir kent, yeni baştan kurulmuş.. Eski kent yaşamı, yeniden hayata geçirilmiş.. Yerel değerlere özen gösteren, herkese kazanç sağlayan, zekice bir turizm ve ticaret organizasyona tanık oluyorsunuz Beypazarı İlçesi’nde..
Öylesine büyüleyici ki, gitmek istemiyorsunuz..
Türkiye Sevdalıları için, Ankara’nın tam ortasında şahane bir Anadolu İlçesi..
Kim yaptıysa eline, cebine, aklına sağlık..
Yaşayası geliyor insanın.. Gidesi gelmiyor Beypazarı’ndan..
Oldu, bitti ve gitti
ZAMAN zaman insanlar, doğru yaptığına inandığı işlerden şüphe duyar..
Mesela gözünüzle gördüğünüz, bizzat tanık olup yaşadığınız bir olayı, birileri tam tersinden anlatır siz de "ben rüya gördüm herhalde" gibi bir kaygı duyarsınız..
Geçtiğimiz hafta sonu Ankara’da Gençlerbirliği-Trabzonspor maçı vardı..
Başkent ekibi açısından, çok keyifli bir maçtı.. Her ne kadar son dakikalarında Mesut Bakkal ile medyatik kaleci antrenörü Fikret Yılmaz arasındaki tartışma, bir ayrılığa neden olsa da 3-0 galibiyet iyiydi Gençlerbirliği için..
Bu karşılaşmanın 20. dakikasında Draman’ın Trabzonsporlu Hüseyin’in sırtına kasıtlı basmasına ilişkin tartışma, 19 Mayıs’ın basın tribününde de yapıldı.. Hakemin bu pozisyonu, görmediği veya görmezden geldiği; atladığı bu olay sonrası tüm takdir haklarını, Trabzon lehine kullandığı da..
Ertesi gün gördüm ki, benim dışımda kimse olayı, "kayda değer" bulmamıştı..
Marcelinho’nun öfkesini, formasından çıkarması daha ciddiye alınmıştı..
Elbette bakış açısıydı, farklı olan.. Ancak gerek statda, gerekse televizyonlarının başında bir çok insanın ciddiye aldığı bir pozisyona hem gazete sütunları hem de hakem otoritelerinin yorum yaptığı ekranlarda kayıtsız kalınmasına bir türlü anlam veremedim..
Ya biz fazla dikkatli baktık ya da dikkate değmez bir olayı, fazla ciddiye aldık..
Aynı hareket, Fenerbahçeli Alex veya Galatasaraylı Hakan Şükür’e yapılsa, resmen olay olurdu..
Ama şimdi, oldu, bitti ve gitti..
Yazının Devamını Oku 25 Ekim 2006
ZİYA Doğan geldikten sonra yenilgiyi unutan Trabzonspor’a Gençlerbirliği, sıkıntılı bir hatırlatma yapmıştı dört gün önce... Ligin zirvesine kurulup, yenilgiyi lugatından çıkaran Vestel Manisa’ya da hafıza yenilemesi, Sivas’tan gelmişti.
Kötü şeyler yaşayan iki iyi takımın kupa mücadelesine golle başlayan konuk Trabzonspor oldu. Vestel’in 5. dakikada hücuma çıkarken kaptırdığı topu, Marcelinho’nun asistiyle gol yaptı Gökdeniz... Sonra asistan Marcelinho’nun kaçırdığı iki mutlak gol vardı... Yani maç, orada bitebilirdi ama birinde kaleci Fevzi izin vermedi, diğerinde Marcelinho’nun gücü yetmedi.
Trabzonspor rüzgarı, 20. dakikadan sonra esintiye dönerken, derlenip toparlanan Vestel, Hakan ve Holosko ile iki kez yokladı ama Jefferson’u geçemedi.
Rafael sobeledi
Ancak perşembenin gelişi, çarbambadan belliydi... 24. dakikadaki kornerde Trabzonspor takımı, topla saklambaç oynadı; Vestelli Rafael, "sobe" deyip skoru 1-1 yaptı. Yan toplarla idare edip, bir bir gittiler soyunma odasına...
İkinci yarıda daha etkin olan Vestel Manisa idi. Trabzon umudunu, Gökdeniz ve sahada yürüyen Marcelinho’nun kontratak keyfine bağladı. Son dakikalarda yakalanan üç net gol şansında da Fevzi’ye çarptı Karadeniz ekibi... 40 dakika boyunca orta alanda basan, topa ve oyuna hakim olan Manisa ekibi idi... Ancak onlar da Jefferson’u çalıştırmaktan öte gidemediler.
Takım savunması
Trabzonspor’un Vestel kupa mücadelesi gösterdi ki, bordo mavililerin kısa dönemde halletmesi gereken üç önemli sorunu var... İlki, takım savunmasını başarmak... Defansın, sadece kalecinin önünde oynayan 4-5 kişinin işi olmadığını algılamak ve uygulamak... İkincisi kaleciye saçma sapan geri pasları vermeyi bırakmak... Üçüncüsü ise orta alandaki derde, çare bulmak... İkinci bölgede oynayanların, topu kapıp tekrar rakibe vermek dışında yapmaları gereken şeyler olduğunu öğrenmek... Bunların yanısıra sahaya bir "oyun patronu atamak" da Ziya Doğan’ın işi olsa gerek...
Yazının Devamını Oku 21 Ekim 2006
İLK yanılgım maçın hakemiyle ilgili oldu.. Ben İstanbul Bölgesi’nden beklerken Parisli çıktı hakem.. Öyle ya, kurallara ve futbola böylesine Fransız olmasının başka nasıl bir tanımı olabilirdi.. 23 numaralı Draman’ın Hüseyin’in sırtına kramponu ile attığı imzanın tek karşılığı vardı, kırmızı kart.. Göremedi, gösteremedi kartını Hüseyin Göçek.. Zaten görse her şey değişecekti..
Sonra koptu oyundan.. Ne görebildi, ne anlayabildi ne de çalabildi.. Rüzgar hızıyla 25. saniyede golü atan Gençlerbirliği’ne karşı, "şişir Ersen’e taktiği" ile oynadı Trabzonspor.. Aldıkları her topu, Ersen’in kafasına yollayıp, ondan medet umdular.. Bunun boşuna bir çaba olduğu, ilk yarı biterken ortaya çıktı.. İkinci yarıya bir umut başladılar.. Ama Fatih Akyel ve Jefferson’ın ortaklaşa yaptığı akıl almaz hatanın devamında ikinci golü yediler..
Soğuk havada bir kova buzlu su dökülmüştü Trabzon’un üstüne..
Şişirme toplar
Ziya Doğan ümitsiz hamlelerini yaptı.. Musampa ve Szymkowiak girdi oyuna.. Yine topu ayağına alan Ersen’e şişirdi ve ve iş futbol didişmesine döndü..
Tüm bunlar olurken, kaleci Recep terlemedi bile.. Gençlerbirliği, Ersen’i kapattı, dengesiz yan ortalara zorladı Trabzon’u.. Bordo mavililer, gerekeni değil rakibinin istediğini yaptı.. Uyuttu Gençler, bir de Mehmet Nas ile filelere bir füze yolladı..
Bozgundu bunun adı.. Herkesin kaybettiği ligde, kaybetme limitininin üst sıralarındaki Trabzonspor’un alması gereken bir ciddiyet dersi.. Her zaman geriye düşüp kazanılamayacağının bir kanıtı idi..
Yazının Devamını Oku