Melike Karakartal

Tarih sizi böyle yazdı, böyle yazacak

12 Mart 2014
Geleceği düşünmek zordur. Ancak hayalini kurabilirsin.

Geçmişi düşünmeye hiç benzemez.
Olacakları bilemezsin, hayatın sana sunacağı yenilikleri öngöremezsin, dünyan nasıl şekillenecek, neye benzeyecek; zihnini zorlarsın ama net bir resim çizemezsin.
90’lara gidin mesela, bugün olduğunuz yeri, yaşama biçiminizi tahmin edebilir miydiniz?
Teknolojinin size sunduğu yeniliklerin nasıl eliniz kolunuz olacağını, hayatınızın direği olarak konumlanacağını bilebilir miydiniz?
En ufak bir fikriniz var mıydı bugün karşılaşacaklarınızla ilgili?
Devletin haber kaynaklarınızla oynayacağını, Twitter’dan “hayat takibi” yapmaya mecbur kalan birine dönüşeceğinizi kim bilebilirdi?Peki okullarda “Tarih” diye okuduklarınızın gün gelip tekrarlanacağını, vasıfsız insanların başınıza “devlet adamı” diye dikileceğini düşünebilir miydiniz?
O vasıfsız insanların sizin ne içeceğinizden ne yiyeceğinize karışabileceğini, yaşam alanınızı daraltabileceğini, ağzınızdan çıkanı kontrol edebileceğini, canının istediğini sansürleyebileceğini...

Yazının Devamını Oku

Biraz gülmek bize haram!

8 Mart 2014
Muhterem Habitus okuru, gönül istiyor ki biraz havanın güzelliğinden, baharın gelişinden, memleketin cennet yerlerinden bahsedeyim.

Ya da ne bileyim, “Şu şununla şurada görülmüş” muhabbeti yapayım bünyeyi gıybete vurayım.
Siz de belki Kelebek sizi biraz sıkıntılı dünyadan uzaklaştırsın istiyorsunuz, “Yav zaten boğulduk, biraz nefes alalım” diye bu sayfaları karıştırıyorsunuz...
Peki burada ne buluyorsunuz? Canınızı sıkan gündemde ne varsa onu...
Belki yazarlar olarak bizleri “Oh, hissime tercüman olmuşlar” diyerek okuyorsunuz, bazen de “Yav zaten bunaldık, buraya da siyaset karışmış yeteeer” diyor, kızıyorsunuz...
Hazirandan beri ne diyorum biliyor musunuz...
Bu olanlar esasında bizim kabahatimiz.
Vurdumduymazlığımızla, en lüzumlu zamanlarda memleket meselelerine mesafeli durup kendi dertlerimizi ön sıraya koymakla, bu rezil ülke manzarasının mimarları biraz da bizleriz.

Yazının Devamını Oku

Sahtecilikle oy toplamak bazı yerlerde sökmez...

7 Mart 2014
Kısa bir süre önce yazmıştım. Kadıköy’ün dört bir yanında, bazı sivil toplum kuruluşları tarafından asılmış gibi görünen afişler bulunuyordu.

Mesela “Oylar, Moda’da trafik sorununu çözecek Hurşit Yıldırım’a” gibi. Afişin altında, gerçekte olmayan, hayali bir sivil toplum kuruluşu olan “Tarihi Moda Platformu” imzası bulunuyordu.
Mesela “Oylarımız, çocuklarımıza sağlıklı, hijyenik ve ücretsiz öğlen yemeği verecek olan Hurşit Yıldırım’a” gibi. Afişin altında, gerçekte olmayan, hayali bir sivil toplum kuruluşu olan “Kadıköy Okul Aile Birliği Platformu” imzası bulunuyordu.
Mesela, “Tercihimiz, mahallemize kent parkı ve hayvan hastanesi yapacak olan Hurşit Yıldırım’dan yana” gibi. Afişin altında, “Sahrayıcedit sakinleri” imzası yer alıyordu.
Oysa Sahrayıcedit sakinleri, böyle bir afiş astırmamıştı.
Mesela “Oyumuz, yeni imar planı ile bizi riskli binalardan kurtaracak Hurşit Yıldırım’a” gibi.
Afişin altında, gerçekten olmayan, hayali bir STK olan “Kadıköy Sosyal Sorumluluk Platformu” imzası bulunuyordu.
Bu afişlerin sırrı hızla ortaya çıktı. Afişler, esasında Hurşit Yıldırım’ın, sivil toplum kuruluşları ve mahalle sakinleri tarafından destekleniyor algısı yaratmak için, bizzat parti tarafından hazırlanmış ve basılmıştı.

Yazının Devamını Oku

Meğer...

5 Mart 2014
Meğer deprem riski olan tüm binaları yenileyecek paramız varmış. Üstelik hiç rantçı müteahhitlerin insafına kalmadan...

* Meğer memlekette okumayan çocuk kalmayabilirmiş.
* Meğer insanları adil yargılayacak bir sistemimiz varmış... Ama “belirli” insanlara tahsis edilmiş. Adaletli kararlar beklemek imkansızlaşmış.
* Meğer el ele veren iki “kuvvet” fikir ayrılığına düşmeseymiş, kavgaya tutuşmasaymış çürümüşlüğü öğrenemeyecekmişiz...
* Meğer asgari ücret, emekli maaşı gibi “zavallı miktarlar” o kadar da zavallı olmayabilirmiş... Meğer bu ücretleri alan insanlar, hakları ödense, paraları birilerinin cebine gitmese kendilerine düzgün bir hayat bile kurabilirmiş...
* Meğer sanata, bilime, spora dev yatırımlar yapabilir, gerçek gelişmişlikten bahsedebilir hale gelebilirmişiz.
* Meğer denizleri temizleyebilir, Marmara Denizi’ni tekrar yüzülebilir hale getirebilirmişiz.* Meğer doğaya ve insana zarar vermeyen enerji üretimine yatırım yapabilirmişiz.
* Meğer trafiği çözebilir, toplu taşıma konusunda uzun vadeli ve akılcı projeler üretebilir, dünyanın en kaotik şehirlerinden biri olan İstanbul’a nefes aldırabilirmişiz.

Yazının Devamını Oku

Nesnelerin interneti

4 Mart 2014
Biz tapelerle uğraşaduralım, dünya bir teknolojik devrimin eşiğine geldi sevgili bilim sevdalısı Habitus okuru.

Hoş, bu devrim interneti bile sansürlü bir ülkeye gelir mi, gelir de teğet geçer mi, bilinmez.
Bilişim teknolojisini beklenmedik alanlara girmesiyle bugün bir-iki işlevi olan cihazlar akıllandığında, biz bu devrimin neresinde olacağız?
İntel Yeni Teknolojiler Bölümü Dünya Başkan Yardımcısı Ayşegül İldeniz, “Bugün dünyada 7-8 milyar akıllı obje var. 2025 yılında bu sayının 30 ila 50 milyara varacağını öngörüyoruz. İnsanlar ve objelerin birbirlerinin farkında olduğu, birlikte bir işlev kazandığı bir dünyadan bahsediyoruz” diyor.
Düşünün, yaşam alışkanlıklarınıza, vücut istatistiklerinize, uyuma düzeninize dair aklınıza gelebilecek her türlü bilgiyi etrafınızdaki objelere aktarabildiğiniz ve onlardan geri besleme alabildiğiniz bir dünya içindesiniz.
Esasında “giyilebilir teknolojiler”den yeni yeni bahsediyoruz, fakat askerlerin kullandığı gece görüşü gözlükleri, sağlıkla ilgili kimi cihazları bu teknolojinin en erken örnekleri olarak göstermek mümkün.
Bugünün farkı, küçük ve az güç harcayan akıllı çiplerin ortaya çıkışıyla, iletişim teknolojisinin her yerde kullanılabilecek cihazlara aktarılıyor, genel amaçlar için kullanılıyor olması.
Sporcular için üretilmiş kulaklık veya kişisel asistan “Jarvis” bunlara birer örnek.

Yazının Devamını Oku

Mobil dünyadan havadisler

1 Mart 2014
1800’lerde yaşadığınızı ve bir anda zaman yolculuğu yapıp bugüne geldiğinizi ve bir uçaktan bulutları izlediğinizi düşünün.

Nefesiniz kesilmez miydi?
Veya henüz motorlu araçların olmadığı bir dönemden 2000’lere ışınlandığınızı ve işlek bir caddede, diğerleriyle birlikte hızla giden bir aracın içinde olduğunuzu düşünün. Heyecandan ölmez miydiniz?
Esasında maksat zihni zorlamaksa, o kadar geriye gitmeye gerek yok. Öğrencilik yıllarınızı düşünün...
Hatırlıyorum, İngilizce öğrendiğim yıllarda kitap okurken bilmediğim kelimeleri tek tek sözlükten bakmak o kadar usandırıcı gelirdi ki, “Bir cihaz olsa ve bana şak diye kelimenin anlamını söylese” diye hayal kurardım.
Aradan 20 sene geçtikten sonra, bu hayal gerçeğe dönüşmekle kalmadı, eskidi bile.
Bugünden ileriye baktığımız zaman da aynısı geçerli. Henüz hayal aşamasında olan, hatta hayal bile edemediğimiz bir teknolojinin, akıllı cihazların, elimiz kolumuz olacağı açık.
Hatta öyle bir gün gelecek ki, o cihazların elimiz kolumuz olduğunu bile unutacağız.

Yazının Devamını Oku

Yanlış bir çağ

28 Şubat 2014
İktidarlar, işler, mevkiler, güç, hepsi gelip geçici.

Peki hayat bundan kısa bir süre sonra değişse, A’dan Z’ye tepetaklak olsa, şimdi “sahibinin sesi” olarak görevini eksiksiz yerine getirenler o zaman ne yapacak?
Haksız yere işinden olanların kaybettikleri zamanın, uğradıkları kaybın, hayatlarındaki değişikliklerin hesabını kim verecek?Sahte belgelerle tutuklanan insanların kayıplarını kim telafi edecek? Kaybolan zamanın telafisi var mı?
Adaletsizlik, haksızlık duygusu kadar insanı çökerten bir duygu var mı?
Peki “diğerleri” nasıl yaşıyor?
Yani dev paralar, büyük sözler karşılığında kalem satanlar mesela en başta?
Sonra, “Aman işimden olmayayım” diye temkini elden bırakmayanlar, olan bitenden uzak kalmayı daha güvenli bulanlar...
Nefes bile alamayacak hale gelmişken sadece bireysel konforunu düşünen ve güçlünün yanında yer almayı tercih edenler...

Yazının Devamını Oku

Yeni çekirdek aile modeli

25 Şubat 2014
Şimdi efendim, o partiydi, bu partiydi, biri kutuplaştırdı, öbürü Ekvator’da buluşturdu bunları bırakalım.

Sadece basit bir soru soracağım size:
Çocuğu olmayan neden çocuklunun halinden anlamaz?Anlamaz mı sahi?
Kendinde olmayan, ancak insana ait bir durumu algılayabilmek, yine insana mahsus bir özellik değil mi?
Her kavram ve kelimenin içi boşalmıştı, bir empati kalmıştı.
Eh, o da sizlere ömür artık.
Düşünsenize, bu öyle bir mantık örgüsü ki, demek kadınsanız, bir erkeği anlamak için erkeğe dönüşmeniz; erkekseniz bir kadını anlamak için kadına dönüşmeniz gerekecek.
Nasılsa kayışı kopardık, artık senaryo yazma safhasına geldik.

Yazının Devamını Oku