Paylaş
Peki hayat bundan kısa bir süre sonra değişse, A’dan Z’ye tepetaklak olsa, şimdi “sahibinin sesi” olarak görevini eksiksiz yerine getirenler o zaman ne yapacak?
Haksız yere işinden olanların kaybettikleri zamanın, uğradıkları kaybın, hayatlarındaki değişikliklerin hesabını kim verecek?
Sahte belgelerle tutuklanan insanların kayıplarını kim telafi edecek? Kaybolan zamanın telafisi var mı?
Adaletsizlik, haksızlık duygusu kadar insanı çökerten bir duygu var mı?
Peki “diğerleri” nasıl yaşıyor?
Yani dev paralar, büyük sözler karşılığında kalem satanlar mesela en başta?
Sonra, “Aman işimden olmayayım” diye temkini elden bırakmayanlar, olan bitenden uzak kalmayı daha güvenli bulanlar...
Nefes bile alamayacak hale gelmişken sadece bireysel konforunu düşünen ve güçlünün yanında yer almayı tercih edenler...
Para ve güç, nasıl bir düğmeye basıyorsa artık insanda, yanlışa yanlış diyemez hale geliyorsun demek. Peki bu, neden bazılarında olmuyor?
Esasında mesele kendi hayatımızdan o kadar da uzakta değil.
O koca koca şirketlerin yaptığı dev yanlışlara, sağlık ihlallerine, çevre katliamlarına kılıf bulan ve ne olursa olsun çalıştığı şirketin haklarını cevval bir şekilde koruyan kariyer kadınlarını, kariyer adamlarını düşünün.
Şimdi yalana, dolana, yolsuzluğa bulanan bir güç, neden ayakta durmak için mümkün olan her biçimde yolsuzlukları reddediyor, bunu düşünün. Tabii o büyük şirketlerin pek akıllı çalışanları, beyin avcıları tarafından bulunmuş süper adamları var. O yüzden manevraları da akılcı oluyor.
Fakat büyük işlere soyunmuş vasıfsızlardan oluşan bir topluluksanız, işte o zaman kritik zamanlarda duvara çarpıyorsunuz. Çaresizce hazırlatılmış palavradan belgelere sırtınızı yaslıyorsunuz.
Gerçekte ne olduğunun bulunması bir günü bile almıyor.
Zaman hızla değişiyor, buna ayak uyduramayanlar yaşam savaşını kaybediyor. Hâlâ 1990’ların yöntemleriyle (hatta 1960’lar mı desek?) gerçeği çürütmeye çalışanların akıbeti kısa sürede belli oluyor.
Şimdi ne olacak?
Tüm bu okuduklarımız, öğrendiklerimiz, yaşadıklarımızdan sonra önümüzde uzun bir yol var.
Kokuşmuş işlere imza atanlar, giderken “ben gidersem, hepiniz batarsınız” anlayışı ile koca bir ülkeyi de çekebildikleri kadar aşağı çekebilecekler mi?
Hoş, doğanın dengesini bozmaya kimin gücü yetmiş de bir siyasetçinin, bir topluluğun gücü yetecek?
Gerçeği saklamaya gayret edenler tarihin hangi döneminde başarıya ulaşmış da onlar ulaşacak?
Az okumanın zararı bu işte.
Tarihin zalimlere verdiği dersleri bilselerdi, krizlere daha profesyonelce hazırlanmak için daha çok okurlardı. Veya dev şirketlerde çalışan ve şirketin çıkarlarını kendi haklarından bile çok koruyan cevval kariyer insanları gibi akıllı, profesyonel yollar kullanırlardı.
Herkes duydu, herkes öğrendi artık. İnternet kullanmayan, saklanan haberler sayesinde gündeme ulaşamayan kitle de duyuyor, haber hızla yayılıyor.
Ses kayıtları dolmuşlarda, meydanlarda, aklınıza gelebilecek her yerde gönüllü vatandaşlar tarafından halka dinletiliyor.
Sansür dayamakla, gerçeğin üstünü dört koldan örtmek için çalışmakla bu iş olmayacak. Doğanın kanununa aykırı çünkü.
Paylaş