Meğer...

Meğer deprem riski olan tüm binaları yenileyecek paramız varmış. Üstelik hiç rantçı müteahhitlerin insafına kalmadan...

Haberin Devamı

* Meğer memlekette okumayan çocuk kalmayabilirmiş.
* Meğer insanları adil yargılayacak bir sistemimiz varmış... Ama “belirli” insanlara tahsis edilmiş. Adaletli kararlar beklemek imkansızlaşmış.
* Meğer el ele veren iki “kuvvet” fikir ayrılığına düşmeseymiş, kavgaya tutuşmasaymış çürümüşlüğü öğrenemeyecekmişiz...
* Meğer asgari ücret, emekli maaşı gibi “zavallı miktarlar” o kadar da zavallı olmayabilirmiş... Meğer bu ücretleri alan insanlar, hakları ödense, paraları birilerinin cebine gitmese kendilerine düzgün bir hayat bile kurabilirmiş...
* Meğer sanata, bilime, spora dev yatırımlar yapabilir, gerçek gelişmişlikten bahsedebilir hale gelebilirmişiz.
* Meğer denizleri temizleyebilir, Marmara Denizi’ni tekrar yüzülebilir hale getirebilirmişiz.
* Meğer doğaya ve insana zarar vermeyen enerji üretimine yatırım yapabilirmişiz.
* Meğer trafiği çözebilir, toplu taşıma konusunda uzun vadeli ve akılcı projeler üretebilir, dünyanın en kaotik şehirlerinden biri olan İstanbul’a nefes aldırabilirmişiz.
O paralarla meğer biz daha neler neler yapabilirmişiz...
Tabii bunun için önce ülkenin tepesindekiler zenginliklerinden vazgeçecekti. “Önce bana, önce bana” değil, “Önce vatandaşım doysun, ülke gelişsin” diyecekti. Gelişim derken, inşaat ve betondan bahsetmiyorum tabii...
Hoş, biz de öyle enteresan bir milletiz ki, hatırı sayılır bir kitle, zengin lider yerine ülkesine hizmete hevesli ama kendini zengin etmemiş siyasetçiyi görünce “Ulan, bu daha kendine bakamıyor, vatandaşa nasıl bakacak” der, küçümserdi...
O yüzden işimiz çok zor.

Haberin Devamı

Tatlı su ahlakçıları

Beddua etmek adetim değildir ama edecek olsam hiç öyle son moda “Ateşin bol olsun”lara, “Cehennemlerde yanasın”lara girmem.
Direkt “Kiralık ev aramak zorunda kalasın” derim.
Şimdi malum, “kentsel dönüşüm” adı altında bir “rantsal dönüşüm” sürecindeyiz. Kadıköy civarında bulunan birçok bina gibi bizim oturmakta olduğumuz bina da yıkılacak ve yenisi yapılacak. Haliyle ev arıyoruz.
Fakat o ne işkencedir arkadaş? Yıl olmuş 2014, hâlâ “Aile oturmazsa vermeyoz” muhabbeti yapan var. Evvelki gün konuştuğum bir emlakçıyla aramızda geçen diyalog:
Melike: Kiralık ev ilanınız için aramıştım. Evle ilgili biraz bilgi rica edebilir miyim?
Emlakçı: Evet, yalnız, binada hep aileler oturuyor, aile mi oturacaktı?
M: Evet, aile oturacak.
E: Ev sahibi bu konuda çok hassas, binada hep evliler, nişanlılar var.
M: Anlıyorum, aile oturacak zaten.
E: Özellikle belirtti, aile olmazsa gösteremiyoruz maalesef.
M: KARDEŞİM AİLE OTURACAK DİYORUM EVİN ÖZELLİKLERİNİ SÖYLESENE!?!?
Şimdi erkek arasa “bekar ama kesin evliyim diye kandırıyor” olur. Kadın arasa zaten telefonun ucundakinin bir dişi sesi olması “kesin bekar” diye düşünmesi için yeterli...
Ne yapalım, bu tatlı su ahlakçısı memleketimizde ev ararken, mesela evlilik cüzdanımızı yanımızda mı taşıyalım?
Veya karı-koca birlikte telefon açıp kanon yaparak mı soru soralım? Evli olduğumuza dair kanıt filan mı gösterelim? Görüntülü konuşma yaparak evlilik cüzdanı mı ibraz edelim?
Bu ev arama sürecinde insanın tüm beklentilerini, iyi niyetini, tüm “medeni insan hallerini” bir kenara bırakması icap ediyor.
Uğraştığımız konulara bakın. Delirmemek elde değil. Ne büyük zaman, ne büyük enerji kaybı.
Düşünün, biz evli olarak bu kadar “ahlakçılığa” maruz kalıyoruz, bir de evli olmayanlar var.
Ev aramak zorunda kalan bekarlara gerçekten DEV sabır ve kolaylık dilerim.

Yazarın Tüm Yazıları