Paylaş
Ya da ne bileyim, “Şu şununla şurada görülmüş” muhabbeti yapayım bünyeyi gıybete vurayım.
Siz de belki Kelebek sizi biraz sıkıntılı dünyadan uzaklaştırsın istiyorsunuz, “Yav zaten boğulduk, biraz nefes alalım” diye bu sayfaları karıştırıyorsunuz...
Peki burada ne buluyorsunuz? Canınızı sıkan gündemde ne varsa onu...
Belki yazarlar olarak bizleri “Oh, hissime tercüman olmuşlar” diyerek okuyorsunuz, bazen de “Yav zaten bunaldık, buraya da siyaset karışmış yeteeer” diyor, kızıyorsunuz...
Hazirandan beri ne diyorum biliyor musunuz...
Bu olanlar esasında bizim kabahatimiz.
Vurdumduymazlığımızla, en lüzumlu zamanlarda memleket meselelerine mesafeli durup kendi dertlerimizi ön sıraya koymakla, bu rezil ülke manzarasının mimarları biraz da bizleriz.
En yapılmayacak gün lay lay lom yaptık, ülke çalkalanırken tali dertlere odaklandık...
Zaten politikadan uzak yetiştirilmiş bir nesildik, başkalarına özene özene, onların hayatını kendimizinki sana sana büyüdük, koca adam olduk.
Sonra bir gün bu vurdumduymazlık, bu körlük, bu “mış gibi” yaşamak nelere bedel, onu gördük.
Yazık ki bıçak şahsi yaşam alanlarımıza değince fark ettik bunu.
Yıllardır gözümüzün önünde olan sansür, koca bir şehir ayaklanmışken yapıldığında anladık derin bir uykuda olduğumuzu.
Bilinçli dostlarımız, ahbaplarımız, büyüklerimiz bize olacakları işaret ederken “Siz de hep şikayet, hep şikayet öf...” dedik, onları kınadık.
Tehlikenin büyüklüğünü görmek her ne kadar zaman almış olsa da...
Uyandık. Şimdi istedikleri kadar engel koysunlar, istedikleri kadar hapislere tıksınlar, istedikleri kadar yaşam hakkımıza el koysunlar, istedikleri kadar dezenformasyon yapsınlar, çok geç.
Tarihin sayfalarına gömülmüş, başarısız olmuş sistemlerin benzerini kurmak için hele... Çoook geç.
İnternetin sansürlenebileceğini, “benim istediğim gibi yaşayacaksınız” diretmesinin gerçek olabileceğini düşünebilirler fakat tüm bunları, bırakın yapmayı, düşünmek için bile çok geç. Hem zaman geç, hem “insanlık” geç.
Uyandık çünkü. Memleket meselelerinden bihaber gençler, olan bitenin farkında olmayan iyi niyetliler, yaşlılar, çocuklar, erkekler, kadınlar, trans bireyler, eşcinseller, memurlar, doktorlar, sanatçılar, işçiler, inananlar, inanmayanlar...
Herkes uyandı. Üstelik en önemlisi de....
Artık kimse korkmuyor.
Güzel günler de gelecek
Korkmadığımız için yazıyoruz. Gazetede yazmakla kalmıyor, sosyal platformlarda da sesimizi duyuruyor, dezenformasyona, sansüre inat, gerçekleri konuşuyoruz.
Artık gündemimizde eski dertler yok.
Ha, var ama o dertler öyle tali ki...
Umurumuzda bile değil.
Yaşama hakkımıza tecavüz edilirken başka bir derdi nasıl kafamıza takalım? Mümkün mü bu?
Bizler, evlerinde ayakkabı kutularında paralar saklayan insanlar değiliz.
Yetim hakkı yiyen, (hatta yetim hakkını bırak, yetimi komple yiyen) insanlar değiliz. Şahsi menfaati için, güç ve para kazanmak için her türlü insani duygusunu ayaklar altına alan insanlar değiliz.
Haliyle ne vakit üç arkadaş bir araya geldiğimizde “Ne olacak bu memleketin hali” diye konuşuyoruz.
Başka bir konu yok. Başka bir gündem yok.
Nefes almak için açtığınız bu sayfalarda da –en azından benim alanımda- sizi halihazırda endişelendiren konuların benzerleriyle karşılaşıyorsunuz sık sık.
Ne yapalım ki? Başka ne konuşalım ki? Başka bir derdimiz mi var?
Gündemimiz sabit. Derdimiz sabit.
Eğer arada sizi bunaltıyorsam kusuruma bakmayın.
“Nerede o eski güldüren Habitus” diyorsanız, ara sıra yokluyor ama baskın çıkamıyor şu sıralar.
Bu konuda “İnş cnm yha” diyor ve size iyi hafta sonları diliyorum.
Tekrar çok çok güleceğimiz günler elbet gelecek.
Paylaş