Işık böyle bir konuşma yapma ihtiyacını nereden hissetti bilemiyorum.
Muhtemelen her gün giderek artan şehit cenazelerine kendince bir gerekçe bulmaya çalıştı.
Aslında “Şimdi çok şehit veriyoruz ama operasyon yapıldığı için oluyor bu. Eskiden şehit azdı, çünkü asker operasyona çıkmıyordu” demek istiyor.
Milli Savunma Bakanı’nın bu konuşmasından sonra Genelkurmay Başkanı bir iftarda konuştu ve “TSK dün de bugün de kendine verilen görevleri yasalar çerçevesinde yerine getirmektedir” dedi.
“Devletin istihbarat birimlerinin raporlarında yer alan bilgilere göre, hendek/barikat savaşı stratejisi, Kasım 2014’te Kandil’de yapılan PKK sözde Başkanlık Konseyi toplantısında belirlendi. Sabah’ın ulaştığı bu raporda, toplantıdan sonra konseyin, Çözüm Süreci henüz devam etmesine ve HDP parlamentoda olmasına rağmen ABD’nin desteği ve kışkırtmasıyla silaha sarılma kararı aldığı bilgisi yer alıyor.”
Haberde, hendek savaşı stratejisinin 2 yıl önce belirlendiği ve PKK yöneticilerinin bu nedenle hararetli bir tartışma yaşadıkları da anlatılıyor.
Bu rapor yeni yazılmış değil.
“Devletin istihbarat birimleri” diye tanımlananlar ya MİT olmalı, ya askeri istihbarat ya da polis istihbaratı.
Memleketin bir yarısı diğerinden neredeyse nefret etme noktasında.
Bir diğerimizden nefret etmemiz için tek bir gerekçe yeterli: Benim gibi değil!
Benim gibi düşünmüyor, benim sevdiğimi sevmiyor, benim partimden değil, başka takımı tutuyor vs.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki “hoşgörü” dilimizden düşmeyen bir kavram olmakla beraber, mahallemizde Suriyeli de istemiyoruz, Yahudi de, eşcinsel de, Hıristiyan da, zenci de.
Yıldırım, Başbakan olduğunda “Güler yüzlü üslubuyla ortamı yumuşatacak” diye yorumlar yapılmıştı.
O yorumların en azından bir bölümünün doğru çıktığını söyleyebilirim, bu sözleri Kılıçdaroğlu’nu değilse bile beni gülümsetti.
7 Haziran seçimlerinin ardından “konsept” değişince, Türkiye neredeyse her gün şehit haberleri ve ölümlerle sarsılan bir ülkeye dönüştü.
En son bildiğim rakam on gün öncesine gidiyor, 550 asker ve polis şehit oldu.
Hatırlayacaksınız, Kemal Kılıçdaroğlu, CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın programında cezaevlerindeki tutuklu ve mahkûmları ziyaret ettiklerini söyleyince kıyamet kopmuştu.
Cumhurbaşkanı, bu ziyaretlerde AKP’li milletvekillerinin de bulunduğunu öğrendikten sonra şu açıklamayı yaptı:
“Televizyondaki açıklamaları ben de dinledim. ‘Biz PKK’lı mahkûmları da ziyaret ederiz, DHKP-C’li mahkûmları da ziyaret ederiz’den kastedilenin, cezaevleri ile ilgili insan hakları komisyonu üyelerinin ziyareti olduğu iyi belirtilse, ifade yumuşatılmış olurdu. Ama parti olarak ziyaret ederiz ifadesini kullandığınız zaman olay tamamen provoke edildi. İfade provoke edildi. Mesela yardımcısı onu çeviriyor. Yani bu, o gece o yayını yapan TV’de de dinlendi. Daha sonra diğer TV’ler de aynen alıntı yapmak suretiyle bunu yayınlamış oldular. Burada, ana muhalefette istikametini kaybeden bir siyaset anlayışı olduğunu görüyoruz. Bu, tabii ki iyi bir gelişme değil. Temenni ederim ki toparlanırlar.”
Cumhurbaşkanı’nın sözlerinden anlıyoruz ki CHP Lideri’nin konuşması siyasi amaçlarla kullanılmış, çarpıtılmış.
CHP’nin kedisi Şero, Demir Lady Thatcher’in döneminde Birleşik Krallık Başbakanlık konutunu mesken tutan Humphrey (ki bu kediye Başbakanlık bütçesinden yılda 100 pound maaş bile bağlanmıştı), Bill Clinton’un kedisi Socks, Churchill’in kedisi Nelson ve daha sonra Jock, uzaya gönderilen ilk kedi Felix.
Bunun dışında eğlence dünyasının “çizgi kahramanları” arasında da kediler var. Kötü Kedi Şerafettin, Garfield, Tom, Felix en meşhurları.
Evde tüylü hayvan beslemek ile ilgili takıntıları olan birisinin, bir cumartesi günü oturup kedilerden neden söz ettiğini merak ediyor olmalısınız.
Bunun nedenini birazdan anlatacağım.
“Eğer, bu yanlış adımdan Almanya dönmeyecek olursa tabii ki bizlerin de buna göre durum değerlendirmesi, atmamız gereken adımlar da farklı olacaktır. Yani bundan sonraki süreç bugüne kadar olduğu gibi olmayacaktır. 3 milyon, 3.5 milyon şu anda Türk’ün olduğu Almanya’da bir süreç var. Bundan sonra tabii ki bu çok daha dikkatli, çok daha kontrollü bir şekilde yürüyecektir.”
Bu sözleri aynen aktardım. Cümlelerin yapısını, kelimelerin yerini filan değiştirmedim, ekleme çıkarma yapmadım.
Sadece bu cümlelerin Türkçesine bakarak bile Cumhurbaşkanı’nın aslında Almanya’ya karşı yapacak hiçbir şeyinin olmadığını görebilirsiniz.
Bunlar ne yapacağını bilen, kararlı bir insanın değil, ikircikli, kararsız, ne yapacağını bilmeyen bir insanın kuracağı türden cümleler.
Yani EMASYA Protokolü diye bir şey olamaz. Olmayacak. Bunların adımını atıyoruz, atacağız. Şu anda arkadaşlar hazırlıklarını yapıyorlar ve bu işi bitireceğiz.” (31 Ocak 2010)
Erdoğan’ın bu sözleri o tarihte yandaş medyada ve AKP’de heyecan ve alkışlarla karşılanmıştı.
Aralarında “EMASYA’nın kaldırılması gerçek demokratik bir zaferdir. Türkiye’de sivilleşmenin önündeki en önemli engellerden, en önemli yapılardan birinin kaldırılması demektir” diye yazanlar da vardı, isimleri lazım değil.
EMASYA Protokolü olarak bilinen belge İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında 7 Temmuz 1997’de imzalanmıştı. 28 Şubat rüzgârlarının sert estiği günlerde yani.