Paylaş
“Eğer, bu yanlış adımdan Almanya dönmeyecek olursa tabii ki bizlerin de buna göre durum değerlendirmesi, atmamız gereken adımlar da farklı olacaktır. Yani bundan sonraki süreç bugüne kadar olduğu gibi olmayacaktır. 3 milyon, 3.5 milyon şu anda Türk’ün olduğu Almanya’da bir süreç var. Bundan sonra tabii ki bu çok daha dikkatli, çok daha kontrollü bir şekilde yürüyecektir.”
Bu sözleri aynen aktardım. Cümlelerin yapısını, kelimelerin yerini filan değiştirmedim, ekleme çıkarma yapmadım.
Sadece bu cümlelerin Türkçesine bakarak bile Cumhurbaşkanı’nın aslında Almanya’ya karşı yapacak hiçbir şeyinin olmadığını görebilirsiniz.
Bunlar ne yapacağını bilen, kararlı bir insanın değil, ikircikli, kararsız, ne yapacağını bilmeyen bir insanın kuracağı türden cümleler.
Başı sonu belli olmayan,neden bahsettiği belli olmayan laflar bunlar.
Şu cümleye bakın: “3 milyon, 3.5 milyon şu anda Türk’ün olduğu Almanya’da bir süreç var. Bundan sonra tabii ki bu çok daha dikkatli, çok daha kontrollü bir şekilde yürüyecektir.”
Ne olmuş 3-3.5 milyon Türk’e? Almanya’da nasıl bir süreç var ki bundan sonrasında çok daha dikkatli ve kontrollü olarak yürüyecek?
O da biliyor ki aslında yapabilecekleri son derece sınırlı.
Büyükelçi geri çekildi, bir süre sonra geri gidecek, Alman şirketlerine ihale boykotu zaten işe yaramıyor.
Onun için milletin dinlerken “Vay be” diyeceği “süreç, kontrol, dikkat” gibi kelimeleri de serpiştirerek anlaşılmaz cümleler kuruyor ki sıradan vatandaş bu sözlerde bir keramet var zannetsin!
Öte yandan haksız da sayılmaz: Sözlerinde, bir keramet olduğuna inanan o kadar çok insan bulabiliyor ki!
21. YÜZYILDA HAÇLI ÖCÜSÜ
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, ramazanın ilk iftarını şehit ailelerine verdi ve terörün nedenleri üzerine bir konuşma yaptı. Teröristlerin insan dahi sayılmaması gerektiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı bu konuşmasında “terörün nedenleri” konusuna da değindi.
Ona göre bugün yaşadığımız bu terör dalgası, Haçlı seferleri ve Moğol istilasının bitiremediği işi bitirmekmiş.
“Haçlı seferlerinin, Moğol istilasının ve Sevr’in yarım bıraktığı işi bu kez terör örgütü üzerinden tamamlamak istiyorlar. Tüm ideolojik farklılıklarını bırakarak, kanlı bıçaklı terör örgütlerini aynı çatı altında birleştiren sebep budur.”
Bu nasıl olabiliyor, anlayamadım. Bir kere Moğollar ile Hıristiyanlığın bir ilgisi yoktu ama bunu geçelim.
Bu konuşmadan anlıyoruz ki bir “Hıristiyan güç” var ve bu güç 1096’daki Haçlı seferlerinden beri İstanbul, Trakya ve Anadolu’yu ele geçirmeye çalışıyor.
Herhalde “üst akıl” diye isimlendirdiği şey de bu güç olmalı.
Bu güç kim olabilir: Herhalde Avrupa Birliği ya da ABD olmalı.
Latin Amerikalı Hıristiyanların böyle bir maddi güçleri de yok zaten. Güney Pasifik’tekiler deseniz, mümkün değil.
Peki bunlar gelip buralardan Müslümanları gerçekten temizlemek istiyorlarsa, siz neden gidip onların kapısında bekliyorsunuz?
Mesela Amerika’nın Türkiye’de askeri üsleri bile var, vızır vızır işliyor. Onları niye kapatmıyorsunuz?
AB’nin kapısında bekleyen de sizsiniz, “Aman bizi alın” diye! Suriye iç savaşının başında, Almanları, Hollandalıları ülkenize çağırıp füze savunma sistemleri kurduran da sizdiniz. Nasıl oluyor da oluyor?
Oluyor, çünkü Türkiye’ye yönelik böyle bir Haçlı seferi filan yok!
Bu “Etrafımız düşmanlarla çevrili” masalının kılık değiştirmiş hali.
“Türk’ün Türk’ten başka dostu yok” tekerlemesi, bu ülkede her zaman baskıcı rejimlerin mazereti oldu.
Böyle yaptığınız, sizi kuşatan hayali bir düşman yarattığınızda, bu ülkede halkı kandırmak ve “rejime muhalif olanları” her türlü yolu kullanarak susturmak daha kolay oluyor çünkü.
Haçlı seferlerinin 21. yüzyıl versiyonunu icat etmenin tek nedeni de budur: Otoriter tek adam yönetimine halkı razı etmek!
DAVA AÇMAKTAN YORULMADILAR
HASAN Cemal hakkında Cumhurbaşkanı’na hakaret iddiasıyla bir dava daha açıldı.
Öyle görünüyor ki Cumhurbaşkanı, “dünyanın en çok hakarete uğradığını düşünen devlet başkanı” unvanına sahip olurken Hasan Cemal de her yazısına iddianame yazılan gazeteci unvanını kimselere kaptırmayacak.
Hasan Cemal o yazısında “neredeyse her Allah’ın günü Anayasa suçu işleyen bir Tayyip Erdoğan”dan söz ediyordu.
Savcının iddiasına göre Hasan Cemal “eleştiri sınırlarını aşmış”.
İddianamede şöyle deniliyor: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halk nezdinde itibarını zedelemeye yönelik ve kişilik haklarına saldırı niteliğinde hakaret teşkil eden sözler olduğuna ilişkin somut deliller bulunduğu...”
Tahmin edeceğiniz gibi bundan önceki iddianamelerde de olduğu gibi bu ifadelerin, yazının neresinde yer aldığı, hangi kelimelerle “ifade edildiği” iddianamede belirtilmiyor.
Bunu hâkim kendi kendisine bulacak artık!
Savcı bunu belirtemiyor, çünkü o da biliyor ki Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları ortada durduğu sürece o kelimelerin hakaret içerdiğini ispatlayabilmesi mümkün değil.
Onun için topu hâkime atıyor, o da muhtemelen Yargıtay’a atacaktır, ta ki top auta çıkana kadar!
Hep aynı şeyi söylüyorum ama yine tekrarlayacağım: Cumhurbaşkanı’nın halk nezdinde itibarını korumak isteyenler, onu meydan mitinglerinden, siyasi parti kongrelerine karışmaktan uzak tutmaya gayret etmeliler.
Çünkü her ağzını açtığında halkın bir bölümünü ötekileştiriyor.
Cumhurbaşkanlığı makamının itibarını korumak, herkesten önce Cumhurbaşkanlığı’na ait bir görev olmalıdır.
Paylaş