Bilgiç, Fransız Senatosu’nu, “ifade özgürlüğünü sınırlama riski taşıyan” kanuna karşı uyarıyor ve AİHM ve Fransa Anayasa Konseyi içtihatlarına aykırı şekilde ifade özgürlüğünün sınırlanmamasını talep ediyor.İyi eğitimli, deneyimli bir diplomat olan Bilgiç’in bu sözleri söylerken yüzünün aldığı şekli görmeyi çok isterdim ama ne yazık ki gazete haberlerine bakarak bu mümkün olamıyor.Kuşkusuz ki o da içinden söylediği sözlere çok gülmüştür ama ne yapsın, bulunduğu görevin gereği olarak hükümet ne demek istiyorsa onları seslendiriyor.
Şimdi bir romandan bir alıntı yapacağım:“Hollande (Fransa Cumhurbaşkanı ve Andorra Eş Prensi olan adam yani) salağın, homonun, ödleğin teki diye bağırıyordu Morvan. Tanrım, ne zaman t...... biri bu ülkede cumhurbaşkanı olacak? Sosyalist Partiyi çekip çevirmekten aciz bir adama ülkeyi teslim ettiler. Ne bekliyorlardı ki? Fransızların hepsi salak, bir anlamda layıklarını buldular.”Jean–Christophe Grange’nin Türkçe de yayımlanan son romanı ‘Lontano’nun birinci bölümü, yukarıya aktardığım bu sözlerle başlıyor.Ve Grange, bu nedenle soruşturmaya uğramadı, sulh ceza yargıcının karşısına çıkmadı, tutuklanmadı, hakkında dava açılmadı, hatta Cumhurbaşkanlığı sözcüsü kürsüye çıkıp “Ayıptır bu senin yaptığın” bile demedi.Bir ülkede ifade özgürlüğü var mı yok mu diye bir test yapacaksanız, bu alıntıdaki Hollande ismini herhangi bir devletin başkanının adıyla değiştirin.
Eğer o değişikliği yaptığınızda, o cümleyi yüksek sesle okuyamıyorsanız, bilin ki ifade özgürlüğünün zor olduğu bir ülkede yaşıyorsunuz.Tanju Bey’den ricam, bundan sonraki basın toplantısında bu testi uygulaması.O testi geçemeyeceğini düşündüğü diğer ülkelere de benzer bir uyarı yapsın diye!
SURİYE KÖKENLİ SEÇMEN OYUNU KİME VERİR?
Batı derken, buna Türkiye’yi de dahil etmek gerekiyor.
Çünkü Türkiye, IŞİD’in Batı’daki diğer hedeflerine göre daha kolay lokma gibi görünüyor olmalı.
En temel nedeni coğrafi olarak örgütün silah ve insan kaynaklarına komşu!
Kontrolü son derece güç 3 milyon mülteci sınırlarımız içinde yaşıyor ve bunların kaçının “uyuyan” IŞİD hücresi olduğunu bilmemize de olanak yok.
Şaka yapıyor herhalde diyeceğim ama durumun şaka kaldırır bir hali de yok.
Güvenlik zafiyeti olmayan yerde, 42 kişi ölüyor, 239 kişi yaralanıyor!
Her saldırıdan sonra aynı şeyi duyuyoruz: Güvenlik zafiyeti yok!
Bu kadar insan soğuk algınlığından öldü ve yaralandı, sakat kaldı diye mi düşünüyorlar acaba?
Bugüne kadar kimseye nasip olmamış uzunlukta, tek başına iktidar!
İstediği her türlü kanunu çıkarabildiği bir TBMM çoğunluğuna sahip.
Bir gecede, bir torba kanun içine atılan maddelerle eğitim sistemini bile kökten değiştirebiliyor.
Teorik olarak da pratik olarak da istediği her şeyi yapacak çoğunluğu var.
Bu tatlı sevincin nedeni, “Türkiye AB’ye ancak 3000 yılında girebilir” diyen Cameron’un yenilgiye uğraması değil.
Seviniyorlar çünkü “AB çıpasından” artık daha rahat kurtulabilmelerine uygun bir zeminin yeşermekte olduğunu görüyorlar.
Başından beri bu konuda samimi değillerdi.
Geçmişte “gâvur kulübü” diye niteledikleri AB’yi, iktidara gelir gelmez bağırlarına basmalarının nedeni, o günün şartlarının bunu gerektiriyor olmasıydı.
Polislerden biri elindeki alet ile gazı doğrudan bir CHP milletvekilinin yüzüne doğru sıkmıştı.
Bu, hesabı ayrıca sorulması gereken bir durum. O konuya önümüzdeki günlerde sıkça döneceğimizi şimdiden söyleyebilirim, çünkü rejim artık gerçek yüzünü saklama ihtiyacını duymuyor.
Bolu Valisi Aydın Baruş, o gün meydana gelen olaylar için şunu söyledi: “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na göre söz konusu gösteri için Valiliğe 48 saat önceden bilgi verilmesi gerekiyor. Ancak bilgi de verilmedi. Basın açıklamasını farklı yönlere çekmek isteyen kişiler kurmuş olduğu barikatı kaldırmak ve emniyet güçlerimizi zor durumda bırakmak üzere bazı tatsız hareketler yaptılar. Bunun üzerine de emniyet güçleri tabii ki daha önceden izin alınmadığı için müdahale etti.”
İnternetten baktım, Vali Bey ile aynı okuldan, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olmuşuz. “Mülkiyeli kardeşim” sayılır ama sanırım o arka kapıdan çıkmış.
Hükümet uygulamalarına muhalefet edenleri tutuklamak amacıyla ihdas edilen Sulh Ceza Hâkimliği kurumu da böylece işlevini yerine getirmiş oluyor.
Tutuklama kararı veren yargıcın, adli kontrol uygulamasını “suç ve şüpheli açısından yetersiz” bularak tutuklama kararı vermesi, adalet tarihine eklenecek bir utanç sayfasıdır.
Tutuklanan kişilerin kim oldukları kamuoyu tarafından biliniyor.
Böyle bir suçlamadan korkarak kaçacak olsalardı zaten gönüllü olarak nöbetçi genel yayın müdürü de olmazlardı.
Valilik, neden izin verilmediğini şöyle açıklıyor: “Başta katılımcılar olmak üzere vatandaşlarımızın güvenliği ve kamu düzeni gözetilerek anılan günlerde bu yönde bir toplantı ve gösteri yürüyüşü tertip edilmesine izin verilmeyecektir.”
Türkiye Cumhuriyeti’nin İstanbul’daki en üst yetkilisi İstanbul Valisi.
Ve bu Vali diyor ki “Katılımcıların ve vatandaşların can güvenliği tehlikeye girer, onun için yürüyüş yaptırmam!”
İyi de o zaman senin Vali olarak bu kentte ne işin var?