Paylaş
Yani EMASYA Protokolü diye bir şey olamaz. Olmayacak. Bunların adımını atıyoruz, atacağız. Şu anda arkadaşlar hazırlıklarını yapıyorlar ve bu işi bitireceğiz.” (31 Ocak 2010)
Erdoğan’ın bu sözleri o tarihte yandaş medyada ve AKP’de heyecan ve alkışlarla karşılanmıştı.
Aralarında “EMASYA’nın kaldırılması gerçek demokratik bir zaferdir. Türkiye’de sivilleşmenin önündeki en önemli engellerden, en önemli yapılardan birinin kaldırılması demektir” diye yazanlar da vardı, isimleri lazım değil.
EMASYA Protokolü olarak bilinen belge İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında 7 Temmuz 1997’de imzalanmıştı. 28 Şubat rüzgârlarının sert estiği günlerde yani.
“Emniyet–Asayiş–Yardımlaşma” ifadelerinin kısaltılmışı olan EMASYA Protokolü, İller İdaresi Kanunu’nda yapılan değişiklikten kaynaklanmıştı.
Askerin, polisin yeterli olmadığı durumlarda toplumsal olaylara müdahale etmesine olanak sağlıyordu.
Valilik talep etmese de askere, gerekli gördüğü durumlarda toplumsal olaylara müdahale yetkisi veriyordu.
AKP iktidara geldikten sonra bu önemli gündem maddelerinden biri olarak hep tartışıldı ve sonunda 4 Şubat 2010 tarihinde yürürlükten kaldırıldı.
Ve dün gazetelerde bir haber yayınlandı: Terörle mücadelede Türk Silahlı Kuvvetleri’ne topyekûn görev verildiğini duyuran bir haber.
Buna göre terörle mücadelede askerin görevlendirilmesi ile ilgili yeni bir düzenleme yapılıyor.
Asker ile polis ve jandarma birlikte operasyon yaparsa yetki askeri komutanda olacak.
“Gecikilmesinde sakınca olan hallerde” askeri komutanın emriyle ev, işyeri, kapalı alanlar aranabilecek.
Bu operasyonlar sırasındaki suç iddialarıyla ilgili olarak askerlerin yargılanabilmesi için personelin rütbe ve durumuna göre Başbakan’ın, Milli Savunma
Bakanı’nın ya da İçişleri Bakanı’nın izni gerekecek.
Böylece, EMASYA, kılık değiştirmiş olarak bir kez daha karşımıza çıkmış oluyor.
İnsan haliyle merak ediyor: O gün EMASYA’yı kaldırmak mı yanlıştı, bugün başka bir formülle yeniden ihdas etmek mi?
Erdoğan protokolün kaldırıldığı gün mü kandırılmıştı, bugün mü kandırılıyor?
“Büyük Usta” hep böyle: Ya kandırılıyor, ya yanlış yapıyor! Ama hiçbir zaman bunlardan sorumlu da olmuyor.
İNSAF BACADAN KAÇINCA
- İSTANBUL Vezneciler’deki terörist saldırıda ölen polis memurunun Fatih Camisi’ndeki cenaze törenine katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yuhalandı.
Protestocu grup Kılıçdaroğlu’na “Katil” diye bağırdı, törene gönderdiği çelengi de parçalayıp dışarı attı.
Gerçekten çok ilginç bir durum bu.
Eğer parayla satın alınmış saldırganlar değillerse –ki böyle olması da bugüne kadar yaşadıklarımıza bakarsak mümkün– akıllarını kaybetmiş olmalılar.
Kemal Kılıçdaroğlu bir partinin genel başkanı ve iktidarda değil.
Vatandaşın canını, malını korumak herkesten önce hükümetlerin görevi ve Kılıçdaroğlu’nun böyle bir görevi de yok.
Öte yandan iktidarın artan terör ve can kayıplarından sorumlu olmasının temel bir nedeni de oy avcılığı için başlattıkları ama asla gerçek bir çözümü hedeflemeyen “çözüm süreci” nedeniyle hükümetin terörist örgütlenmeye göz yummuş olması.
Bizzat Cumhurbaşkanı da itiraf etti ki “olay çıkmasın” diye valilere talimatlar verilmiş, PKK’nın bölgedeki faaliyetlerine göz yumulmuş.
Operasyon için izin isteyen askerler yüz geri edilmişler, PKK’nın hendek kazması, cephane depolaması, adam toplaması seyredilmiş.
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında kayıtlara göre 7 şehit var. O günden beri şehit sayısı her yıl artmış ve 2015 ile 2016 yılında zirve noktasına ulaşmış.
Ve bunlardan Kemal Kılıçdaroğlu sorumlu tutuluyor.
Atasözü ne kadar doğru: Rüşvet kapıdan girince, insaf bacadan dışarı kaçıyor!
İNGİLİZ GÜLÜ GÜLİZABETH DE KİM OLA Kİ?
ARTIK iyice belli oldu ki beceriksiz dış politikanın bütün faturası sakıt Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından ödenecek.
Davutoğlu’na karşı girişilen “indirme” kampanyasının işaret fişeğini atan ‘Pelikan Dosyası’nın devamında bu açıkça anlatılıyor.
Tabii aralarına fitne sokmak istemem ama bu konuda şunu söylemek isterim ki zamanın Dışişleri Bakanı olarak Davutoğlu bütün bu olanlardan ne kadar sorumluysa Başbakan Erdoğan da ondan bir çıt daha fazla sorumludur.
Yoksa Büyük Usta’yı kandıranlar listesine Davutoğlu’nu da mı ekleyeceğiz?
Bu Büyük Usta ne kadar da saf, herkes tarafından kandırılabiliyor!
Düşünün bir de tek başına başkanlık yapmaya kalkıyor, gelen kandıracak, giden kandıracak. Çok tehlikeli çok!
Bu raporda benim ilgimi çeken kısım bu değil aslında.
Rapora göre AKP içinde “İngiliz gülü Gülizabeth” diye bir tip var.
Bu Gülizabeth ile “Fethullah’ın İngiliz anahtarı” diye tanımladıkları Bülent Arınç, birlikte sakıt Başbakan’ı kandırmış ve Reis’in 150 adamını milletvekilliği listelerinden sildirmiş.
İlginç bir karakter olmalı bu İngiliz gülü Gülizabeth!
Sakıt Başbakan’ın elinden Reis’in listesini alacak ve değiştirtecek kadar da etkili biri belli ki.
Ben çok merak ettim, kim bu Gülizabeth?
Ve neden ona İngiliz Gülü diyorlar, Lady Diana’ya benziyor diye mi? Yoksa İngiliz ajanı diye mi?
İngiliz ajanı ise AKP’ye nasıl sızmış? O da mı kandırmış Büyük Usta’yı?
Paylaş