Paylaş
Memleketin bir yarısı diğerinden neredeyse nefret etme noktasında.
Bir diğerimizden nefret etmemiz için tek bir gerekçe yeterli: Benim gibi değil!
Benim gibi düşünmüyor, benim sevdiğimi sevmiyor, benim partimden değil, başka takımı tutuyor vs.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki “hoşgörü” dilimizden düşmeyen bir kavram olmakla beraber, mahallemizde Suriyeli de istemiyoruz, Yahudi de, eşcinsel de, Hıristiyan da, zenci de.
Son nefret objemiz eşcinseller.
Yıllardır demokratik dünyanın her yerinde LGBT (lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel) “onur günü” kutlanıyor, “onur yürüyüşü” yapılıyor.
Buradaki “onur” kavramı, kişinin kendisini ifade etmesinden utanmaması, kendisini olduğu gibi ifade edebiliyor olmasından duyduğu gurur ile ilgili bir kavram.
Geçen yıla kadar Türkiye’de de olaysız, sessiz sedasız kutlanan bir gündü.
İstiklal Caddesi’nde yürüyüş yapılır, isteyen katılır, isteyen eğlenir, kimsenin kimseye zarar vermediği bir yürüyüş yapılırdı.
10 yıl boyunca olaysız geçen bu yürüyüş, ülkeye hâkim olan İslamofaşist iklimin etkisiyle geçen yıl TOMA’lar, biber gazları, polis copu ile dağıtıldı.
Dün de kendisine Alperen diyen bir grup, yürüyüşü yaptırmayacağını, yürüyüş yapılırsa gidip bunu dağıtacaklarını açıkladı.
Belli ki kendilerine memleketin eşkıyası rolünü biçmişler, vatandaşların demokratik bir hakkı kullanmalarını engelleyecekler.
Dün televizyonlara çıkıp bunu uluorta söylemekten de çekinmediler.
Memleketin savcıları ne yapacaklar, gerçekten merak ediyorum:
Anayasal özgürlüklerin kullanılmasını engellemeye yönelik, açık bir şiddet çağrısı bu.
Kaba güçle terör estirmeyi ve vatandaşların bir bölümünü şiddet yoluyla sindirmeyi hedefliyor.
Şimdi İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nı göreve çağırıyorum: Bu açık tehdit kovuşturulacak mı?
İçişleri Bakanı, bu tiplerin İstanbul sokaklarında terör estirmesini önlemek için gerekli tedbirleri alacak mı?
Türkiye artık isteyenin beğenmediği kişileri açıkça ve rahatlıkla tehdit edip dövebileceği, yaralayabileceği, öldürebileceği bir ülke mi olacak?
HAYAT DANIŞMAN BEYE GÜZEL
ESKİ Türkiye’de, arpalık olarak kullanılmak için sadece KİT yönetim kurulu üyelikleri vardı.
Yeniden seçilememiş siyasetçiler, iktidar partisi büyüklerinin yakınları filan böyle beslenirlerdi.
Bir tür “Hazine sağma işlemi” idi.
AKP iktidarında bunun yolları çeşitlendi.
“Yeni Türkiye”, vergilerimizin doymak bilmeyen bir iştahla çeşitli kanallardan yandaşlara emzirildiği bir ülkenin adı artık.
TRT de bunun en iyi mecralarından birine dönüşmüş bulunuyor.
Mesela Cumhurbaşkanı’nın başdanışmanlarının bir bölümü bu kanaldan besleniyor.
Başdanışman İbrahim Saraçoğlu, TRT’ye yaptığı program nedeniyle 44 bölüm için 1 milyon 355 bin lira almış.
Program başına 30 bin 795 lira düşüyor ki, ballı bir para.
TRT’nin biliyorsunuz 9 binden fazla kadrolu elemanı var.
Ama bu tür “ballı para kaynağı” programlar hep dışarıdan şirketlere yaptırılıyor.
Fiyaka İletişim diye bir şirket yapmış danışman beyin programını.
İnternetteki tanıtım filmlerinde fonda “Life is good for me” diye bir şarkı çalıyor ki normal.
Bu kadar parayı size verseler, hayat sizlere de güzel olurdu ama kısmet işte!
AKILLARI SADECE BUNA ÇALIŞIYOR
BEYOĞLU Anadolu Lisesi’ne önümüzdeki eğitim yılından itibaren sadece kız öğrenci alınacak.
Mevcut erkek öğrenciler mezun olduktan sonra da okuldaki karma eğitime tamamen son verilecek.
Bundan sonraki aşama da sanırım bu okulun da imam hatip lisesine dönüştürülmesi olacaktır, diğer birçok okulda yaptıkları gibi!
Okulun müdürü, “binanın fiziki şartlarını değerlendirdiğini” ve bu nedenle yalızca kız öğrenci almaya karar verdiğini açıklıyor.
Erkek çocuklar için uygun olmayan fiziki şartlar, kız çocukları için nasıl uygun olabiliyor, anlayamadım.
Memleketimizin siyasi İslamcılarının kafası böyle çalışıyor işte.
Akılları eğitimin kalitesini geliştirmekte, düzeyini yükseltmekte değil.
Çocuklar Türkçe bile öğrenemiyor, matematik ve fende yerlerde sürünüyormuş, umurlarında değil.
Bir gizli ajandaları var ve o ajandayı uygulamak için adım adım ilerliyorlar.
Belli ki bu müdürün kafası da kız-erkek karışık okunmasına takılmış.
Aynı sıralarda oturan, teneffüslerde birlikte soluklanan, aynı servise binen çocuklara bakınca akıllarından ne geçiyor, tahmin etmek bile istemem.
Ne diyeyim, Allah müstahaklarını versin.
Paylaş