Mehmet Y. Yılmaz

Komplo teorilerinin dayanılmaz çekiciliği

22 Ağustos 2013
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Mısır’daki darbenin arkasında İsrail’in bulunduğunu söyledi.

Bunun kanıtı olarak da iki yıl önce yapılmış herkese açık paneldeki bir konuşmayı “Elimizde belgesi var” diye öne sürüyor.İsrail’in Mısır’daki darbeyi desteklediğine kuşku yok. Müslüman Kardeşler iktidarında kendisini güvende hissetmiyordu.
Gerçi şimdi bölgedeki karışıklıklardan beslenen aşırı İslamcı akımların varlığında nasıl güven içinde yaşayacak, orası ayrı mesele. (Amerika da İsrail de anlamalı ki bölgenin huzura kavuşması, kalıcı bir barışın sağlanması ancak Ortadoğu’da demokrasinin yaygınlaşması ve güçlenmesiyle olabilir. Diktatörler eliyle değil!)
Ama “Darbenin arkasında İsrail var” demek için paneldeki konuşmalardan daha ciddi belgeler gerekli. Eğer olsaydı bunu çoktan açıklardı.Onun için bu sözünü Ortadoğu’ya özgü “komplo merakı” ile açıklamak mümkün.
Ülkelerin iç dinamiklerini ihmal eden, hatta neredeyse yok sayan bir anlayış bu.İsrail’de ve Amerika’da bir komuta merkezinde bazı düğmeler var, onlara birileri basınca, Ortadoğu’da birileri harekete geçiyor gibi bir durum.
Elbette bölge ülkelerinin her birinin içinde dışarıdan harekete geçirilebilecek unsurlar vardır ama Mısır’daki darbeyi getirip sadece buna bağlamak geleneksel komplo hastalığına tekabül eder.
İsrail’in Mısır’da darbe yapacak olanakları olsaydı, bu gücünü en başında Müslüman Kardeşler’in seçimi kazanmasını engellemekte kullanmaz mıydı?Bu bölgede halklara yolunda gitmeyen her işten “dış güçlerin” sorumlu olduğu anlatıldı.
“Birinci Dünya Savaşı’nda müttefiklerimiz yenildiği için yenik sayıldığımıza” yıllarca inandırılmadık mı?

Yazının Devamını Oku

Herkesin keyfi yerinde galiba

21 Ağustos 2013
MISIR’da darbe oldu ve Türkiye’nin gündemi oraya kilitlendi.

İlk günlerde Başbakan darbe sanki kendisine karşı yapılmış gibi bir tutum içindeydi. Bundan kendine yeni bir “mağduriyet” yaratma çabasına girişti ama tutmadı.
Bunun üzerine Mısır darbesini gündemde tutabilmek için cepheyi genişletti, Nobel’den İslam İşbirliği Teşkilatı’na, onlardan çevrecilere, sivil toplum kuruluşlarına, Avrupa Birliği’ne kadar geniş bir cepheye veryansın etmeye başladı.
Bunun oylarına nasıl bir katkı yapacağını bilemiyorum.
Ama her adımını anketlere dayanarak attığı için bir ışık görmüş olmalı.
Bir yandan Mısır’ı örnek göstererek kendisine karşı da bir darbe yapılabileceği korkusunu yerleştirmeye çalışıyor.
Böyle bir endişesi nereden kaynaklanıyor, onu da bilemiyoruz tabii.
Bize söyledikleri doğruysa askeri vesayet dönemi geride kaldı, darbe planlayanlar hapse atıldı, ordu kışlasına çekildi, siyasete karışmıyor.

Yazının Devamını Oku

Davutoğlu’nun iflas ilmühaberi!

20 Ağustos 2013
HÜKÜMETİN duvara toslayan dış politikasını anlamlandırmak için yeni bir kavram icat edildiğini dün yazmıştım.

“Değerli yalnızlık” diye pazarlanmaya çalışılan ama dış politikanın iflasını açıklamaya yetmeyen, tam tersine bunun altını kalın bir şekilde çizen bir kavram bu.
AKP yöneticileri, “Yeterince aktif değil” diyerek İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nu şiddetle eleştiriyorlar.
Hızını alamayıp “Ben onun yerinde olsam istifa ederdim” diyen Başbakan Yardımcısı bile var!
Aslına bakarsanız bu vesileyle “istifa” diye bir kavramın varlığını hatırlaması gereken birisi varsa o da kuşkusuz ki Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’dur.
Ama bizde böyle şeyler olmaz. Davutoğlu “Hata yaptım, yola sıfır sorun diye çıktım, şimdi yapayalnız kaldık, ben yapamadım, yapabilecek olanlara bırakıyorum” demez.
Görevden alınana kadar koltuklarında oturmaya devam ederler. Davutoğlu da öyle yapacak ama acaba daha ne kadar süre?
Şu satırları “yarı resmi” Sabah’ın Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu yazdı, bir bakan ile Meclis kulisinde Türkiye’nin dış algısının bozulması üzerine sohbet ediyormuş:

Yazının Devamını Oku

Yalnız kalmak dış politika değildir

19 Ağustos 2013
DIŞİŞLERİ Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bir tür “atom karınca” olarak pazarlandığı günlerde pompalanan propaganda şuydu: Stratejik derinliği olan dış politika sayesinde Türkiye artık “masanın büyük oyuncularından” biridir.

Dün Cengiz Çandar’ın Radikal’deki yazısından öğrendim, durum değişmiş.
Çandar şöyle yazıyor: “İktidarın beyin takımı, bu saçma sapan dış politikayı İngilizce yazdıkları ve dış dünyaya pazarladıkları metinlerde ‘precious loneliness’ (Değerli Yalnızlık) olarak icat ettikleri bir kavramla sunuyorlar”.Önce şunu söyleyeyim: Suriye diktatörünün kendi halkına karşı giriştiği katliama da, Mısır cuntasının acımasız kitle kıyımlarına da karşı çıkmak, kendisini “insan” olarak tanımlayan herkesin boynunun borcudur.
Kısa ya da uzun vadeli siyasal çıkarlar uğruna bu katliamları kınamamak, bunların gerçekleşmesine gözlerini kapamak alçakça bir tutumdur.
Aynı şekilde katliamcılar arasında ayrımcılık yapmak da alçaklıktan başka bir şey değildir.
İnsani kavramlarla tutarlılık, bunlara karşı çıkıldığı kadar Bahreyn ve Sudan’daki kıyımlara da karşı çıkmayı gerektirirdi.Maalesef hükümetimizin görüş açısına bu katliamlar hiçbir zaman girmedi. Onun için şimdi çıkıp Suriye ve Mısır katliamlarını görmezden gelenlere verip veriştirmeleri inandırıcı olamıyor.
İktidarın beyin takımının yeni pozisyonlarını “değerli yalnızlık” olarak tarif etmeleri bu nedenle anlamlı değil.
Dış politikada “yalnız kalmak” politikanın iflasından başka bir anlam taşımaz.Evet, katliamlara karşı çıkmak konusunda yalnız kalmak vicdani açıdan belki yüceltilebilecek bir durumdur ama bir dış politika değildir.

Yazının Devamını Oku

Kötü bir filmden iki soru çıktı

17 Ağustos 2013
Doğrusunu isterseniz oyuncu listesinde Amanda Seyfried’in ismini görmemiş olsaydım, o filmi izlemezdim.

Kendisine karşı Mamma Mia’dan bir sempatim var, sebebini beni yakından tanıyanlar tahmin edebilirler: Şahane bir sarışın!
Uçakların kabin içi eğlence sistemlerindeki film listelerini kimler yapıyor bilemiyorum ama ortak noktaları zevksizlik ve adamsendecilik olmalı. Biliyorlar ki uçağın içinden kaçmanıza imkân yok, önünüze konulanı seyretmek zorundasınız.
“En yeniler” diye seçtikleri filmleri baz alacak olursanız, dünya film endüstrisinin çökmekte olduğunu bile düşünebilirsiniz.
In Time isimli filme uçakta rastladım. Kötü oyunculuğun âlâsı (Justin Timberlake başrolde!), heyecansız bir senaryo. Usta film izleyicileri kahramanların repliklerini bile önceden tahmin edebilirler.
“Hiç olmazsa Amanda’mın güzel yüzüne baka baka uyurum” diye düşündüm ve kablolu kumandanın “ok” tuşunu tıklattım.
Film, 25 yaşından sonra fiziksel yaşlanmanın olmadığı bir dünyada geçiyor. Rüya gibi değil mi?
Ama o kadar da değil tabii, herkesin belli bir zamanı var, o zamanın ne kadar olduğu kolundaki bir dijital saatte görünüyor ve hayattaki her attığınız adım için o zamandan belli bir süreyi karşınızdakine ödüyorsunuz.

Yazının Devamını Oku

Otoriterleşme paranoyayı o da fişlemeyi doğurdu

16 Ağustos 2013
CHP’li bazı yönetici ve milletvekillerinin fişlendikleri ortaya çıktı.

Fişlemeyi kimin yaptığını henüz bilmiyoruz ama fişler ortalık yerde duruyor.
Fişlerdeki bazı temel bilgi hatalarına bakarsak da fişlemenin devlet organlarınca yapıldığını söyleyebiliriz.
Çünkü geçmiş “vesayet döneminde” de bu arkadaşlar doğru dürüst fiş tutmayı başaramazlardı, yalan yanlış bilgilerle insanlar fişlenirdi! Şimdi aralarına birkaç da imam hatipli aldılar diye zihinlerine ani bir küşayiş gelecek değil sanırım. Neyse, bunu geçelim, bu ayrı bir konu!
CHP’nin Maltepe ilçe örgütünde milletvekillerinin de katıldığı bir toplantıda, sandalyelerden birinin altından da “böcek” çıktı.
Mimarlar Odası’nın toplantı salonunda 50 saat süreyle kayıt yapabilme kapasitesine sahip, 20-30 metre uzaklıktaki bir alıcıya sinyal gönderebilen böcekler ortaya çıktı.
Seçimlerden önce de anamuhalefet partisinin genel başkanı ve diğer muhalefet partisinin yöneticileri kendilerine kurulan böcekli–kameralı bir tuzağa düşürüldüler.
Kim bilir daha başka nerelerde “böcekler, kameralar” var ve kimler, kimleri izliyor.

Yazının Devamını Oku

Cemaat savunmada Başbakan tuş!

15 Ağustos 2013
FETHULLAH Gülen cemaatinin 11 maddelik açıklamasını ilgiyle okudum.

Bir süredir cemaat ile AKP hükümeti arasında bir gerilim–çekişme var ve özellikle hükümet çevrelerinin bazı konular ile ilgili olarak cemaati üzeri örtülü de olsa eleştirdiği bir sır değil.
Cemaat de kendine bağlı yayın organlarındaki yazarları aracılığıyla bunlara dolaylı yanıtlar veriyordu, bu kez toplu bir açıklamaya gerek görülmüş.
AKP hükümetine bir tür “sivil muhtıra” verilmiş gibi görünüyor ama açıklamaya hâkim olan esas ton, daha çok “savunma pozisyonuna” işaret ediyor.
AKP hükümeti ve aslına bakarsanız doğrudan Başbakan ile açık bir tartışmaya girmek yerine, “fitne odaklarının” hükümet ile cemaat arasında “varmış gibi gösterdikleri” çatışmada savunma yapıyor.
Bu çok normal! Bugün Başbakan Erdoğan ile siyaset sahnesine çıkıp açıkça hesap görebilecek bir güç yok, cemaat de böyle bir siyasi güce zaten sahip değil.
Unutmayalım ki “cemaat” dediğimiz topluluk da insanlardan oluşuyor ve bunların ortak özelliklerinden biri Fethullah Gülen’e bağlılıkları ise, diğeri İslamcı muhafazakâr bir yaşam biçimini benimsiyor olmaları. Bunlardan birinin, diğerine göre öncelikli olmadığını da unutmamak gerek.
Ve o kitle için yukarıdakiler birbirleriyle ne kadar çekişirse çekişsin, AKP dışında bir siyasi seçenek mevcut değil.

Yazının Devamını Oku

Dışarıda doğru söyler, içeride şaşar

14 Ağustos 2013
ALMANYA’da bir Türk, havaalanı polisi tarafından copla dövülerek hastanelik edildi.

Belli ki ırkçılık ile kontrolsüz polis gücü bir araya gelmiş.
Umuyorum ki Dışişleri yetkilileri Almanya’da işlenen bu suçu takip ederler ve ırkçı polislerin cezalandırılmalarını sağlarlar.
Bu olay üzerine Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ bir tweet atmış.
“Almanya Köln Havalimanı’nda vatandaşımıza
uygulanan polis şiddetini kınıyorum. Alman yetkililerin bu konuda yapacaklarının yakın takipçisiyiz” diyor.
Bir vatandaşımız ağır şekilde yaralanmamış olsa Bozdağ’ın bu sözlerine gülerdim ama mesele şakayı kaldırmayacak kadar ciddi.
Belli ki Bozdağ’da “dahili körlük” var, tedavisi var mıdır bilemeyeceğim.

Yazının Devamını Oku