Paylaş
Bir süredir cemaat ile AKP hükümeti arasında bir gerilim–çekişme var ve özellikle hükümet çevrelerinin bazı konular ile ilgili olarak cemaati üzeri örtülü de olsa eleştirdiği bir sır değil.
Cemaat de kendine bağlı yayın organlarındaki yazarları aracılığıyla bunlara dolaylı yanıtlar veriyordu, bu kez toplu bir açıklamaya gerek görülmüş.
AKP hükümetine bir tür “sivil muhtıra” verilmiş gibi görünüyor ama açıklamaya hâkim olan esas ton, daha çok “savunma pozisyonuna” işaret ediyor.
AKP hükümeti ve aslına bakarsanız doğrudan Başbakan ile açık bir tartışmaya girmek yerine, “fitne odaklarının” hükümet ile cemaat arasında “varmış gibi gösterdikleri” çatışmada savunma yapıyor.
Bu çok normal! Bugün Başbakan Erdoğan ile siyaset sahnesine çıkıp açıkça hesap görebilecek bir güç yok, cemaat de böyle bir siyasi güce zaten sahip değil.
Unutmayalım ki “cemaat” dediğimiz topluluk da insanlardan oluşuyor ve bunların ortak özelliklerinden biri Fethullah Gülen’e bağlılıkları ise, diğeri İslamcı muhafazakâr bir yaşam biçimini benimsiyor olmaları. Bunlardan birinin, diğerine göre öncelikli olmadığını da unutmamak gerek.
Ve o kitle için yukarıdakiler birbirleriyle ne kadar çekişirse çekişsin, AKP dışında bir siyasi seçenek mevcut değil.
Onun için laik çevrelerdeki heyecan yersiz! Bu işten AKP iktidarını zayıflatacak bir sonuç çıkmaz.
Garip bir çelişki gibi görünecek ama bu çekişmenin bir kaçınılmaz mağlubu da var ki o da bunca siyasi gücüne karşın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değil.
Evet, cemaat, Erdoğan’a diş geçiremez ama onun hayallerini bir daha geri gelmeyecek şekilde dinamitleme olanağına da sahip.
Bugünkü tabloya bakarak Başbakan’ın “başkanlık, o da olmadı, partili cumhurbaşkanlığı” hayallerine veda etmek zorunda kalacağını söyleyebiliriz.
Türkiye’de biliyorsunuz her an her şey olabilir, taş düşebilir, ayı çıkabilir vs. Onun için “bugünkü tablo” vurgusunu özellikle yapıyorum.
Ama şu anda görünen o ki Başbakan hayal ettiği anayasa değişikliğini, cemaat ile böyle tartışmalı bir ortam varken geçiremez.
Abdullah Gül’ü bir “erken emeklilik” pozisyonuna ikna edebilmesi de artık güç.
11 maddelik açıklamadan çıkardığım sonuç, bugün itibariyle bundan ibarettir.
Bizim de bildiklerimiz var Kadir Bey
PARANOYA, otoriter yönetimlerin en belli başlı özelliklerinden biridir.
İktidarın her an bir komploya kurban gideceğine yönelik korku giderek kendini de yeniden üretir.
Gezi Parkı protestolarının içeriğini ilk başta kavrayamadığı için sonrasındaki süreci yönetme şansını tamamen kaybeden ve bu hırsla acımasız bir polis şiddetini yücelten hükümet, kendini bu işe iyice kaptırmış görünüyor.
En son cevheri, ırkçı profesörü sanat danışmanlığında tutmaya devam etmekten hiç utanmayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı yumurtlamış:
“Elimizde şubat ayında yapılan bir toplantının kayıtları var. Yani İstanbul’da hareketlerin nasıl başlatılacağı, ne yapılacağı ile ilgili. Şubat ayında başlatılan ve başlayan kayıtları var. Bu kadarını söylemekle yetiniyorum. Bizim elimizde bazı deliller var. Bunlar bir senaryo, bir farklı manipülasyon.”
Hızını alamamış o gazla devam ediyor:
“Siyasi değil ama içinde siyasilerden de zannediyorum birkaç kişi olabilir. Onların detayını söyleyemeyeceğim. Burada yerli birtakım insanlar var. Hatta bundan sonrası için bile kendilerince yaptıkları çalışmalardan haberdarız. Bize de ulaşan bilgiler var. Bize de bir yerden geliyor zaten.”
Düşünebiliyor musunuz: AKP’nin elinde böyle bir bilgi ve bunun kaydı var ama o kadar nazikler ki açıklamıyorlar!
Eğer başkanın dediği gibi bir kayıt olsaydı, kuşku duymayın ki bunu yandaş medyada günlerce tefrika ederler, toplantıya katılanları savcılıklara toplatırlar, televizyon açık oturumlarında günlerce üzerinde tepinirlerdi.
“Nerden biliyorsun” diye soracak olursanız Kadir Bey gibi yanıtlayayım: “Bize de ulaşan bilgiler var. Bize de bir yerden geliyor zaten!”
Irkçı profesörün paçaları tutuşmuş!
YILDIZ Teknik Üniversitesi’nin ve İBB’nin ırkçı nefret suçu işleyen profesörü Ahmet Atan Twitter’da marifetlerini sergilemeye devam ediyor.
Baktım son 24 saattir benim hakkımda da yazıyor.
Seviyesine uygun içerikte tweet’ler bunlar. Yoksa seviye olmadığı için zaten içerik de mi yok deseydim? (Türkçe imla hatalarını düzeltmiyorum ki nasıl olup da profesör olabildiğini herkes bir kez daha düşünsün!)
“Tamamına yakın Müslüman bir Türkiyemde Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Mehmet Y. Yılmaz kimlerin kalemşörlüğünü yapıyor. Talimat Savuruyor ?”
“Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Mehmet Y. Yılmaz gazeteden atılmalıdır. Her yazısı kin ve nefret kokuyor?”
“Mehmet Y. Yılmaz Hürriyet Gazetesini Borozan olarak kullanıp bilinen zehirini saçıyor. Bilimeyenlerin bilmesi gerekir.”
“Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Mehmet Y. Yılmaz’ın Kalemi hangi odakların sözcülüğünü yapıyor. Araştırılmalıdır. @milliistihbarat”
“Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Mehmet Y.Yılmaz Ahmet Atan’ın şahsında İslam düşmanlığı yapıyor, fütursuzca islama saldırıyor. Birileri uyarmalı”
“Mehmet Y. Yılmaz kendi adıyla tweeter hesabı yok gibi görünüyor farklı bir isimle kullanıyor galiba. Araştırılmalı .”
“Hürriyet Gazetesinin köşe yazarı Mehmet Y.Yılmaz İstanbul Büyükşehir Belediyesine, YÖK’e Talimat verme gücünü nereden alıyor tahmin ediyoruz.”
“Verirsen tavizi Hürriyet isimli Tilki’ye, başın beladan kurtulmaz Türkiye...”
Irkçı profesör bir tweet’ini
@milliistihbarat diye bir Twitter hesabını da ekleyerek yazmış. Hesaba baktım, MİT ile ilgisi olmayan, toplam 198 takipçisi olan, hiç tweet atılmamış bir hesap. Kimdir bunlar? Irkçı faşist tetikçiler mi?
Belli ki panik içinde, hakaret ettiği insanların vergilerinden aldığı danışmanlık ücretini kaybetmekten korkuyor!
Buradan tekrar yazıyorum: Kadir Topbaş Bey, ırkçı danışmanınızın hakaret ettiği etnik kimliklerin temsilcilerine hangi yüzle bakacaksınız?
YÖK’ün başkan ve üyeleri: Siz bu ırkçı profesörle aynı fikirde misiniz?
Paylaş