Komplo teorilerinin dayanılmaz çekiciliği

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Mısır’daki darbenin arkasında İsrail’in bulunduğunu söyledi.

Haberin Devamı

Bunun kanıtı olarak da iki yıl önce yapılmış herkese açık paneldeki bir konuşmayı “Elimizde belgesi var” diye öne sürüyor.
İsrail’in Mısır’daki darbeyi desteklediğine kuşku yok. Müslüman Kardeşler iktidarında kendisini güvende hissetmiyordu.
Gerçi şimdi bölgedeki karışıklıklardan beslenen aşırı İslamcı akımların varlığında nasıl güven içinde yaşayacak, orası ayrı mesele. (Amerika da İsrail de anlamalı ki bölgenin huzura kavuşması, kalıcı bir barışın sağlanması ancak Ortadoğu’da demokrasinin yaygınlaşması ve güçlenmesiyle olabilir. Diktatörler eliyle değil!)
Ama “Darbenin arkasında İsrail var” demek için paneldeki konuşmalardan daha ciddi belgeler gerekli. Eğer olsaydı bunu çoktan açıklardı.
Onun için bu sözünü Ortadoğu’ya özgü “komplo merakı” ile açıklamak mümkün.
Ülkelerin iç dinamiklerini ihmal eden, hatta neredeyse yok sayan bir anlayış bu.
İsrail’de ve Amerika’da bir komuta merkezinde bazı düğmeler var, onlara birileri basınca, Ortadoğu’da birileri harekete geçiyor gibi bir durum.
Elbette bölge ülkelerinin her birinin içinde dışarıdan harekete geçirilebilecek unsurlar vardır ama Mısır’daki darbeyi getirip sadece buna bağlamak geleneksel komplo hastalığına tekabül eder.
İsrail’in Mısır’da darbe yapacak olanakları olsaydı, bu gücünü en başında Müslüman Kardeşler’in seçimi kazanmasını engellemekte kullanmaz mıydı?
Bu bölgede halklara yolunda gitmeyen her işten “dış güçlerin” sorumlu olduğu anlatıldı.
“Birinci Dünya Savaşı’nda müttefiklerimiz yenildiği için yenik sayıldığımıza” yıllarca inandırılmadık mı?
Ulusalcısının da, İslamcısının da, sosyalistinin de ülkedeki kötü giden her şeyden Amerika’yı sorumlu tutmasında bir tuhaflık yok mu?
Ulusalcılar, AKP’nin bir Amerikan ürünü olduğunu düşünüyor, İslamcılar da AKP’ye muhalefet edenlerin Amerika’nın adamı olduğunu!
Uzun yıllar boyunca “dış güçlerin entrikaları” masallarıyla uyutulan toplumların sonunda bir düşük güven toplumu olması kaçınılmaz ve toplumsal paranoya büyüdükçe büyür.
Kahvehane sohbetinde Mısır’daki darbeyi dış güçlerin oyununa bağlamak bu nedenle ilgi çekici bir konuşma olur ama bunu her türlü bilgiye kolayca ulaşma olanağı olan bir başbakan söylerse durum vahim demektir.

Haberin Devamı

Ağlamak güzeldir ama

Haberin Devamı

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın kızı Esra Albayrak, babasının, İhvan lideri El Bilteci’nin kızı Esma’nın Rabia Meydanı’nda öldürülmesini öğrendiğinde ağladığını anlatmış.
Bunu dün Star gazetesinde Sibel Eraslan’ın yazısından öğrendik. Şöyle anlatıyor:
“Babamı bu sabah ağlarken gördüm, Rabia Caddesi’nde göğsünden vurularak şehit edilen 17’sindeki Esma’nın haberini okurken.”
Vakitsiz her ölüm acıdır.
17 yaşında gencecik bir kızın ölümüne, hele de böyle alçak bir katliama kurban gitmesine üzülmeyen zaten insan değildir diye düşünürüm.
Kim bilir ne hayalleri vardı ve artık onlar asla gerçekleşemeyecek.
Başbakan’ın bu haberi aldığında ağlaması, Esma’nın ana–babasının yaşadığı dayanılmaz acıyı hissetmesi insani bir empatinin sonucudur.
Keşke Başbakan, Gezi gösterilerinde ölüp giden, hâlâ komadan çıkamayan gencecik insanlar için de aynı şeyi hissedebilseydi.
Onların ardından “Bir, iki, üç, dört tanesi polise karşı şiddet uygularken öldüler” demeseydi.
Ağlamasından vazgeçtim, samimi bir başsağlığı bile yeterli olurdu.
Ölünce hepimiz aynı yere gideceğiz ve orada “bizden”–“onlardan” ayrımı yapıldığını hiç zannetmiyorum.

Haberin Devamı

Yumuşak güce veda!

-ÇOK değil, daha bir yıl öncesine kadar Türkiye’nin “yumuşak gücünden” söz ediliyordu.
Arap baharının ertesinde diktatörlerini deviren halklara örnek olacağımızdan, Türk televizyon dizilerinin de bunda oynayacağı rolden bahsediliyordu.
O günkü tartışmaları hatırlamayanlar için söyleyeyim, yumuşak güç kavramı bir ülkenin, bir başka ülkeyi askeri–ekonomik gücü ile değil ama kültürel zenginliği ve yaşam biçimiyle etki altına almasını tanımlamak için kullanılıyor.
Dün Arap piyasasına en çok dizi film satan iki arkadaşımla konuştum.
Mısır’daki durum ve Türkiye’nin “onurlu yalnızlık” politikasından sonra Arap pazarı, Türk televizyon dizilerine neredeyse kapanmış bulunuyor.
En son dün itibariyle yaklaşık 3 milyon dolarlık bir satış sözleşmesi “dondurulmuş”.
Gerekçe Mısır ve Körfez televizyonlarının artık Türk dizisi yayınlamama kararı almaları!
Hükümetin diplomasiyi bir kenara itip herkesle kavga etmeyi seçmesinin ekonomik ve kültürel bir bedeli bu da!
Diğer sektörlerde durum nedir, bir hasar tespiti yapacak kadar zaman geçmedi ama bölgede işlerin Türk şirketleri açısından artık son derece zor olacağını tahmin etmek zor değil.

Yazarın Tüm Yazıları