Fulya Soybaş

Melek mi şeytan mı... İyi bir aktördü ama zalim ve narsistti

19 Ağustos 2024
1950’lerin sonlarından 1980’lerin ortalarına kadar hiç tartışmasız en yakışıklı erkek ve hatta “arzu nesnesi” olarak görülüyordu dünyaca ünlü Fransız aktör.

Aksini iddia edenler gençlik filmlerine ve izlenmelerine şöyle bir baksınlar. Ki dünya sinemasında farklı zamanlarda çok sayıda; Rita Hayworth, Lana Turner, Sharon Stone gibi, “femme fatale” var ama “l’homme fatal” deyince akla gelen en net isim şüphesiz Alain Delon. Ancak onun beyaz perdede görünenden çok daha farklı bir yüzü olduğunu biliyor muydunuz? Gelin en başa dönelim ve Delon’un hayatına beraber bakalım.

ÜNLÜ GANGSTERLERLE YAKIN ARKADAŞTI

Bilmeyenlere kısa bir açıklama yapayım. “Femme fatale” cazibesiyle sevgililerini tuzağa düşüren ve genellikle onları tehlikeye atan, gizemli, güzel ve baştan çıkarıcı bir kadın tiplemesidir. “l’homme fatal” de benzer rollerde oynayan aktörler için kullanılır. Alain Delon bu kategorinin şüphesiz en ünlüsüdür. Dünyaca ünlü yönetmenlerin filmlerinde boy göstermiş, o yönetmenler de filmlerinde bu “arzu” nesnesi adamı had safhada kullanmıştı. 1989’da o 53 yaşındayken, yapılan bir araştırmada bile en yakın rakibi, Jean Paul Belmondo’yu 4’e katlayarak, “en yakışıklı” erkek seçildi.

“ALAIN BENİ ÇILDIRTIYORDU”

Ancak beraber oynadığı dünyaca ünlü birçok aktris onun “narsist” olduğunu söylüyordu. Bir dönem aşk yaşadıkları iddia edilen ünlü yıldız Brigitte Bardot, 1996’da yazdığı kitapta Alain Delon için şöyle diyordu: “Beni çileden çıkaran, sinirlendiren hatta çıldırtan biriydi. Kendini çok beğeniyor, sanki hiç belli olmuyormuş gibi hep mavi gözlerini göstermek istiyordu. Aşk sahnelerinde bile, bana değil, arkamdaki spot ışıklarına bakardı, mavi gözlerini güzel göstermek için...”

Yanı sıra uyuşturucu trafiğinin merkezi sayılan Marsilya’dan çıkmış en ünlü gangsterlerden biri olan Antoine Guerini ve adı 1950’lerde bir dizi banka soygununa karışan Korsikalı gangster François Marcantoni ile de sıkı dosttu. Yeri gelmişken söyleyeyim Fransa’nın en sağ kanadını temsil eden politikacı Jean-Marie Pen’e de hayrandı.

Ekim 1968’de Sırp koruması Stephan Markoviç’in öldürülmesi yıllarca konuşulan bir mevzu oldu. Zira Delon’un 4 yıl evli kaldığı Nathalie Delon’un yasak aşkıydı Markoviç. Cinayetle beraber tüm spotlar da Delon’a çevrildi. Gangster Marcantonio’nun arkadaşı olması şüpheleri iyice arttırdı ancak Delon’un cinayet sırasında St. Tropez’de film çekiminde olduğu anlaşıldı ve aklandı. Marcantonio ise 9 aylık tutukluluktan sonra delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. Markoviç cinayeti dolaylı yoldan olsa da Delon’un isminin geçtiği büyük bir politik skandala da yol açtı. Fransa eski Başbakanı Georges Pompidou’nun karısının Markoviç ve Delon ile bazı partilere katıldığı ve bu partilerde toplu seks yapılırken çekilen fotoğrafları olduğu iddiası Fransız siyasetini ve gizli servisini bir hayli karıştırdı. Dünyanın en ünlü ve yakışıklı adamı ne olmuştu da bu işlere bulaşmıştı, kimse bilmiyor. “Belki de filmlerdeki karakterlerine özeniyordu” diyenler çoğunlukta.

ÇOK ASİYDİ

Yazının Devamını Oku

Asıl mesele söndürmek değil yangın çıkmasına engel olmak

18 Ağustos 2024
İzmir, Manisa, Muğla bir yandan Karabük, Bolu, Aydın öte yandan... Son 4 gündür, 72 farklı bölgede ciğerlerimiz yanıyor. Gerçi rüzgârın şiddetini kesmesi ve müdahalelerle birlikte 66 yangın söndürüldü, diğerlerine de müdahaleler sürüyor ancak her yaz istisnasız benzer acıları yaşıyoruz. Ve her yangının ardından aynı tartışma içinde buluyoruz kendimizi: “Yangın söndürme uçak ve helikopterlerimiz yetersiz mi?” Oysa bir yangına müdahale etmek sanıldığından daha zor. Ben değil Prof. Dr. Doğanay Tolunay söylüyor bunu ve ekliyor: “Temel stratejimiz yangın söndürmek değil yangın çıkmasını engellemek olmalı.” Peki nasıl?

YANGIN İLE MÜCADELE STRATEJİMİZİ DEĞİŞTİRMEK ZORUNDAYIZ

Orman Genel Müdürlüğünün (OGM) verilerine göre 1 Ocak-10 Ağustos 2024 tarihleri arasında, Türkiye genelinde 2 bin 337 orman yangını çıktı. Sadece 1-10 Ağustos tarihleri arasında 202 orman yangınıyla mücadele edildi. Bu da gösteriyor ki orman yangınları konusunda yaz aylarında çok ciddi sıkıtılar var. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Haklısın” diyor, “Şu an ‘yeni yangın rejimi’ olarak adlandırılan bir süreçten geçiyoruz.” Ne demek bu? Şöyle açıklıyor: “İklim değişikliğinin etkisi ile daha sıcak, daha kurak, rüzgarların daha şiddetli olduğu dönem içindeyiz. Sıcak hava dalgaları eskiye göre haftalarca etkili oluyor. Bu da yangın rejimini değiştirmiş durumda. Ama biz ‘eski’ yangın rejimleri ile devam ediyoruz. Şöyle anlatayım; 10-15 yıl önce yani hava bu kadar sıcak değilken stratejimiz, ‘20 dakika içinde müdahale ederiz’ şeklindeydi. Ancak şu anda gölgede bile 40-45 derece sıcaklık var. Haliyle 20 dakikada yani siz müdahale edene kadar yangın daha geniş bölgelere yayılmış oluyor. Nitekim İzmir ve diğer yangınlara 15 dakika içinde müdahale edildiği bilgisi paylaşıldı. Ama yine de binlerce hektar kül oldu. Bu da gösteriyor ki yangın stratejilerimizi değiştirmek zorundayız. Bunun için de yangınların çıkış nedenlerini iyi analiz etmemiz gerek.”

YÜZDE 90 İNSAN ELİYLE

Peki neden çıkıyor yangınlar? Bilinçli olarak çıkarıldığı gibi (ki son 10 yılda sadece 4 yangın terör sebebi ile çıkmış) yangınların yaygın olarak yüzde 90 insan eliyle; ihmaller ve hatalardan kaynaklı, olduğunu söylüyor Prof. Dr. Tolunay: “10 yıl önce bin civarında yangın çıkıyordu. Şimdi ise 2 bin 300’ü geçti. Demek bir yerde eksiklerimiz var.”

YASAKLAR VAR AMA DENETİM YOK

Nedir

Yazının Devamını Oku

Savaş oyunları yasaklanacak mı

16 Ağustos 2024
Detay detay yazmayacağım, zaten okumuşsunuzdur. 18 yaşında bir genç, 4 gün önce Eskişehir’de sosyal medyada canlı yayın açarak sivilleri bıçakladı.

Gerçi gözaltına alındıktan sonra aşırı sağcı bir gruba üye olduğu ve teçhizatını Nazi sembolleriyle kapladığını öğrendik ama saldırı sırasında canlı yayın açması ve maske takması, “Bunlar hep vurdulu kırdılı video oyunları yüzünden” tartışmalarını alevlendirdi. Öyle ki konu, bugün, Dijital Mecralar Komisyonunun da gündeminde. Başkan Hüseyin Yayman ile konuştum. Diyor ki: “Dijital bağımlılığın gençlerimizi bizden çalmasına izin vermeyeceğiz. Gerekli önlemleri almaktan tereddüt etmeyiz.”

Gelin hem Yayman’a kulak verelim hem de bu ve benzeri saldırıların tek sorumlusu oyunlar mı bakalım.

TÜRKİYE’NİN BİRİNCİ SORUNU DİJİTAL BAĞIMLILIKTIR

ROBLOX yasağı devam ediyor, Instagram yasağı ise yeni kalktı. Haliyle, “Gerekli önlemleri almaktan tereddüt etmeyiz” sözünden ne anlamalıyız? “Vurdulu kırdılı” oyunlar da mı yasaklanacak? TBMM Dijital Mecralar Komisyon Başkanı Hüseyin Yayman, diyor ki: “Biz, yasakçı uygulamalardan yana değiliz ancak dijital okuryazarlık konusunda en yaşlısından en gencine kadar da kötü bir yerdeyiz. Git bir restorana, bak bakalım! Kaç ebeveyn, “biraz başımdan gitsin” ya da “rahat yemek yesin” diye çocuğunun hatta bebeğinin önüne akıllı telefonları- tabletleri koymuş. O derece kötü vaziyet! Hangi oyunu oynuyor, ne izliyor, kimle yazışıyor biliyor mu ebeveyn? Hayır. Geçen bir genç kız, ‘Konsere gidiyorum ama sosyal medyaya koymak için’ diğeri, ‘paylaşamayacaksam niye makyaj yapayım ki’ diyordu. Güldük falan ancak dramatik bir durum bu. Türkiye’nin birinci sorunu dijital bağımlılıktır. Dolayısıyla dijital okuryazarlığın müfredata girmesi ve okullarda ders olarak okutulmasından yanayız.”

DERS OLSUN

Eskişehir’deki olayın nasıl bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu apaçık ortaya koyduğunu söyleyen Yayman, şöyle devam ediyor sözlerine: “Dijital bağımlılık meselesini artık ulusal güvenlik meselesi olarak ele almanın, dur demenin zamanı geldi. Yoksa gençlerimiz klavyenin arkasında yok olmakta. 20 milyon gencimiz var ve interneti en yaygın kullanan ülkelerin başındayız. Ama bizde ‘internet kafe’ ile başlayan yanlış bir kültür oluştu. Yasaklamak da çözüm değil. Çünkü başka bir yol buluyor ve yine giriyor istediği siteye. Öte yandan ‘yasak’ zihniyeti gençlerde bir antipati de doğuruyor. Dolayısıyla dijital bağımlılık meselesi günlük tartışmalara kurban edilmeden, siyaset üstü bir tavırla ele alınmalı. Ve gençlere ayrı ebeveynlere ayrı eğitimler verilmeli. Bireyin kendisi, ailesi, sosyal çevresi, okulu ve öğretmenin de dahil olduğu ve ortak bir bilinçle hareket edilen bir ekosistem kurmamız lazım.”

Yazının Devamını Oku

Gayrimenkul yatırımının yeni gözdesi Gürcistan

15 Ağustos 2024
Hafta sonu Gürcistan’daydım, başkent Tiflis ve Batum vardı radarımda. O da ne! Sağım solum Türk. Öyle ki gittiğimiz bazı kafe ve otellerin sahipleri de öyle. Öğrendim ki turizm gelirlerindeki artış ve Birleşmiş Milletler Avrupa Komisyonu’nun 1.2 milyon kişinin yaşadığı başkent Tiflis’e ulaşım, barınma, alt yapı dahil birçok alanda Avrupa’nın örnek şehri yapmak için bütçe ayırması, Türk yatırımcının dikkatini de buraya çekmiş. Özellikle emlak piyasası... “Uçmuş” durumda. Gayrimenkul yatırımının yeni gözdesi Gürcistan’da hangi koşullarda ev sahibi olunuyor, Tiflis yaşamak için nasıl bir yer, ülkenin demografik yapısı ne? Gayrimenkul ve yatırım danışmanı Oğuz Kaan Karaer ile konuştum.

DÜNYANIN EN KOLAY İŞ YAPILAN 7. ÜLKESİ

Birinci Dünya Savaşı sonrası bağımsızlığını ilan eden Gürcistan 1921’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğine dahil oldu, 1991’de bağımsızlığını ilan edene kadar da birlikte kaldı. Gürcistan için bir başka önemli dönüm noktası ise 2008’di. 7 Ağustos’ta Rusya ile girilen Güney Osetya Savaşı’nın 16. yıl dönümüydü. 5 gün süren savaşta binden fazla kişi hayatını kaybetmişti. Benim içinse Gürcistan, büyük bir beklentim olmadan gittiğim ancak umduğumdan fazlasını bulduğum bir yer oldu. Bunca yıl, iki adım öteyi nasıl olmuş da keşfetmeye yeltenmemişim. Hele de Tiflis... Komünizm dönemi mimarisi ile yeniyi birleştirmesi, parkları, tarihi, yemekleri ile sürprizli bir Kafkas şehri.

DOĞU AVRUPA’NIN EN GÜVENLİ ŞEHRİ

T.C. kimliği ile gidilebilmesi, vize şartı olmaması sebebiyle Gürcistan’a son yıllarda Türklerin ilgisi de hayli yoğun. Turist akınına uğruyor. Sözü Gürcistan’da 10 yıldır hizmet veren, Maqro İnşaat Genel Müdür Yardımcısı Oğuz Kaan Karaer’e bırakıyorum: “Yanı sıra hava ve kara yolundaki gelişmişlik- ki Türk mühendis ve yatırımcıların buna katkısı çok büyük- sınır geçişi ve bürokrasideki kolaylık, düşük suç oranı ve Doğu Avrupa ülkeleri arasında en güvenli şehirlerden biri olması, AB Uyum Yasaları çerçevesinde çevre, eğitim ve sağlık politikalarının gelişmesi ile Türk vatandaşları için cazip bir turizm merkezi ve yatırım durağı da.

250 MİLYON DOLARLIK EMLAK PİYASASI

Türkiye’den inşaat şirketlerinin yatırım yapmasının önü nasıl açıldı peki? Karaer, Gürcistan’ın Osetya Savaşı sonrası 2009’da Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan ayrıldığını belirterek, “Ülke yeniden inşa sürecine girdi ve bu Türk inşaat şirketleri için büyük bir pazarın kapısı da aralandı. Ülkedeki en büyük hastane, karayolu, havalimanı yapım işini Türk şirketleri aldı. Yanı sıra yenilikçi gayrimenkul projelerine de başlandı. Çünkü hala Ruslardan kalma, eski toplu konutlarda yaşıyor ve dünyanın dört bir yanından gelen beyaz yakalının ‘lüks’ konut ihtiyacını karşılayamıyorlardı. Zira gelenler sosyal tesisleri, havuzu, spor salonu da olan siteler arıyordu. Bu noktada bilgi, birikim ve tecrübemizle devreye girdik ve konut sektörü de bir anda büyüdü. Sadece bir ayda, Tiflis’te satılan konutlarla emlak piyasasının ulaştığı ortalama değer şu an 250 milyon dolar” diyor.

Yazının Devamını Oku

Cinsel saldırıda ‘somut delil’ isyanı

9 Ağustos 2024
“Eski erkek arkadaşım mahrem videolarımı çekip, beni de bu videoları yaymak ve aileme göstermek ile tehdit ederek aylarca cinsel saldırıda bulundu, kollarımda sigara söndürdü, dövdü, başkaları ile beraber olmamı istedi. Hayatımı karartı. Ama elini kolunu sallayarak dolaşıyor!”

Bu isyan gazetecilik mezunu, genç bir kadına ait.

Bugüne kadar konuşmak istemedi, adaletin tecelli edeceği inancı ile sabırla bekledi.

Ve ortada yaşadıklarının ağırlığına dayanamayıp intihara kalkıştığı, halen ilaçlı tedavi gördüğüne dair psikolojik raporlar, yazışmalar, videolar ve eski erkek arkadaşının bilgisayarından çıkan ve gizlice çekildiği tespit edilen, başka kadınlara ait videolar da var. Peki bunca delile rağmen ne yok dersiniz? Dava. Soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Savcılığı o erkek arkadaş hakkında “kanıt yetersizliğinden” takipsizlik kararı verdi.

BANA YAŞARKEN CEHENNEMİ YAŞATTI

Takdir

Yazının Devamını Oku

İstanbul olası bir depreme hazır mı

8 Ağustos 2024
Geçtiğimiz haftalarda deprem bilimci Prof. Dr. Naci Görür ile bir röportaj yapmış ve olası İstanbul depremi özelinde şunu sormuştum: “Uyarılarınızı duymayan kaldı mı?” O da özellikle belediyeleri işaret ederek, demişti ki: “Duymayan yok ama umursayan yok gibi. Seçim geçti unutulduk!” Bu kez İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki KİPTAŞ’ın kapısını çaldım.

Olası bir depreme hazır mıyız? Yapı stokunun durumu ne? Hızlı taramalar bitti mi? Kaç bina acil olarak yıkılmalı? Vatandaşı kentsel dönüşüme teşvik etmek için hangi yardımlar yapılıyor? Sordum. Genel Müdür Ali Kurt yanıtladı.  

VATANDAŞ EVİNE SOKMADI SADECE 35 BİN BİNA TARANABİLDİ

İBB, 4 yıl önce hem 1999 öncesi yapılarla ilgili tespit yapmak hem de kentsel dönüşümü hızlandırmak adına İstanbul’daki birçok yapıda “Hızlı Tarama” başlattı. Bu 4 yılda hızlı tarama testini yaptırmak için 160 bin talep alındı. Bunlardan 35 bininde analizler yapıldı. Analizi yapılan konutların yüzde 50’sinin D (yüksek risk) ve E (çok yüksek risk) kategorisinde yer aldığı tespit edildi. Çok acil yıkılması gereken bina sayısı ise 1556’ydı. Bu binaların ise 178’i yıkıldı, 96 bina için de resmi işlem başlatıldı.

BİLGİ KİRLİLİĞİ FAZLAYDI

160 bin başvuru varken, neden sadece 35 bin bina tarandı peki? Sözü KİPTAŞ Genel Müdürü Ali Kurt’a bırakıyorum: “Olası Marmara depreminde 1 milyon 200 bin konutun hasar alacağı öngörülünce elimizdeki yapı stokunun durumunun bir fotoğrafını çekmek istedik. 2020’de hızlı tarama testlerini başlattık. 160 bin başvurunun 35 bininde tarama yapılabildi çünkü tarama yapılırsa evinin hemen yıkılacağını düşündü vatandaş. Çok fazla kirli bilgi vardı ve süreçlere bazı ilçe belediyeler dahil olmayı reddetti. Sonuçta vatandaş da vazgeçti, ekiplerimizi tarama için binalarına bile sokmadılar.”

TÜM TUŞLARA BASIYORUZ

Peki ya şimdi? Yerel seçimler sonrası vatandaşı ikna etmek, bu süreçleri hızlandırmak mümkün mü? “Elbette mümkün” diyor KİPTAŞ Genel Müdürü Kurt, “Biz, İstanbul’u dönüştürmek için zaten tüm tuşlara basıyoruz.” Ekliyor: “Emeklilere yüzde 65 indirim, 7 bin lira kira yardımı, ekstra mali destek paketleri, hali hazırdaki boş konutların riskli yapı sahiplerine kullandırılması, ücretsiz tarama, evrak işlerinin kolaylaştırılması ve hatta uygunluğun olduğu bölgelerde +1 imar izni ile sıfır ya da sıfıra yakın borçlanma gibi konularda vatandaşları dönüşüme teşvik edecek, ‘can suyu’ olacak paketlerimiz ile aktif olarak sahadayız. Ancak sahada siyasi çekişmeler ve kavgalar olduğu zaman, tüm taraflar yan yana olmadığı zaman maalesef istediğimiz hızda ilerleyemiyoruz.”

Yazının Devamını Oku

Paris’te tartışma konusu... Cezayirli boksör kadın mı erkek mi

4 Ağustos 2024
2024 Paris Olimpiyatları’nda kadınlar 66 kiloda Cezayir’i temsil eden boksör Imane Khelif’in cinsiyetine yönelik tartışmalara son noktayı Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) koydu. İtalya, Macaristan ve son olarak Türkiye’nin, Khelif’in erkek cinsiyet kromozomları taşıması ve yüksek testosterona sahip olması sebebiyle diskalifiye edilmesi gerektiği yönündeki itirazları reddetti. Cezayirli sporcunun interseks (Swyer Sendromu) olduğu açıklandı. Ancak bu karara rağmen cinsiyet tartışmaları sürüyor. Peki interseks, Swyer Sendromu ne demek? Prof. Dr. Gökçen Erdoğan yanıtladı.

CİNSİYET BİYOLOJİSİ HER ZAMAN KALIPLARA UYMAZ 

Çoğumuz, dünyada erkek ve kadın olmak üzere iki grup insan olduğu, herkesin de biyolojik ve genetik özelliklerinin bu iki kategoriye göre şekillendiğini varsayıyoruz. Ancak gerçek böyle değil. Okumalarım sonucu edindiğim bilgilerle Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı, Cinsel Terapist Prof. Dr. Gökçen Erdoğan’ı aradım.

‘TİPİK’ KADIN- ERKEK DEĞİLLER

66 kiloda Cezayir’i temsil eden Imane Khelif’in XY kromozomu taşıdığı, “interseks” birey olduğu açıklandı. Ne demek bu? Diyor ki: “Her insanda 46 kromozom vardır. Bu 46’dan ikisi X ve Y olarak bilinen cinsiyet kromozomlarıdır. Kadınlar ‘tipik’ olarak iki adet X kromozomu taşır, 46, XX kadındır. Erkekler ise ‘tipik’ olarak X ve Y kromozomu taşır, 46, XY erkektir. Interseks ise kişinin biyolojik cinsiyet özelliklerinin tipik erkek veya tipik kadın kategorilerine uymadığı bir durumdur.

HER BİREYİN DURUMU FARKLIDIR

Bu farklılık nasıl ortaya çıkıyor soruma ise yanıtı şu: “Genetik, hormonal veya anatomik farklılıklar nedeniyle ortaya çıkabilen bir durum. Bireylerin cinsiyet kimliği ve cinsiyet gelişiminde farklılıklar göstermesine yol açar. İntersekslik bir spektrumdur; her bireyin durumu benzersizdir ve tıbbi olarak farklılık gösterebilir. Örneğin, bazı interseks bireyler XY (erkek) kromozomlarına sahip olsalar da genetik mutasyonlar nedeniyle testosterona duyarsız olabilir ve fiziksel olarak kadın, XX (kadın) kromozomlarına sahip bazı interseks bireylerse hormonal bozukluklar nedeniyle fiziksel olarak erkek özellikler geliştirebilirler. Tahminlere göre dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 1.7’si interseks özelliklere sahiptir. Bu da milyonlarca insanın bu durumla yaşadığı anlamına gelir ve toplumda farkındalığın artırılması büyük önem taşımaktadır.”

Prof. Dr. Gökçen Erdoğan

Yazının Devamını Oku

Haniye Suikastı Ortadoğu’da savaşı tetikler mi

1 Ağustos 2024
Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye’nin İran’da öldürülmesi sadece Türkiye ve bölge ülkelerinde değil dünyada geniş yankı uyandırdı.

Şimdi masada 3 soru var: Bir; 24 saat içinde gerçekleşen hem Beyrut saldırısı hem de Haniye suikastı ile Ortadoğu’yu ne bekliyor, İran misilleme yaparsa bölgede bir savaş çıkar mı?


Haniye’ye düzenlenen suikast sonrası Ortadoğu’da tansiyon yükseldi. Tahran ‘intikam bayrağı’ çekti. Pek çok ülkede saldırı protesto edildi.

İki; İsrail’in saldırıları Gazze’deki direnişi ve ateşkes müzakerelerini nasıl etkileyecek? Ve üç; Türkiye’nin tavrı ne olmalı? İşte yorumlar.

ORTADOĞU’DA SAVAŞ ÇIKMA İHTİMALİ İRAN’IN NE YAPACAĞINA BAĞLI

Ortadoğu’yu yakından bilen bir isim, gazeteci Nevzat Çiçek, suikastın ardından gündemde iki senaryo olduğunu söylüyor. İlki, Ortadoğu’daki çatışmanın daha da derinleşmesi. İkincisi ise Netanyahu’nun Haniye’yi yok ederek, Gazze’deki süreci yavaşlatma ihtimali. Diyor ki: “Bu iki ihtimal de güçlü şekilde masada. Ama öncelikle şunu söyleyeyim burada en sıkıntılı durum İran’ınki. İran, 7 Ekim saldırılarına güçlü şekilde destek verdi ancak Haniye’yi Katar’da korumayı başarmışken başkentleri Tahran’da şehit verdiler. Bu, bence İran’a verilmiş güçlü bir mesaj. İkinci mesaj da bölge ülkelerineydi. İsrail, 24 saat içinde hem Tahran hem Beyrut’ta operasyon gerçekleştirerek hem iç hem de uluslararası hukuk kurallarını yok saydı. Bu bile savaş sebebi aslında. Dahası Netanyahu, ABD seçimlerine kadar süreci bu şekilde, şiddeti artırarak götürme niyetinde. İran’ı bir tarafa koyarsak, Ürdün, Mısır, Katar, Suudi Arabistan gibi, bölge ülkelerinin de pek hareket alanı yok ve onlar da ABD seçimlerini bekliyor.”

İRAN PRESTİJ AÇISINDAN EN KÖTÜ DÖNEMİNDE

Yazının Devamını Oku