Uzun bir aradan sonra ilk kez böylesi muhteşem bir oyunla bu kadar çok yaklaştık kupaya... Ama olmadı! “Topun da seni sevmesi lazım” denir ya...
Yapacak bir şey yok! Bundan böyle “önümüzdeki maçlara bakacağız.” Ve şu tesadüfe bakın ki bir sonraki milli maçımız 21 gün sonra, Paris’te yine Hollanda ile...
Filenin Sultanları Olimpiyatlardaki ilk maçında “portakallar” ile karşılaşıyor. Bizim çocukların yarım bıraktığı işi umuyorum Filenin Sultanları tamamlayacak. Hem Almanya hem de Paris’in nabzını tuttum.
ENSEYİ KARARTMAK YOK
Spor
EURO 2024’te Türkiye’nin Avusturya’yı 2-1 mağlup etmesi sadece rakibimiz Hollanda’yı değil tüm Avrupa’yı şaşkına çevirdi. Uluslararası haber ajansları, Türkiye’nin çeyrek finale uzandığı maçta çekilen yüzlerce fotoğrafı dünyaya servis ederken, şüphesiz o karelere Mert Günok’un son saniyedeki muhteşem kurtarışı damga vurdu. Öyle ki Ay-Yıldızlı millilerimizden Merih Demiral bile şaşkınlık içindeydi ve yanına gidip, "Oğlum Merto, nasıl çıkardın? Allah çarpsın..." dediği anları canlı izledik. Kadınların futbol bilgi ve tecrübesine şüphe ile yaklaşıp, sürekli "Ofsayt ne demek?" diye soranlara inat maçı kadınlara yorumlattım. Buyurunuz.
DENİZ SATAR: TOPSUZ ALANDA BİLE HIRS VE MÜCADELE İLE OYNADILAR
Spor yorumcusu ve spikeri Deniz Satar, turnuvayı 20 gündür Almanya’da takip ediyor ve diyor ki: "Belki turnuvaya favori gelmedik ama Avusturya maçı ile turnuvanın en genç ikinci kadrosu olarak bir peri masalı yazabileceğimizi hissettirdik. Bu turnuvada en sık fark ettiğimse şu oldu: Maçı statta izlemek ile sosyal medyadan takip etmek asla aynı değil... Söz konusu milli takım olunca olumsuza evirilebilecek tonla malzeme var ama burada millilerimizi en iyi koruyan unsurlardan biri de stattaki binlerce taraftar. Sosyal medyada eleştirilen ne varsa onu oyuncu ya da teknik ekibe unutturabilecek binlerce insan...
Son Avusturya maçında da ekrana yansımayanları görmeliydiniz... Topsuz alanda bile ne büyük hırs, mücadeleyle oynadılar bir bilseniz... Özlediğimiz, istediğimiz ruh buydu!"
Peki turnuva nasıl gidiyor? "Organizasyon tecrübesi yüksek ama ruhu biraz eksik derim" diyor, şöyle devam ediyor:
"Ciddi ekonomik gelir elde ettikleri için taraftarlara katlanıyormuş gibi bir havaları var bazen. Neyse ki hafta sonu Berlin’deyiz. Olimpiyat ruhunu da yaşatan, yüksek kapasiteli statlardan biri olan Berlin’de, Hollanda karşısında galibiyet alacağımızı hissediyorum. Rehavet olmasın, biz olalım yeter."
BANU YELKOVAN: İLK DEFA BİR KURTARIŞ GOLLERDEN ÇOK İZLENDİ
Önce İngiltere Royal Ascot, ardından Fransa Prix de Diane ve dün de Gazi Mustafa Kemal Atatürk adına 1927’den bu yana düzenlenen ve Türk at yarışçılığının derbisi 98. Gazi Koşusu. Şampiyon ‘Dragon Flame’ ile jokey Akın Sözen oldu ve Türk futbolunun en genç ve başarılı isimlerinden Arda Güler’in ikonikleşen sevinci ile selamladı tribünleri.
Safkan ‘Dragon Flame’in sahibi Emrah Agun ile de yarış sonrası buluştuk, “Bu kupa bir çift mavi göze ve Türk halkına armağan olsun” dedi. Pistte olduğu kadar tribünlerde de şıklık yarışı vardı. Ben dahil kadınların çoğu taktıkları şık şapkaları ile yarışa bir anlam kattı. Bu arada İngiltere’de de Fransa’da da önemli yarışlarda hep şapka takılır. Gazi’de de benzeri yaşandığı için “özenti” yakıştırması yapanlar var. Gelin hem koşunun detaylarına bakalım hem de size neden at yarışında şapka taktığımızı anlatayım.
AT KOŞAR BAHT KAZANIR
İstanbul Veli Efendi Hipodromu tarihinin en kalabalık günlerinden birini yaşadı. Bir yandan ağaç altlarında piknik yapanlar, diğer yanda bir etkinlikten diğerine koşturanlar, atları yakından görebilmek için padokta sıraya girenler. Sonradan öğrendim ki 50 bine yakın yarışsever oradaymış. Hele de atlar piste çıkıp ‘starting box’ın arkasına geldiklerinde adım atacak yer kalmıyordu tribünde. Ancak buraya bir parantez açayım. Futbol maçı gibi iki takım olmadığından öyle bilindik bir “taraftar grubu” da yok etrafınızda! Koşan her atın taraftarı ayrı. Bu da demek oluyor ki planlı ya da uyumlu bir kalabalık değil bu. Kendimi Kemal Sunal’ın oynadığı “Atla Gel Şaban” filminde hissediyorum bir an. Zira pek fazla hipodrom kültürü olan biri değilim. Türkiye Jokey Kulübü’nün nazik daveti ile yarışları ilk kez, şeref tribününden izleme imkânına eriştim ama inanın tribünle, giriş kat arasında bir fark yokmuş. Her yarış sonrası kuponu yatanlar üzgün, umutlar sonraki yarışa kalmış. Kazananlar mutlu, yüzlerinde kocaman gülümseme. Hipodrom kimiler için talih yuvası, kimileri için hayallerin yıkıldığı yer. Benim için önemli olansa orada olabilmek.
Gazi’den hemen önceki Anafartalar Koşusunu, sağlık sebepleri ile pistlere ara veren ve ‘Sihirbaz’ lakabıyla Türkiye’nin en meşhur jokeyi Halis Karataş “Comeback is Real” ile kazanıyor. Yaşayan bir efsaneyi hele de böyle önemli günde kupa kaldırırken görmek harika bir duygu. Ki Karataş’ın, 22 yaşında hayatını kaybeden efsane at Bold Pilot ile 1996, 70. Gazi Koşusunda elde ettiği rekor (2.26.22) hâlâ kırılabilmış değil.
HERKES TEK BAŞINA
Saatler 17.15’i gösteriyor.
SEÇİMİ KİM KAZANIRSA KAZANSIN AMERİKAN DEMOKRASİSİ KAYBETTİ
Öncelikle Amerikan siyasetini iki ana parti yönlendiriyor. Liberal çizgideki Demokratlar, ki şu an Beyaz Saray’da görevdeler. Ve muhafazakâr kanattaki Cumhuriyetçiler, onlar ise muhalefette. Peki bu ana partilerin başkan adayları nasıl belirleniyor? Çünkü başta sorduğumuz, “250 yıllık Amerikan demokrasisi ne oldu da Biden ya da Trump’a mecbur kaldı?” sorusunun yanıtı biraz da burada gizli. Amerikan araştırmacısı Yunus Emre Erdölen, Amerika’da başkan adaylarının hiç de sanıldığı gibi parti içi demokratik bir sistemle belirlenmediğine vurgu yaparak, diyor ki: “Başkan adayları genellikle kapalı kapılar ardında bir ön seçimle belirleniyor. Sonrasında 1 yıl boyunca münazaralar yapılıyor ve büyük bir şölenle başkan adayı belirleniyor. Peki sence görevdeki bir ABD Başkanının parti içi ön seçimi kaybetmesi mümkün mü? İmkânsız! Hali hazırda Beyaz Saray’da oturan bir adayın karşısına bir aday çıkamaz. Bunu Biden da iyi biliyor. Bu sebeple de 2020 seçimlerinde, ‘Bu bir geçiş dönemi, Trump’ı yendikten sonra koltuğu yeni nesillere bırakacağım, aday olmayacağım’ demişti. Ancak baktı ki Trump yargılanıyor, anketlerde düşüyor, ‘Acaba yeniden seçilir miyim?’ hevesine kapıldı.”
BIDEN’IN EN BÜYÜK HATASI: HARRIS
Evet ama o hevesin Demokratları seçimi kaybetmeye kadar götürebileceğini dün akşam tüm dünya izledi. Ve bugün de “Biden adaylıktan çekilsin” tartışmaları başladı. Çekilsin de zaten en başta aday bulunamamışken bu saatten sonra kim olur ki? “Erdölen, “Aynı noktadayız” diyor, şöyle devam ediyor: “Biden’ın bugüne kadar verdiği en kötü siyasi kararlardan biri de Başkan Yardımcısı olarak Kamala Harris’i seçmekti. Eğer halk tarafından desteklenen, yetenekli bir siyasetçiyi yardımcı olarak seçmiş olsaydı bugün, ‘Sen bırak da yardımcın aday olsun’ denilebilirdi. Ancak Harris, anketlerde Biden’ın da çok altında.”
BU SAATTEN SONRA OBAMA YA DA CLINTON ADAY OLUR MU
Peki ya Hillary Clinton ya da toplumda güçlü bir karşılığı bulunan Michelle Obama? Yanıtı şu: “Michelle Obama siyasete girme niyeti olmadığını çoktan söyledi. Her ne kadar Hillary Clinton hala hevesi almamış olsa da 2016 hezimetinin ardından aday olması yüksek bir olasılık değil. Şu da var.”
PARAN VARSA ŞANSIN VAR
İSRAİL İÇİN HİZBULLAH TEHDİDİ NE ANLAMA GELİYOR
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Öğretim Üyesi ve SETA Kıdemli Araştırmacısı Doç. Dr. Murat Aslan’a göre İsrail için Gazze ve Lübnan iki ayrı cephe: “İsrail, Lübnan ve Batı Şeria’da ufak basınçlarla bir gerginlik yaratsa da önceliği Gazze’ye, en yakın tehdit olarak algıladığı Hamas’a verdi. Şu an Gazze’de durumun kontrol altına alındığı ve Refah’a girilmesi halinde ise ABD’nin desteğini alamayacaklarını düşünen bir İsrail siyaseti var. Dolayısıyla İsrail, Gazze’yi ikinci, Lübnan’ı birinci plana alma niyeti içinde. İsrail cephesinden bakarsak bu, askeri gereklilikler bakımından, anlaşılabilir bir durum” diyor.
KARA SAVAŞINDA HİZBULLAH’IN ELİ GÜÇLÜ
Neden? Yanıtı şu: “Çünkü İsrail açısından Hizbullah’ın durdurulması önemli bir güvenlik sorununa dönüşmüş durumda. İsrail ile Lübnan arasında kara hudut hattı üzerinde ciddi anlaşmazlıklar var. 2022’de şu an ABD Başkanı Joe Biden’ın Kıdemli Danışmanı olan Amos Hochstein’ın arabuluculuğu ile Lübnan- İsrail arasında deniz yetki alanları sınırlandırıldı. Ancak kara sınırları hala sorunlu. Dolayısıyla İsrail öncelikle kara hududunu, yerleşim ve su kaynakları bakımından, düzeltme- düzenleme peşinde. Dolayısıyla kamuoyunu yatıştırmak ve kuzey kesimindeki çaresizliğinin üstünü örtmek için Lübnan’a dar kapsamlı bir operasyon yapabilir. Bu durumda, kendisini askeri kapasite bakımından oldukça geliştirmiş bir Hizbullah ile kara savaşı yürütmenin maliyeti yüksek olacaktır.”
NETANYAHU İÇ SİYASETE DE OYNUYOR
“Ve son olarak İsrail zihniyetinde, geçmiş tecrübelerle sabit ki ‘Hizbullah=İran.’ Bölgede gerginlik olduğunda Hizbullah’ın her an İran üzerinden İsrail’e tepki koyabileceği çekincesi var. İsrail bunu engellemek istiyor. Dolayısıyla Hochstein ya da başka bir arabulucu ile İsrail- Hizbullah arasında siyasi bir çözüm bulunamazsa çatışma beklentisi yükselir. Öte yandan olası çatışmanın İsrail iç politikasına yansımaları da olacaktır. Olası bir çatışma, içeride gücünü konsolide etmek isteyen Netanyahu’nun gerilimden faydalanarak görevde kalmasını sağlayabilir.”
Özellikle tatilini kalabalık noktalarda; Bodrum, Çeşme, Ayvalık gibi, geçirenler ishal, kusma, yüksek ateş şikâyeti ile soluğu acillerde aldı.
Buna bir de aşırı sıcakların bastırmasına bağlı olarak yaz gribine yakalananları da ekleyin... Ki bu benim. Yüksek ateş, titreme, öksürük, burun akıntısı, baş ve boğaz ağrısı ve halsizlik şikâyetleri ile 9 günlük tatilimin 2 gününü hastanede serum ve antibiyotik alarak 2 gününü de herkes denizin tadını çıkarırken evde yatarak geçirdim. İyileştiğimi söylemekse hâlâ mümkün değil. Peki yazın geri kalanını sağlıkla geçirmek için alınacak önlemler neler? Uzmanlar anlatsın.
SALGIN YOK AMA YAZ HASTALIKLARINDA ARTIŞ VAR
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Balık, bahsettiğim tablonun her uzun bayram tatili sonrası görüldüğüne işaret ediyor ve diyor ki: “Sıklıkla görülmesi bir salgın olduğu anlamına gelmiyor. Bu da salgın değil. Ancak mevsim geçişleri ile özellikle kalabalık sebebiyle hijyene pek dikkat edilmeyen, temasın; öpüşme ve sarılmanın arttığı ortamlarda enfeksiyon ve virüslere açık oluyoruz. COVID, influenza, nezle ve RSV virüsleri ile Beta bakterisinin de sürekli aramızda olduğunu hatırlatmak gerek. Eskiden virüslerin sadece kışın ortaya çıktığı düşünülürdü ancak yoğun nüfus hareketliliği olan bayram, yaz tatili gibi yoğunluklara girilen her ortamda, mevsimden bağımsız, enfeksiyonlara yakalanma riskimiz çok yüksek.”
HİJYEN ZİNCİRİ KIRILMAMALI
“Sıcakların da bastırması ile
Şimdilerde Euro ile girilen Alaçatı’daki ‘beach’lerden birinde bir bayram sabahı... Kardeşimle yapmaktan en mutlu olduğumuz şeyi yapıyoruz; dubalara kadar yarışmak. Elbette abla olmanın avantajı ile kazanıyorum ama ne zaman dubalara varsak muhabbet hep aynı: “Karşıya (Sakız Adası) yüzeriz aslında.” Ne mümkün! Botla bile zor. Nice insan kıyıya vurdu o sularda. Ama bazıları için “zor” yok! Nyad mesela. 2013’te 64 yaşında Küba’dan Florida’ya 53 saatte yüzerek tarihe geçti. “Asla ama asla vazgeçme” onun mottosu. Türkiye’den ise Nesrin Olgun var mesela. 1979 yılında Manş Denizini 15 saat 47 dakika ile yüzerek geçen ilk kadın oldu. Son yıllarda adından sıkça söz ettiren biri daha var: Bengisu Avcı. Manş’ı en hızlı geçen yüzücü olmakla kalmadı, Catalina, Cebelitarık ve Cook Boğazı’nı da geçen ilk ve tek Türk sporcu oldu. Geçen ay Hawaii’deki Molokai Kanalı geçişi ise denizanası temasları nedeniyle yarım kaldı. Ama pes etmiş değil. İşte bu onun hikâyesi!..
7 AÇIK SU KANALINI YÜZEN İLK VE TEK TÜRK KADIN OLMAK İSTİYORUM
İstanbul Suadiye’de öğrencileri ile non-stop yaptığı 6 saatlik yüzme antrenmanı öncesi yakalıyorum onu. “İki İzmirlinin konuşacak çok şeyi var” diyerek oturuyoruz masaya. İzmir, özellikle Çeşme ve Urla aşırı popüler ve bir o kadar da pahalanınca zaten sponsor bulmakta bin bir sıkıntı çeken Avcı, artık Çanakkaleli: “Yanlış anlaşılmasın çok seviyorum Çanakkale’yi. Daha sakin, doğa ile iç içe, daha makul ve ekonomik açıdan rahat bir hayat. Türkiye’de ultra maraton yüzen kaç kadın var ki? Elbette futbol, voleybol, basketbol hatta yüzme ile bile kıyaslanamayacak kadar yeni ve bilinmeyen bir dal. Dolayısıyla sponsor ve destekçi bulmak çok zor. Bu sebeple birçok masrafı kendim karşılıyordum ve hayallerimi gerçekleştirmek için daha minimal bir yaşam sürüyorum. Kafeye gitmek, akşam çıkmak gibi şeyler benim gibi, hayali olan genç bir kadın için, ayda yılda bir yapılabilir bir şey. Bu yıl ilk defa uzun süreli bir sponsorum oldu; Sidrex. ‘Okyanus 7’lisi’nin beşinci etabı, Molokai’de 12 saat aralıksız kulaç attıktan sonra, bitime sadece 3-4 saat kala denizanası teması sonucu parkuru bırakmak zorunda kalmama rağmen benden vazgeçmediler.”
BU DA BİZİM NYAD
-O zaman sondan başlayalım. Hawaii’deki etapta ne oldu? Sen denizanası deyince aklıma hemen Nyad’ın filme de konu olan hikâyesi geldi.
“Ultra maraton yüzdüğümü kime söylesem hemen Nyad diyor zaten. Küba’dan Florida’ya yüzmek de Nyad’ın en büyük hayali. Ancak bir ultra maraton yüzücüsünü o sularda bekleyen tek tehlike köpekbalıkları değil. Bir kere saatlerce tuzlu suda kalmak fiziki olarak yıpratıcı; dudaklar ve dil şişer, boğaz kitlenir, nefes almak zorlaşır, mideniz bulanır. En önemlisi de donma tehlikesi. Bir noktadan sonra soğuğu hissetmezsiniz. Konuşma yok! Uyku yok! Birine dokunmak yok! Sıvı besleniyorsunuz. Önemli olan vücudu değil kafayı canlı tutabilmek. Diğer sporlar gibi genç bir bedenden çok sağlam bir irade ister uzun mesafe yüzmek. Ekstrem bir spor yani.”
Şimdi bu bayram yine 9 günlük tatil kapıda. Bir farkla! Bu kez tüm yurdu etkisi altına alan aşırı sıcaklarla da boğuşuyoruz.
Dolayısıyla evde, serinde otururken dahi sağlımızı zora sokan sıcak hava, yolda, çoluk çocuk, eşyalar yüklenmiş bir araba ile daha büyük sıkıntılara sebep olabilir. Yanı sıra cep telefonu ile oynamak, yüksek ses müzik, bakımı yapılmayan araç ile yola çıkmak, araç penceresinden yola çöp atmak…
“Ben yapmam” deseniz de yapan çok ve her biri kazaya adeta birer davetiye. İşte size güvenli seyahat için uzmanlarından pratik tavsiyeler.
TRAFİKTE KÜÇÜK HATA YOKTUR
Trafikte Ortak Akıl Derneği (TRAP) Başkanı Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı, “Trafikte küçük hata yoktur. Sana göre küçük hata başkasının hayatına mal olabilir. Sollamanın yasak olduğu yerden sollanmaz. ‘Gideceğim yer hemen şuracık’ denmez, ‘Bir an dalmışım’ gibi bir savunma olamaz. Bu ve benzeri ‘ama’ ile başlayan her savunma sizin, sevdiklerinizin veyahut başkalarının hakkını gasp etmek ya da canına kastetmekle sonuçlanabilir. Net mi?” diye sorarak giriyor lafa. Vallahi bence gayet net. Ancak veriler ısrarla aynı yanlışları yaptığımızı açıkça gösteriyor.