Paylaş
Aksini iddia edenler gençlik filmlerine ve izlenmelerine şöyle bir baksınlar. Ki dünya sinemasında farklı zamanlarda çok sayıda; Rita Hayworth, Lana Turner, Sharon Stone gibi, “femme fatale” var ama “l’homme fatal” deyince akla gelen en net isim şüphesiz Alain Delon. Ancak onun beyaz perdede görünenden çok daha farklı bir yüzü olduğunu biliyor muydunuz? Gelin en başa dönelim ve Delon’un hayatına beraber bakalım.
ÜNLÜ GANGSTERLERLE YAKIN ARKADAŞTI
Bilmeyenlere kısa bir açıklama yapayım. “Femme fatale” cazibesiyle sevgililerini tuzağa düşüren ve genellikle onları tehlikeye atan, gizemli, güzel ve baştan çıkarıcı bir kadın tiplemesidir. “l’homme fatal” de benzer rollerde oynayan aktörler için kullanılır. Alain Delon bu kategorinin şüphesiz en ünlüsüdür. Dünyaca ünlü yönetmenlerin filmlerinde boy göstermiş, o yönetmenler de filmlerinde bu “arzu” nesnesi adamı had safhada kullanmıştı. 1989’da o 53 yaşındayken, yapılan bir araştırmada bile en yakın rakibi, Jean Paul Belmondo’yu 4’e katlayarak, “en yakışıklı” erkek seçildi.
“ALAIN BENİ ÇILDIRTIYORDU”
Ancak beraber oynadığı dünyaca ünlü birçok aktris onun “narsist” olduğunu söylüyordu. Bir dönem aşk yaşadıkları iddia edilen ünlü yıldız Brigitte Bardot, 1996’da yazdığı kitapta Alain Delon için şöyle diyordu: “Beni çileden çıkaran, sinirlendiren hatta çıldırtan biriydi. Kendini çok beğeniyor, sanki hiç belli olmuyormuş gibi hep mavi gözlerini göstermek istiyordu. Aşk sahnelerinde bile, bana değil, arkamdaki spot ışıklarına bakardı, mavi gözlerini güzel göstermek için...”
Yanı sıra uyuşturucu trafiğinin merkezi sayılan Marsilya’dan çıkmış en ünlü gangsterlerden biri olan Antoine Guerini ve adı 1950’lerde bir dizi banka soygununa karışan Korsikalı gangster François Marcantoni ile de sıkı dosttu. Yeri gelmişken söyleyeyim Fransa’nın en sağ kanadını temsil eden politikacı Jean-Marie Pen’e de hayrandı.
Ekim 1968’de Sırp koruması Stephan Markoviç’in öldürülmesi yıllarca konuşulan bir mevzu oldu. Zira Delon’un 4 yıl evli kaldığı Nathalie Delon’un yasak aşkıydı Markoviç. Cinayetle beraber tüm spotlar da Delon’a çevrildi. Gangster Marcantonio’nun arkadaşı olması şüpheleri iyice arttırdı ancak Delon’un cinayet sırasında St. Tropez’de film çekiminde olduğu anlaşıldı ve aklandı. Marcantonio ise 9 aylık tutukluluktan sonra delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. Markoviç cinayeti dolaylı yoldan olsa da Delon’un isminin geçtiği büyük bir politik skandala da yol açtı. Fransa eski Başbakanı Georges Pompidou’nun karısının Markoviç ve Delon ile bazı partilere katıldığı ve bu partilerde toplu seks yapılırken çekilen fotoğrafları olduğu iddiası Fransız siyasetini ve gizli servisini bir hayli karıştırdı. Dünyanın en ünlü ve yakışıklı adamı ne olmuştu da bu işlere bulaşmıştı, kimse bilmiyor. “Belki de filmlerdeki karakterlerine özeniyordu” diyenler çoğunlukta.
ÇOK ASİYDİ
Tam adı Alain Fabien Maurice Marcel Delon. 8 Kasım 1935’te Paris’te doğan Delon, 4 yaşında anne ve babası ayrılınca koruyucu bir aileye verildi. Arkadaşlarının “ele avuca sığmaz bir tipti” diye tarif ettiği bir çocuktu. Söylenenlerin de hakkını verdi ve girdiği tüm okullardan atıldı. Eğitim hayatından umudunu kesince kasap olan üvey babasının yanında çıraklık yaptı bir süre. 17 yaşına geldiğinde ise şansını orduda denemeye karar verdi. Fransa sömürgesi Hindiçini’ndeki savaşa deniz piyadesi olarak katıldı. Ancak otorite ve disiplin ile sorunu vardı; ordudaki dört yılının 11 ayını hapishanede geçirdi. 21 yaşında Paris’e döndüğünde ise beş parasızdı. Garsonluk, satıcılık yaptı. Bu dönemde yakışıklılığı, karizması ve pervasızlığıyla pek çok arkadaş edindi. Onlardan biri de aktrist Brigitte Auber’di. Delon’u Cannes Film Festivaline gezmeye götürüp keşfedilmesini ve sinema çevresine girmesini o sağladı.
‘SAMURAY’LARIN EN YAKIŞIKLISIYDI
Hürriyet Gazetesi yazarı, sinema eleştirmeni Uğur Vardan: “Sinemanın oyuncular üzerinden yayılan ışıltısının üzerine en çok oturduğu isimdi belki de. Büyülü bir yakışıklılığı vardı ve bu yanıyla, bütün dünyada geçerli bir standarttın öncelikle adresiydi. Çocukluğumdan gençliğime hatta daha sonraki dönemlerime uzanan bir zaman diliminde, biri fiziksel açıdan övülmek istendiğinde “Alain Delon gibi yakışıklı” cümlesi içinde tarif edildiğine defalarca şahitlik etmişimdir.
SİNEMANIN ALTIN ÇAĞI SİMGELERİNDEN
Onu kitleler nezdinde şöhrete kavuşturan ve karizmatik kılan yapımlar, başta Jean-Pierre Melville (özellikle de ‘Le Samouraï’) olmak üzere René Clément ve Jacgues Deray gibi yönetmenlerin çektiği, kendisini suçlular denizinde ayakta durmaya çalışan bir karakter olarak sunduğu filmlerdi. Oysa bu çizgiye ulaşana dek sinema tarihinde yerleri çok derin olan Luchino Visconti (Rocco ve Kardeşleri/ Leopar), Michalengelo Antonioni (Batan Güneş/ L’eclisse), Joseph Losey (Kaderi Arayan Adam/ Monsieur Klein, Meksika’da Cinayet/ Assassination of Trotsky) gibi yönetmenlerin şaheserlerinde de boy göstermişti. Başka bir söyleyişle erken dönemde yeteneğinin farkına varan, onu kendi takımlarına alan, yetiştiren, değerlendiren teknik direktörler vardı ve bu isimlerin öncülüğünde sahaya çıktığında birçok destan yazmıştı.
“Sonra bir ‘popüler kültür ikonu’na dönüştü, ‘sanat sineması’yla yolları ayrıldı, eski adresine çok az uğrar oldu, (yönetmenliğini Volker Schlöndorff’un yaptığı 1984 yapımı Swann’ın Bir Aşkı/ Un amour de Swann ya da Bertrand Blier’nin Ayrı Odalar’ı/ Notre histoire gibi örneğin). Sinemanın altın çağı simgelerindendi. Fransız ekolünde Jean Gabin ve Lino Ventura gibi isimlerden devralınan ‘Avantür filmlerinin unutulmaz oyuncusu’ bayrağını Jean-Paul Belmondo’yla birlikte düşürmemeye çabaladı. Bir aktörden ötesiydi, çok sevildi ama nefret de edildi. Ve kendisine ayrılan süreyi doldurarak ‘20. yüzyılın belki de en çok tanınan’ yüzü vasfıyla (unvanıyla) aramızdan bir ‘Efsane’ olarak ayrıldı...
Paylaş